65 yıl önce, ülkemizde Ermeni, Rum, Yahudi ve Süryani yurttaşlara yönelik saldırılar ve unutulmaz zulümler yaşandı.
Ancak bu tarihsel gerçeklikle yüzleşme; zulüm gören yurttaşlara yönelik özür dileme ve zararlarının maddi-manevi açılardan tanzim edilmesi yönünde bir adım da atılmadı.
6-7 Eylül 1955 günlerinde zulüm gören yurttaşlarımıza, onların çocuklarına, kendimize, kısacası halklara karşı tarihsel sorumluluğun yerine getirilmesi, önemli bir insani ve siyasi sorumluluktur, tarihsel bir borçtur.
Rusça kökenli pogrom kelimesi şiddet kullanarak zulmetmek, yok etmek, işkence etme, cinsel saldırılar, mülkiyete zarar verme, zorla göç ettirme gibi olaylar sonucunda oluşan kitlesel şiddet olayları anlamında kullanılıyor. Çarlık Rusya’sında 19.yy sonunda yaşanan ve Yahudilere yönelik olayları işaret etse de süreçte farklı coğrafyalarda egemen ulus sınıf ve milliyetçileri tarafından uygulanan şiddeti içermiştir.
Ülkemizde yaşanan bu gibi olaylar için pogrom kelimesi kullanılabilir.
6-7 Eylül kimin eseri?
6-7 Eylül olayları, dönemin Menderes hükümeti tarafından örgütlenmiştir.
“O dönem yaşanan toplumsal kriz ve gelişen muhalefetin bastırılması, Menderes hükümeti açısından önemli bir sorundu. Sıkıyönetim ilan edilerek ve baskı rejimi uygulayarak dikkatleri suni Kıbrıs sorununa çekmek bunun içinde provakatif eylemlerle toplumsal çatışmalara ve bunun üzerinden baskıcı otoriter düzen kurma amaçlanıyordu. Bunun için gerici-milliyetçi dernekler olan Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) ile Kıbrıs Türktür Cemiyeti (KTC) kullanılmış, Özel Harp dairesi devreye girerek provakasyon düzenlemiştir.”
Özel Harp Dairesi eski Başkanı Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun olayın organizatörlerinden olduğu ve ‘6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi, amacına da ulaştı’ dediği biliniyor. Celal Bayar’ın da olaylardan hemen sonra İstiklal Caddesi’nde tespit ve inceleme yaparken İçişleri Bakanı Namık Gedik’e “Galiba dozu kaçırdık” dediğini anımsatmak isteriz.
Pogromun yaşanmasından sorumlu olanlara ne oldu?
“6-7 Eylül 1955 Pogromu; İstanbul ve İzmir başta olmak üzere birçok yerde, Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer dini azınlıkların mallarının yağmalanması, tecavüz olayları, ruhanilerin darp edilmesi, mezarlıkların talanı ve işlenen cinayetlerle Türkiye’nin utanç tarihine yazılmıştır. Bu pogromun failleri Cumhuriyet tarihindeki pek çok menfi olay gibi ceza almamış, bilakis olaylara karışan ya da sebep olan kişiler terfi edilmiştir… 6-7 Eylül Pogromu sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan Sabri Yirmibeşoğlu; açıklamasına rağmen, yıllar içerisinde bürokrasi basamaklarında kademe kademe yükselmiş, 1988-1990 yılları arasında MGK Genel Sekreterliği’ne kadar ulaşmıştır. Hatta, Pogrom’un fitilini ateşleyen, Atatürk’ün Selanik’teki evine atılan bombanın faili Oktay Engin, Selanik Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenciliğiyle başlayan kariyerine 1992-93 yıllarında Nevşehir Valisi olarak devam etmiştir.”
Zulme uğrayanların çocuklarından tarihsel bir talep
HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, TBMM’nin 65 yıl önce yaşanan pogromun faillerinin ortaya çıkarılması için bugüne kadar herhangi bir adım atmadığını belirterek Meclis Başkanlığı’na araştırma önergesi sundu.
Pogromun faillerinin ortaya çıkarılması, yaşanan can ve mal kayıplarının tespit edilmesi, mağdur olan kişilerin ve kurumların maddi ve manevi kayıplarının tazmin edilmesi çağrısında bulunan HDP’li Paylan “Yüzleşilmeyen suçlar tekrarlar” dedi.
“Onbinlerce Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani ülkeyi terk etti”
Paylan, önergenin gerekçesinde, 6-7 Eylül 1955 Pogromu’nun Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan ve hâlâ yüzleşilmemiş vahim olaylardan biri olduğunu belirterek:
“Resmi verilere göre, yalnızca İstanbul’da 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır, 3.584’ü Rumlara ait olmak üzere 5.538 ev ve işyeri yakılıp yıkılmış, yağmalanmıştır. Yine resmi kayıtlara göre, 60 kadın tecavüze uğramış, birçok kişi öldürülmüştür. Tüm bu rakamların, kayıtlara geçenlerden daha yüksek olduğu, konuya dair yürütülen farklı araştırmalarda ortaya konulmuştur. Ayrıca, yaşanan Pogrom’un cezasız kalmasının ardından on binlerce Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani yurttaş, baskılara ve can güvenliği tehdidine karşı ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır.” dedi
“Devlet içindeki kirli gelenek sorgulanmalı”
HDP’li Paylan, faillerin cezalandırılmak yerine ödüllendirildiği anlayışın hiç değişmediğini belirterek. “2007 yılında öldürülen Agos Gazetesi kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in cinayetinde dahli olan kamu görevlilerinin aldıkları terfiler ve kuşandıkları dokunulmazlık zırhı, bu devamlılığın en taze örneklerinden olmuştur. Yüzleşilmeyen suç tekrarlamıştır. Çünkü yüzleşilmeyen suçlar tekrarlar…” dedi.
“19. yüzyılın son döneminden itibaren devletin gadrine defalarca uğrayan; Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudi halkları, 6-7 Eylül Pogromu ile bir yıkım daha yaşamıştır” diyen HDP’li Paylan, bu büyük suçun üzerinden 65 yıl geçmesine rağmen TBMM’nin pogromun faillerinin ortaya çıkarılması için bugüne kadar herhangi bir adım atmadığını belirtti ve 2015 yılında, Atina’da bulunan İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu’nun TBMM’ye yaptığı bu yöndeki çağrı karşısında da sessiz kalındığını hatırlattı.
Paylan sözlerine, “Siyasetçiler ve kamu görevlileri bugün de hukuk dışına çıkmaktadır. Bu gidişata son vermek için devlet içindeki kirli geleneğin sorgulanması gerekir” diyerek devam etti ve geç de olsa adaletin yerini bulmasının “TBMM’nin geçmişle yüzleşme adına atacağı önemli bir adım” olacağını vurguladı. (Kaynak Sendika.Org)
6-7 Eylül unutulmaz! Halklarımızın barış, güven ve huzur içerisinde yaşamaları için, tarihte işlenmiş suçlarla adil biçimde yüzleşme şarttır. Halkların gerçekçi birliği ve samimi kardeşliğinin yolu buradan geçtiğine inanıyoruz.
emek.org.tr