OHAL- KHK ile işlerinden atılan KESK üyesi kamu emekçileri, karşılaştıkları hukuksuzluk ve adaletsizliğe karşı 28 haftadan beri, İstanbul-Bakırköy Özgürlük meydanında basın açıklaması ve oturma eylemi yapıyor.
“Eşitliği, adaleti, demokrasiyi, barışı savunduğumuz için, iktidara biat etmediğimiz, AKP nin memuru olmadığımız için işten atıldık” diyor emekçiler. “Haksız hukuksuz ihraçlara son!” ve “işimizi geri istiyoruz geri alacağız!”, “direne direne kazanacağız” temasıyla direnişlerini kararlılıkla sürdürüyor emekçiler ve 2017 “Kurban bayramı” günlerinde de özgürlük meydanındaydı.
KHK ile ihraç edilen emekçiler ne tür sorunlar yaşıyor?
Bakırköy Özgürlük meydanında haftanın üç günü “işimizi geri istiyoruz” talebiyle oturma eylemi yapan emekçilerle sohbet ettik. Her oturma eyleminde yaklaşık 40 kişilik emekçi grubu, çoğu kez çocuklarıyla, aile yakınlarıyla, kimi zaman dayanışma için gelen dostlarıyla, bazen de onlara katılan veya onları alkışlayan Bakırköylülerle birlikte eylemi sürdürüyorlar.Biz merak ettiğimiz şeyleri sorduk. Onlar başlarına gelen şeyin ne olduğunu ve yaşadıklarını anlattılar…
Direniş yerinde aldığımız notları okuyucularımızla paylaştık.
Aldığımız bilgiye göre, İstanbul’da yaklaşık 200 kadar öğretmen, vergi memuru, hemşire, doktor, belediye emekçisi ve akademisyen, KHK ile mesleklerinden ihraç edilmiş.
Yasal ve demokratik meşruiyet temelinde kurulmuş olan KESK ve ona bağlı sendikalara üye emekçiler, güncel süreçte “FETÖ ve terör örgütleri ile mücadele” adı altında hedef alınmış durumda. Mesleki ve toplumsal sorunlar karşısında duyarlılıklarıyla sendikalarda örgütlenmiş olan kamu emekçileri bir dizi baskı ve hukuksuzlukla karşılaşıyor.
Ülkenin birçok yerinde olduğu gibi İstanbul’da da “FETÖ” ile bir ilişkisi olmadığı halde emekçilerin karşılaştıkları işten atılma, gözaltı ve haklarını aramalarına engel olunması gibi olgular aslında güncel toplumsal mücadelenin bir parçası. Yani KESK” e üye olmak, AKP muhalifi olmaları; hak, hukuk, barış ve adaletten yana olmaları, baskıya, sömürüye ve zulme karşı çıkmaları nedeniyle bu tür baskı ve haksızlıklara uğruyorlar.
Sorunun özü aslında sınıfsal… tarihsel sömüren-sömürülen, ezen-ezilen yani sınıf kavgasının yansımaları bunlar.
KHK uygulamaları ile ihraç edilenlerin demokratik hak ve özgürlükleri, sosyal hakları ellerinden alınmış veya yok sayılmıştır. Bu faşizan uygulama ülkemizde ve dünyada tepki topluyor elbette… Dünyanın çok yerinde rastlanmayan özgün dini motiflerle süslenmiş, gerici faşizan bir baskı yaşanıyor.
KHK ile ihraç edilen emekçiler İş bulamıyorlar ve haklarını arayamıyorlar. Neredeyse tüm hak arama yolları tıkalı. İİhraç edilenler arasında eş olan emekçiler, çocuklu olanlar, eşi çalışmayan kendisi ihraç edilen vb. örnekler var. Bilindiği gibi emekçinin ailesi yakınları da onlar gibi “cezalandırılıyor”. Ve bu insanlar kesin bir acımasızlık, düşmanlık ve intikam duygularıyla baskı altına alınıp işsiz-güçsüz bırakılıyor.
Bu durumu incelediğimizde sosyal, ekonomik, psikolojik, sosyal ve siyasi yönleri bulunan çok ciddi bir toplumsal travma yaşadığımızı anlıyoruz.
“FETÖ” karşıtı eğitimci “FETÖ”cü diye yargılanıyor
Bu toplumsal baskı ve sosyal travmanın somut örneklerini, Bakırköy Özgürlük meydanında görmek mümkün. Hak eylemi yapanlar arasında bulunan KESK Eğitim-Sen üyesi bir öğretmenimizin durumu böyledir. Rehber öğretmen İlhan Koyu, 2011 yılında Fetullah Gülen’e hakaret nedeniyle soruşturma geçiriyor ve hakkında dava açılıyor. Yargılanıyor ve beraat ediyor.
İlhan öğretmeni yargılayan mahkeme üyeleri ise şu an “FETÖ” den içeride ve yargılanıyorlar. Ancak OHAL ile birlikte İlhan öğretmen nasıl oluyorsa “FETÖ” cü olmakla itham ediliyor ve KHK ile işinden ihraç ediliyor. İş bulamıyor, açlığa ve insanlık dışı yaşama koşullarına terk ediliyor.
Bu durumu yaşayan çok sayıda kamu emekçisi bulunuyor.
Yargı kurumları tıkanmış, adil yargılanma ilkesi çiğneniyor
Yargıda hak aramak neredeyse artık imkansızdır. Bu durum, uzun sürece yayılan ve bir sonuç da üretmeyen kısır yargısal süreç anlamındadır. Bağımsızlığı tartışılan kurumlar nedeniyle adil yargılanma olayı artık yok edilmiş durumdadır.
KESK üyelerine yönelik uygulama kısaca şu şekilde gerçekleştirilmiş. Herhangi bir delil, belge gösterilmeden, resmi bildirim yapılmadan KHK ile işlerinden çıkarılan kamu emekçilerine kısır yargı süreçleri ile karşılaşıyor.
Kesinlikle insanlıkla, insanlık değerleriyle bağdaşmayan bir durumla karşı karşıyayız.
İhraç edilen kamu emekçilerinin idari yargıya yaptığı başvurular “yetkisizlik gerekçesiyle” geri dönmüştür. Daha önceleri “etkili ve yetkili” olan bu kurumlar bugüni adil yargı unsuru olmaktan çıkarılmıştır. Danıştay, Anayasa mahkemesi bu yetkisizlik nedeniyle bu başvurular boşa düşürülmüş. Yani yargının en üst kurumları şu an etkisiz ve işlevsizdir. İç hukuk denilen dolambaçlı yol, aslında emekçiler için bir zulüm mekanizması haline dönüşmüş. Avrupa insan hakları mahkemesi de kaos halindeki bu iç yargı süreçleri bitmediği için başvuruları iade etmiş. Yakın zamanda OHAL komisyonu ortaya çıkınca buraya başvurmuşlar ve artık uzun yıllar sürecek olan bu soruşturma ve yargı süreci beklenecek. Yani adalet sağlayacak olan kurum ve süreçler çok yavaş, olması gerektiği gibi hızlı çalışmıyor.
İnsanlık dışı bir uygulama: KHK ile işten atılanlar açlığa mahkum ediliyor
KHK ile işten atılan KESK üyeleri, başka işyerlerinde iş bulamıyor. Başvurdukları işyerlerinde SGK baskısı nedeniyle kabul edilmiyorlar. Ayrıca özel okullar veya özel sektör işyerleri baskılanmış ve ön yargılı ve korktukları için bu emekçilere iş vermiyor. Hatta yurt dışına çıkışları da engellenerek çalışma ve yaşama hakları iyice sıkıştırılmış durumdadır.
Devlet, kamu- sosyal sorumluluk görevini yapmıyor ve insanlar açlığa, işsizliğe mahkum edilerek aslında bırakalım çalışma hakkını, yaşama hakkı da yok sayılıyor. Yoksulluk ve açlık koşullarına terk edilerek algılanması zor olan bir “intikam” ve insanlık dışı davranışla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.
Dayanışmanın önemi
İşlerinden atılan KESK emekçileri çalışma olanağı bulamıyor. Moral değerleri açısından da baskı altında tutularak sindirilmek ve ezilmek isteniyor.
Bu noktada çok doğru ve insani bir değer devreye giriyor: dayanışma… Dayanışma olayı emekçilerin yaslanabileceği çok işlevli bir olgu olarak kendini gösteriyor.
Ülkede ve Avrupa’da yapılan dayanışma ve protesto eylemleri çok etkili değil. Yoğun baskı ve saldırılar nedeniyle destek eylemleri de belirli düzeylerde sürüyor… Sendikalar, demokratik kurumlar bu durumda birbirleriyle toplumsal dayanışma geliştirerek direnç gösteriyor. KESK sendikaları, ihraç olayı karşısında dayanışma kapsamında çok anlamlı ve insani önemi bulunan davranış sergiledi. KESK, işten çıkarılmış üyelerine parasal destek veriyor. Başlangıç günlerinde 2.000 lira olan bu miktar zamanla 1.250 liraya çekilmiş. KESK üyesi olan ve ihraç edilen sayısı artıyor çünkü…
Dayanışma konusu sadece parasal yardımla sınırlı değil elbette. Sendikaların, meslek örgütlerinin, vakıfların, derneklerin, partilerin ve siyasi-sosyal oluşumların toplumsal bir dayanışma sergilemeleri, bu sürecin doğasından kaynaklanan çok gerekli bir tavır aslında. Ancak tüm bunların yeterli olmadığının bilincinde olunması da gerekiyor.
Kurumların ve bireylerin, bu haksızlıklar karşısında yapabileceği çok şey var. Onlar bizim bir parçamız ve mücadelelerinde yalnız bırakmamak, hep yanlarında olmak çok önemli.
emek.org.tr