“6-7 Eylül 1955 olayları”, Coğrafyamız tarihinde Türkiye burjuvazisi ve dönemin siyasal iktidarının neden olduğu kara sayfalardan biridir. Sorumluları da bellidir.
“6-7 Eylül olayları” diye bilinen tarihsel gerçeklikle yüzleşme; zulüm gören yurttaşlara yönelik özür dileme, insanlık suçu olduğunun resmen ilan edilmesi ve zararlarının maddi-manevi açılardan tanzim edilmesi yönünde bir adım da atılmadı. 6-7 Eylül 1955 günlerinde zulüm gören yurttaşlarımıza, onların çocuklarına, kendimize, kısacası halklara karşı tarihsel sorumluluğun yerine getirilmesi, önemli bir insani ve siyasi sorumluluktur, tarihsel bir borçtur.
“6-7 Eylül 1955 olayları” diye tarihte yer alan katliamlar ve saldırılar, dönemin siyasal iktidarı Menderes hükümeti ve onun militarist güçleri tarafından planlanarak organize edilmiştir. Milliyetçi şovenist saldırı dalgasıyla kitleleri yedekleme ve azınlık halkların ekonomik, sosyal ve psikolojik açılardan çökertilmesini ve güçlerinin yağmalanmasını getirmiştir.
6-7 Eylül 1955’de Atatürk’ün Yunanistan’ın Selanik kentinde doğduğu evin bombalanması, bir provokasyon eylemidir. Failleri ve siyasi sorumluları da bellidir: “Dozu kaçırıldı” diyen dönemin yöneticileridir. Bu olay kullanılarak başlatılan İstanbul ve İzmir’deki ırkçı ve gerici gösteriler; azınlık halklardan insanlara yönelik bir tahrip ve yağma hareketine dönüşmüştü.
6-7 Eylül 1955 tarihinde gerçekleşen saldırı ve yağmalama olaylarında İstanbul’da 16 Rum öldü, onlarcası yaralandı, 73 Rum kilisesi, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır, 3 bin 584’ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 gayrimenkul yakılıp yıkıldı. Kimi saptamalara göre 50 kimisine göre 200 gayrimüslim kadına tecavüz edildi.
“Eski Özel Harp Dairesi Eski Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu gazeteci Fatih Güllapoğlu’na ‘6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi.’ diyerek katliamı kimin örgütlediğini itiraf etti. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında Yassıada’da yapılan yargılamalarda, olayların hükümet eliyle tertiplendiği, Atatürk’ün evinin bir devlet görevlisi tarafından bombalandığı ortaya çıkarılmıştı.
Bu acı ve utanç verici tarihi gerçeklikle tüm toplum, işçi sınıfı ve emekçiler yüzleşerek gerçekliğin bilincine varmalıdır. Zulüm gören halklardan özür dilenmelidir. Bir talepleri de olursa tartışılmaksızın karşılanmalıdır.
Biz de unutmayız. Unutturmayız!
Emek.org.tr