Taşeron sistemi üzerine çok şey yazıldı çizildi, eleştiriler yapıldı. Geriletilmesi veya kaldırılması amacıyla da işçi sınıfının ve emek örgütlerinin mücadele ettiği bir konu oldu. Sermaye sınıfı ve hükümetler ise sınıfsal çıkarlarına uygun olarak taşeron sistemini korudu ve destekledi. Yaklaşık elli yıldan bu yana geçen sürecin sonucunda taşeron sistemi, kapitalist ilişkiler kapsamında çalışma yaşamında daha yerleşik hale geldi. Burjuvazi ve devlet, bu tarzın sürekli korunması ve güçlendirilmesinde uzlaşmaz bir tutum sergiledi, kesinlikle hiç geri adım atmadılar.
Taşeron sistemi güvencesiz çalışma, düşük ücretler, kazanılmış hakların neredeyse yok sayılması, sendikalaşmanın engellenmesi gibi olgularıyla birlikte yoğunlaşmış sorun alanıdır. İnsanca çalışma koşullarını yok etmesi nedeniyle de “Taşeron köleliktir” tanımlamasını hak eder.
Ancak belirtelim ki işçi sınıfı mücadelesi -ulusal ve uluslararası boyutlarda- taşeron sisteminin geriletilmesinde önemli kazanımlara ulaşamadı.
Taşeron sistemi (alt işverenlik sistemi) genel kapitalist üretim ilişkileri kapsamında önemli bir tarz olarak üstelik uluslararası işleyişte yerleşik hale gelmiştir. Ülkemizde de azımsanmayacak düzeylerde kamu ve özel sektörde uygulanmaktadır. Dolayısıyla lokal ve taktik düzeyde değerlendirilmeyecek bir konudur. Ekonomik, demokratik, politik, ideolojik mücadele boyutlarıyla, sonuçta iktidar mücadelesi açısından da üzerine basılabilecek stratejik konulardan biridir. Dolayısıyla da esnek üretim tarzını ve dolayısıyla kapitalist ilişkileri çok yönlü değerlendirmenin anahtarı sayılabilir.
Uluslararası şirketler üretim maliyetlerinin önemli ölçülerde düşürülmesinde başvurduğu ve başarılı olduğu bir yönelim oldu. Krizleri tetikleyen ve sorun kaynağı olan kar oranlarının düşüşünü kısmen de olsa engelleyen bir tarzdan söz ediyoruz. Hangi sektör ve üretim alanı olursa olsun üretici şirketlerin, iş süreçlerini parçalayarak alt şirketlere yaptırması yöntemi yaygınlaşmış bir uygulamadır. Büyük ölçekli üretim zincirine sahip devasa işletmelerin bölünerek alt şirketler ağının yaygınlaştırılması yöntemi, esnek üretim modelinin de besleyici unsuru oldu. Böylelikle dünya emperyalist sisteminde, olası riskleri de alt şirketlere yükleyerek uluslararası tekellerin risk yükünün azaltıldığı söylenebilir.
Taşeron sisteminin dayattığı insanlık dışı çalışma koşulları, işçi sınıfının uluslararası dayanışma ve mücadelesi için çok önemli bir toplumsal zemin anlamındadır. Bu zemin iyi anlaşılır ve bağlantıları iyi kavranır ve kullanılabilirse işçi sınıfının elinde önemli bir kitlesel-enternasyonal dayanışma olayı ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Kimi direnişlerde bu durum gözlemlenebilir.
Emek-sermaye çatışmasının önemli bir sahası olan taşeron konusunda sınıfın çıkarları ve mücadelesi açısından güncel süreçte zayıflayan, hatta örneğin örgütlenme ve mücadele konularında önemli ölçülerde de gerileme noktasında olan devrimci sınıf mücadelesi anlayışı ve pratiklerine sorgulanmak ve kendini yenilemek zorundadır.
Öz olarak taşeron sistemi esnek üretim modelini ciddi boyutlarda besleyen, sermayeyi ve kapitalist ilişkiler sistemini destekleyen, aynı zamanda işçi sınıfının kazanılmış ekonomik demokratik haklarını gerileten hak kayıplarına neden olan ve yüksek oranlı artı-değer üretimiyle, yani işçinin yoğun sömürülmesine neden olan bir tarzıdır. Taşeron dolayısıyla ortaya çıkan ekonomik, siyasal, kültürel ve psikolojik baskı ve zor unsurları özgün kurumsal düzey kazanmış, genel kapitalist sistem işleyişinde de önemli işlevler görmeye devam etmektedir.
Kapitalist sistem işleyişinde taşeron olayının yüklendiği işlevlere biraz daha yakından bakalım. Taşeron sistemi, asıl üretici şirketlerin yaptığı işlerde alt şirketlerin devreye sokulması, üretim sürecinin bölünerek bazı kısımlarını alt şirketlere yaptırmasıdır. Bu yeni kapitalist yöntemle, üretim maliyetleri başlığı altında görülen birçok unsurun ucuzlatılması temel sorundur. Taşeron/alt şirket uygulaması çok yönüyle, yani yerinde ham madde sağlanması ve üretimde kullanıma hazır hale getirilmesi, fason üretimi, depolama ve pazarlama alanlarını taşeron şirketlere yaptırılmasıyla kapitalizmin kendisini yeniden üretme becerisi gösterdiğinin verisidir. Çalışma yaşamı hakları ve işveren yükümlülükleri vb. konularda, bağlantılı sorun ve riskler taşerona aktarıldığı için tekeller veya asıl üretici şirket çok rahatlamıştır. Üretim süreçlerinin belirttiğimiz bölümleri dışında işçi taşımacılığı, yemek, güvenlik, barınma, sağlık, eğitim gibi üretimlerin yerine getirilmesi konularında da başvurulan taşeron sistemi, ana şirketlerin yükünü önemli ölçülerde hafifletmiştir. Bu sektörlerde büyük ölçekli yeni sermaye yatırım ve finans hareketlilikleri, uluslararası pazar düzeyinde yaşanmaktadır. Dolayısıyla kapitalist sistemin nefes almasına da katkısı olmuştur.
Sömürünün arttığı, çalışma koşullarının baskılandığı, demokratik hakların yok edildiği taşeron üretim ilişkileri sistemi, emperyalist-kapitalist üretim ilişkileri kapsamında esnek üretim modelinin önemli bir uygulama alanı olarak, korunuyor ve geliştiriliyor.
Taşeron sisteminde örgütlenme ve mücadele sorunu üzerine
Taşeron sistemi ülkesel ve uluslararası düzlemde, işçi sınıfının ve emek dostu kurumların anti-kapitalist ekonomik-demokratik mücadelesinde çok önemli bir yer tutmaktadır.
Türkiye’de sürekli biçimde sendikaların ve emek dostu politik örgütlerin gündemde tutmaya çalıştığı “Taşerona son” talebi -etkisiz olmasına rağmen-sürekli gündemdedir. Öyle ki bir yanda aldatma politikaları nedeniyle reformist düzen partileri, diğer tarafta da AKP ya da sarı sendikalar, ısrarlı bir oyalama ve kandırma taktiği ile “taşerona son verileceği, taşeron işçilerin kadroya alınacağı” vb söylemiyle durumu idare etmektedirler. Sarı sendikalar da bu söylemlerin fiili destekçileridir.
Oysa bu söylemlerin ne kadar aldatıcı olduğu taşeron sisteminin ağırlığı altında ezilen ve insanlıktan çıkarılmış olan işçiler tarafından çok açık bilinmektedir. (1)
İnsanca yaşam sürdürmeye yetmeyen düşük ücretler, çalışma süresinin uzun tutulması, sendikalaşma hakkının engellenmesi ve baskı altına alınması, örgütlenme ve bağlı olarak mücadele konularında yoğun baskı ve sindirme süreçleri gibi ağır sonuçları itibariyle taşeron sistemini yaşamaya devam ediyoruz.
İşçi sınıfının düşük seyreden ekonomik-demokratik örgütlenme ve mücadele özellikleri ya da politik mücadele niteliklerindeki gerilikler, bu baskılarla birleşince, işçi sınıfının kolay yönetilmesini ve sindirilerek yedeklenmesini sağlıyor. Anti-demokratik uygulamalar, burjuvazinin kendi hukukuna dahi uymaması, başlı başına bir sorun olarak toplumsal yaşamımızdadır. İşçi sınıfının mevcut örgütlülük ve mücadele düzeyi bu nesnel durumu geriletmeye yetmiyor.
Burjuvazi ve özellikle AKP hükümetleri döneminde sendikaların patronlara ve hükümete bağlanması, yani sarı-yandaş sendikaların çalışma yaşamında etkili olması biliniyor. Sendikaların toplumsal sürecimizde ve çalışma yaşamında giderek zayıflaması da sendikalardan uzak durmayı ve güvensizlik olgularını ortaya çıkarmıştır.
Sarı sendikacılığın özel sektörde ve kamu sektöründe etkili olması sınıfın direncini, moralini, kendine özgüvenini önemli ölçülerde sarsmıştır. Güvensizlik, işten atılma korku ve yalnız kalma kaygısı gibi sosyal-psikolojik sorunlar etkilidir. Sendikal çalışma yapmak artık iğneyle kuyu kazma deyimiyle anlatılır olmuştur. Kitlesel, devrimci ve militan sınıf sendikal mücadelesi de çok yetersiz kaldığından işçi sınıfı kitleleri, daha kolay biçimde sömürü ve baskı altında tutulmaya devam etmektedir.
Kısacası taşeron isteminde çalışan işçilerin ücret ve bağlantılı haklarını içeren ekonomik sorunları, çalışma hak ve hukukları, güvenceli çalışma sorunu, işçi sağlığı ve güvenliği gibi temel konularda bir dizi sorun yaşanırken, mevcut baskılar altında sendikalaşma konusu da neredeyse imkansız gibi algılanabilmektedir. İşsiz kalma korkusu ve örneğin kadroya alınma umuduyla oyalanma ve hareketsiz kalma olguları da bu olumsuzluğu körüklediği biliniyor.
Taşeronlarda yaygın düşük ücretler, hak yoksunlukları, sendikal örgütlenme ve mücadelenin engellenmesi temel sorundur. Taşeron işçisinin sendikal örgütlenmesi ve hak mücadelesinin nasıl süründürüldüğü, bir yılgınlık yaratıldığı somut verileriyle çok açıktır. Coğrafyamızın hemen her alanında toplumsal demokratik-politik mücadele ise bu alanda etkili değildir. Örneğin Kürt illerinde taşeron sistemi geriletilememiştir.
Taşeron sistemine karşı mücadeleyi de içeren genel işçi sınıfı bilinçlenme, örgütlenme ve mücadele bütünselliği dışında düşünülemez. Ancak konum ve hukuksal farklılıkları vb nedeniyle taşeron işyerleri, işçileri ve sorunları artık değişik düzlemde, yeni yöntem ve anlayışla ele alınmasını gerektirmektedir. Taşeron sistemiyle mücadelenin, demokratik toplumsal mücadeleyle bağlantısının da açıktan kurulması yönü de önemli bir unsur olarak değerlendirilmelidir.
Klasik demokratik sendikal mücadele tarzını bırakmadan, kitlesel militan sendikal örgütlenme olayının iktidar mücadelesi konusuyla bağlantılı ele alınması anlayışı doğrudur. Kararlı, mücadeleci ve sınıf bilinciyle ilerleyen disiplinli işçi örgütlenmeleri ile direnişlerin kazanımlara ulaştığı da bilinen somut gerçekliklerdendir.
Bağlantılı olarak belirtelim ki, taşeron işyerlerinde örgütlenme ve mücadele konusunda farklı ve yeni tarzlara gereksinme vardır. Bu tarz devrimci sınıf komiteleri üzerinden örgütlenme yaratılarak, bilinçlenme ve militan mücadele hattının üzerinde inşa edilmesi tarzıdır. Biçiminden içeriğine ve niceliğinden niteliğine kadar yeni tarzın üretilmesi kaçınılmazdır. İşçinin, sınıf bilinciyle davranması ve sorununa sahip çıkması çok önemli bir noktadır. Bu anlamda yaşanan kırılma ve güvensizlik bizzat mücadeleyle giderilecektir. Bunun temelinde ise iktidar mücadelesi, devrimci sosyalist sınıf dayanışması ve mücadelesi olmak zorundadır. Politik işçi örgütlenmesi, temel olgu olarak vazgeçilmezdir. İşçilerin işyerlerinden başlayan ve yaşam alanlarını da kucaklayan biçimlerde, kendi öz örgütlerinde demokratik işleyişlerle söz, yetki ve karar mekanizmalarında yer almaları ilkesel anlayış gereğidir. Bu özellikler, sendikal bürokratizm ve sarı-işbirlikçi örgütlenmelerin de panzehri olacaktır.
İşçi birlikleri sendikal mücadele yanı sıra işçinin ve ailesinin yaşam sorunlarıyla da kültürel-psikolojik dayanışma yönleriyle de ilgilenmeli ve etkileyici değiştirici organik kurumsal ilişkiler üretilmelidir.
İşçi sınıfının dayanışma ve birliği açısından, dağınık ve küçük parçalar halinde örgütlenmeye son vermeleri ve mücadele içinde bulunan emek dostu kurumsal yapıların birlik ve dayanışmaları, daha güçlü biçimde gündeme alınmalıdır. Her işçi direnişi ayrımsız desteklenmeli ve sınıf dayanışma bilinciyle emek verilmelidir.
Dipnot: (1) AKP hükümetinin “Kamuda taşeron olarak çalışan bir tek işçi kalmayacak” yaklaşımıyla başlattığı “kadro” tartışmasının üzerinden aylar geçti. Bu süreçte başarılan ise “kadrolu çalışma güvencesi” değil, Özel İşçi Büroları adıyla bilinen kiralık işçilik olayının yasalaşması olmuştur. Milyonlarca taşeron işçisinin güvenceli çalışma talebi ısrarla görülmediği gibi, örneğin 750 bin işçinin kadroya alınacağı iddiası da inandırıcılığını yitirmiştir.
Emek.org.tr