“Kamu Özel Ortaklığı -1” yazımızın ardından şimdi de “ŞEHİR HASTANELERİ“nden söz edeceğiz.
Şehir hastaneleri, Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) finansman yöntemiyle yapılmaktadır. İhaleyi alan şirketler KDV’den muaf olmakta; her türlü borçlarına hazine garantisi verilmektedir. Süreçte doğacak olası uyuşmazlıklar, ise yabancı tahkime tabi olacaktır.
Şehir hastaneleri, 2003’ten itibaren AKP ile sürdürülen ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın son halkası niteliğindedir. Hastaneler, şirketlere bedelsiz olarak tahsis edilen hazine arazileri üzerine yapılmakta ve kamu yani Sağlık Bakanlığı bu hastanelerde kiracı konumunda olmaktadır. Bu kira bedelleri, bakım giderleri ile birlikte 25 yıl boyunca ödenecektir. 32 şehir hastanesi tamamlandığında kira bedelinin yaklaşık 5 milyar TL olması beklenmektedir.
Bakanlık aynı şirketlerden hizmet satın almaktadır. Bu şirketler, ihale yoluyla ileri teknoloji ve yüksek mali kaynak gerektiren hizmetler adı altında görüntüleme, laboratuvar, radyasyon onkolojisi gibi tıbbi hizmetler yanında temizlik, güvenlik gibi hizmetleri de sunacaktır. Bu hizmetlerin bedeli Sağlık Bakanlığı’ndan fatura karşılığı tahsil edilecektir. Şirketlere ödenecek bina kullanım ve hizmet bedellerinin bütçe dışında ve mali izleme olanağı bulunmayan hastane döner sermayesinden ödenmesi öngörülmektedir.
Şehir hastanelerinde sözleşme kapsamında sunulacak hizmetlerin denetimlerinin de ihale yoluyla şirketlere gördürülmesinin yürütmesi Danıştay tarafından durdurulmuştur. Yürütmesi durdurulan başka bir madde de KÖO Daire Başkanlığının şehir hastanelerine taşınma yoluyla kapatılacak olan hastanelerin arazilerini, otel, AVM vb. yapmak üzere ihaleyi alan şirketlere verme vaadidir.
Söz konusu şirketler/ yüklenici firmalar, hastane içi ve çevresinde yapılmış ticari mekanları da işletmektedirler. Hastanelerin maliyetleri, Sağlık Bakanlığı’nın şirketlere ödeyeceği kira ve hizmet satın alma bedelleri ise ‘ticari sır’ adı altında saklanmakta; bazı verilere sadece mahkeme kayıtlarından ulaşılabilmektedir.
Bu hastanelerin yatak sayıları ve yatak başına düşen kapalı alanları oldukça fazladır. İhale şartnamelerine göre Sağlık Bakanlığı şehir hastaneleri için %70 doluluk oranı vaat etmektedir. Bu oran tamamlanamadığında farkın nereden ödeneceği de yine “ticari sır” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şehir hastaneleri mevcut kamu hastanelerinin kapanmasına neden olmaktadır. Çoğunlukla şehre uzak yerlerde boş arazilere, ya da otoyol kenarına yapılan şehir hastanelerine ulaşım zor olmakta, başta acil bakım hizmetleri olmak üzere sağlık hizmetlerine erişim engellenmektedir.
Genel Sağlık Sigortası yasası ile sağlık hakkı oldukça zarar görmüş, her yıl birden fazla kez yayınlanan sağlık uygulama tebliğleri ile temel sağlık hizmetleri kapsamı giderek daraltılmıştır. Söz konusu hastanelerde alınacak muayene ücretleri, katkı, katılım payları da kuşkusuz daha da yüksek olacaktır.
Bu süreçte devlet işletmeleştirilmiş, kamusal alan sermaye için değer yaratan bir sektöre dönüştürülmüştür.
Sağlık hizmeti metalaşırken sağlık emek gücü de metalaşmıştır.
Sağlık çalışanlarının özlük haklarında ve gelirlerinde yaşanan kayıplar giderek artmıştır, daha da artacaktır. Sağlıkta dönüşüm programı yönetim ve denetim stratejilerini dönüştürmüş, toplam kalite uygulamaları, standardizasyon, verimlilik, etkinlik kavramlarını kamusal sağlık hizmetlerinin içine sokmuştur. Performansa dayalı ücretlendirme başat hale gelmiş; en kısa sürede en fazla muayene, tetkik, tedavi uygulaması yapma gayretinin olduğu bir çalışma ortamı yaratılmıştır. Bütün bunlar sağlık hizmetlerinin niteliğini düşürmekle birlikte emek sürecini de dönüştürmüş; sağlık hizmeti metalaşırken sağlık emek gücü de metalaşmıştır.
Şehir Hastanelerinde ödemeler artıp bütçe baş edemez hale geldiğinde yapılacak ilk iş, kamu personel sayısını azaltmak ve hizmet düzeyini düşürmek olacaktır. Şirketler, sağlık çalışanlarının daha uzun süreler çalışmasını, daha fazla hasta bakmasını, daha fazla tetkik yapmasını, “para getirmeyecek” hastaları sevk etmelerini ve daha az ücret almalarını isteyecektir.
İstihdamda daralmaya gidileceği; artan borç yükü, kira ödemeleri, mali güçlükler sonrası işten çıkarmaların yaşanacağı açıktır. Kamu çalışanları için iş güvencesi ortadan kaldırılacaktır. Kapanan hastanelerde kamu personeli olarak çalışan sağlık çalışanları bir gecede şehir hastanelerine kaydırılmıştır. Sağlık hizmetlerinin parçalanması, bazı hizmetlerin şirketler üzerinden taşeron sağlık çalışanlarına gördürülmesi sözleşmeli çalışmayı beraberinde getirecek; güvencesizlikle birlikte örgütsüz ve ucuz emek gücü artacaktır.
Kamu Özel Ortaklığı her alanda olduğu gibi sağlık alanında da uygun bir finansman yöntemi değildir.
Kamusal kaynaklar küresel sermayeye aktarılmakta, devletin hastaneleri kapatılmakta, yönetimini kimin üstleneceği belli olmayan hastanelere taşınmaktadır.
Bu ortaklık/ işbirliği projelerinden vaz geçilmesi gerektiği, bu gidişin “yanlış yön” olduğu dünya deneyimleriyle görülmüştür.
Yapılacak olan, adı şehir kendi “şehir dışı” olan bu hastaneler yerine ikinci basamak devlet hastaneleri güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılmasıdır.
Hem hizmet sunucuları ve örgütleri, hem de hizmetten yararlanacak olanların bir araya geldiği örgütlenmelerin eşit, erişilebilir, nitelikli sağlık hizmeti, gelir ve iş güvencesinin olduğu çalışma yaşamı için mücadele yürütmesi gerekmektedir.
emek.org.tr