İşçi ücretinin, belirlenen günlerde değil de çok sonraları geciktirilerek ödenmesi olayı, çalışma yaşamında kangrenleşmiş bir sorundur. Ödemelerde birkaç günlük gecikme olabileceği gibi ayları bulan geç maaş ödemesi gibi örnekler yaşanıyor.
Ücretlerini zamanında alamayan işçilerin yaptığı eylemleri de duyuyoruz. Bu nedenle işyeri işgalleri, çatılara-köprülere çıkan işçiler, iş yavaşlatarak veya iş bırakarak fiili greve yönelen işçi eylemi örnekleri çoktur.
Peki, patronlar geç ödemeyi neden yapıyor? Öyle ki bu haksız davranışı alışkanlık haline getiren işyerleri ve patron örnekleri çoktur. Taşeron işyerleri bu konuda haklı bir ün sahibidir. Patronlar herhangi bir gerekçeyle bunu yapabiliyor. En tanıdık gerekçe asıl işverenden ödeme alamadıkları ya da banka işlemlerinde hata olduğu açıklamasıdır. Belirlenmiş maaş gününde değil de birkaç gün sonra ödeme yapılacağı açıklamasıyla da bazen durum idare edilir.
Çok sayıda işçinin çalıştığı yerlerde geç ödenen ücretler, bankacılık sistemi içinde faize yatırıldığında elde edilen rant tahmin edilebilir. Çok yüklü miktarlarda paralar kazanıldığını hep duyarız. Örneğin yüzlerce, binlerce işçinin çalıştığı bir taşeronda, ücretlerin birkaç gün repoya yatırılması halinde, faiz-rant getirisinin de yüksek olacağı çok açık bir şeydir.
Asgari ücretle çalışan işçilerin ücretlerini geç ödeme yoluyla durumdan bu şekilde faydalanan kar hırsıyla tutuşan patronlar giderek çoğaldı.
Örneğin inşaatlarda veya hastanelerde bu durum çok kez yaşanmıştır. PTT kargo dağıtım merkezlerinde taşeron dağıtım şirketleri, sık sık ücretleri geç ödeme hastalığına yakalanmıştır. Bu nedenle örneğin PTT kargo işçilerinin 2015 ve sonrasında yaygın iş bırakma eylemi yaptığı bilinir.
Bu durum sadece kötü bir alışkanlık değildir. Patronun kar hırsından başka bir şey değildir bu. İşçiler iyi biliyor ki, bu tavır işçileri aç bırakıp yaşamsal sorunlarla karşı karşıya bırakırken patronlar ince ince rant hesapları yapmaktadır.
Eylemlerin etkisi sonucu, işveren hemen ücretleri yatırmak zorunda kalır. Çünkü işin yapılmaması ana şirkete veya müşterilere ceza ödemesi anlamına gelir, belki de taşeron şirket ihaleyle aldığı işini kaybedecektir.
İşçiler şunu da iyi bilir. Nerede olursa olsun birlikte hareket eder ve taleplerinde kararlı olurlarsa, haksızlığı engelleyebilir, patronun sömürüsünü ve ezmeye yönelik davranışlarını geriletebilirler.
Üstelik sendikal örgütlenmeyi de başarmışlarsa, orada haksızlıklar, hukuksuzluklar daha aza indirilebilir.
İşçiler ücretleri gününde ödenmediğinde ne yapabilir, hangi haklara sahiptir?
Birçok işyerinde ücretler genellikle her ayın biri ile beşi arasında ödenmektedir. İş sözleşmesinde ve uygulamada ücret ödeme günü bellidir. İşçi de ücretini bugünlerde aldığı için kirasını, borcunu, harcamalarını buna göre ayarlar. Birkaç günlük gecikme işçiyi psikolojik olarak etkilediği gibi, yaşamını da ciddi sıkıntıya sokar. Ama patron bunu anlamaz, o repodan gelecek faiz gelirinin peşindedir veya ücretleri bir yatırımda kullanmaktadır.
Ücret alma günü geçtiğinde işçinin ne gibi meşru ve yasal hakları vardır?
Bu konuda 4857 sayılı iş kanununda çok açık hükümler vardır.
Ücret gününde ödenmediği ve geciktirilmeye başlandığında işçinin iki yasal hakkı vardır.
Birincisi:
4857 sayılı iş kanunu 24 maddesi, işçiye bu durumda kıdem tazminatlarını talep ederek ve iş sözleşmesini feshederek işten ayrılma hakkı veriyor. Yasa maddesinde şöyle deniliyor:
“e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,
- f) Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa,
işçi iş hakkını feshedebilir.
İkincisi:
Gününde ödeme yapılmıyorsa, işçiler iş bırakabilir ve bunun herhangi bir cezası da yoktur.
Yani yasadışı grev vb sayılmaz. Yani meşrudur ve yasal haktır. Üstelik bu geç ödeme için faiz talebinde bulunulur.
Ücretin gününde ödenmemesi konusu, 4857 sayılı yasanın 34. Maddesinde çok açıktır:
“Madde 34 – Ücreti, ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.
İşçilerin İş sözleşmeleri bu nedenle çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz.”
Gayet açık…
İşçiler işbaşı yapmadığı zaman, patron ne yapabilir?
Patronun yapacağı en kestirme ve hayırlı iş, o da bir an evvel işçi ücretlerini ödemesidir.
Kısacası patronlar ücretleri geciktirdiğinde; işçiler birey veya toplu olarak iş bırakma hakkına sahiptir.
İşbaşı yapmayan işçilere yönelik İşveren ücret kesintisi yapma, zarar faturası çıkarma, işten çıkartma, sürgün etme, ağır iş verme vb davranışlara giremez. Girse de bunlar suçtur ve hukuksuzluk sayılır.
Patronun “İşbaşı yapın yoksa tutanak tutacağım, işten atacağım” gibi tehditleri boştur.
İşçi “yap görelim” derse, o patron veya vekili, sesini kesecek ve işinin geleceğini düşünmek zorunda kalacaktır.
Örneğin temizlik işçileri iş bırakıp çöpleri toplamazsa ne olur? Taşeron sağlık işçisi işini yapmaz ise hastanenin halini düşünelim. Ya da PTT kargo işçileri ücretlerini gecikmeli aldığı durumda, kargoda gıda ürünü olduğunu ve birkaç gün iş bıraktıklarını düşünelim. Tonlarca gıdalar bozulacak ve patron ceza ödemek zorunda kalacaktır. Ancak o bunu göze alamaz.
Sendikal örgütlülüğü sağlayan işyerlerinde veya işçi birliğinin var olduğu işyerlerinde, patronlar iş bırakma riskini göze alamadığı için genellikle ücretler zamanında ödenir.
Bunu sağlayan işçinin kendi üretimden gelen gücünün bilincinde olarak birlik içinde ve kararlı olmasıdır.
O nedenle işçi hakkına sahip çıkmalı, kazanılmış yasal ve meşru hakların bilincinde, üretimden gelen gücünün de farkına olmalıdır.
emek.org.tr