Jin Jiyan Azadi!

“Bizi zorla kendi cennetinize götüremezsiniz!”… İranlı kadın hareketinin bu sloganı, gerici molla rejimine karşı yükselen devrimci demokratik kadın hareketinin kararlı toplumsal başkaldırısının sesidir. Bu ses, bölge kadın hareketinin, devrimci hareketlerin ortak sloganı oldu. İranlı kadınların mücadelesini, ülkemizdeki kadın mücadelesini, Jin Jiyan Azadi!/Kadın Yaşam Özgürlük! Temasıyla saygıyla selamlıyoruz! 62 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde faşist diktatör Trujillo’ya […]

“Bizi zorla kendi cennetinize götüremezsiniz!”…

İranlı kadın hareketinin bu sloganı, gerici molla rejimine karşı yükselen devrimci demokratik kadın hareketinin kararlı toplumsal başkaldırısının sesidir. Bu ses, bölge kadın hareketinin, devrimci hareketlerin ortak sloganı oldu.

İranlı kadınların mücadelesini, ülkemizdeki kadın mücadelesini, Jin Jiyan Azadi!/Kadın Yaşam Özgürlük! Temasıyla saygıyla selamlıyoruz!

62 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde faşist diktatör Trujillo’ya karşı demokrasi, eşitlik ve özgürlük talebiyle direniş bayrağını yükselten Mirabel Kardeşlerin mirasını devralan kadınlar olarak; bugün her türden baskıcı, faşizan yönetimlere karşı direniş geleneğine sahip çıkıyoruz. Rosa Lüxemburglardan Leyla Halidlere, Maria Suphilerden Mahsa Aminilere, Mücella Yapıcı ve Şebnem Koru Fincancılara kadar mücadeleyi yükselten birçok kadın direnişçi, bizim kavgamızın onurlu sayfalarıdır.

İran gericiliği veya benzeri ülkelerde kadınlara ve demokratik toplumsal haklarına yönelik saldırılar giderek arttı. İran, Afganistan, Pakistan, Türkiye, , İsrail, Filistin, Suudi Arabistan, Sudan, Somali, Latin Amerika ülkeleri, uzak doğu ülkeleri… dünyanın her yerinde erkek egemen kültürü besleyen kapitalizm, bir toplumsal kültür, bir yaşam biçimi, bir egemenlik biçimi ve toplumu yönetme biçimi olarak kadın hakları yoksunluğunu ve kadına şiddeti kullanmaktadır. İstanbul Sözleşmesinin iptali, kadın örgütlerine yönelik kapatma ve baskı, kadın cinayetleri, şiddet… Toplumsal yaşama damgasını vuran gelişmelerdir.

Kadın işçilerin sömürüsü; çalışma yaşamında şiddetin, zorun kullanılmasıdır. Çalışma yaşamında baskı ve sömürü, ucuz işgücü olarak kullanma gibi temel burjuva güdüsü, işte bu eril kapitalist otorite ve iktidarın açıktan kullandığı olgudur.

Aile yapısı ve toplumsal yaşamda kadının yeri, dünkü tarihsel feodal toplumsal yapılardan günümüze sarkan, egemenlik ve kültürel hegemonya yapısı içerisinde kapitalizm tarafından beslenerek kullanılageldi. Töreler, adetler hep bunun için korundu… Bu gerici kültür; kadının ikinci sınıf insan, sömürülecek ucuz işgücü ve cinsel obje-meta olarak açıktan kullanılan, insanlık dışı dayatma ve uygulamaların unsuru oldu.

Güncel toplumsal yapımızda dünden bugüne gelen; dini inançların tümü tarafından körüklenen kadının toplumsal konumu insan hak ve özgürlükleri, adalet, eşitlik, özgürlük, vb değerler açısından utanç duyulacak düzeylerdedir.

Karşısında olduğumuz kadının ikinci sınıf toplumsal yeri burjuva ideolojik-politik iktidarlar tarafından belirlenir, topluma dayatılır ve uygulanır. Özellikle kültürel-ideolojik ve sosyolojik açılardan örneğin burjuva gericiliği temelindeki “toplumsal cinsiyet rolleri” olgusu, önemli bir toplumsal yapı ve işleyiş olarak, kültürel değer sistemi olarak yaşamımızdadır. Bu değerler sistemi kadın hak ve özgürlüğünü yıkıma uğrattığı gibi eril baskın kültürel değerler de toplumun gerici kültürel ideolojik kalıplarda köleleştirilmesine hizmet etmektedir.

Kız çocuklarının yetiştiriliş biçiminde onu aşağılayan, ikinci sınıf insan görerek yetiştiren, erkek çocuklarını yücelten, eğitim hakları, sosyal haklar, çocuk hakları eşitlik, hak ve hukuklar açısından müthiş bir ayrımcılık uygulamasıyla toplumsal cinsiyet rolleri dayatılır, benimsetilir ve uygulanır. Kadının her yönüyle metalaştırıldığı kapitalizm, kullanılacak bir nesne olarak topluma sunması ve aşağılayarak toplumsal yaşamda ikinci sınıf insan şeklinde tutulmasını sağlıyor.

Toplumsal yaşamın her alanında aşağılanan ve ötekileştirilen kadındır. Kadın işçi ucuza çalıştırılır, kadın işçinin demokratik-insani hakları kısıtlıdır. Doğum emzirme izin hakları hep sorunlu kullandırılmıştır. Hamile olmak işten çıkarılma nedenidir. Koca, oğul, erkek kardeş, akrabalar vb.nin baskı ve şiddeti halen bütün şiddetiyle sürmekte ve bunu caydırabilecek olan güçlü yasalardan, toplumsal bilinç ve kültürden, uygulamalardan yoksun durumdayız.

Kadına yönelik fiili şiddet ve kadın cinayetleri azalmıyor aksine artarak devam ediyor. Din başta olmak üzere gerici kültürel anlayışlarla kadın yaşamı sınırlandırılırken, şiddet kültürü hoş görülmekte korunmakta ve körüklenmektedir.

Toplumsal yaşamda bireyler ve halk nezdinde durum budur.

Devlet ve siyasal iktidar açısından da durum daha korkunçtur. 25 Kasım 2022 günü meydanlara çıkmak haklarını ve toplumsal eleştirel taleplerini seslendirmek isteyen kadınlar üzerine vahşi polis saldırıları, işkenceler ve kitlesel gözaltılar yaşandı. Saldırılar dehşet verici kötülük örnekleri olarak tarihe geçti. Sahip olunan faşizan insanlık dışı anlayış ve uygulamalar bu insanlık dışı konumun sürdürülebilirliğinin ana nedenidir. Çok iyi bildiğimiz gerici bir atasözü var. Kadının “sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etme” anlayışıyla şiddet görmesi ve “kadınlık fıtratındandır” demeleri bundandır. Bu yaklaşım, bütünlüklü olarak gericiliğin kültürel yansımasıdır.

Şunu vurgulamak istiyoruz.

Kadınların her türlü toplumsal örgütlerde, emek sendikalarında, meslek örgütlerinde, kültür sanat derneklerinde, platformlarda örgütlenerek bir araya gelmesi çok önemli ve değerlidir. Özellikle demokratik, devrimci sosyalist halk örgütlerinin kadınların birleşik örgütlenme merkezi haline gelmesi de çok önemlidir. Devrimci ve sosyalist kültür anlayışları uygulamaları eleştirilebilir, eksiklikleri, hataları olabilir. Her şeye rağmen bu kültürün insana, kadına yaklaşımı, tüm gerici anlayış ve uygulamalardan çok ileridedir. Sosyalist anlayışlar ve kültürel-ideolojik değerler, kadınlara ve topluma aktarılarak uygulanmalıdır. Sorunun özü toplumsal-yapısal özdedir. Kapitalizmden ve gericilik unsurlarından kurtarılmış toplumsal yapı ve işleyişlerinde bu yaklaşımlar gerçek değerini bulacaktır.

Bu anlamda kadının örgütlenmesi, hak ve hukukunun korunması; eşitlik, özgürlük ve adalet temelinde erkeklerle birlikte aynı toplumsal örgütlerde birleşik yapılar üretmelidir. Bu örgütsel araçlarla birey, aile ve toplumsal yaşam içerisinde evrensel insani değerle, hak ve hukuk temelinde yaşama güçlü biçimde yönelme olabilecektir. Kadın hareketinin sosyalizm anlayış ve toplumsal kültürüyle iç içe olması toplumsal kurtuluş mücadelesi, evrensel insan hak ve özgürlüklerine ulaşma ve uygulama anlamında da önemlidir.

Günümüzde kadın hakları ve özgürlüğü mücadelesi, kadınların yaşamsal haklarının korunması ve kazanımların artırılması yönündeki mücadele değerlidir. İran’da “Bizi zorla kendi cennetinize götüremezsiniz”, Arjantin’de “bir kişi daha eksilmeyeceğiz”, İŞİD’e karşı silah elde savaşan kadın gerillalar, Rojava’da yaşamı yeniden kuran kadınlar, Kürtaj yasaklarına karşı Polonya ve ABD’de ‘benim bedenim benim kararım’ diyen, “İstanbul Sözleşmesi bizimdir!” diyerek ‘İtaat et, rahat et!’ diyenlere inat, isyan edenler, 62 yıl önce diktatörlüğe karşı direnişte simgeleşen Mirabel kardeşlerden bugüne dünyanın dört bir yanında kadınlar olarak Jin, Jiyan, Azadi sloganıyla sokaklarda, işyerlerinde, evlerinde direnen, mücadele eden, örgütlenen kadınlar…

25 kasımda yine şiddet yine kadın cinayetleri…

Biz de diyoruz ki insanca yaşam için örgütlenmeye, omuz omuza mücadeleye!

Emek.org.tr

İlgini çekebilecek diğer içerikler