“Şirketlerin paket hacmi arttı, şirketler kazandı, kazanmaya devam ediyor. Kargocular ise aynı maaşı, hatta daha azını alırken geçmişte dağıttıkları günlük paket sayısının neredeyse iki katını dağıtıyor, daha fazla yoruluyor, Covid-19 riskine maruz kalıyor, testleri pozitif çıkıyor, tedavi gördüğü için işten atılıyor veya kimi zaman yaşamını yitiriyor” diye yazmış dün Emre Gürcanlı hoca…
Corona sürecinde dünya genelinde işçi sınıfı baskı ve sömürünün ötesinde, göz göre göre ölümün önüne atılmanın yarattığı travmaları yaşıyor. Kargo taşımacılığı işlerinde çalışan yüz binlerce işçi de, birçok mesleki sorun yaşarken bir de Corona virüs belasıyla karşı karşıya. İşçi sağlığı iş güvenliği sorunları başını alıp gitmişken, bir de kitlesel bulaşı yaklaşımıyla ve acımasızca çalıştırılan nam-ı diğer “kargocular”, sözcüğün tam anlamıyla ölümün önüne atılan sahipsizlerden…
Çalışma koşullarındaki ilkellik, iş güvenliği, düşük ücretler, 12 saatlik günlük çalışma saati, taşınan kargolarla eziyet haline gelen iş yükü yoğunluğu, sendika başta olmak üzere demokratik haklarından yoksunluk, işçiler arasında birlik ve beraberlik sorunu, Corona riskleri, siyasal baskılar, işsizlik tehditleri…
İnsanca olmayan çalışma koşullarında ve açlık sınırındaki ücretlerle yaşam sürdürmek için gösterilen direnç saygıya değer.
Aslında kargocular yakın geçmişte ücret hakları için önemli direniş ve mücadele yürütmüşlerdi. Birlik olmanın önem ve anlamını kavramışlardı. Ancak siyasal iktidarın şirket oyunları ve örgütlenme sorunları nedeniyle sendikal örgütlenme süreci zayıf kalmıştı.
Kargocuların yaşadıklarını Doç.Dr. Emre Gürcanlı hoca aşağıdaki yazısıyla anlatıyor. Önemli gördüğümüz bu yazıyı, biz de izleyicilerimizle özellikle kargocu dostlarımızla paylaşmak istedik.
Kahrolası kargocular (!)
İnternette Twitter, Facebook veya çeşitli bloglarda, tartışma platformlarında en fazla tartışılan konulardan birisi kargoların geç gelmesi veya gelmemesi; özellikle de şu içinde bulunduğumuz pandemi döneminde. Kargo şirketlerini sıralayıp espriler yapanlar, kendi deneyimlerini aktaranlar, kimi zaman küfür edenler… Açıkçası ben, belki de şansıma, kargo şirketleriyle pek sorun yaşamadım. Ama mesele bu değil, mesele bir başka yerlerde. Öncelikle şunu söyleyeyim, kahrolası kargo şirketleri derseniz aynı noktada buluşabiliriz, ama kahrolsun kargo işçileri, kargocular derseniz karşı saflardayız demektir. Çünkü özellikle pandemi döneminde işçi sınıfının geçmişte gizli kalan ama artık ayan beyan neredeyse kahramanları arasında yer alan bir kesimden söz ediyoruz. Karantinanın en yoğun yaşandığı dönemde, aşırı kalabalık meslektaşları, sınıfdaşlarıyla binlerce kargoyu tasnif eden, paketleyip ayıran, yükleyen ve müşterilerine ulaştıran büyük bir ordu. Çevrimiçi (online) kapitalizm mümkün mü sorusuna “Yoo biz işçi sınıfıyız, buradayız haberiniz var mı” diyerek somut bir hayır diyen bir kesimden söz ediyoruz.
Öncelikle bazı verilerden söz edelim. 15 nolu taşımacılık sektöründe Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Temmuz 2020 verilerine göre 808,028 kişi çalışıyor. Yalnızca kargo, kurye ve dağıtım sektörüne odaklandığımızda yüz binden fazla kişinin bu sektörde çalıştığını biliyoruz. Bu işçi sınıfı kesiminin de kendi arasında pek çok iş bölümü olduğunu, tasnif, yükleme ve iletme elemanları şeklinde temel bir ayrım olduğunu görüyoruz. Salgın ve sokağa çıkma yasağına karşın kargo işçileri gece gündüz demeden çalışmaya devam ettiler ancak uzun ve yoğun çalışma saatlerine karşın fazla mesai ücreti alamadılar. Sektörün yüzde 60’ı örgütsüz. Ücretler asgari ücret düzeyindeyken çalışma saatleri günde ortalama 13 saat… Öte yandan bir de bu yazının konusu olmayan moto kuryeler var ki (özellikle yemek siparişi götürenler), onlarla ilgili daha önce yazdığım bir yazıdan bir alıntı ve linki buraya bırakarak devam edeceğim:
“Muhtemelen böyle bir gündü, 18 Ağustos 2019. Dürüm söylemişti evinden yağmurda evinden çıkamayanlar ve onlara dürümü getirmek için motora atlayanın kim olduğunu da muhtemelen merak etmemişlerdi. O motora 16 yaşında, ehliyeti olmayan, bir çocuk işçi bindi. Yoğun yağış altında siparişi teslim etmek için yola çıktı ve bir dolmuşun çarpması sonucu TIR’ın altında kalarak öldü veya öldürüldü! Pek çok haber sitesinde ve gazetelerde ölen kişinin Burak Demir ve yaşının 18 olduğu yazdı. Ama Burak 16 yaşındaydı…”
Karantina döneminde yaşamsal önemi olmayan yüz binlerce kargoyu taşımak zorunda kalan kargo çalışanları, günde en az 100-150 arası kargo dağıtıyor. Karantina döneminde kimi zaman cüzzamlı muamelesi yapılan, kimi zaman önemleri fark edilen kargo işçileri, bize çevrimiçi bir kapitalizm tahayyülünün arka planında acımasız bir emek sömürüsü ve güvencesizlik olduğunu net bir şekilde gösterdi. Amazon işçilerinin ”Biz robot değiliz!” kampanya ve mücadelelerinde, daha pandemi süreci yaşanmadan bu kölelik düzeninin üzerindeki tül biraz aralanmıştı. Daha dağıtım değil, depolama ve tasnif aşamasında inanılmaz bir sömürünün olduğu Amazon.com‘u da kapsayan bir rapora baktığımızda 2017’de 3 farklı yerde, 5 hafta içinde 3 işçinin ölümü dahil olmak üzere, 2013’ten beri Amazon depolarında yedi işçi öldüğü belirtilmiş, New Jersey eyaletindeki deposunda yapay zekalı bir robotun yanlışlıkla ayı uzaklaştırma spreyini kırması sonucu 24 çalışan hastaneye kaldırılmış, hastaneye kaldırılan çalışanlardan birinin durumunun ağır olduğu belirtilmişti. 2016 verilerine göre, Amazon’un yüksek robot teknolojisinin kullanıldığı 20 ürün ayrıştırma ve 125 sipariş hazırlama merkezi bulunuyor. Yapay zeka uygulamalarında da Amazon önde gelen firmalar arasında. Her şey iyi güzel hoş da, bu yüksek teknoloji işçi sınıfına zerre kadar yarar sağlamıyor. Dahası Amazon işçileri neredeyse robot yerine konularak aşırı ağır koşullarda çalıştırılıyor ve “Biz robot değiliz” diyerek eyleme geçiyorlar. Amazon aslında bildiğimiz bir şeyi yapıyor: Ağır ve yoğun çalışma koşulları, sendika düşmanlığı ve düşük ücretler. Tüm bunların sonucu daha fazla “iş kazası” ve “meslek hastalığı” anlamına geliyor. Sadece Amazon’da değil, tüm kargo şirketlerinde özellikle depolama, tasnif ve yükleme aşamasında işçiler şunları yaşıyor:
Uzun saatler çalıştırılan işçiler ayakta uyuyakalıyor,
Bazı işçilerin haftada 55 saat çalıştırılıyor, zorunlu mesaiye kalıyor,
Tuvalet molaları sınırlı,
Her 30 saniyede bir paketleme yapmak zorunlu,
Zorlu koşullara dayanamayıp, düşüp bayılanlar var,
Saatte belli bir paketleme yapma görevi veriliyor (Amazon’da bu 120), ancak işçilere bu rakamı 200’e çıkarma hedefi konuluyor.
Dağıtım aşaması, kargo şirketlerinin görünen yüzü
Kapitalizmin görünmeyen ama kargo şirketlerinin görünen yüzü kargocular pandemi döneminde yaşamımızın devamını sağladı. Peki geç geldi, bizi bulamadı, kargoyu getirmedi diye eleştirdiğimiz dağıtım elemanları bu dönemde nelere maruz kaldılar?
Özellikle ilk dönemlerde maske dahi verilmedi, aynı maskeyle günlerce çalıştırıldılar,
Aynı şekilde eldiven ve temizlik malzemesi ya verilmedi ya da kendilerinin sağlanması istendi,
Normal dönemlere nazaran yükleri aşırı artmasına karşın, personel artışına gidilmedi,
Kargocular bu dönem günde 200’e yakın adrese gitmek zorunda kaldı,
Onlarca kargo işçisi kendilerine yapılan testlerde pozitif çıktı, binlercesine test dahi yapılmadı, aralarında yaşamını yitirenler oldu,
Şirketlerin paket hacmi arttı, şirketler kazandı, kazanmaya devam ediyor. Kargocular ise aynı maaşı, hatta daha azını alırken geçmişte dağıttıkları günlük paket sayısının neredeyse iki katını dağıtıyor, daha fazla yoruluyor, Covid-19 riskine maruz kalıyor, testleri pozitif çıkıyor, tedavi gördüğü için işten atılıyor veya kimi zaman yaşamını yitiriyor. Geç gelen kargonun, belki çok önemli bir paket olabilir, beklemekten, yanıt alamamaktan sıkılmış olabilirsiniz. Ama kapınız gelen/gelmeyen/gelecek olan kargo elemanlarına tepki göstermeden yukarıda yazılanları bir düşünmeye ne dersiniz?
Emre Gürcanlı 31-08-2020 Kaynak: ilerihaber.org
emek.org.tr