Dikkat; kamyon çıkabilir, mikser devrilebilir!

“Politeknik Halkın Mühendisleri Mimarları Şehir Plancıları” sitesinde 12 Eylül 2017 tarihinde, “Dikkat; kamyon çıkabilir, mikser devrilebilir!” başlığıyla yayımlanan ve Mehmet Baran Akat / Ersin Kiriş tarafından yazılan yazı; kent yaşamında etkili olan “kentsel dönüşüm” veya “yatırımlar büyüyor” görüntüsü altında rant uğruna kent ve insan yaşamının yağmalandığını tartışan ve bunun önemli boyutlarını işaret ediyor. İzleyicilerimizle paylaşıyoruz. Dikkat; […]

Politeknik Halkın Mühendisleri Mimarları Şehir Plancıları” sitesinde 12 Eylül 2017 tarihinde, “Dikkat; kamyon çıkabilir, mikser devrilebilir!” başlığıyla yayımlanan ve Mehmet Baran Akat / Ersin Kiriş tarafından yazılan yazı; kent yaşamında etkili olan “kentsel dönüşüm” veya “yatırımlar büyüyor” görüntüsü altında rant uğruna kent ve insan yaşamının yağmalandığını tartışan ve bunun önemli boyutlarını işaret ediyor.

İzleyicilerimizle paylaşıyoruz.

Dikkat; kamyon çıkabilir, mikser devrilebilir!

Bir gün yolda giderken üzerinize bir mikser düşüyor. Elma büyüklüğünde bir dolu tanesi değil 50 tonluk bir iş makinası.

Üst geçitten geçerken açık bir kamyon damperi size doğru geliyor ve üst geçiti deviriyor…

Ya da  parktasınız, yürüyorsunuz; orda olmasını asla tahmin edemeyeceğiniz bir hafriyat kamyonu gelip size çarpıyor, parkın içinde…

Yan tarafınızdaki bitişik nizam bina yıkılırken sehven(!) sizin binanızı da yıkıyorlar, koca bir iş makinası evinizin içinde beliriyor, freni tutmamış…

Mahallenizde bisiklet sürüyorsunuz sonra “kazayla” bir kamyon gelip sizi eziyor. Katliam yetmiyor bir de haberlerde ‘Kamyon bisikletle çarpıştı!’ başlığı atılıyor. Katliam normalleştiriliyor.

İşe gidiyorsunuz, bir ara sokakta veya iş yolunuz üzerinde beton mikseri üzerinize çıkıyor..

Bugün İstanbul’un hali tam olarak bu örnekler gibi, hepsi yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. İstanbul’da son bir yılda 30 kişi hafriyat kamyonları ve beton mikserleri tarafından katledildi. Şantiyeye dönen kentin sokaklarında, caddelerinde ya da herhangi bir ulaştırma aracıyla yol aldığımız ana akslarda ulaşım güvenliğimiz kalmadı. İnşaat mühendisi olarak çalıştığımız şantiye ile kentin sokaklarını ayıramaz olduk.

Kentin kalbi şantiye
Gündelik trafiğin parçası haline getirilen hafriyat kamyonları ve beton mikserleri, sermayenin birikim sağladığı inşaat sektörünün kentin emlak değeri yüksek bölgelerinde 6306 Afet Yasası gibi dönüşüm yasaları çıkartılarak başlatılan/yaygınlaştırılan projelere her gün binlerce sefer yapıyorlar. İstanbul için en belirgin örnek Kadıköy. Son yıllarda Kadıköy’de dönüşüme uğratılan yapı sayısı 6 bin. Kentin kalbine yapılan bu operasyon iş makinalarını kentin kalbine çekiyor.

İBB Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin verilerine göre İstanbul’da faaliyet gösteren kayıtlı toplam hafriyat kamyonu sayısı 8 bin 494, beton mikseri sayısı 2500. Her gün trafikte, yanı başımızda, binlerce kamyon ve beton mikseri dolaşıyor.

Denetim yok
İBB Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü’nün (UKOME) ağır tonajlı taşıtlar için şehir içi yasak saatleri (sabah saat 06.00 ile 10.00 akşam saat 16.00 ile 22.00 arası) mevcut olmasına rağmen kent trafiğinde, yasak saatlerde denetimsizce çalışan yüzlerce kamyona rastlayabiliyoruz. Çünkü halkın yaşam güvenliğini sağlayacak şekilde ağır tonajlı araçların kent içi dolaşımının denetimi yapılmıyor. Tıpkı, hafriyat ya da beton taşıdıkları projelerin şantiyelerinin bulundukları lokasyonda yarattığı yapı istinatları göçükleri, imar usulsüzlükleri, gürültü, kirlilik, şantiye trafiği v.b olumsuzluklar hakkında etkili bir denetim olmadığı gibi. Yani merkezi ve yerel yönetimler, sermaye lehine ya da yandaş şirketler büyüsün diye bir kez daha sorumluluklarını yerine getirmiyor. Buna da AKP’nin kent politikası diyoruz. Sonuç: mahalle aralarında hızla geçen, ortalığı tozu dumana katan yani vızır vızır kamyon görüyoruz.

Hatta dahası var. İstanbul’da düzenlenen “rüşvet” operasyonunda, kamyon ve mikserlerin ağır tonajlı yük taşımalarına ve yasak olan saatlerde trafiğe çıkmalarına izin verdiği öne sürülen 60 trafik polisinin de aralarında bulunduğu 114 kişi gözaltına alındı. Çünkü kamyonların sebep olduğu ölümler, cinayetler tepkilere neden olmuştu ve siyasi sorumluların, sermayenin ‘nadide’ isimlerinin gizlenmesi adına bir şeyler yapılması gerekiyordu, yapıldı.

Hızlı ve güvenlikten yoksun çalışma
Sayısal anlamda bir kentin kaldıramayacağı kadar fazla hafriyat kamyonu ve beton mikseri yol açtıkları trafik kazalarıyla can alıyor. İnşaat projelerinin hızlı bitirilmesi adına iş akışının hızlandırılması, şoförlerin hızlı ve seri araç kullanmaya zorlanması katliamlara davetiye çıkaran bir sarmal oluşturuyor.

Kazalara neden olan hafriyat kamyonları sefer sayısı odaklı prim sistemiyle çalıştırılıyor. Asgari ücretle istihdam edilen şoförler, yaptıkları sefer sayısı veya çalışma saatlerine göre 1600 TL’ye kadar ek prim alıyorlar. Bu ücretle yaşayamayacağını bilen kamyon şoförleri, kendilerine dayatılan hız ve iş yoğunluğu ile trafiğe çıkıyor. Şoförler işçi sağlığı ve güvenliğinden yoksun çalıştırılıyor, kentlerde halkın ulaşım güvenliği kalmıyor.

Kentin merkezine 2 saatte beton
Türkiye Hazır Beton Birliği’nin verilerine göre 2016 yılı için İstanbul’da dökülen beton miktarı 20 milyon metreküp. Türkiye genelinde 2016 yılında kullanılan beton miktarı ise 109 milyon metreküp. İnşaat projeleri kentin merkezinde yoğunlaştırıldığı için beton mikserleri kentin kalbine milyonlarca metreküp beton taşıyor. Betonun 2-2,5 saatlik bir taşıma ömrü bulunuyor. Kent dışındaki bir beton santralinden kentin içine bu süre içinde beton taşımak zorunda kalan beton mikserleri kent içi trafiğinde tehlike oluşturuyor. Yani beton donmadan (priz alma) şantiyeye yetiştirilmeli!

Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bazı ‘çözüm’ler bulduğunu görüyoruz. Kent içi kamusal alanlar beton santraline dönüştürülüyor. Maçka Parkı’nda, Ünalan’da, Göztepe’de yerleşim alanlarının içinde kamuya ait arazilerde beton santralleri var. Ama bu ‘çözüm’ beton mikserlerinin kent trafiğinde daha yavaş hareket etmesi için değil, projelere daha kısa bir iş akışıyla beton sağlanabilmesi için yapılıyor. Kent içinde santral yeri sağlanan beton firmaları da tahmin edileceği gibi AKP’li.

Madalyonun diğer yüzünde doğa katliamı var
Kent hayatını ve yaşam güvenliğini etkileyen ağır tonajlı kamyonların taşıdıkları da madalyonun diğer tarafını oluşturuyor. Betonlaşma sanayi için taş ocakları, dolum sahaları ve hafriyatların boşaltılacağı alanlar gerekiyor. Kent merkezlerinin şantiyeye dönüşmesi elbette bizleri çok tehlikeli ve aynı zamanda daha trafikli, daha tozlu, daha gürültü yaşamaya mecbur kılıyor. Doğayı da taş ocaklarıyla kirletiyor. Kuzey Ormanları’nda artık uzaydan görülen taş ocakları tahribatı var. Kent içinden çıkan hafriyat ve molozlar kaçak bir şekilde orman alanlarına dökülüyor. CHP İBB Belediye Meclisi üyelerinin verdiği bilgiye göre 2013 – 2017 yılları arasında İstanbul’da ilan edilen hafriyat alanı 15,8 kilometre kare. Yani İstanbul’un, 7 ilçesinden daha büyük yüz ölçüme sahip hafriyat alanı var, üstelik İstanbul’un yaşam kaynağı Kuzey Ormanları’na uzanıyor.

Şule İdil Dere mücadelesi büyütmeli
Hafriyat kamyonu ve beton mikserleri sebebiyle kaybettiğimiz insanlar için son sözü söylemiş olalım. Kadıköy Yoğurtçu parkında yürüyüş yaparken İstanbul Su ve Kanalizasyon Daire Başkanlığı’nın (İSKİ) hafriyat kamyonu altında kalan Şule İdil Dere için mücadele devam ediyor. İSKİ ve İBB yetkililerinin yargılanmasına İstanbul Valiliği izin vermiyor. Ancak mücadele sorumlular yargılanana kadar devam edecek. Şule’nin annesi ‘Benim kızım kucağıma öyle bir şey bıraktı ki ölene kadar bu işin peşini bırakmayacağım” demişti. Bizim de son sözümüz bu olsun. Sağlıklı bir kentte yaşam hakkı mücadelesi aynı zamanda mesleki sorumluluğumuz. Bu sorumluluğa sahip çıkmaya devam edeceğiz.

(Baran Akat / İnşaat Mühendisi – Ersin Kiriş / İnşaat Mühendisi)

 

emek.org.tr

İlgini çekebilecek diğer içerikler