Grev erteleme yasağı gölgesinde kamu işçileri sözleşmesi imzalandı!
Yazan: Adnan Alin
700 binden fazla kamu işçisini kapsayan 2025-2026 Dönemi Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) grev erteleme yasağı gölgesinde sarı sendikalarla imzalandı.
AKP li Cumhurbaşkanı RTE yine şaşırtmadı, tarihsel rolünü oynadı. Grev yasağı ve erteleme kararı gölgesinde bahşettikleri enflasyon artış puanı altında tutulan ücretle konu kapatılmış gözüküyor.
İşçi talepleri ve iradesi ne oldu? İşçilerin talepleri ve grev kararı, Cumhurbaşkanlığı grev yasağı/erteleme kararı ve yok saymayla hiçleştirildi… Ülke güvenliği gerekçe yapıldı. Tanıdık sarı sendika yöneticileri de pişkin tavırlarıyla sözleşmeyi bir güzel imzalayıp geçtiler.
İşçi sınıfı bunu kabul etmez de yeni talepler ve mücadele örgütlenmesiyle, ısrarla insanca yaşama ücretleri ve bağımsız sendikal örgütlenme içine girerse, olayın içeriği de rengi de değişir. Umudumuz odur!
Kamu işçileri sözleşmesinde “mutlu son” şu sonuçlarla sağlandı:
1-Enflasyon altında kalan ücret artışı sağlandı! Herkes enflasyon altında ezilmiş ücretlerle yaşayacak
2-Promosyon hediyesi: grev yasağı ve grev başlamadan ilan edilen “grev ertelemesi”
3-Sarı sendikaların egemenliği tescillendi!
4- İşçi sınıfına öncü işçilere bağımsız demokratik sendikalara mecburi istikamet: Yeni örgütlenme ve mücadele alanlarına geçme zorunluluğu!
NE OLMUŞTU?
Aylar süren tartışmalarda taleplerin ilan edilmesi, sarı sendikaların yüksek perdeden “greve gideriz” tehditleri, işçi eylemleri, işçi irade açıklamaları…
Türk İş ve Hak İş gibi iki tescilli sarı sendika yine işbaşındaydı ve görevlerini yaparak sözleşmeyi iktidarın istediği biçimde kabul edip imza attılar. İşçilerin iradesi değil, işçilerin örgütlü gücünün yansıtıldığı değil; hükümetin, sermayenin ücret politikası yani enflasyon altında kalan sömürü oranının daha da artırıldığı ücretler kabul edildi.
Cumhurbaşkanının grev yasağı ve grev erteleme taktiğini çalışma yaşamında defalarca kullanılmasının örneği bir kez daha yaşandı.
İşçi-patron mücadelesinin masaya dahi getirilmeden hükümet tarafından bastırılması, ücret politikasının sermayenin patronların istediği düzeylerde tutulması, yani işçilerin ailelerinin yoksulluk ve sefalet içerisinde tutularak daha fazla sömürülmesi, patronların zenginliklerine zenginlik katması politikalarına devam edilmesi; sarı sendikaları etkili kılarak bağımsız işçi iradesinin engellenmesi de konunun belirleyici yanıydı.
700 bini aşan işçiyi kapsayan protokolde,
İlk altı ay zammı sonrası ortalama net ücret: 42 bin 275 lira
İkinci altı ay zammı sonrası ortalama net ücret: 44 bin 270 lira
Yoksulluk sınırı: 86 bin 036 lira! enflasyon oranı ise epey yüksek… ENAG ile TUİK e beraber bakmakta yarar var. Ne kadar aldatılıp kandırıldığımızın ve kazıklandığımızın verisini orada görebiliriz.
Sözün özü enflasyon artışının altında kalan yüzde 30 luk bir ücret zammı… Yani sefalet ücretine devam ve insan onuruna yakışmayan yoksunluklarda yaşamak dayatılıyor…
Bu süreç işçi sınıfına, sendikal mücadeleye ve devrimci demokrat ve sosyalist kurumlara, önemli mücadele ve örgütlenme alanını, araç ve yöntemlerini işaret etmekte, yeni toplumsal sorumluluklar yüklemektedir.
YAKIN TARİHTE YAŞANAN CUMHURBAŞKANLIK GREV ERTELEMELERİNİN ANLAMI NEDİR?
AKP iktidarı döneminde, sermayenin çok yönlü olarak rahat ettiği ve çalışma koşullarının sermaye çıkarlarına nasıl hizmet ettiği orta yerdedir. Grev, direniş vb işçi hareketleri ve bağımsız sendikal örgütlenmelerin kuşatılarak önünün kesildiği, bu nedenle de yoğun işçi kıyımlarının yaşandığı biliniyor.
Prof. Aziz Çelik konuyla ilgili basına yaptığı değerlendirmede;
“AKP bir grev yasaklama partisidir. 22 yıllık AKP döneminde yaklaşık 200 bin işçinin grevi ‘erteleme’ adı altında yasaklandığını ve grev hakkını kullanabilen işçi sayısının 100 bine bile ulaşmadı…” derken çok haklıydı.
“Anayasanın 54. maddesinde güvence altına alınan grev hakkı idari bir kararla yok edilebiliyor” diye seslenen Aziz Çelik:
“Türkiye’de grev hakkı fiilen yoktur ve Cumhurbaşkanının iznine tabi” olduğunu söyleyerek işçi sınıfı açısından sorunun hangi noktaya geldiğini, örgütlenme hakkının nasıl engellendiğini ve grev hakkının nasıl yok sayıldığını da ifade ediyordu.
Tablo:

Geçerken, geçtiğimiz temmuz ayında TBMM’nden geçirilen hafta sonu tatilini 10 gün sonra kullanmayı yasalaştırma garabetinin; azgın sömürü hırsının bir işareti olarak turizm sektörüne yapıştırılmasını ‘açgözlü ahlaksızlığı’ görerek protesto edelim.
Baskı sömürü yasak tamam, da şimdi NE YAPILMALI?
İşçi sınıfı, demokratik hak ve hukuk, sendikal örgütlenme özgürlüğü ve mücadelesi açılarından; bu kuşatma altında ve baskı altında haklarını özellikle bağımsız iradesini ne zaman ve nerede nasıl kullanabilir ki?
Haksız hukuksuz biçimde, sendikalaşan, hakkını arayan, itiraz eden ve çalışma koşullarını sorgulayan işçilerin baskılanmadığı, tehdit almadığı, işten atılmadığı gün yok…
İnsani olmaktan giderek uzaklaşan çalışma ve ücret koşullarında kara bir zamandan dönemden geçiyoruz. Özellikle AKP iktidarı zamanında işçilere yönelik baskı ve sömürü katlanarak arttı. Asgari ücretin yaygınlaştırıldığı ve ısrarla enflasyon altında tutularak değer kaybı yaşatıldığı da orta yerdedir.
Kuşatma gerçekten çok ağırdır!
Sarı sendika baskıları, işten atılma açlık ve yoksulluk cenderesi altında tutulmak istenen işçi sınıfının önünde elbette çıkış yolu yok mudur? Elbette var ve bunun da bir yolu bulunuyor.
Öncelikle yılgınlığa düşmeyecek ve suskunlaşmayacağız, geri kaçmayıp işverene ve iktidara boyun eğmeden; işyerlerinde disiplinli bir biçimde demokratik zeminlerde örgütlenmek, ortam da uygun ise sendikalaşmak ve diğer işçi kesimleriyle birliktelikleri büyütmek dayanışmayı çoğaltmak…
Vazgeçmek olmaz!
İşyerlerinde patronlardan saklanan ve işbirlikçilerden korunan işyeri işçi komiteleri örgütlenmeleri aracılığıyla işe koyulmak ilk adımlardandır.
İşçiler her sorunu (tacizleri, yemek, servis, fazla mesai, giysi yardımı, sosyal yardımları, işçi sağlığı önlemlerini, iş güvenliği sorunlarını, sömürü ve ücret düşüklüklerini, baskıları, işyeri temsilcilik ağı sorunlarını, insanca çalışma koşulları… gibi sorun ve konular) işyeri örgütlenmesinin malzemesi yapabilir, yeni taleplerle sorunları patron masasına getirebilir, işçi iradesinin tanınmasını sağlayabilir…
Başkaca da yolu yok bunun!
Birbirine inanan ve güven duyan işçiler işbaşına!
Güçlü örgütlenme, düzgün onurlu duruş yaratacak, hak ve hukuk işleyecek ve işyerinde adalet sağlanabilecektir.
03.08.2025
Adnan Alin – sendikal mücadele emekçisi