15 Haziran “Dünya Yaşlılara şiddet, ihmal ve Suistimali Farkındalık Günü”

Pandemi koşullarında en çok yaşlılar yaşamını yitirdi. Dünyada ve bizde, yaşlılarımız COVİD 19 hastalığına karşı gerekli korumayı, özen ve saygıyı görüyor mu? Dünya pandemi koşullarında yaşlıların korunduğu söylenemez. Unutmak mümkün değil, ilk elden sorumlu ilan edilen aşağılanan ve en çok da yaşamını yitiren yaşlılar oldu. Emekliler Dayanışma Sendikası (EDS) açıklaması konuyu yaşlı hakları, yaşlı bakımı […]

Pandemi koşullarında en çok yaşlılar yaşamını yitirdi. Dünyada ve bizde, yaşlılarımız COVİD 19 hastalığına karşı gerekli korumayı, özen ve saygıyı görüyor mu? Dünya pandemi koşullarında yaşlıların korunduğu söylenemez.

Unutmak mümkün değil, ilk elden sorumlu ilan edilen aşağılanan ve en çok da yaşamını yitiren yaşlılar oldu.

Emekliler Dayanışma Sendikası (EDS) açıklaması konuyu yaşlı hakları, yaşlı bakımı ve yaklaşımlar vb birçok yönüyle irdeliyor, bilincimizi aydınlatıyor.

Emekliler Dayanışma Sendikası “15 Haziran Dünya Yaşlılara şiddet, ihmal ve Suistimali Farkındalık Günü” dolayısıyla yayınladığı açıklamayı izleyicilerimize sunuyoruz.

15 Haziran “Dünya Yaşlılara şiddet, ihmal ve Suistimali Farkındalık Günü”

2002 yılında Uluslararası Yaşlı İstismarının Önlenmesi Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Toronto Deklarasyonu ile tanımlanmış ve 2006 yılından bu yana dikkat çekmek için ilan edilen 15 Haziran “Dünya Yaşlılara şiddet, ihmal ve Suistimali Farkındalık Günü” dür.

Nüfusun hızla yaşlandığı günümüzde Devlet sorunları görmezden gelmek yerine kabul ederek çözüm üretmelidir.

Temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, yaşa bağlı ayrımcılık yerine eşitliğin sağlandığı bütün yaş gruplarını kapsayan bir toplum yaratmak için uğraşmak Emekliler Dayanışma Sendikası olarak öncelikli görevimizdir.

İnsan hakları temelinde, toplumun ihtiyaçlarına uygun, herkese hak olarak tanınan ekonomik ve sağlık güvencesi olan bir sosyal güvenlik sisteminin kurulması için mücadele etmek temel amacımızdır. Çünkü emeklilik yaşlılığın güvencesidir.

Toplumun her kesimi gibi yaşlı insanlarımızın da sağlıklı, rahat ve huzurlu yaşamaya hakları vardır. 1982 yılından bu yana dünyada normal ülkelerde kabul edilen “Yaşlı Haklarını” bilmeli ve gereğini yapmalıyız.

Yaşlılığa resmi olarak Gerontoloji Bilimini reddetmeyen bir yerden bakılmak zorundadır. Yaşlanma ve yaşlılık kaçınılmaz bir olgudur. Toplumsal, politik, ekonomik, ailesel, bireysel eğitim ve meslek gibi konulara bağlı bilimsel bir yanı vardır. Sorunları sadece yaşlıyı değil toplumun bütününü etkiler. Bunu göz ardı eden politikalar, toplumun genelinde yapısal değişimleri kavramaktan, yaşlıların farklı pozisyonlarını anlamaktan uzaktır. Politikalar sadece güncel durumu değil, yaşlanmakta olanların gelecekteki durumunu da tahmin edebilmelidir.

Yaşlılarımıza saygı duyuyoruz demek onların rahat ve huzurlu yaşadığı anlamına gelmiyor. Bugünkü ekonomik sosyal politikalar, demografik değişiklikler ve hükumetlerin tutumu, nüfusun %8,9 unu oluşturan yaşlılarımızın sorunlarını artırmış yaşam koşullarını ağırlaşmıştır. Bunun fark edilmesi, ekonomik, sosyal, fiziksel daha iyi koşullarda aktif ve sağlıklı yaşamaları için sorunlarının çözülmesi hepimizin sorumluluğudur.

Bilinçli bilinçsiz yaşlılara şiddet ihmal, suistimal çok büyük, görmezden gelinemez. Yaşlıların sağlığını bozan sakat bırakan hayatını karartan şiddetin ortadan kalkması gerekiyor. Yaşlılara uygulanan şiddetten bugün söz ediyoruz diye bu utancın dünü yok değil, hatta uzun bir geçmişi var. Bu bizleri insan olarak inciten aşağılayan, toplum olarak vicdanımızı sızlatan bir sorundur.

Aile içi şiddet sağlığı tehdit eden toplumsal bir sorun. Bütün bireyleri etkiliyor en çok da kadınlar çocuklar yaşlılar etkileniyor. Yaşlılık döneminde karşılaşılan aile içi şiddet toplumsal bağları ve erdemi zayıflatıyor.

Fiziksel şiddet, ilgilenmeme, ihtiyaçların giderilmemesi, aşağılanma küçümseme yalnızlığa terk etme gibi duygusal şiddet. Yeterli hijyen, beslenme, bakım koşullarının bilerek sağlanmaması, gelirine el konulması, sahip olduğu mal ve mülkün elinden alınması, fiziksel koşulların uygun olmadığı mekanlarda yaşamaya zorlanması, sağlık hizmetlerinden yararlanmasının önlenmesi gibi ekonomik şiddet her geçen gün daha da artıyor. Sadece aile içinde değil, kamu kurumlarında, bakım evlerinde, hastanelerde, bankalarda, ulaşım araçlarında, sokaklarda şiddete ve negatif ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Yaşlı istismarını geçim kaynağı yapan çetelerin sayısı artıyor.

2005-2009 yıllarında yapılan ve 3 bin 510 yaşlıyı kapsayan 1.Türkiye Gerontoloji Araştırması’nın sonuçları “şiddetin korku, utanç gibi nedenlerle gizlendiğini ve kadınların daha fazla şiddete maruz kaldığını. Ve 10 yaşlıdan 9’u psikolojik, 3’ü fiziksel şiddetin, yaşamlarının parçası haline geldiğini belirtiyor.”

O günden bugüne görmezden gelinen yaşlıların sorunları katlanarak artmış devasa boyutlara ulaşmıştır.

Fizyolojik şiddete maruz kalan yaşlıların çoğu dar gelirli ailelerin yaşlıları. Ekonomik geçim sıkıntısı, aile ortamında şiddeti arttırıyor. Özellikle ailenin yetişkin genç kadınları tarafından uygulanan yaşlılara yönelik fizyolojik şiddete maruz kalan yaşlıların %85 inin de kadın olduğu belirlendi. Burada kadının kadına şiddetinden söz edilebilir. Bunu genellikle ya kızı ya da gelini uyguluyor.Bu şiddet Devletin yaşlıya aileleri baksın politikasının sonucudur. Çünkü ailelerin %80 çekirdek aile yapısındadır. Ekonomik sosyal olanaksızlıklar nedeniyle yaşlısına bakacak durumda değildir ya da çok zorlanmaktadır.

Devletin “yaşlıya ailesi baksın” politikası değişmelidir. Yaşlıya bakım kamu hizmeti olmalıdır. Alzheimer ve demans hastalarına profesyonel bakım gerekir.

Yaşlı bakımı yönetmeliği, hizmet edene hizmet yönetmeliğidir. Yaşlı bakımı yok, yaşlının durumundan yararlanma fakirlik yardımı var. Bu yönetmelik yaşlıya saygısızlık aileye çiledir.

Yaşlı bakım evleri gündüzlü, yatılı olarak sayıları artırılmalı. İnsan onuruna yaraşır şiddetin yaşanmadığı ihtiyacı olanların kalabileceği, ayda bir denetlenen, uluslararası standartlara uygun kurumlar haline getirilmelidir.

2007 yılında hazırlanan Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı’nda yer alan “Yaşlılara Karşı Her Türlü İhmal, İstismar ve Şiddetin Ortadan Kaldırılması” ve “Yaşlı İstismarını Önlemeye Yönelik Destek Hizmetlerinin Verilmesi” gibi planlanan çalışmalar yaşlı istismar ve ihmalinin önlenmesi açısından çok önemliydi ama maalesef yeterli düzeyde yürütülmemiştir.

Kentsel ortamda değişen yapılaşma ve yaşam biçimlerine bağlı olarak yaşlı bireylerin sürekli değişen dönüşen kent dinamiğine uyum sağlama çalışmaları, yaşlıları fiziksel, sosyal ekonomik, psikolojik birçok sorunla karşı karşıya bırakıyor. Belediyeler, adaletli ve hakkaniyetli bir yaklaşımla ayrımcılık yapmadan hizmet sunmalı yasal sorumluluklarını yerine getirmelidir. Kenti mekânsal anlamda güvenli, sağlıklı yaşanabilir hale getirmeli yaşlı bakım hizmeti ağı kurmalıdır. Daha çok şiddet ve istismara uğrayan demans ve Alzheimer hastaları için yatılı gündüzlü bakımevleri yapmalıdır. Yaşlıların aktif ve sağlıklı yaşlanmalarını sağlayacak yaşlı dostu kentler yaratılması için çalışmalıdır.

Emniyet görevlileri, sağlık çalışanları, ulaşım hizmetleri çalışanları, kamu personelleri yaşlılara negatif ayrımcılık ve şiddet konusunda eğitilmelidir.

Sağlık politikalarında söz edildiği gibi yaşlılık hastalık değildir. Her insanın yaşamındaki doğal bir süreçtir. Yaşlılık sorun değildir. Yaşlılarımızın sorunları vardır. her insan gibi yaşlılarımızın da onurlu bir yaşam hakkı olduğunu kabul etmeliyiz. Aksi halde nasıl normalleşeceğiz!

Yaşlılarımızın emeklilerimizin yok sayılan, ötelenen sorunları Koronavirüs Salgını günlerinde daha çok can yakan boyuta ulaştı. Önce 80 yaş, ardından 65 yaş üstü insanlarımız için konan sokağa çıkma hangi bilimsel verilere dayanarak alındı açıklanmadı. Tavsiye kararı gibi toplumsal yasaklar konamaz. Bunun alt yapısının hazırlanması, ihtiyaçların karşılanması gerekiyordu. Devletler insan hakları, hukuku altındaki yükümlülükleriyle uyum içinde zorunlu önlemlerini almalıdırlar. Koronavirüs Salgını sürecinde yaşlılar unutulmuş ve sorunlarını aile dramı olarak yaşamışlardır. Unutulmuşlar unutulmuş olarak kalırlarsa hiç kimse güvende olamaz.

Yaşamın her alanının kapitalist matematik hesabıyla düzenlenmesine devam edildiği sürece salgın felaketleri devam edecektir. Salgın yönetme model ve yöntemleri değiştirilmelidir.

Bu dönemde yaşlılara resmi bakış açısının olumsuzluğunu daha önce fark etmeyenler de fark etti. Çünkü “İktidar sizi nerenizden yaralıyorsa orası kimliğiniz olur” (Milan Kundera)

Sadece söylemle karşı çıkmak yetmez. Otoriter kimlikçi siyaset tarzına, kamu yöneticilerinin tavırlarına, söylemlerine karşı mücadelenin bir parçası olunmalıdır!

Dün olduğu gibi bugün de yaşlıların emeklilerin sorunları politiktir. Yoksulluk şiddeti başta olmak üzere her türlü şiddete ihmal ve suistimale karşı mücadele etmek gerektiği fark edilmeli ve gereği yapılmalıdır. Toplumsal yaşamda sevgiyi, saygıyı, dayanışmayı yeniden hakim kılmak durumundayız. Bugün için huzur gelecek için güvence anlamında buna acil ihtiyacımız var.

“Toplum, yaşlıları gözeten ve nasıl şefkatli ve dürüst olunacağını bilen insanlara ihtiyaç duyar. Toplumun hastanelerde çalışacak insanlara ihtiyacı vardır. Toplum yalnızca bilişsel değil, fakat duygusal ve harekete geçiren becerilere de ihtiyaç duyar. Toplumu sadece veriler ve bilgisayarlarla yürütemezsiniz.” (Alvin Toffler)

Yaşamın her alanında ihmal, suistimal, şiddet üreten politikaları yürüten siyasilerin siyasetlerinin yakın takipçisiyiz. Sorunlarımızı dile getirmeye çözüm aramaya, yetkililere görev hatırlatmaya devam edeceğiz.

15/06/2020    Emekliler Dayanışma Sendikası Merkez Yönetim Kurulu

emek.org.tr

İlgini çekebilecek diğer içerikler