BURJUVA SINIF İNADI: COVİD19 u meslek hastalığı kabul etmeyen devlet…

Sağlık emekçileri başta olmak üzere işçi sınıfı açısından, Covid19 u meslek hastalığı ve iş kazası nedeni saymayan SGK yürütmesinin durdurulması talebine Danıştay’dan red cevabı geldi. Sendikaların ve meslek örgütlerinin birlik içerisinde ve oluşmuş haklı talebin demokratik mücadelesini yükseltmesi gerekecek. “COVID-19 sağlık çalışanı işçiler için meslek hastalığı, diğer işçiler için iş kazası, devlet memuru konumunda bulunan […]

Sağlık emekçileri başta olmak üzere işçi sınıfı açısından, Covid19 u meslek hastalığı ve iş kazası nedeni saymayan SGK yürütmesinin durdurulması talebine Danıştay’dan red cevabı geldi.

Sendikaların ve meslek örgütlerinin birlik içerisinde ve oluşmuş haklı talebin demokratik mücadelesini yükseltmesi gerekecek.

“COVID-19 sağlık çalışanı işçiler için meslek hastalığı, diğer işçiler için iş kazası, devlet memuru konumunda bulunan tüm çalışanlar açısından ise vazife malullüğüdür.” tespiti, birçok yönden haklı zemindedir.

Bağımsız Maden İşçileri Sendikası konuyu yargıya taşıdı. Sendika, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Kovid-19’u meslek hastalığı saymayan genelgesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle Danıştay’da dava açtı. Dava dilekçesinde; pandemi koşullarında çalışan kişilerin salgına yakalanmaları durumunda iş kazası kapsamına alınmamaların hiçbir izahının olmadığı savunuldu. Mevzuata aykırı olduğu ifade edilen genelgenin iptal edilmesi gerektiği kaydedildi.

Tarafların görüşünü alan Danıştay 10. Dairesi, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Kovid-19 u meslek hastalığı saymayan genelgesinin yürütmesinin durdurulması talebini reddetti. Böylece Kovid-19un meslek hastalığı olarak değerlendirilmemesine ilişkin süreç devam edecek. 10. Daire, sendikanın iptal istemini ise daha sonra karara bağlayacak.

Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk dün meclis konuşmasında “var olmayan bir sorunu konuşuyoruz” diyerek, AKP iktidarının sorun ve talep karşısında nasıl bir duyarsızlık ve çarpıtma içerisinde olduğunu görmüş olduk.

Konuyla ilgili olarak İş Başmüfettişi Şeref ÖZCAN’ın, kaleme aldığı yazıyı aydınlatıcı olması nedeniyle izleyicilerimizle paylaşıyoruz.

İş kazası, meslek hastalığı, vazife malullüğü

Netice olarak COVID-19 sağlık çalışanı işçiler için meslek hastalığı, diğer işçiler için iş kazası, devlet memuru konumunda bulunan tüm çalışanlar açısından ise vazife malullüğüdür.

Mevzuatımızda çalışanlar, esas olarak, iş sözleşmesine (işçiler/4.a’lılar) ya da statü hukukuna bağlı çalışanlar (devlet memurları/4.c’liler) olarak iki ayrı başlıkta değerlendirilmektedir.

Çalışmaları ile ilgili olarak işçilerin fiziksel veya ruhsal zarara uğramaları durumu iş kazası ya da meslek hastalığı kabul edilirken devlet memurları açısından bu gibi durumlar vazife malullüğü olarak değerlendirilmektedir.   Hem iş kazası ile meslek hastalığı ve hem de vazife malullüğü açısından, görevin yapılma sürecinde meydana gelen durumlar benzer şekilde kapsama alınmaktadır.

İşçilerin fiziksel veya ruhsal olarak zarara uğramaları sonucunda ölümün meydana gelmiş olması nasıl ki olayın iş kazası ya da meslek hastalığı olarak nitelendirilmesine yönelik bir farklılığa yol açmıyorsa; vazife malullüğü olarak nitelendirilen bir durumda da yine ölümün meydana gelmiş olması, bu yönde farklı bir değerlendirmeye neden olmamaktadır. 5510 sayılı Yasa’nın “Vazife Malullüğü” başlıklı 47/f.16. maddesi içeriğinde de “Vazife malullüğüne bağlı nedenlerden dolayı ölen sigortalının hak sahiplerine, bu madde gereğince tespit edilecek aylık … bağlanır. Ayrıca … cenaze ve evlenme ödeneği de verilir” hükmü yer almıştır.

COVID – 19

COVID-19’un başta sağlıkçılar olmak üzere işçi sınıfında daha etkili olduğu konusunda pek çok veri mevcuttur. Evde kapanma imkanına sahip olmadığı gibi virüse maruz kalmış kişilerle uzun süre aynı alanı paylaşmak zorunda kalan çalışanlar açısından “maske–mesafe–hijyen” gibi işveren/devlet sorumluluğunu gizleyen yaklaşımların karşılığı bulunmadığını, pandemi süreci öğrenmek isteyenlere mütemadiyen göstermektedir.

Sağlıkçılar ağırlıkla çalışmaları sürecinde; diğer çalışanlar ise işveren talimatı uyarınca evde kalamayıp çalışması, toplu taşıma/servis kullanması, işyerinde ortak kullanılan alanlarda bulunması gibi nedenlerle COVID-19’a maruz kalmaktadır. Anlaşılacağı üzere, COVID-19 hastalığı, sağlık çalışanı işçiler açısından işin yürütüm şartları (COVID-19 hastalarına müdahale etme zorunluluğu) nedeniyle, diğer işçiler açısından da işveren talimatı  nedeniyle pandemi sürecinde evde kalamamış olmalarından dolayı meydana gelmektedir. Devlet memuru konumundaki sağlıkçılar yine vazifelerini yapmalarından, diğer devlet memurları da yine işveren talimatı nedeniyle evde kalamamalarından dolayı virüse maruz kalarak COVID-19 hastalığına yakalanmaktadırlar.

COVID-19’un çalışma süreçleri ile alakasız bir durumda meydana gelme ihtimali de şüphesiz bulunmaktadır. Ancak, bu konuda dikkatlerden kaçmaması gereken, iş kazası ve meslek hastalığının yanı sıra vazife malullüğü durumunda da ispat yükünün işverende olduğudur. Bir başka deyişle, çalışanın virüse maruziyetinin, çalışma koşullarından veya işverenin talimatı nedeniyle pandemi sürecinde evde kalamamış olmasından değil de tümüyle bu süreçlerin dışında olacak şekilde kişisel davranışlarından (Düğüne, taziyeye gitmek gibi) kaynaklandığını ispatlaması gereken işverendir.

SGK GENELGESİ

Konuyla ilgili Yasal düzenlemeler dikkate alındığında, COVID-19 hastalığının sağlık iş kolunda çalışan işçiler için meslek hastalığı, diğer işçiler için ise iş kazası olduğu, devlet memurları açısından da vazife malullüğü kapsamında kaldığı her türlü tartışmadan uzak olacak şekilde tespit edilebilmektedir. Buna rağmen, SGK’nin yayımladığı Genelgede “COVID-19 virüsünün bulaşıcı bir hastalık olduğu dikkate alındığında, söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmet sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamında provizyon alınması” ifadesine yer verilmiştir.

Bulaşıcı hastalıkların iş kazası ya da meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmesi önünde bir engel bulunmadığı gibi bu yönde kısıtlayıcı bir düzenleme de bulunmamaktadır. Aksine, “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”nin 18. maddesinde “Mesleki bulaşıcı hastalıklara” da yer verilmiş; 19. maddesinde ise bulaşıcı meslek hastalıkların tespitine ilişkin hususlar yer almıştır.

Anlaşılacağı üzere, anılan hukuksuz genelgenin aksine, bir hastalığın bulaşıcı olması, onun meslek hastalığı olması önünde bir engel olmayıp; sıtma, kuduz, tetanoz, veba … mesleki bulaşıcı hastalıklar kapsamında yer almıştır. Ayrıca, konuyla ilgili listede, sağlık çalışanlarını da kapsayacak şekilde, “Meslek gereği enfeksiyon hastalıklarına özellikle maruz kişilerdeki enfeksiyon hastalıkları” da ayrı bir başlık olarak belirtilmiştir. Benzer durumların, devlet memuru çalışanlar açısından ise vazife malullüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekecektir.

Mevzuatın bu denli açık düzenlemesine rağmen, yasaya ve yönetmeliğe aykırı genelge yayımlayarak çalışanların aleyhine düzenleme yapılmasına neden olanlar açısından görevi kötüye kullanma suçunun oluştuğunun kabulü de gerekmektedir. Nitekim, kamu görevlilerinin temel yükümlülüğü yasa hükümlerine riayettir.

ÇALIŞANLAR AÇISINDAN COVID-19

Çalışanların yaralanmaları ya da ölümleri sosyal güvenlik hakkı kapsamında güvence altına alınmıştır. Çalışanların zarar görmesine neden olan olayın iş kazası ya da meslek hastalığı yahut da vazife malullüğü olması durumlarına ise görece daha özenle yaklaşılmıştır. Nitekim, ölüm veya malullük olaylarında sosyal güvenlik hakkından yararlanabilmek için kimi koşullar getirilmiştir. Bu yönde, sigortalının ölümü durumunda hak sahiplerine aylık bağlanabilmesi için işçilerde 5 yıllık sigortalılık süresi ve en az 900 gün prim ödeme şartı aranırken, bu koşul memurlar için en az 1800 gün olarak belirlenmiştir. Bir başka deyişle, 5 yıldan az sigortalılık ve 900 günden az prim ödeme süresi olan işçinin, 1800 günden az prim ödeme süresi olan memurun hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanamamaktadır. Oysa ki gerek iş kazası ve meslek hastalığı gerekse de vazife malullüğü durumunda herhangi bir koşul bulunmamakta, zararlandırıcı olayın sigortalının çalışmasının ilk dakikasında meydana gelme durumu dahi kapsama alınmaktadır. Ayrıca, koşullarının bulunması durumunda, yaşlılık aylığı bağlanması da söz konusu olmaktadır.

Anlaşılacağı üzere, bir olayın iş kazası ya da meslek hastalığı yahut da vazife malullüğü olup olmaması, çalışanlar ve hak sahipleri açısından son derece önem taşımaktadır. Ancak, hukuksuz olarak bir olayın bu kapsama alınmaması durumu, son derece zorlu bir yargı süreci anlamına gelmektedir. Tespit davalarının süreceği yıllar boyunca, çalışanlar ya da hak sahipleri, belki de tek kuruş gelirleri olmaksızın dava sonucunu beklemek zorunda kalacaklardır. SGK, belirtilen hukuka aykırı yaklaşımı ile bu eziyetli süreci, daha önce kalp krizi kaynaklı iş kazası mağdurlarına yaptığı gibi bu defa da COVID-19 mağdurlarına yaşatacaktır.

SONUÇ

Kötülüğün sıradanlığı, kimi zaman, emri yerine getiren bürokratların yayımlanmasına aracılık ettiği genelgelerle de açığa çıkabilmektedir. Bulaşıcı hastalık olduğu gerekçesiyle COVID-19’un meslek hastalığı olmadığını ileri sürmek; sadece kuruma dışarıdan hatır gönülle atanmış vasıfsız bir bürokratın verilen emirleri yerine getirmesi, sadece hukuk bilmemek, sadece görev yapılan SGK’nin aslında sosyal güvenlik hakkını sağlamak için var olan bir sosyal devlet kurumu olduğundan habersiz olmak anlamına gelmemektedir. Söz konusu genelge, neden olacağı sonuçlarla birlikte değerlendirildiğinde, değinilmiş olan tüm olumsuzlukların yanı sıra aynı zamanda kötülüğün sıradanlığına dair de tipik bir uygulama olarak görülmeli ve sahipleri ile birlikte mahkum edilmelidir.

Netice olarak söylenecek tek şey ise COVID-19 sağlık çalışanı işçiler için meslek hastalığı, diğer işçiler için iş kazası, devlet memuru konumunda bulunan tüm çalışanlar açısından ise vazife malullüğüdür.

Bu gerçekliğin uygulamada karşılık bulmasını ve çalışanların bu yöndeki mağduriyetlerinin giderilmesini ise başta sağlık meslek örgütleri olmak üzere çalışanların diğer kurumlarının birlikte mücadelesi sağlayacaktır. Bu kurumlarımızın gerekli güç ve yeterlilikte olduğunu ise zaten bilmekteyiz.    (Şeref Özcan – 13 Aralık 2020-Evrensel gazetesi)

emek.org.tr

 

İlgini çekebilecek diğer içerikler