YAŞLILARA YÖNELİK AYRIMCILIĞA SON VERİLSİN!

Kapitalizmin insanlığa yaşattığı utanç verici duruma şöyle dikkat çekiliyor: “Pandemi döneminde… Bizde de dünyada da yaşlıları gereksiz ve topluma yük olarak gören küresel kapitalist sistem yaşlıyı sorunların merkezine yerleştirmiş, süreç, dünyada benzeri olmayan bir biçimde yaşlıları hedef almıştır. Hatta yaşlılar sürecin sorumlusu olarak ilan edilerek, en yetkili ağızlardan yaş ayrımcılığı (ageism) yapılmış, toplumun diğer kesimleri […]

Kapitalizmin insanlığa yaşattığı utanç verici duruma şöyle dikkat çekiliyor:

“Pandemi döneminde… Bizde de dünyada da yaşlıları gereksiz ve topluma yük olarak gören küresel kapitalist sistem yaşlıyı sorunların merkezine yerleştirmiş, süreç, dünyada benzeri olmayan bir biçimde yaşlıları hedef almıştır. Hatta yaşlılar sürecin sorumlusu olarak ilan edilerek, en yetkili ağızlardan yaş ayrımcılığı (ageism) yapılmış, toplumun diğer kesimleri 65 yaş üzerindeki insanlara karşı ayrımcı davranışlarda bulunmaya yönlendirilmiştir.”

1 Ekim 2021 Dünya yaşlılar gününde yaşlı sorunlarına dile getirilirken, topluma ve devlet kurumlarına düşen görev ve sorumluluklar bir kez daha ifade edildi. Emekliler Dayanışma Sendikası (EDS) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ortaklaşa düzenledikleri basın toplantısında, konuyla ilgili eleştiri ve önerilerini sıralarken, güncel talepleri de sıraladı.

İHD İstanbul Şubesi ve Emekliler Dayanışma Sendikası, 1 Ekim Dünya Yaşlılar gününde yaptıkları basın toplantısında, yaşlı sorunlarını ve çözüm önerilerini açıkladı.

Yaşlı sorunlarını tespit ve ifade eden açıklamada, dünyada tartışılan ülkemizde de yaşlıların yaşadığı yoksunluk durumuna dikkat çekilerek “yaşlı dostu kentler” konusu gündeme getirilerek şöyle denildi:

“Dünya, yaşlı dostu kentleri konuşmaktadır. Yaşlılara dost olan kentler çocuklara, hamile kadınlara, engellilere de dosttur. Yaşlı kreşleri acil ihtiyaçtır.”

Yapılan açıklamayı izleyicilerimizle paylaşmayı önemsiyoruz. İki kurumun yaptığı yaşlı sorunları raporu ve manifestosu niteliğindeki açıklama metni şöyledir:

1 EKİM DÜNYA YAŞLILAR GÜNÜ:

YAŞLI HAKLARI TANINSIN,

YAŞLILARA YÖNELİK AYRIMCILIĞA SON VERİLSİN!

Bugün 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK ) 2020  verilerine  göre  Türkiye’de  65 ve daha yukarı yaştaki nüfus 2020 yılında 7 milyon 953 bin 555 kişiye ulaştı ve toplam nüfus içindeki yaşlı nüfus oranı % 9,5’e yükseldi. % 44,2’sini erkek, % 55,8’ini kadınların oluşturduğu yaşlı nüfusun birikim ve tecrübelerinin bugün ve gelecek için değerlendirilmesinden, temel hak ve gereksinimlerinin tanımlanmasına, devletin bu gereksinimlerin karşılanması noktasındaki sorumluluğuna, yoksulluk ve ayrımcılık başta olmak üzere yaşanan hak ihlallerinin önlenmesinde toplumun duyarlılığına varana kadar pek çok konu, belirtilen 7 milyon 953 bin 555 kişi için hayati önem arz etmektedir.

Çocukluk ve gençlik gibi yaşlılık da insan yaşamında doğal ve kaçınılmaz bir evreyi ifade etmektedir.

Yaşlıların da her insan gibi uygun güvenli bir çevrede yaşama, beslenme, barınma, sağlık hizmeti alma, yeterli gelir olanaklarına sahip olma, uygun eğitim ve öğretim programlarına ulaşma, eğitsel ve kültürel etkinliklere aktif olarak katılma, aile, yakın çevre, toplum ile kuşaklararası yardımlaşmayla desteklenme, gereksinim duyduğunda profesyonel bakım hizmeti alma, kişisel saygınlığını geliştiren hizmet ve olanaklardan yararlanma, yeni teknik ve teknolojilerinden yararlanma gibi evrensel hakları vardır.

Emekliler ve yaşlılar bu hakların neresinde sorusunun yanıtı, pandemi döneminde daha görünür oldu. Bizde de dünyada da yaşlıları gereksiz ve topluma yük olarak gören küresel kapitalist sistem yaşlıyı sorunların merkezine yerleştirmiş, süreç, dünyada benzeri olmayan bir biçimde yaşlıları hedef almıştır. Hatta yaşlılar sürecin sorumlusu olarak ilan edilerek, en yetkili ağızlardan yaş ayrımcılığı (ageism) yapılmış, toplumun diğer kesimleri 65 yaş üzerindeki insanlara karşı ayrımcı davranışlarda bulunmaya yönlendirilmiştir.

Salgın önlemlerinin yaşlılar üzerinden yürütülmesi ve hedefe konulmaları yaşlıların sağlığını bozmuş, psikososyal sorunlar yaratmış, kronik hastalıklarını tetiklemiş ve ölümlerine neden olmuş, olmaya da devam etmektedir.

Bu süreçteki resmi politikalar ile tutum ve davranışlar; yaşlanmaya karşı fobi ya da yaşlılığa karşı nefret ve korku anlamına gelen Gerontofobinin yaygınlaşmasını, yaşa bağlı kişisel bozulma ve ölüm korkusunu, yaşlılara karşı önyargıyı, ayrımcılığı ve yaşlılıkta insan haklarının göz ardı edilmesini beslemiştir.  Human Rights Watch tarafından 20/09/2021 tarihinde yapılan açıklamada “yaşlı insanlara uygulanan ayrımcılık tüm ülkelerde her yanı sarmış durumda. Yaşlılara karşı ayrımcılık dünya çapında yaygınlaşıyor ve hakları tehlikeye atıyor.” Denilmiştir.

Oysa yapılan araştırmalar; yaşlılıktan çok, yoksulluğun, düşük gelirin diyabet, kalp hastalığı vb. kronik hastalıkları tetiklediğini, kronik hastalıkları olanların da  COVID-19’a yakalanma ve ağır atlatma riskinin daha yüksek olduğunu göstermektedir.  Bu da pandeminin, yaş sorunu değil toplumsal ve küresel bir sorun olduğunu ve ülkelerin sağlık politikaları ile yakından ilişkili olduğunu doğrulamaktadır.

Yaşlı haklarının sağlanması konusunda devletin taşıdığı sorumluluk yanında, birey ya da toplum olarak yaşlılara emeklilere sırtını dönmek, sorunlarını görmezden gelmek, sesini duymamak, onları yok sayan, ekonomiye yük gören, yoksullaştıran, ayrımcılık yaparak muhtaç ve mağdur eden siyasi yönetimlerin suçuna ortak olmak demektir.

Biz bu suça ortak değiliz!

Biliyoruz ki; iktidar temsilcileri ve siyasetçilerin “Yaşlılar başımızın tacı. Büyüklerimiz, değerli varlıklarımız. Onlar yaşlı değil kıdemli vatandaşlarımız” ve benzeri resmi söylemlerinin altı boş ve yaşamda karşılıkları yok. Ve çözülmeyen, ötelenen bu sorunlar toplumun psikolojik ve sosyal dokusunu bozmaktadır.

“Emekli oldum ama insan gibi yaşayamıyorum.”

“Yaşlıyım bakıma ihtiyacım var ama ben hasta ve özürlü değilim.”

“Cezaevi değil huzurevi bakımı istiyorum.”

“Yaşlanınca yakınlarıma yük olmak istemiyorum.” diyenlerin fark edilmesini istiyoruz.

Onlar için buradayız, sorunlarını dile getirmek, insan hak ve özgürlükleri temelinde yetkililere çözüm önerilerimizi sunmak, görevlerini hatırlatmak istiyoruz.

Pandemi Sürecinin etkileri;

Emekliler yaşlılar bu hakların neresinde? sorusunun yanıtı pandemi döneminde daha da görünür olmuştur. Yaşlıları gereksiz ve topluma yük olarak gören küresel kapitalist sistem, yaşlıları hedefe koymuş, süreç dünyada benzeri olmayan bir biçimde yaşlılar üzerinden yürütülmüş, yaşlılar sürecin sorumlusu olarak ilan edilmiştir. En yetkili ağızlardan yaş ayrımcılığı (ageism) yapılmış, toplumun diğer kesimleri 65 yaş üzerindeki insanlara karşı ayrımcı davranışlarda bulunmaya yönlendirilmiştir.

Araştırmalar yoksulluk ve yoksulluğa bağlı sorunların diyabet, hipertansiyon, kalp hastalığı vb. kronik hastalıkları artırdığını, dolayısıyla bu kişilerin COVID-19’a yakalanma riskinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Salgın süreçlerinin yönetilmesindeki yetersizlikler ve ticarileştirilen sağlık sisteminin açmazları, bütün dünyada pandeminin, yaş sorunu değil toplumsal ve küresel bir sorun olduğunu göstermiştir.

Ekonomik yaşamın dışına atılmış, sosyokültürel ilişkileri kısıtlı, topluma yük olarak görülen yaşlılara karşı geliştirilen bu tutum, yaşlıların ruhsal sağlığını bozmuş, psikososyal sorunlar yaratmış, kronik hastalıklarını tetiklemiş ve ölümlerine neden olmuş, olmaya da devam etmektedir.

Bu süreçteki resmi politikalar ile tutum ve davranışlar; gerontofobi olarak tanımlanan, yaşlanmaya karşı fobi ya da yaşlılığa karşı nefret ve korkunun yaygınlaşmasını, yaşa bağlı kişisel bozulma ve ölüm korkusunu, yaşlılara karşı önyargıyı, ayrımcılığı ve sonuçta yaşlılıkta insan haklarının göz ardı edilmesini beslemiştir. Nitekim Human Rights Watch’un  20/09/2021 tarihli raporunda “yaşlı insanlara uygulanan ayrımcılık tüm ülkelerde her yanı sarmış durumda. Yaşlılara karşı ayrımcılık dünya çapında yaygınlaşıyor ve hakları tehlikeye atıyor.” Denilerek bu durumun yaygınlığı ortaya konmuştur.

Kamuoyundaki tartışmalarda, haber bültenlerinde, gazetelerde genç ve dinamik nüfusa sahip olduğumuza dair oldukça sık atıf yapılmaktadır. Türkiye toplumunun aynı zamanda “yaşlı toplum” kategorisinde olduğu görmezden gelinmektedir. Yaşlı nüfusumuzun son beş yılda %22,5 arttığını göz önüne aldığımızda yaşlıları ve sorunlarını yok saymanın mümkün olmadığı görülmektedir.

TÜİK 2020 verilerine göre; Türkiye’de 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2015 yılında 6 milyon 495 bin 239 kişi iken son beş yılda %22,5 artarak 2020 yılında 7 milyon 953 bin 555 kişi olmuş, yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2015 yılında %8,2 iken, 2020 yılında %9,5’e yükselmiştir.  Yaşlı nüfusun %44,2’sini erkek, %55,8’ini kadınların oluşturduğu, toplam 24 milyon 604 bin 86 haneden 5 milyon 903 bin 324’ünde, diğer bir ifadeyle, hanelerin %24,0’ında en az bir yaşlı bireyin yaşadığı görülmektedir. Dünya yaşlı nüfus oranı sıralamasında ise Türkiye, 167 ülke arasında 66. Sırada yer almaktadır. Türkiye’nin yaşlı haklarının neresinde olduğunu anlamamız için bu alanda uygulanan politikaların ekonomik ve politik boyutuna bakılması gerekmektedir.

Yaşlı haklarının yakın tarihteki gelişimi:

Dünyada ilk kez 1982’de Viyana’da toplanan BM Genel Kurulunda “Dünya Yaşlanma Asamblesi” yapılmıştır. Yaşlanma sorunları özellikle ele alınarak ilkeler benimsenmiş, bağımsızlık, katılım, bakım, kendini gerçekleştirme, itibar başlıkları altında “Uluslararası Yaşlı Hakları” kabul edilmiştir.

1990 yılında “1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü” olarak kabul edilmiş, 1999 yılı da “Dünya Yaşlılar Yılı” ilan edilmiştir.

Oysa Türkiyeli emekliler ve yaşlılar, bu tarihleri sıradan bir tarih olarak yaşamaktadırlar. Yaşlı haklarının geliştirilmesi bir yana, sosyal güvenli reformu adı altında, emeklilik hakkı, emekli maaşı ve sağlık hizmetlerinde gerilemeler söz konusu oldu.

Uluslararası Düzeyde Yaşlı Hakları: 

İnsan haklarına dair temel sözleşmeler yanında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca (BMGK) 1982 yılında Viyana’da toplanan 1. Dünya Yaşlanma Asamblesi’nde “Bağımsızlık, Katılım, Bakım, Kendini Gerçekleştirme, İtibar” başlıkları altında “Uluslararası Yaşlı Hakları” kabul edilmiştir.

2002 yılında Madrid de toplanan 2. Dünya Yaşlanma Asamblesi’nde ise “Yaşlılar ve Kalkınma, Yaşlılıkta Sağlık ve Refahın Sağlanması, Olanaklar Sunan Destekleyici Ortamların Sağlanması” amacıyla “Yaşlanma: Uluslararası Eylem Planı” oluşturulmuştur.

Ulusal Düzeyde Yaşlı Hakları: 

Usulüne uygun imzalanan insan haklarına dair tüm sözleşmeler. T.C. Anayasası, sosyal güvenlik- sosyal yardım-sosyal hizmetlere ilişkin diğer yasal düzenlemeler ve “Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı’ yaşlı haklarına dair düzenlemeler içermektedir.

2003 yılında, yaşlılara dair sosyal politikaların oluşturulmasında ilgili tüm ulusal ve uluslararası örgütlerle ortak çalışma ve iş birliği yapmak amacı ile; Kadıköy Sağlık ve Eğitim Vakfı (KASEV), Türkiye Yaşlılar Konseyi’ni (TÜRYAK) kurmuştur.

2004’de “Türkiye’de sosyolojik dönüşüm sonucu ortaya çıkan sorunlara kronik hale gelmeden çözüm üretmek ve 2025 yılında 12 milyon olacağı tahmin edilen yaşlılar bakımından gelecekte oluşacak riskleri en aza indirmek için geleceği planlamak ve yönetmek” amacı ile Sosyal İşler Daire Başkanlığına bağlı Yaşlılar Koordinasyon Merkezi (YKM) kurulmuştur.

TÜRYAK 2004 yılında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ile çalışmaya başlayarak “Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı’nı hazırladı. Bu plan, 1 Mart 2007 de Yüksek Planlama Kurulu tarafından onaylandı ve 2013 yılında “Ulusal Yaşlanma Uygulama Programı” hazırlandı. Hükümetler tarafından bu program kapsamında birçok kurum ve kuruluşun sorumlu olduğu otuzdan fazla eyleme yer verilmiş. 2013-2015 yıllarını kapsayan çalışmalar rapor haline getirilmiştir.

64.Hükümet Programında; 2016 yılının ilk altı ayı içerisinde gerçekleştirilecek eylemlerde “Yaşlanma Ulusal Eylem Planı Uygulama Programı daha etkin bir şekilde hayata geçirilecektir” denilmesine rağmen, gerek raporun hazırlanmasında dikkate alınan ölçütler ve gerek sonrasında yapılan çalışmalar bürokratik düzeyde kalmış ve yaşlıların hayatına olumlu bir yansıma yaratmamıştır.

Gerontoloji bilimi dikkate alınmamış, yaşlanmanın toplumsal, yaşlılığın da sosyal bir olgu olduğu kabul edilmemiştir.  Uluslararası kabul gören yaşlılıkta bakıma ihtiyaç duyma tanımı dikkate alınmamış, yaşlılık hastalık olarak kabul edilmiştir. Sağlık için aktarılan kaynaklarla yaşlı ekonomisi alanı açılmış özel sağlık ve ilaç sektörü beslenmiştir. Ülkemizde her üç yaşlıdan birinin kronik hastalığı olduğu, kronik hastalık tanısı konulan her üç kişiden birinde depresyon belirtileri görüldüğü, kronik hastalıklarda altta yatan nedenlerin birçoğunun önlenebilir olduğu bilinmesine, sağlıklı beslenme, muayene ve tedavinin aksatılmaması ve sosyal dayanışmanın önemi bilinmesine rağmen, çözüm olanakları yaşlılardan esirgenmektedir.

Oysa bu planlar hazırlanırken, 2002 yılında Madrid’de toplanan 2. Dünya Yaşlanma Asamblesi’nden sonra Türkiye gibi ülkelere önerilen “Yaşlı Yoksulluğunun giderilmesi ve Yaşlılıkta Sağlık ve Refahın Sağlanması” nın esas alındığı söylenmiş ancak Yaşlanma Asamblesinin öngördüğü ilkeler gözetilmemiştir.

“Yaşlıya Aileleri Baksın” bir devlet politikası olamaz.

Bugün ailelerin yüzde 80’i çekirdek aile yapısına daralmış durumdadır ve ekonomik sosyal olanaksızlıklar nedeni ile yaşlılarına bakacak durumda değildir. Aileleri tarafından sokağa terk edilen yaşlı sayısında her yıl artış yaşanmaktadır.

“Evde bakım hizmetinin en temel hedefi muhtaç bireyin ihtiyaçlarını karşılayacak aileye destek vermek ve ailenin işlevselliğini artırmaktır” denilerek aileler evde bakıma yönlendirilmekte ise de, yaşlılara yönelik aile içi psikolojik ve fiziksel şiddetin arttığı bugün, yaşlı yerine zaten yoksulluk yaşayan aileyi desteklemek ciddi sorunlara neden olmakta, yaşlı yeterli bakıma erişmekte zorlanmaktadır. Bu durum, bakım hizmetinin nitelikli bir kamu hizmeti olarak verilmesinin gerekliliğini gözler önüne sermektedir.

Yaşlıların toplumdaki ve aile içerisindeki konumlarını korumak ve güçlendirmek için özgün koşullar dikkate alınarak yaşlı bakımı için kamu hizmeti çeşitlendirilmeli, artırılmalı, bakım hizmeti veren kurumların denetimi sağlanmalıdır.

Yaşlıya aile içi psikolojik ve fiziksel şiddet engellenmeli, Alzheimer ve Demans hastaları için profesyonel bakım hizmeti sunan bakımevleri açılmalı ve ihtiyacı olan tüm yaşlıların bu hizmete erişebilmesi sağlanmalıdır.

Sosyal Güvenlik ve Sağlık Haktır.

Sosyal güvenlik, insan haklarından biri olarak temel uluslararası belgelerde yer almaktadır. İnsan hakları belgeleri; onaylamış olsun olmasın bütün devletler için sosyal güvenliği sağlamayı bir kamu görevi; kişiler içinse bir hak olarak tanımışlardır. Sosyal güvenlik, muhtaçlığa karşı gelir güvenliği anlamındadır ve sanayileşme sürecinde işçi sınıfının mücadelesiyle kazanılmış bir haktır.

Sosyal güvenlik sistemi kişiyi, kendi sosyal güvenliğini sağlamak için bazı yükümlülükler altına sokar.

Sağlık hakkı da devredilemez, vazgeçilemez temel insan hakkıdır. Her bireyin insan olmasından kaynaklanan bu hak, pozitif insan hakları kümesi içindedir. Kurumsal zeminde bu kadar güçlü olarak temellendirilen sağlık hakkı ne yazık ki pratik yaşamda karşılık bulmakta zorlanmaktadır.

Sosyal Güvenlik ve Sağlık hakkı geriye doğru kurumsal bir reform olan Sosyal Güvenlik Reformu ile tartışılmış ve Sosyal Yardım ve Sosyal Hizmet uygulamasına geçilmiştir. Sosyal risklere karşı koruyuculuğu zayıf olan bu uygulama yaşanan sorunlar karşısındaki yetersizlikleri artırmıştır.

2012-2014  ‘de açıklanan Orta Vadeli Program’da “Yaşlılara yönelik sosyal hizmetler çeşitlendirilecek, artırılacak. Tamamlayıcı emeklilik ve sağlık sigortası modelleri geliştirilecek. Tasarruf tedbirleri artırılacak” denmiş ancak, Zorla tasarruf olan, cari açığı kapatma aracı olarak kullanılan, sigorta şirketlerini besleyen Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) uygulaması yaygınlaştırılmıştır. Bunun dışındaki uygulamalar ise ekonomik ve sosyal düzeyi yüksek yaşlılara göre düzenlenmiş, % 80’i yoksulluk sınırının altında aylık alan emeklilerle, asgari ücretin üçte birinin altında yaşlı aylığı alan yaşlılar piyasa koşullarının insafına terk edilmişlerdir.

Yerel Yönetimler ve Belediyelerin Sorumluluğu:

Belediyeler Yasası ve 2013 yılında yürürlüğe giren Yerel yönetimler Yasasında; bu kurumların yaşlıların sorunlarının çözülmesi ve yaşam kalitelerinin yükseltilmesi için görev ve sorumlulukları tanımlanmıştır. Ancak, ülke genelinde belediyelerin sadece yüzde ellisi yaşlılara hizmet vermekte, verilen hizmetlerin ise yetersiz olduğu belirtilmektedir.

Yaşlılara uygun ve kirasını ödeyerek oturabileceği konut ihtiyacı çözülemediğinden, acil olarak barınma ihtiyaçlarının karşılanması, belediye sınırları içinde tüm yaşlıları kapsayacak bakım hizmeti ağı kurulması gerekmektedir. Profesyonel bakım gereken yaşlı hastalar için hastaneler açılmalıdır. Yaşamsal mekanlar, kamusal alanlar yaşlılara uygun hale getirilmelidir. Yaşlılar için buluşma yerleri, kulüpler, lokaller, kültür evleri açılmalıdır. Kuşaklararası ilişkilerin korunacağı olanaklar yaratılmalıdır. Yaşlıların değişen gelişen yaşam koşullarına uyum sağlamalarına teknolojik değişiklileri takip etmelerine yardımcı olacak yaşamlarını kolaylaştıracak eğitim ve benzeri hizmetler verilmelidir.

Dünya, yaşlı dostu kentleri konuşmaktadır. Yaşlılara dost olan kentler çocuklara, hamile kadınlara, engellilere de dosttur. Yaşlı kreşleri acil ihtiyaçtır

Topluma düşen sorumluluklar:

Devlet yanında toplumun da yaşlı hakları kapsamında sorumlulukları bulunmaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin geliştirilerek korunması, yaşa bağlı negatif ayrımcılığın önlenmesi, güvenli bir yaşamın sağlanması önemli bir ihtiyaç durumundadır.

İ.Ü.Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Prof. Dr. Işın Aral Kulaksızoğlu’nun dediği gibi; “Bizim toplumsal gizli baskılarımız nedeniyle yaşlılar evlerinden dışarı çıkmıyor, hiçbir şeyle ilgilenmiyor ve toplumun içine karışmıyor. İşte bu tutum ve bakış açısı yaşlıları depresyona, Alzheimer’a mutsuzluğa, uykusuzluğa keyifsizliğe sürüklüyor. Bizim toplum olarak bakış açımızı değiştirmemiz gerekmektedir.”

Emeklilik Yaşlılığın Güvencesidir:

Küresel kapitalist politikaların temsilcilerine göre; sosyal güvenlik fonlarının devlet tekelinde yani kamu kontrolü altında bulunması kapitalizmin küreselleşmesinin ve daha hızlı zengin olmanın önünde engeldir. Bu hakim zihniyetin uygulamaları; emekli primlerinin borsaya yatırılması, Sosyal Güvenlik Kurumunun finansmanının çalışanlar ve emekliler üzerinden sağlanması, devlet desteğinin kaldırılması kamu emekliliğin sağlayacağı olanakları zayıflatmış, emeklilik yaşlılığın güvencesi olmaktan çıkmıştır.

Devlet, 1994 yılında IMF ve Dünya Bankasının yaptırımları doğrultusunda sosyal sorumluluklarını rafa kaldırmış, emeklilerin- yaşlıların- çalışanların aleyhine yaptığı uygulamaları ve değişiklikleri de 1 Ekim 2008 tarihinde Sosyal Güvenlik Reformu adı ile yasalaştırmıştır. Yaşlılığın güvencesi olan emeklilik piyasa koşullarına terk edilmiş, çalışanların emekli olma hakkı, gelecek güvencesi yok edilmiştir.

Sosyal güvenlik hakkının ortadan kaldırılması, yaşlıları yoksullaştırdığı gibi, yoksulluğu toplumsallaştırmış ve insanlar en aşağılayıcı şiddet olan yoksullukla yaşamak zorunda bırakılmıştır.

Oysa bugüne kadar üretilen tüm değer ve hizmetler, biriken sermaye, emeklilerin yaşlıların emeğinin ürünüdür. Emeklileri, yaşlıları yaşamdan dışlamak, yok saymak emeğe saygısızlığın ötesinde büyük haksızlıktır.

Gelir adaletsizliği toplumsal barısı da tehdit ediyor

Kapitalist matematik hesabı ile uygulanan ekonomik sosyal politikalar, kaynakların dağıtılmasındaki adaletsizlik, gelir eşitsizliği, emeğin değersizleştirilmesi toplumsal barışı da tehdit etmektedir. Türkiye’ de yardımların bir hak olarak düzenlenmemesi, yürürlükteki sosyal yardım ve hizmetlerin yeterli olmaması, yoksulluk ve sosyal dışlanmayla mücadelede ulusal bir stratejinin eksikliği ve yasal düzenlemenin yapılmaması sorunların artarak devam etmesinin nedenidir.

Türkiye’de “sosyal yardım ve sosyal hizmet” tekniğinin kabul edilmesi, yardımların yoksullara ulaştırılma yöntemi, insanların muhtaç olduklarını kanıtlamak zorunda bırakılarak damgalanmaları, uygulamalardaki ötekileştirme ve ayrımcılık, insanlık onurunu zedelemekte ve ciddi bir hak ihlali düzeyine ulaşmaktadır.

Sorunların çözümü için;

“Yardım” değil yasalarla güvence altına alınmış hak temelli bir sosyal güvenlik sisteminin hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Her insan gibi ‘onurlu bir yaşam hakkı’ olduğu halde haklarını kullanamayan, ‘yaşları nedeniyle aile ve toplum içinde yeterli düzeyde desteklenmeyen, cinsiyet, ırk, etnik köken ya da diğer konumları nedeniyle de hayatın içinde negatif ayrımcılığa tabi tutulan, temel gereksinimlerini karşılamakta zorlanan, üretme potansiyelini kullanamayan, bilgi- birikim-beceri-deneyimlerinden yararlanılmayan yaşlıların, evrensel insan haklarına erişimi sağlanmalıdır.

Toplumsal ilişkilerde sevgiyi, dayanışmayı, paylaşmayı, güveni, eşitliği, yaşlıya saygıyı yeniden inşa etmek gerekmektedir.

Yoksulluğu yönetmekten vazgeçilmeli, yoksulluğun ortadan kaldırılması hedeflenmelidir.

Dünyada ve bizde toplumların hızla yaşlandığı günümüzde, yaşlanma olgusunu görmezden gelmek yerine sorunu dünya ve ülkemiz çapında fark etmek, ayrımcılık yerine eşitliğin sağlandığı ve bütün yaş gruplarını kapsayan barışın egemen olduğu bir toplum yaratmak için yaşlı haklarının geliştirilmesi, yaşlılara yönelik hizmetlerin çeşitlendirilmesi gerekmektedir.

Yaşlıların emeklilerin sorunları politiktir. Ülkeyi yöneten, yönetmeye aday olan siyasilerin, yaşlılarla emeklilerle ilgili duruşlarını politikalarını bakış açılarını gözden geçirmelerini öneriyoruz.

Kuşaklararası dayanışmanın önemini vurgulayarak, demokrasiden, insan haklarından söz eden herkesi, her kurumu ve kuruluşu yaşlılar ve yaşlı hakları konusunda duyarlı olmaya, sorumluluk almaya davet ediyoruz.

Bugün 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü.

Sorunlarımızı dile getirmeye, çözüm aramaya, yetkililere görevlerini hatırlatmaya devam edeceğiz.  01 Ekim 2021

EMEKLİLER DAYANIŞMA SENDİKASI    

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ

 

Emek.org.tr

 

İlgini çekebilecek diğer içerikler