2024 yılında en az 1897 işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ilkellikler ve riskli çalışma koşulları devam ediyor. Gerekli tedbirler çok yönlü biçimlerde ele alınmıyor. İşçinin eğitimi ve bilincinden tutalım da işverenin duyarsızlığı ve maliyetten kaçınması faktörlerine uzanan birçok konudaki zafiyetler ölümleri artırıyor. Sendikalar işçi sağlığı konusunu örgütlenme ve mücadele alanı olarak görmekten uzakta. İşçi sınıfı işyerlerinde sadece işçi sağlığı İş güvenliğini temel alan örgütlenme ve mücadele içinde olması kaçınılmazdır.
İSİG Meclisi, 2024 yılı iş cinayetleri raporlarını yayınladı.
İş cinayetlerinin siyasal ve ekonomik nedenlerini de bu raporunda açıklayan İSİG Meclisi, R. T. Erdoğan’ın açıkladığı ve harekete geçirmeye çalıştığı “iç cepheyi geliştirme” tavrını da irdeleyerek işçi sınıfı cephesini öne çıkardı.
Rapordaki değerlendirme ve öneriler şöyledir:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Ağustos’taki konuşmasında kullandığı “iç cephe” ifadesini, Eylül ayında sermaye temsilcileriyle buluştuğu ABD ziyaretinden sonra “İç cephe bizi biz yapan değerlerdir” şeklinde bir kez daha kullandı. Devamında Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı Bahçeli “iç cephe”yi sağlamlaştırarak “Büyük Türkiye Yüzyılı”nı başlatmak için çağrılar yaptı, yapıyor. Bu açıklamalar, bölgesel dengelere ve parlamenter sistemin çıkarlarına göre toplumsal sınıfları sermaye kümesinde yeniden konumlandırma çağrısıdır. Altında da Türkiye’nin demokratikleşmesi değil ulusal ve uluslararası konjonktürden kaynaklı çok sayıda faktör vardır.
İsrail’in Gazze katliamının ölçeğini genişleterek ABD’yle birlikte savaşı Lübnan ve Yemen’e taşıması,buradan İran’a doğru yayma politikası ve son olarak Suriye’de Esad’ın devrilmesi vb. gelişmeler bölgesel siyasal boyutunun yanında tedarik ve meta zincirlerinin güvenliğini ve sürekliliğini ilgilendiren devletler arası bir iktisadi boyuta da sahiptir. Cumhur İttifakı “iç cephe” çağrısını, bölgesel savaş nedeniyle tedarik ve lojistik zincirlerinin güvenliğinin ve enerji sevkiyatının tehlikeye girdiği bir dönemde yaptı.
Türkiye devleti ve sermayesi bu noktada bir NATO ülkesi olarak Ortadoğu’da yeni rol kapmak istiyor…“İç cephe”, orta vadeli program (OVP) ve yeni anayasa ekseninde parlamenter muhalefetin tüm bileşenlerini kapsayacak, siyasal alandaki basıncı azaltmaya ve kontrol etmeye yönelik politika manevrasıdır. Sermayenin içerideki üretim temposunu korumak için siyasal hegemonyayı hedefleyen “iç cephe” stratejisinin somut görünümleri, OVP aracılığıyla ekonomik zor ve işçi hareketlerinin başını ezecek siyasal zordur. Bu ikisi Cumhur İttifakının (iktisadi olarak Şimşek Programının) kolonlarıdır. “İç cephe”, sanayi burjuvazisinin üretim kapasitesini hem ülke sınırları içerisinde ve çevresinde hem de “yeni anayasa” gibi siyasal projelerde Cumhur İttifakı yörüngesinde tutmayı amaçlayan bir çağrıdır (muhtevasında demokratikleşme adımlarını içermemektedir)
İç cepheyi sağlamlaştırma politikası işçi sınıfının teslim alınmasıdır
Sermaye birikiminde tıkanmadan ve değersizleşmeden orta vadede kurtulmanın yolu, düşük teknolojili üretimle-düşük ücretlerle işçi verimliliğini artırmada aranıyor. Bu strateji, OVP’deki fason vaatlere rağmen, Türkiye kapitalizminin yapısal karakterinin zorunlu sonucudur. Yüksek kâr marjını hedefleyen yüksek teknolojili üretime geçiş sancılı bir süreçtir. Bunun tek yolu ise Avrupa sermayesinin karlılığında sıçrama olmasına bağlanıyor.
Yüksek kârlılık sıçraması için daha fazla verimlilik arayışı emek sömürüsünün daha fazla yoğunlaşması demektir. Ücretlerin daha fazla baskılanması (başta asgari ücret olmak üzere düşük ücret politikası) ve işçi sınıfını hareketsiz kılmak amacıyla sendikalaşmanın cezalandırılması (işten atmalar, grev yasakları, toplu sözleşmelerin etkisizleştirilmesi) “iç cephe”nin sınıf savaşı stratejisidir. Kuşkusuz etkiye tepki prensibi gereği baskılar işçi eylemliliklerini de artırmaktadır. Ancak Türkiye’nin dört bir yanındaki işçi direnişleri ve grevleri “iç cephenin” hedefindedir.
İşte tam da bu noktada “işçi sınıfı cephesi”ni güçlendirmek için İSİG mücadelesinin temel başlıkları ise bellidir:
- Başta asgari ücret olmak üzere tüm ücretler insanca yaşayabilecek düzeye yükseltilmelidir.
- İşten atmalar yasaklanmalı ve sendikal örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
- İSİG önlemleri alınmalı ve iş cinayetlerinin sorumluları hesap vermelidir.
- İşçi sınıfı ekseninde/önderliğinde demokratik haklar ve özgürlükler mücadelesi yükseltilmelidir.
2024 yılında en az 1897 iş cinayeti!
Yüzde 70’ini ulusal basından; yüzde 30’unu ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları,
işyeri hekimleri, sendikalar ve yerel basından öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla
2024 yılında en az 1897, her gün “en az” 5 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
2024 yılında iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı şöyle:
Ocak ayında en az 164 işçi,
Şubat ayında en az 152 işçi,
Mart ayında en az 125 işçi,
Nisan ayında en az 165 işçi,
Mayıs ayında en az 141 işçi,
Haziran ayında en az 139 işçi,
Temmuz ayında en az 149 işçi,
Ağustos ayında en az 192 işçi,
Eylül ayında en az 161 işçi,
Ekim ayında en az 168 işçi,
Kasım ayında en az 173 işçi,
Aralık ayında en az 168 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti…
… … …
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndaki gelişmeler
2013 yılından itibaren uygulamada olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işçi sağlığı ve iş güvenliği, işçi ve halk sağlığı açısından bir hak olmaktan çıkarılarak hizmet sunumu ve piyasalaşmaya terk edilmişti. Yasa öncesi iş güvenliği uzmanı (İGU) ve işyeri hekimlerinin eğitimi ve kontrolü TTB ve TMMOB’deyken, yasa bu alanı ortak sağlık ve güvenlik birimleri (OSGB) ve özel eğitim kurumları aracılığıyla piyasaya açtı. Yasayla birlikte eğitim ve kontrol TTB ve TMMOB’den alındı, yasa öncesi patronlar, kendi bünyesinde kadrolu şekilde İGU ve işyeri hekimi çalıştırmak zorundayken, yasa sonrasıbu hizmet taşeronlaştırılmış oldu.
Bakanlık, meslek örgütlerinden aldığı alanı piyasaya açtı. Bu politika sağlıkta çeteleşme ve özelleştirme politikalarının bir yansımasıydı da. Her ne kadar iş güvenliği uzmanlığı, işyeri hekimliği, sağlık personeli sertifika sayısı iki yüz binin üzerinde ise de eğitimin içeriği, sektörel uzmanlık, yenileme eğitimleri, ileri eğitimler, staj başta olmak üzere iş güvenliği uzmanlığı, işyeri hekimliği, sağlık personeli eğitimleri oldukça yetersiz, bilimsel temellerden uzak piyasa koşullarına terk edilmiş durumda. İGU’ların görev, yetki, sorumluluk ve eğitimleri hakkında yönetmelik 2024’ün son günlerinde değiştirildi.
Yasanın “az tehlikeli ve kamu işyerlerinde” uygulanması ve iş güvenliği uzmanlığında İGU’ların tehlike sınıfına uygun görevlendirmesi için yapılan bir değişikle karşı karşıyayız. 3 yıl fiili çalışması olan, İSG- KATİP programında bir üst tehlike sınıfında çalışmasını belgeleyen uzmanlardan C’ler B’ye, B’ler de A sınıfı sertifikaya bir defaya mahsus sınavsız geçirilecek. İGU olan, bağımlı iş ilişkisi ile çalışan sınıftaş (işçi sınıfı olarak, A-B-C sınıfı olarak değil) işçiler arasında bir adaletsizlik tartışması ve bölünme de bu yönetmelikle artmış durumda. İGU’ların küçük bir kısmı önerilerinin yerine getirildiği işyerlerinde çalışıyor. Çok büyük bir bölümü ise işyerlerinin maddi nedenlerle yerine getirmediği eksiklerin oluşturduğu risk altında çalışıyor. İGU’lar, büyük risklerin olduğu durumlarda patronunu Bakanlığa bildirip şikâyet edip etmeme ikileminde kalıyor. Patronlar tarafından tamamlanmayan tehlikeli durumlardaki eksikliklerden kaynaklı yaralanma veya ölüm olursa karşı karşıya kalacağı ceza korkusuyla çalışmaya devam ediyor…
2024 yılında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle:
14 yaş ve altı 22 çocuk işçi,
15-17 yaş arası 49 çocuk/genç işçi,
18-29 yaş arası 395 işçi,
30-49 yaş arası 793 işçi,
50-64 yaş arası 462 işçi,
65 yaş ve üstü 96 işçi,
Yaşını bilmediğimiz 80 işçi hayatını kaybetti…
Gençlerimiz yoksulluk, güvencesizlik ve geleceksizlik kıskacında
Geleceğimiz dediğimiz gençlerimiz, sağlıklı ve güvenli yaşaması, okuması, çalışması gerekirken; yoksulluk, güvencesiz işçilik, şiddet ve iş cinayetleri cenderesi altındalar. Özellikle AKP döneminde hayata geçirilen tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalar gençlerin geleceğini ellerinden aldı ve sermaye için ucuz işgücü haline getirdi.
2024 / İş Cinayetlerinin Yaşlara Göre Dağılımı
Gençler (genç işçiler), uluslararası ve ulusal kurumlar tarafından farklı yaş gruplarına (12-24, 15-24, 15- 25 yaş gibi) ayrılabiliyorlar. İSİG Meclisi olarak bizler bu ayrımları gözönüne alıyoruz. Yine ülkemizde yasalar tarafından “15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış kişi genç işçidir” tanımını güncel olarak ve uzun vadede istisnalar, çalışma hakları, sosyal güvenceleri gözeterek unutmuyoruz.
Ancak yine uluslararası ve ulusal yasaları ve sözleşmeleri de gözönüne alarak 18 yaşını doldurmamış toplumun her üyesini “çocuk” ve çalışanları da “çocuk işçi” olarak nitelendiriyoruz. Bu ve benzer gerekçelerle “yıllık raporumuza istisnai olarak” genç işçi kavramını “18-29 yaş grubu” için kullanacağız. 2024 yılında en az 395 genç işçi hayatını kaybetti…
- İstihdam dağılımına baktığımızda genç işçi ölümlerinde ücretlilerin oranı genel iş cinayetlerindeki orana göre daha fazla.
- Sektörel dağılıma baktığımızda genç işçi ölümlerinin başta metal, maden, enerji olmak üzere sanayide yoğunlaştığını görüyoruz. Yine şehirleşmenin bir sonucu olarak inşaaatlarda ve hizmetlerde genç işçi ölümleri artıyor. Çocuk işçi ölümlerinin yarısından fazlasını oluşturan tarımdaki ölümler ise bu yaş grubunda giderek düşüş eğilimi gösteriyor.
- İşkolları açısından baktığımızda ise son yıllarda dikkat çekilmesi gereken işkolu “konaklama”. Son beş yıldır (özel olarak moto kurye mesleğinin artışının yanısıra) bu işkolunda güvencesizlik temelinde yaşanan kitlesel işçileşmenin bir sonucu bu.
- Genç kadın işçiler yoğunlukla mevsimlik tarımda, gıda-metal-tekstil gibi sanayi işkollarında, market-büro-lokanta gibi hizmetlerde, sağlık alanında ve genel işler işkollarında çalışıyordu.
- Genç işçilerde göçmenlerin ölüm oranı genel iş cinayetlerinin iki katıdır. Bu durum Türkiye işçi sınıfının bugün ve geleceğine dair örgütlenmesinde önemli bir duruma işaret etmektedir.
MESEM, tarım ve inşaat işçiliği, sokakta çalıştırma kıskacında çocuklarımız ölüyor
Her ne kadar yasalarımızda belli tanımlamalar olsa da bizler “çocuk işçi” olarak uluslararası tanımı baz alıyoruz. Çocuk işçi olarak kastettiğimiz yaş grubu 18 yaşını doldurmamış olan çocuklarımız. (Bunun yanında resmi bir kurum olmamamızın getirdiği kısıtlardan dolayı ölen çocukların yaşını ay ve gün olarak tespit etmemizin mümkün olmadığını ve basında yer alan 18 yaşında ölen işçileri “yaşını doldurmuş” olarak kabul ettiğimizi belirtelim).
2024 yılında en az 71 çocuk işçi hayatını kaybetti.
- Çocuk işçi ölümlerinde her ne kadar hala tarım sektörü ilk sırada yer alsa da sanayi ve inşaatlarda ölen çocuk işçi sayısı giderek artıyor. Kırsal yoksulluğun devam etmesine rağmen çocuk işçi ölümlerinin kentlere kaymasının bazı nedenleri var. Zira kırsal yoksulluk bitmediği gibi derinleşerek devam ediyor.
Ne var ki, kentsel yoksulluğun derinleşmesi, özellikle MESEM’de gördüğümüz üzere bizzat devlet politikalarıyla kitleselleştirilen çocuk işçilik ve tüm Anadolu kentlerinde yoğunlaşan Organize Sanayi Bölgesi (OSB) gerçekliği artık çocuk işçi ölümlerini kent merkezlerine ve çeperlerine taşımış durumda.
Tarım işçisi çocuklar tamamen sosyal hayattan dışlandığı ve yerleşim merkezleri dışında hem yaşadıkları hem çalıştıkları alanda çevrelendiklerinden ötürü ölümleri devlet ve sermaye tarafından “görünmez” kılınıyordu. Oysa çocuk işçiler artık her yerde, kentlerin merkezinde, AVM’lerde, sokakta, şantiyelerde, sanayide ve OSB’lerde. Her ailede veya sülalede bir çocuk çalışıyor, her sokakta tanıdık bir çalışan çocuk var. Üretimden gelen bu gerçeklik çocuk işçiliği “görünür” kılıyor ancak çocuk işçilik; eğitim, öğrenim, yetişecek eleman argümanlarıyla “meşrulaştırılmaya çalışılıyor” ve ölümler maskeleniyor.
- MESEM 2016 yılı sonuna kadar var olan ‘Çıraklık Eğitim Merkezleri’nin devamı niteliğindedir. Yani (4+4+4 modeliyle birlikte) eğitim sisteminin içine daha fazla entegre edilmiş ve kitleselleştirilmiş bir çocuk işçilik sisteminden bahsedebiliriz. MESEM kapsamında yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin olduğu açıklandı. Bu öğrencilerin yaklaşık 300 binini ise 18 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor. Yani çocukişçilik “bir gün okulda dört gün işyerinde eğitim alma” uygulamasıyla meşrulaştırılıyor.
- MESEM aracılığıyla ortaokulu bitiren öğrencileri örgün eğitimden kopararak haftanın (resmi olarak) dört günü bedava işgücü olarak patronların sömürüsüne sunan MEB şimdi de yaz döneminde “beceri geliştirme programı” adı altında 7. ve 8. sınıftan itibaren tüm öğrencilerin katılabileceği “zanaatatölyeleri” açtı. On şehirde -İstanbul, Ankara, İzmir, Erzurum, Konya, Mersin, Rize, Samsun, Sivas ve Şanlıurfa- 196 okulda başlatılan pilot uygulamayla mesleki eğitim yaşı (12-13 yaşa) düşürüldü.
2024 yılında 94 mülteci/göçmen işçi hayatını kaybetti.
Bu işçilerin geldikleri ülkelere bakarsak:
49 işçi Suriyeli; 13 işçi Afganistanlı; 5’er işçi İranlı, Rusyalı ve Türkmenistanlı; 3’er işçi Iraklı ve Özbekistanlı; 2 işçi Ukraynalı; 1’er işçi Andorralı, Cezayirli, Çinli, Gürcistanlı, Kırgızistanlı, Mısırlı, Pakistanlı, Polonyalı ve Sudanlı…
2024 yılında iş cinayetlerinde ölenlerin 36’sı (yüzde 1,89) sendikalı işçi, 1861’i ise (yüzde 98,11) sendikasız işçidir.
- Sendikalı işçilerin 6’sı maden, 6’sı metal, 5’i sağlık, 4’ü kimya, 3’ü belediye, 2’si ticaret, 2’si enerji, 2’si taşımacılık, 1’i tarım, 1’i gıda, 1’i tekstil, 1’i cam, 1’i inşaat, 1’i güvenlik işkolunda çalışıyordu.
- İş cinayetlerinde ölen işçilerin 36’sı sendika üyesidir. Bir yandan tüm iş cinayetlerinde ölen işçilerin yüzde 2’si sendikalıdır tespitiyle “sendikalı olmak iş cinayetlerini önler” diyebiliriz.
2024 / İş Cinayetlerinde Ölen İşçilerin Örgütlülük Durumu
Eklemek isteriz ki sendikasız 98% Sendikalı 2% bu rakamlar çok dikkat çekicidir ve birçok şeyi sorgulama nedenidir. Sendikalı işçi ölümlerini değerlendirince “sadece sendikalı olmak yetmez örgütlü de olmak gerekir” demek lazım. Zira iş cinayetlerini işçi örgütlülüğü, işçi denetimi önler; sendikaya üye olmak ve toplu sözleşme imzalamak, birçok örnekte bu örgütlülüğün ve denetimin hayata geçirilmediğini göstermiştir.
- Diğer yandan tespit ettiğimizin ötesinde ölen sendikalı işçilerin olduğunu belirtmeliyiz. Ancak kâğıt üzerinde olan sendikal üyeliklerinin gerçek bir örgütlülük olmaması ve birçok sendikanın ölen üyelerini sahiplenmemesi (en azından bir taziye bile yayınlamaması) sonucu net bir bilgi verme şansımız olmadığını da belirtelim. Bu durum özellikle kamu çalışanı/memur sendikaları açısından daha da tespit edemediğimiz bir husus…
2024 yılında iş cinayetlerinde hayatını kaybeden 1.897 işçiyi saygıyla anıyoruz… (İSİG Meclisi raporu)
Emek.org.tr
0 yorumlar