Anadili hakkı yaşamsal bir haktır

Asimilasyon, dilde başlamakta ve kültürel değerleri de parça parça alıp götürmektedir. Daha Anadilini öğrenmeden, küçücük yaşta okullara başlayan çocuklar, başka bir ana dille’ tanışmaktadır. Bu durum asimilasyonun boyutlarını anlamak için yeterlidir sanırım.

Anadiller kırılgandır, ana dillerin eline terkedilmemelidir.

Hem el-kol, hem mimik, hem de gözlerimizle konuşur coğrafyamız halkları, birçok toplumda olmadığı kadar…

Dil, kendimizi anlatabilmenin, dünyayı yorumlayabilmenin en emsalsiz enstrümanıdır…

Dil bir iletişim sistemi olup, içinde ses, kelime, belirli dilbilgisi kurallarını barındırarak sürekli yenilenen ve yaşayan bir olgu olduğu en fazla kabul görmüş olan tanımlamadır.

Dil ve dilbilimsel yapısı, içinde yaşadığı, yaşatıldığı kültürden bağımsız ele alınamaz, alınsa da anlam ifade etmez. Kültür ve dil birebir etkileşim halindedir ve birbirlerini karşılıklı belirleme ilişkisi vardır. Bu nedenle, bir İngiliz fazla el-kol hareketleriyle, mimikleriyle konuşmayı bütünlemezken bir Türkiyeli konuşurken fazlasıyla mimik ve vücut dili katar konuşmalarına ve bu durumu çoğunlukla karşı taraf kolayca anlamlandıramaz çünkü kültürlerinde olmayan bir durumdur.

Türkiye özelinde, son olarak 1965’de yapılan nüfus sayımında elde edilen veriler ışığında otuz altı dil konuşulduğu kabul edilmektedir. Resmi dil olan Türkçe ülkede ağırlıkla konuşulan birinci dildir. Kürtçe farklı lehçeleriyle, Türkçe’yi takip etmektedir. Üçüncü olarak Zazaca (yaklaşık 2 milyon kişinin konuştuğu kabul edilmektedir). Dördüncü dil olarak sıralamayı Çerkezce takip etmektedir.  Kayseri, Çorum, Samsun ve Amasya civarında yaşayan 1 milyon kişi Çerkezce konuşmaktadır.

Lazca, kendi içinde bir lisan olarak varlığını kalıcı kılmaya çalışan bir lisandır yani uzunca bir dönem, birçoklarının atfettiği gibi Türkçe’nin farklı bir lehçesi değildir… Kürtçe gibi, İngilizce, Fransızca gibi , kendi başına bir dildir. Ne başka bir dilin lehçesi ne de birçok dilin karışımıdır. Alfabesi, sözlüğü, grameri, masalı, edebiyatı olan bir dildir.

Ayrıca, bir dilin bağımsız bir dil olup olmadığını ortaya koyabilmek için için önemli kriterler, dilin linguistik yani dilbilimsel açıdan, konuşmadaki ses hali, vurguları, hecelere bölünüşü, cümle kurulumu gibi kriterlere başvurmak gerekiyor. Ayrıca o dilin kendine has (en az %30) bir kelime dağarcığına ve özel bir vurguya sahip olması da icap ediyor. Bunların dışında tarih, sosyoloji, folklor gibi bilimler ile kültür de devreye giriyor.

Azınlık diller kabul edilen birçok dil sistemli bir eğitim ve ticari dile dönüşememekten ötürü gerilemektedir. Dolayısıyla, ‘bir lisan bir insan’ söylemimiz sadece söz olarak yinelenmektedir. Ancak lisanların kalıcılığı, yazım dilinde ve kurumsallaşmadan kalıcılığını koruyamayacağı da bilimsel bir gerçektir. Her ne kadar dillerin birbirinden etkilenmesi kaçınılmaz olsa da, bu durum dilin varlığını sürdürmesine engel bir durum teşkil etmez.

Her ülke, aslında devlet ‘aygıt’yla kendi hakim dilini dayatır ve ‘öteki’ saydığı, ‘azınlık’ saydığı dilleri de bir şekilde yok etme tehlikesiyle karşı karşıya bırakır… Dillendirilmeyen bu eylem, günlük yaşamda etkilerini gösterir. O diller, ötekileştirilenlerin başında gelir… Hedeflenen başkadır ama dil üzerinden bunun başarılması en kolay olandır ve bu nedenledir ki hakim dil standartlaştırılır, kurumsallaştırılır… Başka seçeneği yoktur ‘öteki’ dillerin ya da kültüre endeksli var olabilecek değerlerin ya olağanüstü dönemler bahane edilerek yasaklanmıştır ya da yok sayılmıştır. En önemli ve etkili olan yöntem ise ötelenen aşağılanan diller kendini gösterme alanı bulamamıştır…

Fıkralara konu olan, çoğu kez ‘küçük düşürülen’ sözcükleri içeren, eğlence konusu olan diller olmuştur ‘azınlık’ görülen halkların dilleri…Bu bir zafiyet midir ya da başka bir şey mi, bu da durduğunuz yere ve nasıl baktığınıza bağlı… Kişisel görüşüm, kültürel zenginliklere vurulmuş bir darbedir. Bu durum Avrupa’da yok mudur? Evet vardır, ivmesi bizdekinden daha düşük olsa da… Britanya’da(İskoçya ve İrlanda’da konuşulan) Gaelic dili, yine Wales bölgesindeki Welsh denilen (Türkçe’de Cambrıa bölgesi diye geçen) Welsh dili ve örneklerini çoğaltabileceğimiz, dünyanın bir çok ülkesinden bir dizi örnek verebiliriz. Avrupalı bu işi daha ‘sanatsal’, daha ince yollardan yapmaktadır, kendi varlığını esas tutmak koşuluyla bu dillerin yaşamasına şans tanımaktadır ancak günün sonunda hakim diller, dünyada başta İngilizce, Türkiye’de Türkçe olmak üzere diğer zenginliklerimiz olan; edebiyatıyla, sinemasıyla, kültürüyle sıradışı olan değerlerimizi yok etme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır.

Diller, başka ağızlardan, etkilenerek otantikliğini kaybetmemelidir düşüncesindeyim. Şirin görünen görsel, yazımsal medya dünyası ve daha birçok etmenden dolayı yaratılan ‘geçerli’, ‘porş’ diller yüzünden, birçok dil doğasından uzaklaşmakta ve ‘güzelliğini’ yitirmekle kalmayıp, birçok kelimeyi de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Asimilasyon, dilde başlamakta ve kültürel değerleri de parça parça alıp götürmektedir. Daha Anadilini öğrenmeden, küçücük yaşta okullara başlayan çocuklar, başka bir ana dille’ tanışmaktadır. Bu durum asimilasyonun boyutlarını anlamak için yeterlidir sanırım.

Sonuç olarak, dil üzerinden yapılacak her türlü baskı ve asimilasyon, kültürlerin varlığını devam ettirmesi önünde en büyük engeldir. Her birey kendi dilinde düşünüp yazabilmeli ve kendini ifade etme hakkını kullanabilmelidir.  21.02.2025 – Sultan Karataş

(Kaynak: Facebook sayfasından alınmıştır)

emek.org.tr

 

İlgini çekebilecek diğer içerikler