İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi (Çapa) monoblok ameliyathanesinde taşeron şirket bünyesinde çalıştırılan hasta bakıcı sağlık çalışanı 40 işçi 1 haftadır grevde. İşçi arkadaşların iki talebi var; kadrolu çalışan olmak ve ücretlerinin arttırılması. İşçiler hastane yönetimi ile yapılan görüşmelerden sonuç alamadılar. Hastane yönetimi işçilere ‘sorunun kendileri ile ilgili olmadığını, kendilerinin bu sorunu çözemeyeceğini, mevcut yasal düzenlemeler gereğince taleplerin kabul edilemeyeceğini ve yapılan eylemin yasal olmadığını’ ifade ediyor. Hastane yönetimi iş bırakma eyleminin devam etmesi durumunda gereğinin yapılacağını söyleyerek ‘işten çıkarmaların söz konusu olacağını’ ima ediyor.
Çapa ve Cerrahpaşa’da taşeron şirketler bünyesinde iki binin üzerinde işçi çalıştırılıyor. Çapa’da taşeronlaştırmaya karşı açılan davalar sonucu mahkemelerin muvazaa kararları mevcut. Yani ‘sağlık hizmeti sunumunda herhangi bir iş, alt işverene devredilerek (taşeronlaştırarak) verilemez’ deniyor. Mahkeme kararları olmasına rağmen aylardır üniversite bünyesinde taşeron çalıştırma devam ediyor. Mahkeme kararları görmezden gelinerek hukuk askıya alındığı gibi işçilerin hak talebiyle yaptıkları tüm eylemler baskı ve tehditlerle engellenmeye çalışılıyor.
Kamu ve özelde tüm işkollarında giderek yaygınlaşan taşeron çalıştırmanın yasal ve ekonomi-politik altyapısını hazırlayan siyasi iktidara sormak gerekiyor;
Görevi kamu yararına, toplumsal faydayı gözeterek eğitim vermek, bilimsel bilgi üretmek ve sağlık hizmeti sunmak olan üniversitelerin bütçelerinin tamamının devlet tarafından karşılanması çalışanlarının tümünün kamu çalışanı olması gerekmez mi?
Mali olarak ayakta kalabilmek için şirketlerle yaptığı anlaşmalara mahkum edilen, idari anlamda YÖK ile denetim altına alınan üniversitelerin bağımsız, özgür ve toplum yararına çalışabilen kurumlar olması mümkün müdür?
Siyasi iktidar için esas olan tüm işçiler için güvenceli, sağlıklı ve eşitlikçi bir çalışma ortamı oluşturmak mıdır yoksa sermaye guruplarına en fazla kar getirecek çalışma düzenini yaratmak mıdır?
İnsan emeğini olabildiğince değersizleştiren, çalışma sürelerini uzatan, çalışma biçimlerini kuralsızlaştıran, çalışma ortamını sağlıksızlaştırarak işçiyi hasta eden hatta öldüren, esnek güvencesiz ve taşeron çalıştırma yöntemlerini yaygınlaştırarak, halka mı hizmet ediyorsunuz yoksa sermayenin çıkarlarına mı hizmet ediyorsunuz?
Mevcut çalışma koşullarına üniversiteler bünyesinde karşı çıkmayan-çıkamayan üniversite ve hastane yönetimlerine sormak gerekiyor;
Üniversite denen kurumsal yapının ekonomik ve idari anlamda özerkliğinin en üst düzeyde savunulması gerekmez mi?
Üniversite çalışanlarınızın hak arama süreçlerine en başta ve en güçlü desteği sizlerin vermesi gerekirken yasal düzenlemelerin arkasına sığınmaktan ve kendinizi görevsiz ilan etmekten başka ne yaptınız?
Taşeron çalışma biçimlerine karşı mücadele eden işçilerinize destek olmak yerine her hak mücadelesini işten çıkarma, soruşturma açma, tutanak tutma tehditleriyle bastırmaya çalışarak üniversitelerin tarihsel olarak hangi misyonunu temsil ediyorsunuz?
Sabahtan akşama kadar adeta koşuşturmaca içinde, her an tıbbi alet ve atıkların oluşturduğu bulaş riskiyle, anestetik ajanların oluşturduğu tehlikeler ve skopi cihazlarının radyasyon riskiyle, psikolojik şiddet altında çalışmak zorunda bırakılan ameliyathanelerin sağlık çalışanları, aynı zamanda çok düşük ücretlerle çalıştırılarak emeklerinin karşılığını alamamaktadır. Bunun adı emek hırsızlığıdır ve sorumluları da ortadadır.
Özgür Gündem