2021 1 Mayıs öncesi günlerdeyiz… Sosyal Güvenlik sisteminin sorgulanması, sistemin kuruluşu ve perde arkasını, özellikle de kimlere hizmet ettiğinin gösterilmesi, işçi sınıfının ve emek dostlarının mücadelesi bakımından çok değerli bir çaba…
11.Ulusal Yaşlılık Kongresi (UYK’11) yapıldı. Kongre 9 Nisan’da başladı ve üç gün sürdü. Yaşlı Sorunlar Araştırma Derneği (YASAD) ve Atatürk Üniversitesi iş birliği ile düzenlenen kongreye, Emekliler Dayanışma Sendikası (EDS) Genel Başkanı Mahinur Şahbaz, sendikanın bakış açısını içeren ve Sempozyum Bilimsel Komitesi tarafından kabul edilen bildiri özeti ve sunum yaptı.
1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Reformu ile sosyal güvenlik haklarına yönelik saldırı ve hak gasplarını, M. Şahbaz öz olarak şöyle ifade ediyor:
“uygulanan plan ve programların ekonomik politik boyutu incelendiğinde; reformun emeklilerin değil, sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda yapıldığı görülür. Sosyal Güvenlik Reformu emeklilerin ekonomik güvence ve sağlık hakkında ciddi kayıplara neden olacak biçimde emeklilik sistemini değiştirmiş dönüştürmüştür.”
Mahinur Şahbaz’ın yaptığı sunum, Sosyal Güvenlik Politikalarının gerçek yüzünü açığa çıkarıyor. Emeklilere yönelik hak gaspları politikalarının, emperyalist finans kuruluşları olan İMF ve Dünya Bankası dayatmalarının nasıl rol oynadığını, ülkemizde dönemin siyasal iktidarların nasıl bir işbirliği içerisinde bulunduğunu bilince çıkarıyor.
İnsan hakları ve emek hakları bakımından değerli anlatımları içeren bu sunum, işçi sınıfımızı ve sınıf mücadelesi içerisinde yer alan emek dostlarını da uyaran gerçekleri ifade ediyor.
Çok değerli bulduğumuz sunum metnini, emek.org.tr izleyicileri ve emek kamuoyu ile paylaşıyoruz.
“Sosyal Güvenlik Reformu’na Eleştirel Bakış” başlığı ile sunulan çalışma aşağıdadır.
SOSYAL GÜVENLİK REFORMU’NA ELEŞTİREL BAKIŞ
(Mahinur ŞAHBAZ)
ÖZET
Sosyal güvenlik, insan haklarından biri olarak temel uluslararası belgelerde sosyal güvenlik hakkı olarak yer almaktadır. İnsan hakları belgelerini onaylamış olsun olmasın bütün ülkeler sosyal güvenliği devletler için bir kamu görevi; kişiler içinse bir hak olarak tanımışlardır. Sosyal güvenlik, muhtaçlığa karşı gelir güvenliği anlamındadır. Sanayileşme sürecinde işçi sınıfının mücadelesiyle ortaya çıkmıştır. Sosyal güvenceye kavuşmak demek; muhtaçlığa karşı devletçe bir gelir garantisine kavuşturulmuş olmak demektir. Normal toplumlar gelir güvenliğini kişinin irade ve isteğine bırakmaz. Sosyal güvenlik sistemi kişiyi, kendi sosyal güvenliğini sağlamak için bazı yükümlülükler altına sokar. Sağlık hakkı devredilemez, vazgeçilemez temel insan hakkıdır. Her bireyin insan olmasından kaynaklanan bu hak, bireylere yönetimler tarafından sunulması gereken pozitif insan hakları kümesi içindedir. Kurumsal zeminde bu kadar güçlü olarak temellendirilen sağlık hakkı ne yazık ki pratik yaşamda karşılık bulmakta zorlanmaktadır. 1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Reformu’nun gerekçesini ve kurumsal yapıda yaptığı değişiklikleri anlamak için daha önceki sürece bakmak gerekir. Bu süreçte uygulanan plan ve programların ekonomik politik boyutu incelendiğinde; reformun emeklilerin değil, sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda yapıldığı görülür. Sosyal Güvenlik Reformu emeklilerin ekonomik güvence ve sağlık hakkında ciddi kayıplara neden olacak biçimde emeklilik sistemini değiştirmiş dönüştürmüştür. Sonuçları itibarıyla Sosyal Güvenlik Reformu kazanılmış hakları yok eden geriye doğru kurumsal bir reform olmuştur. Bu çalışmada 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda yer alan emeklilikle ilgili bazı düzenlemeler değerlendirilecektir. Sosyal Güvenlik Reformu’nun ekonomik, sağlık ve sosyal haklarda yaptığı değişikliklerin ortaya çıkardığı hak kayıplarını somut bir biçimde ele alarak, bunları eleştirel bakış açısıyla ortaya koymaktır. Emeklilerin hak kayıpları ve karşılaştığı sorunlar bağlamında Sosyal Güvenlik Reformu irdelenerek gerekçesi amacı ve sonuçları açığa çıkarılmaya çalışılacaktır. Yaşlılığın güvencesi olan emekliliğin, emeklilerin içinde bulunduğu durum ve yaşlılık döneminin özellikleri göz önüne alınarak sosyal hukuk, sosyal güvenlik çerçevesinde çözüm önerileri sunmak amaçlanmaktadır.
ANAHTAR KELİMELER: insan hakları, sosyal güvenlik, emeklilik, sosyal güvenlik reformu
GİRİŞ
Sosyal güvenlik, temel uluslararası belgelerde “sosyal güvenlik hakkı” olarak yer almaktadır. İnsan hakları belgelerini onaylamış olsun olmasın, bütün ülkeler “sosyal güvenliği” devletler için bir kamu görevi, kişiler içinse bir hak olarak tanımlamıştır. Sosyal güvenlik, muhtaçlığa karşı gelir güvenliği anlamını taşır. Sosyal güvenceye kavuşmak demek; muhtaçlığa karşı devletçe bir gelir garantisine kavuşturulmuş olmak demektir. Sosyal Güvenlik hakları 19 y.y. başlarından bu yana işçi sınıfının yıllarca süren mücadelesiyle kazanılmış, geliştirilmiştir. Kapitalist sistem kendini yeniden üretebilmek için sosyal güvenlik hakkını tanımak zorunda kalmıştır. Toplum yararı düşünülerek sosyal güvenlik sistemleri oluşturulmamıştır. İşçi sınıfı mücadelesinin yükseldiği, işçi sınıfının siyasi bir güç olarak varlığını hissettirdiği dönemlerde sosyal güvenlik hakları yaşamda karşılığını bulmuştur.
Sosyal Haklar İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmeleriyle hukuki bir temele kavuşmuştur. Sosyal güvenlik hakkı; yaşama hakkını tamamlayan ekonomik ve sosyal bir hak olarak bu süreç içinde bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir. (1)
Anayasa’nın 60.maddesi sosyal güvenliği herkes için bir insan hakkı ve devlet için ise hayata geçirilmesi gereken bir görev olarak kabul etmiştir. Ayrıca 61.madde de özel olarak korunması gereken kişilerden söz edilmektedir. “…Yaşlılar devletçe korunur. Yaşlılara devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir…” biçiminde yer almaktadır. Sosyal güvenlikle ilgili uluslararası sözleşmeler de onaylanmıştır. Ayrıca Anayasa’da kanunla onaylanmış insan haklarına dair uluslararası sözleşmeler iç hukuktaki kanunların üzerindedir. Sağlık hakkı devredilemez, vazgeçilemez temel insan hakkıdır. İnsan hakları kavramının gelişiminde üçüncü kuşak arasında yer alır. Her bireyin insan olmasından kaynaklanan bu hak, bireylere yönetimler tarafından sunulması gereken pozitif insan hakları kümesi içindedir. Sağlık hakkı kurumsal zeminde güçlü bir şekilde temellendirilmiştir.
Anayasa’nın 57.maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Devlet herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” biçiminde sağlık hakkı düzenlenmiştir. (2)
Dünya kapitalist sermaye birikimi süreci 1970’den beri içsel çelişkilerinin artması nedeniyle kar oranlarının düşme eğilimi göstermesinin neden olduğu durağanlığa ve kriz sürecine girmiştir. Kapitalizmin kendi yapısından kaynaklı krizini çözmek amacıyla uygulamaya konulan “yeni liberal istikrar ve yapısal uyum programları” hem sermaye emek çelişkisini içeren sınıf mücadelesinin, hem de sermayenin içsel çelişkisinin bir parçasıdır. Bu süreçte “gelişmiş kapitalist ülkelerin, krizi çözmek ve yaygınlaştırarak etkisini hafifletmek için, düşen kar oranlarının ortaya çıkardığı atıl sermayeyi kar oranlarının daha yüksek olduğu ülkelere yönlendirmesiyle başlayan yeni liberal süreç halen gelişmiş kapitalist ülke sermayesinin girdiği her ülkeyi kendi gereksinimine göre şekillendirmesi ile devam etmektedir.(3)
Ekonomik Kriz, yeniden yapılandırma ve sosyal güvenlik
Yeni istikrar ve uyum programları sadece ulusal ve uluslararası düzeydeki sermayenin kar oranlarının düşme eğilimini engellemek için; ticaret ve mali sermayenin serbestleşmesi, kamu harcamalarının yeniden dağılımı, devlet düzenlemelerinin azaltılmasını ( de-regülasyon) içeren devleti küçültme politikaları ve sermayenin ekonomik faaliyetlerini teşvik etmek, ekonomik sorunları gidermekle kalmayacak. Aynı zamanda toplumsal sınıflar arasında bölüşümü sermaye sınıfı lehine yeniden düzenleyerek ideolojik/ politik dönüşümü ve uluslararası sermaye ile bütünleşmeyi de içerecektir. Krizin atlatılması için dünya kapitalizminde yeni bir birikim ve düzenleme biçiminin hâkim olmaya başlaması. İthal ikameci sanayileşme politikalarının sermaye birikimi modelini tıkama noktasına getirmesidir.(3)
Türkiye ekonomisini de IMF ve DB sının çerçevesini çizdiği 24 Ocak kararları ile yeni liberal yeniden yapılandırma politikalarına yöneltmiştir. 5 Mayıs 1994 de IMF ile imzalanan kredi anlaşması şartlarında “sosyal güvenlik devlet tekelinde değil piyasaya teslim edilmeli. Sağlık ve emeklilik diye ayrılmalı. Bölüşüm için kullanılmamalı, toplumsal değil bireysel sorumluluk esasına göre yapılandırılmalı. Sosyal yardımlar tüm yoksulları hedef almalı ve sosyal riskler karşısında toplum tarafından asgari bir geçim düzeyi geçici olarak sağlanmalıdır.” denilmektedir.(6) Sosyal Güvenlik Sistemi ile ilgili bu şartlar projelendirilerek uygulamaya konmuştur.
Dünya kapitalist sistemi ile hızlı bir biçimde bütünleşmeyi amaçlayan yeniden yapılandırma öngörülmüş.1994 teki 5 Nisan Kararları,1999 da ve 2001 yılında kabul edilen programlar bu yapısal dönüşümün bir gereği olmuştur. Faiz ödemeleri ve askeri harcamalar dışındaki yatırım, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kamusal alanlarda kısıntıya gidilmiş. Uygulanan ekonomik politikalar krizi çözemeyince istikrar, fiyat istikrarsızlığı aracılığıyla gelir dağılımı bozularak sağlanmış. Çalışan kesimlerden kaynak aktarılarak sermaye birikimi gerçekleştirilmeye çalışılmış. Bunun sağladığı rahatlama geçici olmuştur. İstikrar politikaları ile beraber yapısal dönüşümün sürdürülmesi çerçevesinde sosyal güvenliğe yönelik yapısal uyum politikaları takvime bağlanmıştır. 1997’den beri uygulamaya konulan istikrar önlemleri sonrasında yapısal uyum sürecinin yeni evresi uygulamaya geçirilmiş. “Devletin kontrol ettiği 60’lı ve 70’li yıllarda Kamu İktisadi Teşekküllerinin finansmanında kullanılan sigorta fonlarının özel sektör tarafından doğrudan daha düşük maliyette kullanılması amaçlanmış, fonların sermaye birikimini hızlandırarak değerlenme krizine çözüm olacağı düşünülmüştür.(3)
Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” (2001) “21.yy’da güçlü ve saygın bir devlet olabilmek için üretken ve güçlü bir özel sektörün sağlıklı bir piyasa ekonomisi içinde sosyal devlet ve yasal denetleme görevini yapan bir devletin önemi çok iyi anlaşılmıştır. Güçlü ekonomi, güven içinde çalışan bir özel sektör, etkin bir devlet ve geniş bir toplumsal dayanışma yaratacaktır. Yönetişim kavramının hedef biçiminde dile getirilmesi bu program içinde yer alıyor. Yönetişim kavramının hem doğrudan adıyla hem de içerdiği öbür unsurların birbiri ardına topluca sunulduğu ilk resmi doküman ise 2 Kasım 2002’de iktidara gelen AKP Hükümetinin (58. Hükümet) Acil Eylem Planı” olmuştur.(5)
Sosyal güvenlikte kurumsal değişiklikler
1999 yılında kabul edilen programda; Devletin borçlanma mekanizmasıyla gelir aktarmanın sınırına gelinmesi dolayısıyla, sermayenin değerlenme sürecinin devam ettirilebilmesi için aşırı artan borç stokunun sosyalizasyonuna gidilerek hafifletilmesi amacıyla Devletin toplumsal kesimlere olan taahhütlerinin yeniden gözden geçirilmesi hedeflenmişti. 19 Ağustos 1999 da ” SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin aylık hesaplama sistemini değiştiren kanun” teklifi kabul edildi.4447 sayılı “Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Taslağı” hazırlandı. Ve sonraki süreçte 4447 sayılı yasayla yedi esas yasa değiştirildi. İlgili on bir yasada da uyum için değişiklik yapıldı.
SSK, Tarım SSK, Bağ-Kur, Tarım Bağ-Kur ve TC Emekli Sandığı için uygulamalar ayrı ayrı ve her kurumda emekli aylığı hesaplama yöntemleri farklıydı. SSK lı ve Bağ-Kur lular için 8/09/ 1999 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 4447 sayılı kanunla emekli aylık hesap yöntemi değiştirildi. 1978 yılından bu yana uygulanmakta olan gösterge-katsayı sistemi terkedildi. 2000 yılı ve sonrasında TÜFE sistemi emekli aylığı hesaplaması başlatıldı. Eşitler arası eşitsizlikler yaratıldı. Aynı prim gün sayısı ile emekli olanlara farklı farklı emekli aylığı bağlandı. Ülke koşullarına uygun olmayan bir şekilde emeklilik yaşı kadınlarda 58, erkeklerde 60 a çıkaran yasa kabul edildi. Emeklilik hakkının kazanılması zorlaştırıldı.
10 Mart 2000 tarihli Niyet Mektubu “Hükümet mali açıdan sağlıklı ve adil bir sosyal güvenlik sisteminin sağlanması konusunda girdiği üç aşamalı taahhüdü içermektedir. Birinci aşamada sosyal güvenliğin mali güvenliğini sağlamak. İkinci aşamada üç sosyal güvenlik kuruluşunun SSK Bağ- Kur ve Emekli Sandığı birbirine uyumlu hale getirilecek örgütsel reformlar yapılacak. Üçüncü aşamada da isteğe bağlı özel emeklilik sistemini desteklemek için düzenleyici yasal çerçeve oluşturacak.” denilmektedir.(6) Sosyal Güvenlikte yeniden yapılandırmanın oluşturacağı toplumsal muhalefetin bastırılması içinse 2002 yılında işsizlik sigortası uygulamasına geçilmesi kabul edildi.
Reformun en çok tartışılan ve hak kayıplarına neden olan değişikliği emekli aylığı hesaplama yönteminin değiştirilmesiydi. Reformdan önce TÜFE, büyüme hızının %100 ü ile enflasyon ve milli gelir artışının tamamının toplamı aylıkların güncelleme kat sayısı olarak kabul ediliyordu. Reformdan sonra sadece TÜFE ile büyüme oranının %30 u toplanarak aylık güncelleme katsayısı olarak kabul edildi.
2008 yılı ve sonrasında emekli olan bir SSK lı (4 a’lı) için üç sistemden gelen aylık: 1999 yılı ve daha öncesindeki çalışmaları için gösterge katsayı sistemi olan son on yılın veya son beş yılın ortalamasına göre kısmı bir aylığı, 2000 ile 2007 yılları arasında çalışmaları için TÜFE li sisteme göre hesaplanan kısmi bir aylığı, 2008 ve sonrası için yeni sisteme göre hesaplanan bir kısmi aylığı olacaktır. Üç sisteme göre de hesaplanan kısmi aylıkları toplanarak emekli aylığı belirlenecek. Bağlanan gelir ve aylıklara her yılın ocak ve temmuz aylarından geçerli olmak üzere TÜFE oranında artış yapılacak. Emekli hakkı sahiplerine gelir bağlanmasında oranlar değiştirildi ve kısıtlamalar yapıldı. Eşini kaybetmiş kadınlara aylık bağlama oranı %75 ten %50 ye düşürüldü. Kadın çalışmıyorsa %75 oranında aylık bağlanacak. Eşinden anne babasından ölüm aylığı bağlanmasına hak kazananlar eşinden ya da anne babasından birini tercih edecek. Anne ve babadan ayrı ayrı aylık alan çocuklara yüksek olan aylığın tamamı az olanın yarısı bağlanacak şeklinde değiştirildi.
26 Nisan 2005 de IMF ye sunulan niyet mektubunda Sosyal Güvenlik Sistemine bütçeden yapılan %4,5 oranındaki desteğin %1 düşürülmesi taahhüdü yerine getirildi. 2005 yılında
sigorta sisteminin tek çatı altında toplanması çalışmaları 2006 yılının nisan ayında tamamlandı parlamentodan geçirildi. Sağlık alanında SSK’nın kapatılması, ilaç alımı ve tedavi anlamında sağlık hizmetinin kapsamının daraltılması ve özel sigorta şirketleri ve özel hastaneleri teşvik edici genel sağlık sigortası yürürlüğe girdi. İş ve sosyal güvenlik alanında ise emeklilik, kıdem tazminatı, iş güvencesi vb. düzenlemeler ile emek piyasası esnekleştirildi ancak 1 Ocak 2008’de yürürlüğe kondu.
2003, 2005,2007 yıllarında yapılan değişikliklerle kız çocuklarının aylık almaları zorlaştırıldı. Binlerce yetim aylığı, beş yüz bin aşkın eşini kaybetmiş kadının aylığı kesildi.8 Aralık 2012 de Aile Sosyal Politikalar Bakanı “eşi ölen kadınlara sosyal yardım yapılacak 258 bin 551 kadın yararlanacak ve 259 milyon 534 bin lira ödenecek” dedi. Sosyal güvenlik sistemi içinde sosyal yardım anlayışı işletildi. Farklı Sosyal Güvenlik Teknikleri Kuralları iç içe geçirilerek kuralsızlığa imza atılmış oldu.
19 Ekim 2007 de ” emekli aylıklarına ülkenin büyüme oranının dahil edilmesi uygulamasının kaldırılması” isteğini içeren kanun teklifi bir ayda yasalaştı. Bu uygulama ile emekliler milli gelirden pay alamaz oldular. Toplumsal muhalefeti ve gerilimi artıracağı endişesi ile tedrici uygulamalarla devam edildi. Küresel kapitalist politikalara uyum yeniden yapılanma politikaları altında belli ölçülerde piyasa dışı süreçler tarafından düzenlenen eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, kentsel altyapı hizmetleri gibi kamusal hizmet alanlarının piyasalaştırılmasına hız verildi. 31 Mayıs 2006 da kabul edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu. 1 Ekim 2008 de yürürlüğe girdi. Sosyal Güvenlik Sisteminin yeniden yapılandırılması, değiştirilip dönüştürülmesi sürecinde yapılan değişikliklerin bütünü Sosyal Güvenlik Reformu adı ile yasalaştırıldı.
Geriye doğru kurumsal bir reform olan Sosyal Güvenlik Reformu ile sigortacılığın sosyal ve toplumsal niteliği yok edildi, bireysel hale getirildi. Kamu yerine özel sigorta tercih edildi. Sosyal güvenlik hakkı, sağlık hakkı yok sayıldı. Anayasanın sosyal devlet ilkesi askıya alındı. Artık emekli aylıkları reel olarak sürekli azalacak. Emekliye Milli Gelirden ve Ülkenin büyüme hızından pay verilmeyecek. Daha geç ve daha güç emekli olunacak, sisteme yatırılan prim miktarı sürekli artacak. Var olan sosyal haklar azalacak. Primler küresel mali piyasaların emrine verildi. Sistem tek çatı altında toplanacak norm ve standart sağlanacak, eşitsizlikler giderilecek denmişti. Emekli Sandığı üstünlüğü korundu diğer kurumlar en az hak düzeyinde eşitlendi, norm ve standart sağlanmadı. Eşitler arasında eşitsizlik yaratıldı.
Aynı prim gün sayısına sahip işçilere farklı emekli aylıkları bağlandı. Hukuk geriye doğru işletilerek işçilerin emekli olma hakkı engellendi. Emeklilikte yaşa takılanlar olarak kendilerini ifade eden, sayıları on milyonu aşacak işçi mağdur edildi. Dul ve yetim aylıkları kesilerek, oranı düşürülerek kuşaklararası dayanışma yok edildi.
2021 yılının ilk çeyreğindeyiz. Bütçe Yasası yeni onaylandı sayılır. Bildiğimiz bütçe; iktidarın sosyal sınıflara, toplumsal hak ve özgürlüklere, demokrasiye ilişkin duruşunun belgesidir. Ve bütçeler yerel bölgesel ulusal ölçekte yurttaşların mal ve hizmetlere erişim koşullarını belirleyen araçlardır. 2020 yılı bütçesi, 2021 yılının sonuna kadar çekip uzatılmış gibi. Sayıştay Denetimi de ret edilerek bütün kaynaklar sermayeye denmiş. Emekliler çalışanlar asgari ücretliler bütçede yok!
Bugün emekli aylıkları yoksulluk ve açlık sınırının altında. Asgari ücretin altında emekli aylığı alanların oranı oldukça yüksek. Emeklilerle ilgili bütün resmi söylemler ve uygulamalar ciddiyetten, samimiyetten ve gerçeklerden uzak. Örneği görülmedik biçimde “Yerli ve Milli enflasyon oranı” hesabı yapılıyor.
TÜİK rakamlarına göre son üç yılda genel fiyatlara yüzde 53, gıda fiyatlarına da yüzde 68 zam yapılmış. Yine bu sürede elektrik, su ve doğal gaz fiyatlarına yüzde yüzlere varan zamlar yapıldı. Ayrıca TÜİK son bir yılda “asgari geçim” maliyeti yüzde 20 oranında arttı diyor ama enflasyon oranı için de yüzde 14,60 diye açıklama yaptı. Aylık artış oranları buna göre bile hesaplanmadı ve Şubat sonu enflasyonu yüzde 16 olarak açıklandı. Enflasyon Araştırma Grubu ENAG ın 2020 enflasyon hesabını yüzde 36,72 olarak hesaplamıştı. Günde 10-20 arasında dolaylı vergi alınıyor. İçilen her yudum suda basılan her düğmede dolaylı vergi var. Zorunlu ihtiyaçlarda vergiler KDV oranları sürekli arttırılıyor zamlar vergiler yarıştırılıyor. Ama kamu çalışanı emeklilerine yüzde 7,36 oranında, SSK ve Bağ -Kur emeklilerine yüzde 8,36 oranında zam yapıldı. Emekli aylıklarını enflasyon hesabına bağlayan, emeklilerin ekonomik güvencesini sağlık hakkını yok eden Sosyal Güvenlik Reformu emeklilerin yaşam hakkını tehdit ediyor.
Kamu emekliliğinin sonu Bireysel Emeklilik Sistemi(BES) !
28.03.2001 tarihinde çıkarılan, Ekim 2003 de yürürlüğe giren 4632 sayılı “Bireysel Emeklilik ve Yatırım Sistemleri” kanununda tanımlanan emeklilik yatırım ve tasarruf amaçlı uygulandığı için yaşlılığın güvencesi olan emeklilik olarak değerlendirilemez. Ömür boyu gelir garantisi vermiyor, sağlık güvencesi yok sosyal haklar içermiyor. Biriktirdiğin parayı geri ödeme sistemi, 10 yıl ödemeli 56 yaş şartı var. Devlet teşviki %15-35 arasında değişiyordu. Yapılmak istenen, yasal düzenlemeler ve teşviklerle asıl olarak da devlet desteğiyle bireylerin tasarruf oranını artırmaktı. Emeklilik fonlarının biriktiği bireysel şirketler eliyle finansal işlemler üzerinden iç ve dış borçların ödenmesi hedeflendi. BES in gerekçesi de “resmi olarak tasarruf düzeyinin düşüklüğünü ortadan kaldırmak ve emeklilik döneminde, çalışırken sürdürülen refah düzeyinin gerisine düşülmesini engellemek” olarak açıklanmıştı.
2010 yılında sisteme dahil olanların sayısı 2 milyon 300 bin ve Fonda biriken para 12 milyar oldu. 17 tane Bireysel Emeklilik Şirketi kuruldu. BES için yeni bir milat dendi, cazip halde tutmak için sürekli değişlikler yapıldı.
Yapı Kredi Emeklilik A.Ş “YK Emeklilik Yaşlılık Geçim Endeksi 2011 yılı” sonuçlarını göre emeklilerin %33 çalışmaya devam ediyor.% 42 si çalışmak zorundayım diyor. Yaşlıların %92 si tasarruf yapamıyor. SGK lıların %63 sadece kendi emekli aylığı ile geçiniyor.%21 çocuklardan akrabalardan destek alıyor. Aylıklarda %50 artış olursa geçinebiliriz diyor.55 yaş üstü insanların %22 sinin hiç güvencesi yoktur.
12 Mart 2012 de DB Türkiye Temsilcisinin “cari açığınız çok büyük bu konuda önlem alın tasarruf yapın” açıklamasından sonra.
BES de yeni düzenlemeler yapıldı ve daha “cazip” hale getirildi. Yıllık gelirin %10 kadar vergi muafiyeti yükseltiliyor. Sistemde kalış uzatılıyor. Cari açığı kapatmak için yeni fon oluşturuluyordu.
2008-2012 döneminde Ulusal Gelir toplam 44,3 milyar $ artarak 786 milyar $ çıkmış. Aynı dönemde 48,4 milyar $ net kısa vadeli borç birikmiş. 46 yılda Devlet 775 milyar $ harcamış, AKP iktidarı ise 12 yılda 1.617 milyar $ harcama yapmıştı.13.06.2012 tarihinde 6327 sayılı ”
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemleri Kanun ve KHK de Değişiklik Yapılmasına dair Kanun” çıkarıldı. BES sürekli ve daha cazip hale getirildi. Katkı paylarının belli sınırlar dahilinde vergi matrahından indirilmesi uygulaması kaldırıldı. Yerine 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren Devlet katkısı uygulaması başlatıldı. Bu Kanuna göre “işverenler tarafından ödenenlerden hariç olmak üzere katılımcı adına BES hesabına ödenen katkı paylarının %25 ine karşılık gelen Devlet katkısı tutarının emeklilik şirketleri tarafından iletilen bilgiler çerçevesinde katılımcıların ilgili hesaplarına aktarılacak”. Ayrıca Hazine Müsteşarlığı bütçesinde yer alan ödenekten katılımcıların ilgili hesabına aktarılacak. Bu ödenekten bütçenin diğer kalemlerine hiçbir şekilde aktarma yapılmayacak. Devlet katkısı diğer katılımcı paylarından ayrı olarak takip edilecektir. Bu tutarın değerlendirilmesi Hazine Müsteşarlığı inisiyatifinde olacaktır. Devlet katkısının haczedilmesi, rehin edilmesi ve iflas masasına dahil edilmesi söz konusu olmayacak. BES deki bu yeni durumda katılımcı sürenin sonunda %60 ını alacak, %40 ı sermayeye kalacak şeklinde düzenlendi. Bu hali ile BES OECD Ülkeleri içinde nominal getirisi ile birinci sıradaydı. SGS %25 oranında Devlet destek yapsaydı emekliler yoksullaşmayacak, yoksulluk toplumsallaşmayacaktı.
Sürekli dengesiz yapılan harcamalar ve orantısız yatırımlar sonucu cari açık artarak devam ediyordu. Son 10 yılda cari açık 386 milyar $ oldu. Bu rakam Cumhuriyet tarihinde ve benzer ülkeler içinde rekor düzeyde idi. Dış borç stoku 129 milyar $,91 milyar doları bankacılık kesimine, 38 milyar doları finans dışı (reel) sektöre aitti. Aynı döneme ait MB da brüt $ rezervi 114,7 milyar $’dır.(Erinç YELDAN 21.01.2014 Cumhuriyet)
- Hükümet Programında “Bireysel Emeklilik Sistemi kesinti oranlarını Uluslararası düzeylere yaklaştıracağız ve sistem de otomatik katılım sistemi olacak” deniyordu. Maliye Bakanı “BES numarası otomatik olarak verilmeli. İşe başlayan herkese aktif olsun olmasın bir numara verilmeli. Önümüzdeki dönem kurumsal ve yapısal yatırımlar katılımlar bekliyoruz. Ciddi katılımlar olacak kıdem tazminatı bu sistem üzerinden yürütülmeli” dedi.(28.01.2014 Habertürk)
MB Başkanı cari açığın büyüklüğüne dikkat çekiyor ve kapatılması için özel çaba gerektiğini söylüyordu. Amaç fonda biriken para miktarını artırmak. Hesapsız keyfi kullanılan ve ödenmeyen krediler ve biriken faizlerinden oluşan cari açıkları emeklilik gibi toplumsal yaşam için önemli bir sistemi kullanarak kapatmaktı. İnsanların tasarruf yapacak gücü olmayınca BES de istenildiği düzeyde para birikmeyince sisteme katılım şartı getirildi. SGK kayıtlı iş yerleri, kamuda çalışan 45 yaş altı tüm çalışanlar sisteme dâhil edilecekti.
Rıza üreten mekanizmalar gibi STK ve gazeteler, uygulamaları emeklilerin lehineymiş gibi sundu. “Emeklilik kolaylaştırılacak…..aylıklar yetmediği gibi ele geçen paralar iyi değerlendirilemiyor çarçur ediliyor kısa sürede bitiyor. Ayrıca hala emekli olamayan milyonlarca kişi var ve emeklilik her geçen gün zorlaşıyor. Devlet bu nedenle harekete geçti.” haberleri yaptı.(10.09,2015 Posta) “BES e otomatik katılım 1 Ocak 2017 de başlayacak, iş yeri sisteme sokulacak çalışanın kendisi başvurmayacak aylıklardan kesilecek. Çalışan isterse kesinti miktarını kendisi artıracakmış!!!
Torba yasadan böyle bir Bireysel Emeklilik Uygulaması çıktı. İstenirse kesinti miktarı artırılacak denmesi bunun zorunlu hale geleceğinin ifadesiydi. Kesintiler kademeli olarak artırılacaktı. Yılda 10 milyar toplama hedeflendi. 25 Temmuz 2016 tarihine kadar BES de 52,6 milyar lira birikti.49,6 milyar lirası vatandaşın, 6,5 milyar lirası ise %25 Devlet katkısıydı.
BES fonları borsaya yatırıldı.17 Aralıkta fonlar % 15 değer kaybetti.15 Temmuz 2016 da %13,4 oranında değer kaybı oldu. Borsa İstanbul’da BES yatırımcılarının 7,5 milyar hissesi var. Fonların yarısını da Devlet iç borçlanma senetlerini ödüyormuş. Maliye Bakanı, BES şirketlerini fonları iyi değerlendirmemekle suçladı. “%25 Devlet desteği bütçeye yük olmaya başladı bundan vazgeçebiliriz.” dedi. Vatandaşın BES de biriktiğini düşündüğü parası eridi. Söylendiği gibi BES biriktirdikçe kazandıran değil, biriktirdikçe kaybettiren bir sistem oldu.(10)
12 Mart 2021 tarihinde açıklanan Ekonomik Reform Paketinde, “BES genişletmek ve derinleştirmek için 18 yaş altındaki çocuklarda sisteme dahil edilecek. Sandık ve vakıf gibi kurumların emeklilik birikimleri 2023 yılı sonuna kadar BES’e aktarılacak” kararları yer alıyor. Kamu emekliliği eritilerek yok edilirken “tasarruf” bile olamayacak BES zorlayarak yaygınlaştırılıyor.
Emeklilik Gözetim Merkezi verilerine göre 2021 yılı başı itibarıyla BES de katılımcı sayısı
6.900.580 kişi. Sözleşme ve sertifika sayısı ise yaklaşık 8,3 milyon. Fonun büyüklüğü ise 137.091,4 milyon lirası katılımcı, 21.253,5 milyon lirası Devlet katkısı olmak üzere toplam 158.345 milyon lirayı aşmış durumda.
Sağlıkta dönüşüm programı, sağlığın ticarileştirilmesi
Sağlık politikalarını etkileyen ilk önemli değişiklik. 1961 Anayasası’nın 49 maddesinde, sağlığı temel bir insan hakkı olarak gören ve bu hakkın devlet tarafından güvence altına alınmasını öngören “sosyal devlet” anlayışı, devletin sorumlu değil “düzenleyici” olduğunu ifade eden bir anlayışla değiştirilmesidir. Bu süreçte Sağlık Bakanlığı denetleyici, planlayıcı rolünü terk ederek sağlık sektörüne kaynak aktarma ve hasta temini görevlerini üstlendi. TTB nin 1953 tarih ve 623 sayılı kuruluş yasasındaki tabiplik tanımı değiştirildi. Tanımdaki “Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulama ve geliştirilmesi” kaldırıldı ve “Tabip işletme karı ve patronu için çalışır” biçimine dönüştürüldü.
“Sağlıktaki özelleştirme ve yeniden yapılandırma sürecini yönlendiren DB na göre, azgelişmiş ülkelerde sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunlar temelde, devletin artan sağlık hizmeti talebini karşılayacak mali olanaklardan yoksun olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, devletin sağlık hizmetlerini bütçe yoluyla finanse etmesinin “sağlıktaki eşitsizlikleri derinleştirdiği” ileri sürülebilmektedir. Banka çözümü, “devlet üzerindeki yükün azaltılması ve özel kesimin katkısının alınmasında” bulmaktadır. Buna göre, sağlıktaki yeniden yapılanma süreci, hem hizmetten yararlananların hizmetin bedelini ödemesini, hem de sağlık hizmetlerine “özel kesimin katkısın alınmasını” öngörmektedir. DB nın, “özel kesimin katkısının alınmasından anladığı› ise, kamuya ait sağlık kuruluşlarının özelleştirilmesi, sektöre yatırım yapacak özel kesime teşvik ve muafiyetler sağlanması ile teknik ve finansal destek verilmesidir.”(7) Sağlıkta Dönüşüm Programına, Aile Hekimliği, Genel Sağlık Sigorta Sistemi, Kamu hastaneleri Birlikleri, Tamamlayıcı Sağlık Sigortası uygulamaları ile devam edildi. Sosyal güvenlik harcamalarının ikinci önemli kalemini oluşturan ilaç tüketiminde kamu politikaları ve düzenlemeler sağlık alanının yeniden yapılandırılması sürecinde görünür hale geldi. Devletin ilaç sektörüne müdahale biçimleri özel sektör lehine değiştirildi.
Kamusal sağlık hizmetleri sonlandırıldı. Emekliler bedelini çalışırken ödedikleri, güvenli ücretsiz erişilebilir sağlık hizmeti alma hakkını kaybetti. Sağlık hizmetinin her kademesinde ücret ödemek zorunda. Genelde sağlık hizmeti kalitesi düştü, hastalara sınırlı zaman ve tedavi etkinliğinde azalma oldu. Hizmete erişimde eşitsizlik oluşturuldu. Destek ve sağlık hizmetleri taşeronlaştırıldı. Sağlık sektör haline getirildi, genişletildi, sağlık hizmeti piyasa koşullarına terk edildi. Amaç sorunları çözmek olarak açıklanmıştı ama bugün ülkenin sağlık ölçütleri bizden geri ülkeler düzeyinde.
2020 yılında sağlık hizmetleri için kişi başına 933.38 TL düşüyordu. 2021 yılında merkezi bütçeden kişi başına sağlık hizmeti harcaması için 477.38 TL. Yalnızca koruyucu sağlık hizmeti için ise 25.28 TL ayrılmış durumda.Covid19 Pandemisi tüm dünyada koruyucu sağlık hizmetlerinin ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarmışken Sağlık Bakanlığı bütçesinde pandemiye yer verilmemesi; pandemi ve koruyucu sağlık hizmetlerinin yeterince kavranmadığını ve büyük bir eksiklik olduğunu göstermektedir. 2021 Sağlık Bütçesi bu gerçeği görmezden gelen ve sadece salgın ile mücadele değil, genel olarak toplum sağlığının korunması konusunda son derece yetersiz bir bütçe olmuştur. Bütçe ağırlıklı olarak hizmetler adı verilen ve sağlıkta ticarileşme ve metalaşmayı da içeren hizmetlere ayrılmıştır. Oysaki sağlık sistemini hastalıkları önleme yerine tedavi edici olarak kurgulamak dünyada ki en pahalı sağlık hizmeti sunumudur.
Sağlık Bakanlığı 2020 bütçesinde şehir hastaneleri için yaklaşık 10.5 milyar TL kira ve hizmet bedeli için ödenek ayırırken, 2021 yılı için bu tutarı 16 milyar 392 milyon TL’ye çıkarmıştır. Bu tutarın 6 milyar 415 milyon TL’sini hastanelerin hizmet alımı yoluyla sunduğu hizmetlerin (tıbbi görüntüleme, güvenlik, temizlik, laboratuvar hizmetleri) karşılığını oluşturmaktadır. Sağlık Bakanlığı, 2021 yılında şehir hastanelerinin kira bedelleri için 9 milyar 977 milyon TL ödeyecektir. Şirketler bütçeden en büyük payı almayı sürdürecek. Şehir Hastanelerinin hizmete açılmaya başladığı 2018 yılından itibaren şehir hastanelerine ödenen kira bedellerinin yıllara göre artış oranları 2019 yılında (2018’e göre) %188, 2020’de %52 ve 2021’de %77 olacaktır. Bu sağlığa ayrılan bütçede artış gibi görülse de aslında şirketlere giden kaynaktır. Emeklilerin bedelini çalışırken ödedikleri güvenli erişilebilir ücretsiz sağlık hakkı yok edilmiş, sağlık hizmetleri aracılığıyla özel şirketler aylığa bağlanmıştır.
Covid19 dünyada pek çok gelişmiş kapitalist ülkede olduğu gibi sağlık alt yapısının ne denli zayıf olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Türkiye’de de olası salgınlar karşısında herhangi bir ön hazırlığın olmadığı bir kez daha görünür olmuş, grip aşısının dahi üretilmesi ya da satın alınması için kaynak ayrılmamıştır. Başka amaçlarla kurulmuş olan şehir hastaneleri bu dönemde Pandemi hastanesine dönüştürülürken, bunlar için katlanılan maliyetin küçük bir kısmı ile ülkede sağlam bir sağlık alt yapısının kurulabileceği ya da mevcudun güçlendirilebileceği gerçeğini de ortaya çıkarmıştır. Gelişmiş ülkeler (örneğin İngiltere, Ulusal Sağlık Hizmetlerine İkinci Dünya Savaşından bu yana en büyük payı ayırmıştır) Covid19 Pandemisinden ders çıkararak sağlığa ayırdıkları bütçeyi artırmışlardır. Ancak, Türkiye’de iktidar; sağlığa ayırdığı bütçeyi, şehir hastaneleri üzerinden şirketlere aktarmaya devam etmiştir.
AÇSHB dan yapılan sosyal yardım ve hizmetler
“Sayıştay Denetleme Kurulunca, “2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (AÇSHB) aracılığıyla yapılan, tür/tutarları her yıl artmakta olan, asgari on beş milyon yurttaşımızı yakından ilgilendiren, ülke sorunlarının öğrenilmesinde ve çözümlenmesinde özel bir öneme sahip, genel seçimlerde siyasal tercihlerin kullanılmasında etkili olduğu bilinen, hemen herkesin bir şekilde fikir sahibi olduğu sosyal yardım ve hizmet giderleri konusu ele alınmış.” Uygulamada farklı özelliklerde 43 Sosyal Yardım Programı var ama sosyal yardımların türü ve yardım yapılmasına ilişkin usul ve esaslar yeterince açıklığa kavuşturulmamış. Yardım konularına ilişkin kurallar büyük ölçüde yönetsel emirlerle düzenleniyor. Ayrıca yönetmelikler genelgeler sıklıkla değiştiriliyor. Ülke genelinde hatta il düzeyinde değerlendirme ve uygulamada farklılıklar oluyor.(9) Yardımlar benzer durumda olan herkese yapılması gereken sosyal bir hak olmaktan çıkmış. Yolsuzluklara açık devasa bir alan yaratılmış durumda.” açıklaması yapılmış. Sayıştay Raporunda “2019 yılı itibarıyla 1389 belediyeden sadece 47’si ile AÇSHB ile karşılıklı veri paylaşımı yapılabilmiştir. Oysa belediye bütçelerinden de önemli miktarlarda sosyal yardım harcamaları yapılmaktadır. Örneğin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığınca sadece 2019 yılında 356,1 milyon TL sosyal yardım ve hizmet gideri yapılmıştır.”
“TUİK Sosyal Koruma İstatistiklerine” göre ülkemizde, 2018 yılında, 14.389.000 kişiye toplam olarak 442, 6 milyar TL sosyal yardım harcaması yapılmıştır. (TÜİK, Sosyal Koruma İstatistikleri,2000-2018, http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1040.)
TUİK’in uyguladığı sosyal yardım harcaması hesapları kapsamına, SGK tarafından yapılan (emekli/ dul/yetim/malul aylıkları; tedavi/ ilaç ödemeleri vb.) giderler ile nitelikleri farklı bazı harcamalar da (işsizlik ödeneği, Suriyeli mültecilere yapılan sosyal dışlanmışlık yardımı vb.) dahil edilmektedir. Bu itibarla TUİK istatistiklerinden, kamu idareleri ve STK’lar aracılığıyla dar gelirli muhtaç ve engelli yurttaşlarımıza yapılmış ayrıntılı, gerçek/karşılıksız sosyal yardım miktarlarına ulaşmak kolay değildir.” denilmektedir. (8)
Ülkemizin özgün koşulları dikkate alınarak yaşlı bakımı için kamu hizmeti çeşitlendirilmeli, artırılmalı, denetlenmelidir. Yaşlıya aile içi psikolojik ve fiziksel şiddet engellenmelidir. Alzheimer ve demans hastaları için profesyonel bakım hizmeti sunan bakımevi açılmalı ve ihtiyacı olan herkesin erişebilmesi sağlanmalıdır. Aileler yaşlı hastaları ile çaresizliğe terk edilmemelidir.
Sosyal yardımların yoksullara ulaştırılma yöntemi insanların muhtaç olduklarını kanıtlamak zorunda bırakılarak damgalanmaları insanlık onurunu kırıcı olmakta ve insan hakkı ihlali düzeyine ulaşmaktadır. İnsanların damgalanmadan, ötekileştirilmeden ayrımcılık yapılmadan, şeffaf denetlenebilir biçimde sosyal yardımların ulaştırılması gerekir. Geçici olmayan ihtiyaçları karşılayacak biçimde yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Çünkü Sosyal güvenlik sisteminin olmadığı toplumlarda sağlıktan ahlaktan söz edilemez.
SONUÇ
Emeklilerin çalışırken bedelini ödediği ekonomik güvencesini, ücretsiz erişilebilir güvenli sağlık hizmeti alma hakkını yok eden Sosyal Güvenlik Reformu geriye doğru yapılmış kurumsal bir reformdur. Kamu emekliliği uygulaması bitirilmiştir. Şili modelinden hareketle hazırlanan BES ekonomik, sağlık ve sosyal anlamda güvencesi olmayan toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeyen bir sistemdir. BES gibi bir sistemin kamuoyuna sunulması sermayeden yana politik bir tercihtir.
Devletin yeniden yapılandırılması sürecinde yönetişim katılımcı, demokratik uygulamalar olarak sunulmuştur.
“Yönetişim formülündeki katılımcılık; asıl olarak “toplum” adına sermayeye tanınmış hak ve ayrıcalıktır. Yönetişim hiç kuşku yok katılımcı formüldür. Ancak kamu kudretini doğrudan doğruya sermaye kesimine teslim ettiği için antidemokratiktir. Bu formül, geçtiğimiz yüzyılın “burjuva demokrasisi” kavramıyla karşılaştırıldığında yapısı gereği “burjuva diktatörlüğü” sıfatını hak etmektedir. Yönetişim kavramı ulus-devleti aşmakta emekçi kesimleri toplumsal mücadele alanlarından ve araçlarından etkili bir şekilde mahrum bırakmakta, sermayenin insanlığı boyunduruğu altına almasını mümkün kılmaktadır. Bu nedenle yönetişim, gerici bir toplumsal hareket ve bir karşı- devrim atağı olarak nitelendirilebilir. ( B. Ayman Güler Yönetişim: Tüm İktidar Sermayeye 2009)
Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirmek zorundadır. Devlet tercihler yapabilir, öncelikleri belirleyebilir ancak eşitlik ve adaletsizlik yapamaz. Devlet kanuni düzenlemeler yaparken; eşitliğe aykırılık yönünde tercihler ve düzenlemeler yapmamakla yükümlüdür. Hukuk devleti olma ilkeleri yerine getirilmelidir. Sosyal Güvenlik Sisteminde reform adı altında geriye doğru yapılan kurumsal değişiklikler toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde değiştirilmelidir. Ekonomik kaynakların amaç dışı kullanılmasında vazgeçilmelidir. Sosyal Güvenlik Sisteminde yöntem olarak sosyal sigortalar tekniği kullanılmalıdır. Sosyal Güvenlik anlamında risklerden korumayan sosyal yardım ve sosyal hizmet tekniğinden vazgeçilmelidir. Sosyal Devlet ilkelerinden vazgeçilemez.
“Neoliberalizm örgütleştirdiği kesimleri cemaatleştirmektedir. Vazgeçtiği sosyal devlet uygulamalarını merhamet ekonomisiyle (eğretileştirilmiş sosyal devlet) yumuşatmakta milliyetçi, laik anti laik çatışması ile toplumu manipüle etmeye çalışmaktadır. Böylece tarihsel süreç içerisinde toplumsal mücadelelerle belirlenen emeğin kazanımları ve toplumsal yaşamdan türeyen kolektif gereksinimleri kamusal mal ve hizmetler sunarak karşılamak üzere biçimlendiren sosyal devlet kazanımları sosyal sorumluluk sahibi hayırsever iş adamları ve onlara aracılık eden dernek, vakıflarca üstleniliyormuş izlenimi vermektedir.
Bu yüzden AKP nin eleştirilmesi gereken asıl noktaların bunlar olması gerekirken yapılan muhalefetin laikliğin korunması irticanın yükselmesi gibi konularla sınırlı kalması AKP yi iktidara taşıyan güç olmaktan alıkoyamamaktadır. Bunun için AKP ye karşı oluşturulacak bir muhalefet küresel neo liberal uyum politikalarından olumsuz etkilenen yoksul ve emekçi kesimlerin talepleri üzerinden politika yürütecek bir siyasal açılıma sahip olmalıdır.” (4) Küresel Kapitalist politikalara karşı işçilerin emeklilerin kazanılmış haklarını koruma gayreti içine girmeyen, yanıltarak aldatarak korkutarak üyelerinin iradelerini sakatlayan, bütün uğraşını rıza üretmekten öteye taşımayan kurumsal yapıların da ne için var oldukları fark edilmelidir. Emeklilerin bugün içinde bulundukları olumsuz koşullardan sorumludurlar. Yaşlılığın güvencesi olan emekliliğin güvencesiz hale getirilmesi, sadece emeklileri işçileri değil toplumun tamamını ilgilendiren, acil çözüm üretilmesi gereken toplumsal bir sorundur.
KAYNAKÇA
- Arıcı K. “Anayasa Mahkemesi Kararları Işığında Sosyal Güvenlik Hakkı” 182.
- Arıcı K. 2015. “Sosyal Güvenlik Hakları” 93-95.
- Altıok M. 2002. “Yeni Liberal İstikrar ve Yapısal Uyum Programları: Türkiye Ekonomisinde Sermaye Birikimi ve Krizi” Praksis Dergisi, Kış 2002, Sayı 5, 77-78.
- Altıok M. 2007. “Neo Liberal Uyum Sürecinde Son Evre AKP”
- Güler B.A. 2005. Devlette Reform Yazıları, 2009 Yönetişim: Tüm İktidar Sermayeye
- Özveri M. 2003. “Yoksulluğun Yönetilmesi ve Sosyal Güvenlik Hakkı” Praksis Dergisi Sayı 9, 330.
- Ata Soyer 2003. “1980’den Günümüze Sağlık Politikaları” Praksis Dergisi Sayı 9, 302.
- Mahmut Esen 2020 “Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 2019 Yılı Sosyal Yardım Faaliyetlerinin Değerlendirilmesi” alomaliye.com 14/12/2020.
- Sayıştay Başkanlığı; AÇSHB 2019 Denetim https://www.sayistay.gov.tr/tr/?p=2&ContentID=13001
- EDS Emekliler Dayanışma Sendikası. 2016. “Bireysel Emeklilik Sistemi ve Emeklilik”
Eğitim Çalışması Notları
- TTB Türk Tabipler Birliği, 2021 Merkezi Bütçe
emek.org.tr