12 yıl önce AGOS gazetesi önünde öldürülen 19 Ocak 2007 tarihinde katledilen AGOS Gazetesi kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, Türkiye’de ve birçok ülkede düzenlenen etkinliklerle anılıyor.
Önceki gün HDP vekili Garo Paylan’ın, Hrant Dink cinayetinin aydınlatılması amacıyla TBMM’ye sunduğu araştırma önergesi de, AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla reddedildi.
Hrant Dink kimler tarafından neden öldürüldü?
Gerek TBMM ne verilen soruşturma önergesi gerekçesi ve gerekse şimdiye kadar yapılan açıklamalar ve ulaşılan bulgular, Hrant Dink’in milliyetçi-siyasi nedenlerle öldürüldüğünü ve bu cinayetin işlenmesinde de devlet kurumlarının oynadığı rol, mahkeme dosyasına girmiş durumda. Ancak mahkeme süreci ağır işlemekte, birçok soru açıkta kalmakta ve sonuca gitmemektedir.
Dink Ailesi müdahil avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu da, AGOS gazetesine yaptığı açıklamada yargı sürecini anlatırken “devlet görevlilerinin Hrant Dink cinayetinin işlenmesinde ağır sorumluluklarının olduğu tartışma götürmez bir gerçek” dedi.
Bakırcıoğlu açıklamasında yargılamanın geldiği noktayı ve taleplerini de şöyle ifade etti:
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 4 Aralık 2015 ve 10 Mayıs 2017 tarihilerinde düzenlenen iddianameler önemli fakat cinayete dair tüm boyutları içermediği için bütünlüklü değildir. Hrant Dink cinayetine dair 12 yıldır süren sorgulama ve yargılamalarda birçok engel ve sorun ile karşılaştık. Soruşturma ve yargılamada açığa çıkan bilgileri müdahil taraf olarak önemsemekteyiz. Anayasa Mahkemesi’nin 27 Mayıs 2017 tarihinde yapmış olduğumuz başvurumuz ile ilgili nasıl bir karar oluşturacağı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın nasıl bir soruşturma yapacağı ve İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nin de davayı yürütme hali ve nihayetinde nasıl bir karar vereceği önemli olacaktır.”
Cinayetin sorumlularına yönelik sorulan “Her celsede bir kez daha tanık oluyoruz ki devletin neredeyse tüm birimleri bir yıl öncesinden itibaren Trabzon’daki bir grubun “ne pahasına olursa olsun” -resmi belgedeki ifade bu- Hrant Dink’i öldürmeye çalışacağını biliyor. Siyasi tarihimizde belki de bu kadar “geliyorum” diyen bir cinayet yoktur. Ve bu elbette milliyetçi saiklerle işlenmiş bir cinayet. Devletin bu cinayetteki sorumluluğu hangi boyutlarda?” sorusuna da av. Bakırcıoğlu net bir yanıt veriyor:
“Devlet görevlilerinin Hrant Dink cinayetini organize ettikleri, icra ettikleri iddiasını ayrı tuttuğumuzda dahi, devlet görevlilerinin Hrant Dink cinayetinin işlenmesinde ağır sorumluluklarının olduğu tartışma götürmez bir gerçek”
TBMM araştırma önergesi reddedildi
Önceki gün HDP vekili Garo Paylan’ın Hrant Dink cinayetinin aydınlatılması amacıyla TBMM’ye sunduğu araştırma önergesi AKP ve MHP milletvekilleri oylarıyla reddedildi. Hrant Dink cinayetinin birçok yönünü ve toplumsal boyutlarını da işaret eden önerge gerekçesi şöyle:
“Gazeteci Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul’da kurucusu olduğu ve genel yayın yönetmenliğini yaptığı AGOS Gazetesi’nin önünde öldürülmüştür.
Hrant Dink, öldürüldüğü güne kadar Türkiye halklarının eşit yurttaşlık talebini dile getirmiş, devletin katı, milliyetçi ve ayrımcı politikalarını eleştirmiş, barışın ve eşitliğin önemini savunmuş bir gazetecidir. Öldürülmesi toplumun pek çok kesiminde, farklı etnik kimlikten ve dini inanıştan kişilerde ortak bir acı yaratmış, cenazesinde yüz binlerce insan bir araya gelmiş, birbirinin varlığını ve acısını sahiplenerek bir arada yaşamaya duyulan özlemi ortaya koymuştur. Hrant Dink, öldürüldüğü günden sonra da Türkiye’de eşitliğe ve çoğulculuğa duyulan özlemin; demokrasi ve adalet istencinin bir sembolü haline gelmiştir. Hrant Dink cinayetinden sonra başlayan yargı sürecinin de sembol bir nitelik taşıdığı söylenebilir: Dink davası, ortada Türkiye’nin Ermeni bir yurttaşına karşı adeta “milli mutabakatla” işlenen bir cinayet olmasına rağmen, ne yazık ki, hafızalarda cezasızlık kültürünün sembollerinden biri olarak yer etmiştir.
Hrant Dink, AGOS’ta yayımlanan Sabiha Gökçen’e ilişkin yazısından (6 Şubat 2004) sonra ırkçı çevreler tarafından hedef haline getirilmeye başlanmıştır. Yazının yayımlanmasından sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından bir açıklama yapılmış ve takip eden süreçte Dink, İstanbul Valiliği’nce çağrılarak, “uyarılmıştır.” Yanı sıra 16 Nisan 2005 tarihinde, Dink hakkında “Türklüğe hakaret” suçlamasıyla (TCK 301) dava açılmıştır. Dink hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş, karar, bilirkişi raporuna ve Yargıtay Başsavcılığı’nın itirazına rağmen Yargıtay tarafından onaylanmıştır. Öldürülmesine varan süreç boyunca Dink, sahip olduğu Ermeni kimliği üzerinden, medya aracılığıyla ırkçı, milliyetçi kesimler tarafından hedef haline getirilmiş, “Türk Düşmanı Ermeni!” gibi pek çok nefret söyleminin hedefi kılınmıştır. Hükümet tarafından, Dink’in hedef gösterilmesini engelleyecek, medyadaki nefret söylemlerini kınayan bir tutum alınmamış, tam tersine hükümet temsilcileri cinayetin şartlarını yaratan söylemlerde bulunmuştur.
Hrant Dink cinayeti örgütlü bir suç niteliği taşımaktadır. Cinayete giden süreçte, devletin çeşitli kademelerinden kişiler suikast planı ile ilgili bilgi sahibi olmalarına rağmen harekete geçmemiştir. Ayrıca, Dink’in katil zanlısının Samsun Emniyeti’nde emniyet mensuplarınca bir “kahraman” edasıyla karşılanmasına ilişkin basına yansıyan görüntüler, Hrant Dink cinayetine ilişkin “kirli ilişkilerin” rolünün ipuçlarını veren, toplumsal hafızada silinmeyecek derin bir iz olarak değerlendirilebilir.
Bu anlamda Devlet, Hrant Dink’in “yaşam hakkının ihlali” konusunda koruma ve önleme sorumluluğunu yerine getirmediği gibi çok sayıda kamu görevlisi cinayetin şartlarının oluşmasında rol almıştır. Cinayetten sonra da yeterli ve etkili kovuşturma/soruşturma süreci gerçekleştirmemiştir. Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlileri görevlerine devam ettirilmiş, hatta aralarında terfi ettirilenler olmuştur.
Hrant Dink’in katillerinin yargılanmasına 20 Nisan 2007’de İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlanmıştır. Hrant Dink davası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) de taşınmıştır. AİHM, Dink Kararı’nda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) yaşam hakkı (madde 2), ifade özgürlüğü (madde 10) ve mahkemeye etkili başvuru hakkını (madde 13) ihlal ettiğine oy birliğiyle karar vermiştir.
Sonuç olarak, Hrant Dink davasında ihtiyaç duyulan adalet, temsili bir yargılama ve tetikçilerin/belli kişilerin ceza almasıyla değil; cinayete ortam hazırlayanların ve sonrasında sorumluları bir tür cezasızlık zırhıyla kuşatarak bu nefret suçunun üstünü örten zihniyetin tüm aktörlerinin açığa çıkarılması ve hakikatin aydınlatılması ile yerini bulacaktır.
TBMM’nin olaydaki sorumluların açığa çıkarılmasına destek olacak, toplumsal vicdanı rahatlatacak ve böylesi acıların bir daha yaşanmasını önleyecek bir irade göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ediyoruz.”
Önergenin oylanması öncesinde Paylan, TBMM Genel Kurulu’nda söz aldı ve Dink’in öldürülmeden hemen önce yazdığı “Ruh halimin güvercin tedirginliği” makalesini okudu. Paylan konuşmasının ardından “Hrant’a borcumuz var” dedi ve Genel Kurul’dan önergeye destek vermelerini talep etti. Ancak önerge AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
emek.org.tr