Zonguldak Kilimli ilçesinde kaçak çalışan özel maden ocağında meydana gelen patlamada 2 işçi yaralanırken, 3 maden işçisi de yaşamını yitirmişti. Maden sahibi de gözaltına alındı.
iş cinayetlerinde, denetimsizlik ve örgütsüzlük olgularının nasıl etkili olduğu bilinir. Bu bir kez daha görüldü. İşçi sınıfı ve sendikaların, sınıf bilinci örgütlenme ve mücadele konularında nasıl bir gerilik, nasıl bir baskı ve kuşatma içinde bulunduğu, ölümlü iş kazalarında çok farklı ve içten hissedilir.
Bu gerçekliğin maden sektöründe örgütlü sarı sendika yöneticileri tarafından dile getirilmesi, dikkati çeken gariplik olarak medyada da yerini aldı. Kaçak madenlerin varlığını bilen bu yandaş sarı sendikalar neden daha önceden oralarda değildi? İşte bunu hiç açıklamıyorlar.
Sendika yöneticileri sorumluluklarından bu gerçeği söylemekle kurtarmış olmuyor elbette. Maden işçileri ve emek kamuoyu bu yüzsüzlere “Peki sizlerin orada işiniz ne?” diye sormalı, tavır alarak başka örgütlenme tarzlarına yönelmeleri gerekiyor.
İşçiler açısından bu kolay mı? Değil, çünkü bilinçleri bulanıklaşmış ve adeta elleri kolları patronlar ve bu tür simsarlar tarafından bağlanmıştır. İşçi sınıfı devrimci bir tutumla sendikalarına sahip çıkmalı ve kendi iradelerini yansıtan örgütlenmeler yaratmaya bakmalıdır artık.
Maden havzasında nerede ruhsatsız, kaçak üretim yapıldığı, kimin yaptığı, kaç işçinin çalıştığı ve oradaki çalışma koşulları bilinir.
Peki kimler bilir bu gerçekliği? Yoksulluk ve işsizlik nedeniyle ölümün önünde çalışan işçiler, sendikalar, sendika yöneticileri, savcılık, polis, devlet madencilik kurumları, yerel halk, muhtarlar, sağlıkçılar, eğitimciler, belediyeler vs vs yani herkes bilir. İnsanca çalışma koşulları, güvenli ve denetimli işyeri konusunda hepsi de sorumludur aslında. Ama kimse görev ve sorumluluğunu yerine getirmez!
Toplumsal yaşamımızda çok etkili olan bir korku, suskunluk, bananecilik vardır. En önemlisi de insanlık bilinç ve yeteneklerimizdeki körelme giderek artmaktadır. Özellikle bu körüklenmektedir. Burjuvazi insanlık kulvarını terk etti, işçi sınıfını da kendisine benzetmeye çalışıyor. Bunca ölüm karşısında çarpık davranışlarımız buralardan, kapitalist barbarlığa dayalı toplumsal ilişkiler ve kültürden kaynaklanıyor.
Ancak buna karşı çıkmak gerekiyor. İşçiler, madenlerde örgütlenebilir ve buralarda gerekli önlemler ve denetimlerle güvenli çalışma koşullarını sağlayabilirler.
Bu mümkündür ve sarı sendikalara mahkum değildir işçiler. Sarı sendikalarla gerçek işçi örgütlenmesi ve işyeri denetimlerinin sağlanamadığı bir kez daha açığa çıktı. Maliyet olarak görülen önlemleri almayan patronlara, ses çıkarmayarak onların yanında yer alıyor. Bunun sonucu olarak da yaşanan maden faciaları sonrasında sahte eleştirilerinden başka bir şeylerini göremiyoruz.
İşçiler sarı sendikalara mecbur değildir ve iş yerlerinde kendi öz örgütlenmelerini yaratmalıdır.
İşçiler öz güçlerine dayanarak öz örgütlerini yani işyeri komitelerini yaratarak iş yeri çalışma koşullarına ve hem de sendikalara müdahale edebilirler. İşçi sağlığı iş güvenliği kurallarına göre üretim yapılmasında çok etkili olabilir.
Ölümün önünde çalışan madenciler için başka çare yoktur.
Sendikalar ne işe yarıyor? Sendikacılar ne diyor ne yapıyor?
Kilimli’de yaşadığımız olayın ardından basına konuşan bazı sendika yetkilileri, Olcay Büyüktaş’ın 21 Kasım 2018 Çarşamba tarihli Cumhuriyet gazetesi haberinde önemli itiraflarda bulundular:
“Genel Maden İş Başkanı Mehmet Demirci, eski başkan Eyüp Alabaş ve konuya ilişkin değerlendirme yapan Hak İş Başkanı Mahmut Arslan’ın ortaklaştığı nokta, madencileri, kontrolsüz özelleştirme, sendikasızlaştırma ve örgütsüzlüğün öldürdüğü.”
Sendikalara ve yöneticilerine sormak gerekir. Bu gerçeği yeni mi öğreniyorsunuz? Bugüne kadar ruhsatsız üretim yapan her türlü denetim ve önlemden uzak çalışan bu yerde siz neden yoksunuz?
Örneğin bundan sonra kömür maden havzalarında bir tarama yapmak ve böyle yerlerin üzerine gitmeyi düşünürler mi acaba? Sendika yöneticilerinin sözleri ile pratikleri arasında uçurumu gösteren haberin devamına bakıyoruz:
“Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, evine ekmek götürme derdindekilerin iş kazalarında hayatını kaybetmesinin Türkiye’ye yakışmadığını ifade etti. ‘Biz ülke olarak bunu hak etmiyoruz. Maalesef her gün dört kişi iş kazalarında ölmeye devam ediyor. Buradan çağrı yapıyorum, gelin bu konuyu bir zihniyet konusu olarak görelim. Çünkü, bir şeylerin eksik ve yanlış olduğu ortada.’ dedi.
Ruhsatsız maden ocağında meydana gelen patlamayı değerlendiren işçi temsilcileri görüşlerini, “İnşaat ve maden başta olmak üzere birçok sektörde ölümlü iş kazaların önlemenin en önemli yollarından birisi sendikal örgütlülüktür. Örgütlü iş yerlerinde, toplu sözleşme düzeni olan iş yerlerinde iş kazalarında ölüm oranı yüzde 1’in altında. Ölümlü iş kazalarının yaşandığı iş yerlerinin yüzde 99’u sendikal örgütlülüğün olmadığı yerler” sözleriyle özetledi.
2002’de 68 bin olan özel sektör üretimi 2011’de 1 milyon tonu aştı. Son 15 yılda özel ve kaçak madenlerde yaşanan madenci ölümleri 500’ü aştı. Özel ve kaçak madenlerdeki ölümlü kaza oranları kamudaki madenlere oranla daha yüksek. Kâr hırsının ve kamunun denetimsizliğinin yol açtığı ölümlerdeki en büyük etken ise AKP’nin 2004’te maden yasasında yaptığı değişiklik. Sonrasında zorunlu sigorta ve iş ve işçi sağlığı yasaları çıksa bile yetersiz denetimler ölüme yol açıyor.
Üretim hızla kamudan özel sektöre kaydırılırken işçiler iki ölümden birine zorlanıyor. Maden işçileri ne göre “Ya madende kazada ölecek ya da işsiz kalacak, açlıktan öleceğiz.” dedi.
Evet, işçiler açısından iş yerlerinde ve hayatta, ölümler kaçınılmaz ve kader değildir. Ancak işçiler kendi öz örgütleriyle, kendi işçi sınıfı bilinci ve iradesiyle buna son verebilirler.
emek.org.tr