8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü ve yaşadıklarımız 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde sadece kadınları değil tüm toplumsal yaşamımızı etkileyen, emekçileri ve halkı baskı ve sömürü altında tutan demokratik hak ve özgürlüklerin yok sayıldığı, yaşamsal hak ihlallerinin arttığı süreçteyiz. En başta da kadınlara, kadın çocuklara yönelik şiddet, tecavüz ve tacizler, günlük yaşamımızda dikkat çeken […]

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü ve yaşadıklarımız

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde sadece kadınları değil tüm toplumsal yaşamımızı etkileyen, emekçileri ve halkı baskı ve sömürü altında tutan demokratik hak ve özgürlüklerin yok sayıldığı, yaşamsal hak ihlallerinin arttığı süreçteyiz.

En başta da kadınlara, kadın çocuklara yönelik şiddet, tecavüz ve tacizler, günlük yaşamımızda dikkat çeken biçimiyle yer almaktadır.

Kadına yönelik şiddet yüzde bin dört yüz oranında artmıştır!

Toplumsal yaşamımızda ve resmi kurumsal yapılarda etkin kılınmaya çalışılan gerici, baskıcı, anti-demokratik ve erkek egemen ideolojik yaklaşım ve düzenlemelerle karşılaşıyoruz. Bunlar kadına yönelik aşağılama ve baskıları, kadın cinayetlerini engellemede yeterli değildir.

Toplumsal kültür biçimi olarak, cinsiyetçi ve baskıcı anlayışlar toplumsal yaşamımızda giderek daha fazla etkin kılınmaya, düzenleyici kültürel kurumsal olgular olarak da kalıcılaştırılmaya çalışılmaktadır.

Kadınlar başta olmak üzere tüm emekçilerin, bu dönemde yaşadığımız insanlık dışı koşullar karşısında yılgınlığa, umutsuzluğa düşmeden örgütlenerek; özgürlük ve eşitlik için, insanca yaşamı temel alan toplumsal koşullar için mücadeleyi yükseltmemiz kaçınılmazdır.

Dünyada ve ülkemizde kadınlar çok yönlü baskı altındadır. Kapitalizm ve baskıcı siyasal rejimler, bu baskıyı her geçen gün yeniden üreterek insanlık dışı koşulları dayatıyor. Kadın ikinci sınıf bir varlık olarak ve birçok insani demokratik haktan mahrum bırakılarak yaşamaya zorlanmaktadır.

Birincisi, ülkemizde kadınlar, emekçi kimliği ile yoğun sınıfsal sömürü ve baskı altındadır.

İkincisi, kadınlar ulusal farklılıklarından dolayı baskı altındadır. Türklük ve egemen Sünni İslam inancının, baskı ve asimilasyon temelindeki politika ve uygulamaları, özellikle son yıllarda artmıştır. Türk kökenli olmayan halklardan kadınlar, bu anlamda da yoğun baskı ve şiddet altındadır. Son zamanlarda ideolojik kültürel bir unsur olarak da “milli ve yerli” paketiyle bunlar bütünlüklü toplumsal bir saldırının parçaları şeklindedir. Demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü koşullarda yaşamak halklarımızın en temel haklarındandır. Orta-Doğu kirli savaş koşullarının da etkileriyle, ülkemizde kadınların yaşamında baskı ve şiddet daha fazladır. Demokratik ulusal hak ve özgürlükler açıktan engellenmekte, baskı ve zulüm giderek artmaktadır. Kürt halkı ve azınlık halklardan kadınlar bu süreçte daha fazla etkilenmektedir.

Üçüncüsü, kadınlar toplumsal yaşamda egemen olan, kapitalizm ve gerici ideolojik aygıtlar tarafından beslenerek sürekli kılınan, cinsiyetçi-ayrımcı erkek egemen anlayışların ve uygulamaların baskısı altındadır. Bu durum tarihsel-toplumsal koşullardan kaynaklı olmakla birlikte, egemen kapitalist sistem ve erkek egemen kültürel cinsiyetçi olgular, bilinçli tercih edilerek yaşamımızda dayatılmaktadır. Mevcut sistem, devlet yapısı ve kurumsal kültürel işleyişler tümüyle bu yönde dayatmacı ve baskıcı konumdadır.

Emekçi kadınlar insanlık dışı koşullarda çalışıyor

Yukarıda değindiğimiz sorunlu toplumsal koşullar, kadın açısından çalışma yaşamında da devam ediyor. Çalışma yaşamında kadının payına düşen işsizlik, yoğun sömürü ve baskı altında insanlık dışı koşullarda çalıştırılmakta.

Kadınların Yarıya Yakını Kayıt Dışı Çalıştırılıyor!

Kadınlar, çalışma hayatında karşı karşıya kaldıkları en önemli sorun istihdam içerisinde yeterli yer almamakla birlikte, kayıt dışı çalıştırılmalarıdır.

2017 istihdam edilen kadınların toplamı: 8. 905, kayıtsız istihdam edilen kadın emekçi sayısı 3.841 dir. (TÜİK işgücü istatistikleri)

2017 yılı Kasım ayı verilerine göre istihdam edilen kadınların yüzde 43’ü kayıt dışıdır. Bu durum kadınların çalışma hayatında daha güvencesiz olmalarının yanı sıra en temel sağlık, emeklilik gibi haklardan mahrum kalmalarına neden olmaktadır.

İşsizlik daha çok kadınları etkiliyor

İşsizlikten en çok etkilenen kesim kadınlardır. 2014 yılında %11.9 olan kadın işsizlik oranı, 2016 da %13.7 ye çıkmıştır. Kasım 2017 de ise %13.5 dür. 2017 yılında 2 milyon 896 bin geniş tanımlı işsiz kadın vardır.

Kadın işçiler, haftalık 45 Saatten Fazla Çalıştırılıyor

Kadınlar, haftalık yasal 45 saat olan çalışma süresinin çok üzerine çalıştırılıyor.

2017 Kasım ayı verilerine göre 3 milyon 99 bin kadın yani kadın çalışanların yüzde 34’ü haftalık 45 saatin üzerinde çalıştırılıyor. 1 milyon 26 bin kadın ise haftalık 45 saattin üzerinde ve kayıt dışı çalıştırılıyor.

Kadınların Gerçek Sendikalaşma Oranı Yüzde 6

Çalışma yaşamında kadınlar sendikal örgütlenme hakkından yararlanamıyor. Baskı ve tehditler kadınların sendikalaşmasını etkilemektedir.

Kadınların çalışma hayatına katılımlarının yetersiz olması, kadın istihdamının kayıt dışı ve küçük işletmelerde yoğunlaşması, toplumsal cinsiyet ayrımına dayalı rol ve sorumluluklar ile sendikalarda erkek egemen politikaların varlığı kadınların sendikalara katılımını engellemektedir.

Kadın emekçilerin sendikalaşma çalışmalarında karşılaştığı baskı yoğundur. Mobbing, şten atma tehdit ve tacizler sendikalaşmak isteyen kadın işçilere üzerinde daha fazlardı ve bu da etkili olabilmektedir.

Türkiye’de sendikal örgütlenmede, kadınların sendikalaşma oranı, 2018 Ocak ayında yüzde 8,1 dir. Kayıt dışı istihdamı da içine alarak yapılan yaptığımız hesaplamada kadın işçilerin gerçek sendikalaşma oranı yüzde 6’lara düşmektedir.

Kadın-erkek eşitliği amacıyla öncelikli taleplerden bir kaçı şöyle sıralanabilir;

  1. Çalışma yaşamında etkili olan cinsiyetçi-ayrımcı uygulamalara son verilmelidir. Kadın istihdama katılımını güçlendiren ve cinsiyet eşitliğini gözeten sosyal politika önlemleri alınmalıdır.
  2. Özellikle kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından ücretsiz kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılmalıdır.
  3. Kadınların çalışma hayatında insana yakışır iş, gelir ve sosyal güvencesinin olduğu çalışma koşulları yaratılmalıdır.
  4. Kadınların iş hayatında karşılaştıkları ücret eşitsizliği, terfi sürecinde ayrımcılık gibi sorunlarına karşı ayrımcı ve cinsiyetçi politikalardan vazgeçilmelidir.
  5. İşyerlerinde kadınlara yönelik şiddet ve tacizde, denetim ve ceza mekanizmaları işletilmelidir.
  6. Sendikalı kadın işçilerin özgün sorunlarına yönelik toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı toplu sözleşmeler yapılmalıdır.
  7. Eğitim, sağlık gibi kamusal alanlarda dinselleştirme ve kadını ikinci plana iten anlayış, politika ve uygulamalardan vazgeçilmelidir. 8 Mart resmi tatil günü ilan edilmelidir.

Elbette bu yönlerde kazanımlar için kadın öz örgütlenmelerini yaratabileceği gibi, kadın ve erkek emekçilerin, birlikte örgütlenme ve mücadele konusunu; demokratik iktidar hedefiyle birlikte değerlendirmeleri doğru olacaktır.

emek. org.tr

İlgini çekebilecek diğer içerikler