15-16 Haziran direnişi 50.yıl anma etkinlikleri düzenlendi

15-16 Haziran işçi direnişinin 50.yıldönümünde birçok ilde anma etkinlikleri düzenlendi. İstanbul’da birçok ilçede emek ve meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, devrimci sosyalist kurumlardan temsilciler etkinlikler gerçekleştirdi. İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 15-16 Haziran işçi direnişinin 50. yıl dönümünde “Savaş, sömürü, salgın düzeninize karşı gücümüz birliğimizden gelir” pankartı ve 15-16 Haziran direnişini ifade eden dövizler […]

15-16 Haziran işçi direnişinin 50.yıldönümünde birçok ilde anma etkinlikleri düzenlendi. İstanbul’da birçok ilçede emek ve meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, devrimci sosyalist kurumlardan temsilciler etkinlikler gerçekleştirdi.

15-16 Haziran işçi direnişi yıl dönümünde İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri Kadıköydeydi.

İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 15-16 Haziran işçi direnişinin 50. yıl dönümünde “Savaş, sömürü, salgın düzeninize karşı gücümüz birliğimizden gelir” pankartı ve 15-16 Haziran direnişini ifade eden dövizler taşındı.

Bakırköy Özgürlük meydanında emekçiler kıdem tazminatına yönelik AKP planına karşı tepki gösterdi.

Bakırköy ilçesinde sendikalar platformu temsilcileri, kıdem tazminatı gaspına karşı 15-16 Haziran ruhuyla karşı koyacaklarını açıkladı.

KESK Dönem Sözcüsü Ayfer Koçak platform adına hazırlanan basın açıklamasını okudu. Direnişin 50. yıldönümünü selamlayan Koçak, “Bizler İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri olarak 15- 16 Haziran Direnişinin 50. Yılında özgür, eşit, demokratik, barış içinde yaşayacağımız bir ülke; güvenceli- güvenli, insanca bir çalışma hayatı için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.” ifadelerini kullandı. “Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği” sloganı atıldığı etkinlikte okunan basın açıklaması metni şöyledir:

Basına ve Kamuoyuna

15-16 Haziran işçi direnişi, 50. yılında bize yol göstermeye devam ediyor.

1970 yılında, Sendikalar Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, DİSK’i ve üye sendikalarını yok etmek ve uzlaşmacı- sarı sendikacılık tekeli kurmaya çalışan iktidara karşı İşçi sınıfı, sendikalarını özgürce seçmelerine engel olmak isteyenlere, toplu sözleşme ve grev haklarını kısıtlamak, yetki kotası ile mücadeleci sendikaların önünü kesmek isteyenlere 15-16 Haziran direnişi ile cevap vermişti.

168 fabrikadan 150 bin işçi, Türkiye işçi sınıfının önüne çekilmeye çalışılan barikatın karşısına birlikte dikilmiş, sendikaları farklı olmasına rağmen devletin ve sendikal bürokrasinin attığı çelmeleri boşa çıkararak haklarına, kazanımlarına göz dikenlere karşı tek vücut olmuştur.

Yükselen işçi hareketi karşısında çareyi 15 Haziran akşamı 60 günlük sıkıyönetim ilan etmekte bulanlar direnişe öncülük eden beş bini aşkın işçiyi işten atmış, çok sayıda sendikacıyı tutuklamıştır. Tüm bu baskılara rağmen direnen işçi sınıfının kararlı tutumu sonuç vermiş, Anayasa Mahkemesinin 9 Şubat 1971 tarihinde aldığı kararla sendikal hakları yok etmeyi hedefleyen yasa iptal edilmişti.

1970 yılında direngen işçi örgütlülüğünü geriletmek, etkisizleştirmek için sendikal barajlar getirmek isteyen zihniyet bugün de yeni barajlarla, grev yasaklarıyla, toplu ve tek tek işten çıkarmalarla, yandaş sendikalarla, ayrımcılıkla, her türlü baskı ve engellemeyle yine iktidardadır. Emperyalist bir proje olarak iktidara taşınan AKP’nin 18 yıllık iktidarı, emekçilerin haklarına ve emeğin örgütlü yapılarına saldırıyla geçmiştir.

Esnek ve güvencesiz çalışma istisna olmaktan çıkmış başat çalışma biçimi haline getirilmiştir.

Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaşan işsizlik, ücretler üzerinde sermaye lehine baskı aracı olarak kullanılmış ülke ucuz emek cennetine çevrilmiştir.

İş cinayetlerinde her yıl binlerce emekçi hayatını kaybederken, gerici rejim önleyici düzenlemeler yapmak yerine; camilerde “Aşırı tedbir Allah’a güvensizliktir.” Türünden hutbeler okutarak yükselen tepkilerin karşısına din istismarını koymuştur.

Tüm bunlara karşın işçi sınıfının en temel mücadele aracı olan onlarca grev, AKP iktidarı döneminde fiilen yasaklanmış, yüzbinlerce işçinin grev hakkı elinden alınmıştır. 12 Eylül döneminde işçilerin örgütlemesi önüne konulan engellerin devam ettirilmesi, işçiler arasında sendikalaşma oranının her yıl biraz daha düşmesine neden olmuştur. Mücadeleci sendikalar kriminalize edilerek her tür baskı ve tehditle karşı karşıya kalırken; sarı sendikacılığın dahi ruhuna rahmet okutacak bir sendikal anlayış iktidar tarafından açıkça desteklenmeye devam etmektedir.

Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınında ülkemizde milyonlarca emekçi en temel sağlık önlemlerinden yoksun, hayatları pahasına çalıştırılmaya devam etmiştir. Binlerce işçi yetersiz önlemler nedeniyle hastalanmış, onlarcası hayatını kaybederken, bu konudaki veriler dahi iktidarın kurumlarınca karartılmaya çalışılmıştır. İşyerlerindeki sağlık koşullarını eleştiren onlarca işçi işten çıkarılmış, kimi iş yerlerinde işçilere hastalanması durumunda sorumluluğun kendisine ait olduğuna dair taahhütnameler dahi imzalatılabilmiştir. Bu süreçte binlerce işçi işini kaybetmiş geniş tanımlı işsizlik oranı %39 ‘u bulmuştur. Siyasi iktidarsa işsizliğin geldiği boyutları saklamak için bir takım hesaplama hileleri ile bu süreçte işsizliğin düştüğünü iddia edebilecek kadar gerçeklikten uzaklaşmıştır.

Salgın sürecinde en ağır sorumluluğu üstlenen sağlık emekçileri yetersiz ekipman ve ağır çalışma koşullarına rağmen fedarkarca çalışmaya devam ederken, yaşadıkları sorunları kamuoyuyla paylaşan SES’li sağlık emekçileri iktidarın sürgün ve baskı politikalarıyla karşı karşıya kalmışlardır.

Toplumsal her felaketi, krizi kendileri açısından bir lütuf olarak gören siyasi iktidar, küresel salgın sürecinde de fırsatçılığını göstermiştir. İşini kaybeden milyonlarca emekçi açlığa mahkum edilirken, kamu kaynakları sermayenin hizmetine sunulmuştur. İktidar, açıkladığı ekonomik önlem paketiyle sermayeye milyarlar akıtılırken, emekçilere çıka çıka ücretsiz maske ve kolonya çıkmıştır. Zaten onu da dağıtmayı becerememişlerdir. İktidar, ekonomik tercihleriyle salgın sürecinde de sınıfsal karakterini açıkça ortaya koymuştur.

Öte yandan bir işveren yükümlülüğü ve işçinin iş güvencesi dayanağı olan kıdem tazminatını işveren yükümlülüğü olmaktan çıkaracak, son ücret ile bağını koparacak, iş güvencesi dayanağı olmaktan çıkaracak “tamamlayıcı emeklilik sistemi” tasarısını yeniden gündeme getiren iktidar, bu dayatma ve saldırıların, bir müzakerenin değil ancak mücadelenin konusu olabileceğini bilmelidir. Bundan 50 yıl önce sendikasına sahip çıkmak için şanlı 15-16 Haziran direnişini yaratan Türkiye İşçi Sınıfı, bugün de 90 yıla yaklaşan en köklü kazanılmış hakkı olan kıdem tazminatını savunmak için direniş ateşini yakmaktan geri durmayacaktır.

Tüm bu saldırılara karşı duracak, aklın ve bilimin ışığında insanca bir toplumsal düzeni kuracak olan Türkiye İşçi Sınıfının örgütlü mücadelesidir. Türkiye emekçi sınıfları, bu mücadeleyi yürütecek tarihsel birikim ve kararlılığa sahiptir. Ülkeyi 18 yıllık gerici faşist AKP karanlığından kurtaracak olan da bu kararlılık ve birikimle kuşanmış olan emekçilerin birleşik mücadelesidir. Mücadele tarihimize altın harflerle yazılan 15-16 Haziran 1970 Direnişini 50. yıldönümünde bir kez daha coşkuyla selamlıyoruz.

Bizler İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri olarak 15- 16 Haziran Direnişinin 50. Yılında özgür, eşit, demokratik, barış içinde yaşayacağımız bir ülke; güvenceli- güvenli, insanca bir çalışma hayatı için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

YAŞASIN TÜRKİYE İŞÇİ SINIFININ ŞANLI 15-16 HAZİRAN DİRENİŞİ

YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ, HALKLARIN KARDEŞLİĞİ

İSTANBUL EMEK BARIŞ DEMOKRASİ GÜÇLERİ

emek.org.tr

İlgini çekebilecek diğer içerikler