“Küresel Sefalet Sıralaması Endeksi’nde Türkiye ilk altıncı sırada yer aldı.
Yale üniversitesi Profesörü Arthur Melvin Okun tarafından geliştirdiği “sefalet endeksi”, ülkelerin enflasyon ve işsizlik verilerinden hareketle, yoksul halkın ekonomik durumunu ölçmekte kullanılıyor.
Dünya ülkeler arası sefalet sıralamasında Türkiye ilk sıralarda altıncı olarak yer alıyor. Kapitalist ekonomistler tarafından sıkça kullanılan “sefalet endeksi” hesaplamasında, Türkiye’nin puanı, Yunanistan’la çok yakın Ancak Yunanistan’da yaşam düzeyini ifade etmediği için araştırma bir çarpıklığı da içeriyor. Yunanistan halkının yaşam tarzı ve düzeyleri, demokratik hak ve hukukları vs ile Türkiye karşılaştırılamaz aslında…. Onların diliyle aktarırsak; Mevsim sel etkilerden arındırılmış işsizlik ve tüketici enflasyonunun toplamından oluşan puanlamada Türkiye 21.1’e puanda, iflasın eşiğinden dönen Yunanistan 22.7 puanda bulunuyor. Sefalet liginin zivesinde 748.3 puan ile Venezuela açık ara önde koşarken, bu ülkeyi 32.8 puanla Güney Afrika, 31.1 puanla Arjantin takip ediyor. İç savaşta ülkenin önemli bir bölümünü kaybeden Ukrayna 26.1 puanla dördüncü olurken, Yunanistan beşinci, Türkiye ile altıncı sırada yer aldı.
Endeksin en dibinde yer alan, yani sefaletten en az etkilenen ülkeler ise İsviçre, Japonya, İzlanda ve Danimarka’dır.
Bu tür tablo ve açıklamalar işsizliğin, yoksulluğun geldiği seviyeler ve emekçi halklara dayatılan insanlık dışı yaşam biçimini ele veriyor. Açlık, yoksulluk sefalet bir kader gibi sunuluyor.
Türkiye’de AKP iktidarı yetkililerinin açıklamalarında işsizliğin azaldığı, enflasyonun düşürüldüğü, kişi başına düşen yıllık gelirin 10 bin doları aştığı vs söylemiyle, aslında çok büyük halk kitlesinin yoksulluk ve açlık içinde bulunduğu gerçeği kapatılmaya çalışılır. Son zamanlarda kapitalist işletmeler ve patronlar yararına yapılan yasa değişikliklerini, teşvikleri düşündüğümüzde, aslında sefalet içinde bulunan emekçi halk için bir şey yapılmadığını da görmüş oluyoruz.
Geliri açlık ve yoksulluk sınırı altında gezen emekçilerin durumu aslında çok kötüdür. İşçi ve memurların ücretleri, asgari ücret sınırı, yüksek işsizlik verileri, aslında sefalet olayının bu verilerin de ötesinde Türkiye’de yaşandığı gerçeğini ele veriyor.
Sürekli enflasyon, sermayenin sömürü ve kar oranlarının da sürekli olduğu anlamındadır. Sürekli artan işsizlik verileri ise emekçi halkın işsizlik sınırlarında tutularak ucuz iş gücü olarak sömürüldüğü anlamındadır.
Kapitalist mantıkla hazırlanan ve fakat halkın yaşadığı somut durumun ne anlama geldiğini ide şaret eden bu tür çalışma ve açıklamalar, toplumsal gerçeklikte bir işe yaramamaktadır. Kapitalistlerin kendi aralarında oluşturduğu bir söylem tarzının ötesine geçmiyor.
Bu tür istatistiklerin sürekli yayıldığı, tartışıldığını biliriz. Ama bu verilerden yola çıkarak önlem alan, işsizliğe, yoksulluğa ve sefalete çözüm arayan-bulan kapitalist bir devlet, hükümet yoktur, görülmemiştir.
Yakın dönemde kamu kesimi emekçilerinin Toplu iş sözleşmesi tartışmalarını izledik. Yoksulluk sınırı altındaki emekçilerin ücretlerinin artırılmaması için yandaş sendika ve hükümet temsilcisinin ücret zammına nasıl uzak durduğunu izledik.
İşsizlik ve yoksulluk karşısındaki tavırlar hiç değişmemiştir. Ucuz iş gücü piyasasını aynı düzeylerde tutmak, hatta Suriye’den ve diğer ülkelerden gelen ucuz işgücünden yararlanılmak istendiğini de görüyoruz. Yani sürekli yaygın bir işsizlik yüksek oranlarda devam ettiriliyor. İşsizliği önleyecek gerçekçi çözümlerden kaçış ve uzak durma söz konusudur. Yatırım ve istihdam eşitliği, dengesi yoktur. Taşeronun teşvik edilmesi dahi, işsizlik ve yoksulluk konusunda bir şey yapmamak anlamındadır.
Dolayısıyla sefalet sırlaması ülkemizdeki emekçi halkın nasıl yoksulluk ve sefalet içerisinde tutulduğunun bir örneğidir. Sorunun çözümü için yani halk kitlelerinin insanca yaşam düzeyinin artırılması için ise bir şeylerin yapılmadığı ve durumun sermaye yararına bu şekilde götürüldüğü söylenebilir.
emek.org.tr