“Adalet Yürüyüşü”, 15 Haziran 2017 günü Ankara Güvenpark’tan başladı, 450 kilometrelik kitlesel yürüyüş sonrasında 9 Temmuz 2017 günü yaklaşık 2 milyon insanın katıldığı Maltepe mitingi ile son buldu.
Yürüyüşe ve mitinge damgasını vuran birkaç temel olgu vardı. AKP iktidarına ve OHAL uygulamalarına karşı duyulan tepki, halkın dayanışma içerisinde umutla “adalet” arayışı, hemen hemen tüm toplumsal sorunlarda, umutsuzluğa ve çaresizliğe, baskı ve zulme son verme talebiydi. Bu amaçlarla on binlerce insan tarihi “ Adalet Yürüyüşü” ne katılmış, iki milyonu aşan kitlesel katılımla da Maltepe mitinginde “adalet” talebini haykırmıştır.
AKP iktidarının ve yandaş medyanın tüm aşağılama ve değersizleştirme çabalarına karşılık halk kitleleri hemen her konuda yaşadığı rahatsızlıklarını ve taleplerini, öfkesini milyonlar olarak güçlü bir katılımla ortaya koydu.
Yürüyüşe ve mitinge yoksul ve emekçi halk kesimleri yani, işçiler, emekçiler, işsizler, öğrenciler, köylüler, esnaf, devrimci demokratik kurumlar, devrimci partiler, sosyalist kurum ve oluşumlar, dernekler, Hayır Meclisleri, Forumlar, üniversite akademisyenleri, eğitimciler, sağlık emekçileri, mimar ve mühendisler, aydınlar, sanatçılar, emekliler, yaşlılar, Gezi aileleri, içeride tutuklu yakını bulunanlar, her inançtan ve etnik kökenden ve her cinsiyetten insanlar, Nuriye ve Semih için adalet isteyenler Cerattepe için adalet diyenler… işçiler…
Tüm halk kesimlerinden yüz binlerce insan coşkulu katılım gösterdi.
Miting alanında hazırlanan dev bir dilekçe eylemin birkaç amacını dile getirmesi bakımından ilginçti. Uzun tutukluk süreçleri, sağlık sorunları olup da cezaevlerinden tahliye edilmeyenlerle ilgili dev dilekçe “İlgili makama” şeklinde yazıldı. Dilekçenin yanında ise adaleti simgeleyen Themis Heykeli’ nin resmi yer alıyor. “İlgili makama” başlıklı dev dilekçede şu ifadeler yer alıyor:
“Pek çok devlet memuru, gazeteci ve akademisyenin yaygın ve muğlak kanıtlara dayalı tutuklanmaları, gereğinden uzun yargı süreçlerine maruz kalmaları ve açlık grevi, insanlara bile reva görülen vicdan yaralayıcı insani değerlerden uzak uygulamalar derhal son bulmalı. Yargının bağımsızlığına, siyasi erklerin iyi niyetlerine, adaletin tecelli ve tesis edeceğine inanmak için OHAL’in bitirilmesini, KHK sürecinin sonlandırılmasını, haksız ve hukuksuz yargı kararlarının derhal gözden geçirilmesini ve sağlık sorunları yaşayan tutukluların durumlarının iyişleştirilmesini toplum vicdanı adına talep ediyoruz.” Dilekçenin altında Türkiye haritası ve “TürkiyeyiZ” yazısı yer alıyor.
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuşmasında değişik konuları gündemine aldıktan sonra, 10 maddelik “adalet çağrısı” adını verdiği metni okudu. Kılıçdaroğlu’ nun konuşmasında ifade ettiği bazı sözleri şöyledir:
“Hukuka ve Anayasaya saygı, adaleti sağlamanın ilk koşuludur. Hukuk güvenliğinin olmadığı ve adaletin gerçekleşmediği bir toplumda, kamu düzeni ve toplumsal barış sağlanamaz. Adaletsiz toplum ise, insan haysiyetinin zedelendiği bir toplumdur.
“Bu “Adalet Çağrısı”; adaletin, insan haysiyetine saygının ve toplumsal barışın temeli olduğu inancıyla hazırlanmıştır.
“Bu mücadele bizim mücadelemiz. Ve biz Türkiye’yiz. Adalet isteyen, barış isteyen, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik isteyen Türkiye’yiz. Biz dünyadan kopmak değil, dünya ile barış içinde kardeşçe yaşamak isteyen Türkiye’yiz. Biz kavga değil huzur isteyen Türkiye’yiz. Biz halkız. Bu yol bizim yolumuz, bu meydanlar bizim meydanımız. Bu memleket bizim memleketimiz.
“Bu mücadele adalet mücadelesi… Bu yürüyüş bizim yürüyüşümüz. Bu çağrıdaki tüm taleplerimiz karşılanıncaya kadar durmayacağız. Bu yürüyüş artık başladı. Korku duvarlarını yıkacağız. Adalet yürüyüşümüzün bu son günü yeni bir başlangıçtır… Yeni bir ilk adımdır.
“Bu bağlamda Yasama/yürütme ve yargı erklerini kullanan bütün yetkililere bu uyarılarımızı iletirken, siyasal partileri, toplumun farklı kesimlerini, sivil toplum örgütlerini ve bütün yurttaşları, bildirinin hedeflerini sahiplenmeye ve hayata geçirmek için mücadeleye çağırıyoruz.”
Kılıçdaroğlu bu sözlerinden sonra açıklamasını şöyle okudu:
“Bu amaçla bir araya gelen milyonlar olarak Türkiye’nin son bir yılda içine sokulduğu duruma ilişkin tespitlerimiz ve çağrımız şudur.
- 15 Temmuz darbe girişimini bir kez daha açık ve kesin bir dille lanetliyoruz. 15 Temmuz gecesi TBMM’nin kararlı, onurlu duruşu ve halkımızın sokağa çıkarak FETÖ darbe girişimine karşı direnmesi ülkemizin anayasal ve demokratik kazanımı olmuştur. Biz buna sokağın/halkın 15 Temmuzu diyoruz. Ancak bu darbe girişiminin siyasi ayağının ortaya çıkarılması iktidar tarafından bilinçli olarak engellenmektedir. 249 şehidimizin aziz hatırası ve 2301 gazimiz için Fetullah Gülen Terör Örgütünün siyasi ayağı ortaya çıkarılmalı ve gerçek darbecilerden hesap sorulmalıdır.
- İktidar tarafından 15 Temmuz darbe girişimi fırsat bilinerek, 20 Temmuz darbesi yapılmıştır. 20 Temmuz’da OHAL ilan edilmiş ve TBMM’nin yetkileri gasp edilmiştir. Biz buna Sarayın 15 Temmuzu diyoruz. Bir sivil darbeye dönüşen OHAL uygulamaları yasama, yargı ve yürütme gücünü tek kişide toplamıştır. OHAL derhal kaldırılmalı ve hukuk düzeni evrensel ilkelere uygun olarak yeniden tesis edilmelidir.
- Yargıyı siyasetin emrine vermek demokrasiye ihanettir. Dolayısıyla demokrasinin, can ve mal güvenliğinin vazgeçilmez kuralı olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. Adil yargılanma hakkı eksiksiz bir şekilde uygulanmalıdır. “Kolektif suç” gibi insan haklarına aykırı uygulamalardan vazgeçilmelidir.
- Bugün, OHAL uygulamalarıyla mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik hakları ellerinden alınmıştır. OHAL mağdurları adeta “sivil ölüme” terkedilmiştir. Mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik haklarını kısıtlayan tüm uygulamalara hukuk devletinin gereği olarak son verilmelidir.
- 20 Temmuz sivil darbesinden sonra, 15 Temmuz darbe girişimiyle veya onun arkasındaki örgütle hiçbir ilişkisi bulunmayan, ama sırf Hükümete muhalif görüldüğü için bütün haklarından yoksun kılınan akademisyenler ve diğer kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. Anayasa Mahkemesinin içtihatları dikkate alınarak, tutuklu milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır.
- 150’nin üzerinde gazetecinin hapiste olduğu bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Sadece mesleklerini yaptıkları için tutuklanan gazeteciler derhal serbest bırakılmalı, medya üzerindeki tüm baskılara son verilmelidir. Düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
- OHAL koşullarında, serbest tartışmanın yapılamadığı bir ortamda ve üstelik “devletin bütün imkânları seferber edilerek” gerçekleştirilen Anayasa değişikliği gayrimeşrudur. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan anayasa yerine, bir kişinin beklentilerine yanıt veren bir Anayasa değişikliği Yüksek Seçim Kurulu’nun yasadışı kararıyla yürürlüğe konulmuştur. Bu bir “mühürsüz seçimdir.” Türkiye gayrimeşru bir anayasa ile yönetilemez, yönetilmemelidir.
- Demokratik parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan, insan haklarına dayalı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti güçlendirilmeli, liyakat esası kamuda göreve başlama ve yükselmede esas alınmalıdır. Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son verilmeli ve toplumsal adaletsizliği yeniden üreten eğitim politikaları değiştirilmelidir.
- Sadece hukuk alanında değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yaygın bir adaletsiz düzen devam etmektedir. İşsizlik, yoksulluk, insanca yaşam ücretinden yoksunluk, örgütsüzlük, ayrımcılık, yaygın şiddet, terör gibi çok geniş bir yelpazede yaşanan toplumsal adaletsizliklerin giderilmesi için ortak irade geliştirilmelidir. Toplumsal barışımızı bozan tüm antidemokratik uygulamalara eşit yurttaşlık temelinde son verilmelidir. Toplumsal adaletsizliğin en vahim görünümlerden biri olan kadınlara karşı ayrımcılığın önüne geçilmeli, kadınların özgürlük alanları korunmalı, kadın hakları toplumsal hayatın her alanında uygulanmalıdır.
- Son zamanlarda uygulanan saldırgan dış politika ülkemizin içindeki adaletsizlikleri de kökleştiren bir kısırdöngü yaratmıştır. Adalet sadece iç politikaya ve toplumsal yaşama değil uluslararası ilişkilere de hâkim olmalıdır. Türkiye coğrafyasındaki tüm halklara, tüm kimliklere kardeşçe, adilane yaklaşan, barışçıl ve uluslararası hukuka saygılı bir dış politikaya dönüş yapmalıdır. Türkiye yüzünü insan haklarına, hukuk devletine, adalete önem veren milletler ailesine çevirmelidir.
Bu çağrıyı oylara sunuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın… Onurluca yürüyeceğiz.”
Kılıçdaroğlu’nun konuşması yaklaşık bir saat sürdü. Mitinge katılan gruplar “hak hukuk adalet” sloganı atarak dağıldı.
emek.org.tr