Türk Tabipleri Birliği (TTB) nin savaş karşıtı açıklaması ve AKP iktidarının TTB yöneticilerine yönelik gözaltı uygulaması sonrasında, TTB nin kurumsal varlığına yönelik tutumlar da sertleşerek tırmanıyor. TTB savaş karşıtı tavrını sürdüreceğini açıklarken AKP iktidarı, TTB ve Barolar Birliği’nin isim ve kurumsal çalışmalarına yönelik anti-demokratik tutumlar geliştiriliyor.
Bu süreçte TTB demokratik kurumlardan ve uluslararası kurumlardan destek görürken, MHP ve Devlet Bahçeli, kurumun kapatılması noktasında saldırgan bir tutum açıkladı.
Erdoğan bugünkü Muhtarlar toplantısındaki açıklamasında ise TTB nin kurumsal logosundaki “Türk” ve “Türkiye” isimlerinin kaldırılacağını, bu isimleri de “ layık olanların kullanacağı” gibi bir tutumla bakanlar kurulunun yasal düzenleme içerisinde olduğunu belirtti.
TTB açıklamaları
“Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” başlıklı açıklama dolayısıyla 30 Ocak 2018 tarihinde gözaltına alınan ve 5 Şubat 2018 tarihi itibarıyla tamamı serbest bırakılan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyeleri, dün (7 Şubat 2018) TTB’de bir basın toplantısı düzenlediler. Basın açıklamasını TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel okudu.
Konuşmasına, bu süreçte TTB’ye destek veren tüm kurum, kuruluş ve kişiler ile tarafsız, gerçekleri çarpıtmadan aktaran, etik ilkelere uygun olarak sorumluluğunu yerine getiren basına teşekkür ederek başlayan Tükel, “Gerek ülkemizde gerekse dünyada “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü ruhuyla kavrayarak; ayrımsız herkes için, savaşsız, sağlıklı, eşit, bağımsız, özgür bir Türkiye ve dünya özlemiyle içtenlikle bize destek olan meslektaşlarımız, kurumlar, partiler/milletvekillerine; hem yurt içi hem yurt dışından dostlarımıza teşekkür ediyoruz” dedi.
TTB’nin seviye ve üslup konusunda her geçen gün irtifa kaybeden polemiklerin ve saflaşmaların tarafı olmadığını ve olmak istemediğini belirten Tükel, “TTB’ye yöneltilen çarpıtma, karalama, hedef gösterme ve giderek yok etme niteliğine dönüştürülen sataşmalara yanıt verilmeyecektir” diye konuştu.
Prof. Dr. Raşit Tükel: “Eziyet etme ve hukuk dışı işler yapma ‘yetkisi’ kullanılmıştır.”
TTB Merkez Konseyi üyeleri olarak gözaltına alınış süreçlerini de aktaran Tükel, değerlendirmelerini şu şekilde paylaştı:
Hakkımızda soruşturma açıldığını öğrenir öğrenmez avukatlarımızdan savcılıkla derhal görüşülmesini istedik. Avukatlarımız savcılıkla görüşerek acil randevu istediler ve ne zaman istenirse ifade vermeye hazır olduğumuzu bildirdiler. Ancak bu bildirimimize rağmen ertesi gün gözaltına alındık ve ifademiz 7. günde alındı.
Bu “uygulamanın” kime, ne yararı oldu? Gerekçesi neydi? “Eziyet etme ve hukuk dışı işler yapma yetkisi bizdedir” deniliyorsa, açık söyleyelim, bunu yaşadık! Evet, hukuk dışı bir işlem yapıldı. Yedi gün boyunca hem bize hem ailelerimize, yakınlarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza eziyet edildi. Bir üyemiz 30 yıldır hizmet verdiği fakültesindeki odasına çağrıldı, kendisi geldi ve sanki kaçma çabası varmış gibi odasından çıkarken kelepçe takıldı. Kabul ediyoruz ki, eziyet etme ve hukuk dışı işlem yapma “yetkisi” kullanılmıştır.
“TTB’nin kurumsal faaliyetleri engellendi”
Bilindiği gibi TTB kamu kurumu niteliğinde Anayasa uyarınca 6023 sayılı Yasayla kurulmuş ve adı konmuş bir meslek birliğidir. Dünyadaki az çok demokrasi ile yönetilen bütün ülkelerde olduğu gibi hekim örgütü olarak TTB’nin yürüttüğü faaliyetlerin önemli bir kısmı Türkiye sağlık ve hekimlik ortamı için vazgeçilmez olup sadece tarafımızca yerine getirilebilmektedir. TTB binasındaki bilgisayarlara el konulması verdiği kamu hizmetlerini geçici süre ile de olsa engellemektedir.
“Sağlık Bakanlığı görevden alma davası açtı ve hekimleri temsil etmediğimizi iddia etti”
Bu dava; TTB’nin tarihinde, Merkez Konseyi hakkında görevden alma talebiyle açılan üçüncü davadır. Hatırlatmak isteriz ki, ilk iki davada mahkeme kararı ile TTB’nin hekimlik değerlerini savunduğu, görevini yaptığı tespit edildi. Bu davanın da benzer biçimde sonuçlanacağından kuşkumuz yoktur. Çünkü görevimizi yaptık, yapıyoruz.
Sağlık Bakanı, Merkez Konseyi’nin temsil yetkisini de tartışarak, hekimleri temsil etmediğimizi söylemiştir. Bilindiği üzere, Merkez Konseyi ve odalarımızın seçim usulü, yasayla belirlenmiştir. Üye olan her hekim aday olabilir; seçim barajı, liste zorunluluğu vb. hiçbir seçilme kısıtlılığı yoktur. TTB’de demokratik bir biçimde göreve gelinir. Yöneticiler, yönetim görevi nedeniyle herhangi bir ücret almazlar; bütünüyle gönüllü bir faaliyet yürütürler ve eşzamanlı olarak hekimlik yapmaya devam ederler.
“Açıklamamız hekimlik değer ve ilkelerini savunmaktır”
Ulusal Tabip Birlikleri 2. Dünya Savaşı sonrasında Dünya Tabipler Birliği’ni özel bir statü ile kurmuşlardır. Bu statü insan hakları bağlamında hekimlik değerlerinin savunulması için ortak bir zemini tarif etmiştir. Çünkü 1930’ların ve 40’ların Almanya’sı Nazi ırkçılığı altında, akli melekelerini yitirmiş bir otoriter tek adamın ırkçı emirlerine hekimliğin alet edildiği bir süreci yaşamıştır. Buradan çıkartılan ders her türlü güç ve otoriteden bağımsız meslek birlikleri tarafından hekimlik değerlerinin ve hekimlerin temsil edilmesi olarak netleşmiştir.
TTB, Dünya Tabipler Birliği’nin kurucu üyesidir. TTB’nin ilk başkanı Dünya Tabipler Birliği’nin 1957-1958 döneminde Başkanlığını yapmıştır. 11. Dünya Hekimlik Kurultayı Ekim 1957’de, İstanbul’da yapılmıştır ve bu toplantıda “Çatışma Koşullarında Hekim Tutumu” adlı belge gözden geçirilerek kabul edilmiştir.
TTB, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Kenan Evren’in GATA öğrencilerinin mezuniyet töreninde “Önce asker sonra hekimsiniz” sözünü reddetmiş bir geçmişe sahiptir.
Hekimler dil, din, ırk, cinsiyet, mezhep, yaş, sosyal durum ayrımı yapmaksızın, önce de hekimdir sonra da hekimdir. Son günlerde kamuoyuna yansıyan kimi söylemler insanlığın geride bıraktığı ve hekimlerin hiçbir zaman içinde olmadığı bir anlayışı çağrıştırmaktadır.
“Savaşa niye karşıyız?”
Günümüzde savaşlar meydan muharebeleri olarak yapılmıyor. Kentlerde, yerleşim yerlerinde çocukların, kadınların, yaşlıların kısaca sivil insanların yaşadığı yerlerde yapılıyor. Sivil insanlar ölüyor, yaralanıyor, çocuklar kâbuslar görüyor. Su ve kanalizasyon sistemi tahrip ediliyor, hastalıklar yayılıyor, tarım alanları yok ediliyor, açlık, kıtlık gelişiyor, insanlar göç ediyor. Sağlık sistemi tahrip oluyor, sağlık hizmetlerine erişim olanaksız hale geliyor. Kullanılan silahların fiziksel, biyolojik ve ruhsal etkileri, sivil insanlar üzerinde tam bir yıkım yaratıyor. Her koşulda insanların yaşamından, sağlığından yana olan hekimler, bu etkileri nedeniyle her türlü silahlı gücün kullanıldığı durumları önlenebilir bir halk sağlığı sorunu olarak tanımlıyor ve barışın acilen tesisini istiyor.
“Demokratik meslek kuruluşu kimliğimize yönelik bir sindirme çabası”
Metnimizin tüm toplumu kapsayan bir yaklaşımı taşıdığı açıktır. Evrensel hekimlik değerlerini içeren ve özde iyilik ve sağlık dışında bir talebin yer almadığı bu metin nedeniyle en yukarıdan başlayarak yetkililerin bize yönelik aldığı tutum, yaptığımız açıklamanın niteliği ve içeriğinden çok, TTB olarak onyıllara varan araştırıcı, üretken, sorgulayıcı ve eleştirel bakabilen demokratik meslek kuruluşu kimliğimize yönelik bir sindirme çabasıdır.
TTB kuruluşundan bu yana, herhangi bir otoriteye bağlı olmaksızın, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde faaliyet gösteren bütün hekimlerin çatısı altında toplandığı bir meslek örgütüdür. Eğer ki meslek birliği hekimlik değerlerini savunacaksa, bu örgütün adının değiştirilmesi ve/veya başka uygulamalar içine girilmesi beyhude çabalardır.
“Bütün hekim birlikleri kuruldukları ülkelerin adıyla anılır”
TTB ve diğer kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin isimlerinde yer alan “Türk” ve “Türkiye” sözcükleri, Anayasa gereğince bu mesleklerin hizmet verdikleri alanda, tüm toplumu kapsayan, kamusal yarar taşıyan hizmetler nedeniyle verilmiştir. Bu niteleme herbirinin kuruluş kanunlarında yer almaktadır ve ülkemize özgü bir durum değildir. Dünyada da bütün hekim birlikleri ülkelerinin adıyla anılır. TTB’yi itibarsızlaştırmak üzere yapılan söylemler vicdanlı, uygar insanlar nezdinde üzüntü ve şaşkınlıkla izlenmektedir.
“Yaşamdan ve barıştan yana tutumumuzu sürdürmeye devam ediyoruz”
Sonuç olarak, TTB için değişen bir durum yoktur. TTB kurulduğu günden bu yana, savaşlara karşı çıkmış, barışı savunmuştur. TTB olarak, halkın sağlık hakkını, hekimlik değerlerini savunmaya, geçmişte olduğu gibi bugün de yaşamdan ve barıştan yana olma tutumumuzu sürdürmeye devam ediyoruz.” Şeklinde konuşan Tükel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TTB ve Türkiye Barolar Birliği’nin adlarından “Türk” ve “Türkiye” sözcüklerinin Bakanlar Kurulu kararıyla çıkarılması yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak da, “Bir yorum eksikliği olabileceğini düşünüyoruz. TTB Anayasa’nın 135. maddesine dayanarak, 6023 Sayılı Yasa ile kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütüdür. İsim değişikliği Bakanlar Kurulu kararıyla olamaz. Bu konunun açıklığa kavuşturulacağını düşünüyoruz” dedi. Dünyanın tüm ülkelerinde, tüm topluma yönelik kamusal hizmet veren meslek birliklerinde o ülkeyi tanımlayan ifadeler olduğunu belirten Tükel, bunların sonuç getirmeyecek çabalar olduğunu düşündüklerini söyledi.
Tükel, bir başka soru üzerine de Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın çöktüğünü, TTB olarak 14 Mart sürecinde de bu konuyu ele alacaklarını bildirdi.
emek.org.tr