İSİG Meclisi Ocak 2019 ayına ait iş cinayetleri raporunu açıkladı: “Zehirlenerek, boğularak, ezilerek, kalp krizi geçirerek, yüksekten düşerek… Ocak ayında en az 155 işçi yaşamını yitirdi”
Ocak ayında 10’u çocuk, 11’i kadın ve 19’u göçmen işçi yaşamını yitirdi. İSİG raporu iş cinayetleri bilgilerini aktarırken, barınma sorunu nedeniyle yakın dönemde yaşanan iş cinayetlerini de değerlendirerek hem bir hatırlatma ve hem de talepleri dile getiriyor.
İş cinayetlerine ilişkin özet bilgiler şöyledir;
- 155 emekçinin 135’i ücretli (işçi ve memur), 20’si kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor…
- Ölenlerin 11’i kadın işçi, 144’i erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, tekstil, ticaret, eğitim işkolları ve işkolunu belirleyemediğimiz organize sanayide gerçekleşti…
- 3’ü 14 yaş ve altında olmak üzere 10 çocuk işçi (üçü tarım, biri gıda, ikisi tekstil, biri ağaç, biri ticaret, biri metal işçisi ve biri hurdacı) can verdi. Çocuk işçi cinayetleri gerek işkolu gerek ülke bazında yaygın bir şekilde işlenirken Türkiye’de devletin ve patron temsilcilerinin Ocak ayı boyunca yaptığı “çocuk işçiliği bitiriyoruz” açıklamalarının ise sadece propaganda amaçlı yapıldığını artık herkes biliyor…
Böylece iktidar tarafından ‘Çocuk İşçilikle Mücadele Yılı’ ilan edilen 2018’in ilk on bir ayda en az 66 çocuk işçi ölümü gerçekleşmiş oldu. Bu sayı şu ana kadar tespit edebildiğimiz çocuk işçi cinayetlerinin en yüksek olduğu yıl olarak tarihe geçti…
- En fazla ölüm nedeni zehirlenme/boğulma ezilme/göçük, trafik/servis kazası, kalp krizi ve yüksekten düşme. Aylardır belirttiğimiz uzun, yoğun ve fazla çalışmanın çıplak bir sonucu olan kalp krizi sonucu olan ölümlerdeki artış sürüyor… Zehirlenme/boğulma/yangın nedenli ölümlerdeki artışa da raporun giriş kısmında geniş bir biçimde ele almıştık…
- Ölenlerin 3’ü (yüzde 1,93) sendikalı işçi, 152 işçi ise (yüzde 98,07) sendikasız. Sendikalı metal ve belediye işkollarında çalışıyordu.
Barınma sorunu kaynaklı iş cinayetleri
İSİG Meclisi raporunda iş cinayetlerinin nedenleri ve sonuçları üzerine değerlendirmeler bulunuyor. Raporda işyerlerinde barınma sorunu ele alınırken, önemli bir çıkarım olarak “İnsanca barınma hakkı işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesinin bir parçasıdır” tespiti yapılıyor.
Ocak ayında işyerlerinde çalışırken ya da barınırken ısınmak isteyen ve bu durumdan kaynaklı yanarak/zehirlenerek ölen işçi sayısı 15!
İşçilerin, işyerlerinde barınma sorunu ve bu konuda yaşanan olaylar anımsatılarak bir dizi talebi öne çıkaran raporda şunlar ifade edildi:
İşçilerin barınma sorunu vardır acilen çözülmelidir.
İşçilere barınma yeri dahi sağlanmamakta, onbinlerce işçi işyerinde yatıp kalkmaktadır.
İşyerlerinin çoğu ruhsatsızdır, kaçaktır, Davutpaşa katliamı bunun en önemli örneklerinden birisidir.
İşyerleri acil durumlara hazır değildir.
İşyerleri yangına hazır değildir.
İşyerleri ısıtılmamakta, işçiler donmamak için yanarak ölmektedir!
İşyerlerinin elektrik tesisatı bırakın elektrikli ısıtıcıları, normal kullanımda bile sorun yaratacak kadar ilkel ve yetersizdir.
Mevzuatta yazan hiçbir maddeye uyulmamaktadır.
İş yerlerinde barınma sorunu
Fatih’te gündüz çalıştıkları akşam kaldıkları işyerinde çıkan yangında bir işçi kardeşimiz, Dolapdere’de bir torna atölyesinde çalışan bir işçi kardeşimiz yine bir yangında bir başka kardeşimiz, Ankara’da beş Suriyeli işçi kardeşimiz mobilya atölyesinde yanarak yaşamını yitiriyor. Kaçak olarak çalıştırılan bir Afgan işçi ısınmak için odun yakıyor, karbonmonoksit zehirlenmesinden ölüyor. Tekstil atölyesinde üç kardeşimiz yine ısınmak için yaktıkları sobadan sızan karbonmonoksit sonucu yaşamını yitiriyor. İlkokul inşaatında gece bekçisi bir başka işçi kardeşimiz yine ısınmak için yaktığı sobadan, tır şoförü bir diğer kardeşimiz ise tır garajında yaktığı tüpten sızan gazdan dolayı yaşamını yitiriyor. İkitelli’de bir tornacı evi olmadığı için işyerinde kalıyor ve gece işyeri yangınında yaşamını yitiriyor. Diyarbakır’da çalışmak için okulu bırakmak zorunda kalan bir çocuk işçi sanayi sitesinde harlanan sobanın patlaması sonucu yaşamını yitiriyor.
Yine anımsamaya çalışalım, 2012 yılında Park Otel inşaatında felaketin eşiğinden dönülmesi ders olmamış, Esenyurt Marmara Park AVM inşaatında çadırda 11 işçinin yaşamını yitirmesi (11 Mart 2012), Ümraniye’de ise konteynerde 4 işçinin ölmesi (dar ve havasız konteynerde boğulma) gibi iş cinayetleri birbiri ardına gelmiştir.
Tüm bu ölümlerin ortak nedeni kötü barınma koşulları ve bununla bağlantılı olarak ısınma sistemi, elektrik sistemiyle ilgili sorunlardır. Örneğin Esenyurt’ta işçiler soğuk havada çadırda kalmakta, ısınmak için elektrik sobası yakmaktadır. Ümraniye’deki şantiyede bulunan konteynerler 4’er işçinin kaldığı 10’ar metrekarelik bölümlere ayrılmış olup, bir işçiye sağlanması gereken en az 12 m3 hava dahi sağlanmamaktadır. Daha Ocak ayında yaşadığımız 5 Suriyeli kardeşimizi yitirdiğimiz olaya ilişkin Elektrik Mühendisleri Odası net bir açıklama yapmıştır:
“Elektrikli ısıtıcıya bağlı kabloların kuvvetli akım tesisleri ve iç tesisatları yönetmeliğine uygun olmadığını ve bu yüzden yanan kablolar ile yangının başladığı”, yakınındaki yanıcı maddeler (kauçuk vb.) yayıldığı, kablo ve ekli yerlerinin açıkta tesis edildiği, işyerinin havalandırmasının olmadığı, periyodik kontrol yapılmadığı, telli sigorta gibi ilkel bir sistemin olduğu, tüm bunların maliyetinin geçen yıl 1500 TL olduğu…”
Esenyurt’taki çadır katliamıyla, bu olay hemen hemen aynıdır. Isınma sorunu vardır, elektrikle ısınmaya çalışılmakta ve bundan dolayı yangın gerçekleşmektedir. Çadırın da, işyerinin de tek girişi vardır…
Mevzuat yetersiz mi?
4 Aralık 1973 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile çıkan ve yürürlükten kaldırılmış olan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün ‘İşçilere ait yatıp kalkma yerlerinde ve diğer müştemilatında bulunması gereken sağlık şartları ve güvenlik tedbirleri’ başlıklı ikinci bölümü işçilerin barınma koşullarının nasıl olması gerektiğini açıklar. Keza kötü barınma koşulları bulaşıcı hastalıklar ve meslek hastalıkları için de davetiye çıkarmaktadır. Kötü çalışma koşulları, kötü barınma koşullarıyla birleştiğinde, yukarıdaki istatistikler daha anlaşılmaktadır.
Yürürlükten kaldırıldı denmesi bir anlam ifade etmemektedir. Zira norm haline gelmiş, son derece ayrıntılı hükümler içeren bu Tüzük tipi düzenlemeler işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından, bizzat insan yaşamını ilgilendiren maddelerdir. Yeni mevzuatta ayrıntılı bir şekilde tarif edilip edilmemesi, bu önlemlerin alınmaması için bir gerekçe değildir. İlgili Yargıtay kararları da bunu göstermektedir:
Yargıtay HGK 08.11.2016, 10-696/704; Yargıtay 10 HD 14.04.2015, 4256/7249; Yargıtay 21 HD 12.09.2017, 3450/6122)
Bundan 46 yıl önce çıkmış olan ve bugüne kadar kullanılagelmiş, şu anda çok daha iyisinin uygulanması gereken tüzük ne diyor kısaca bir bakalım öncelikle:
Madde 47’de işçi konutlarının, bekar işçiler için müşterek koğuşları bulunan binalar halinde, aileleri ile birlikte oturan işçiler için ise ayrı evler veya apartmanlar şeklinde olacağı ve bir konut için gerekli tesisat tertibat ve müştemilatı bulunması, güneş ve hava alacak ve dış etkilere karşı korunmuş, sağlık ve teknik şartlara uygun bir şekilde inşa edilmesi gerektiğini belirtiyor.
Madde 48 ise konutların niteliğini, havalandırmasını, büyüklüğünü sağlık koşulları açısından detaylandırıyor: Bekâr işçilerin koğuşlarının her gün kolaylıkla temizlenebilecek, badana yapılabilecek, penceresi açılabilecek şekilde olması, bu koğuşlarda havayı devamlı bir şekilde değiştirebilecek tertibat tesisat, baca, menfez veya elektrikli özel vantilasyon cihazları bulunması öngörülüyor. Koğuşlarda tavan yüksekliği 280 santimetre olarak belirlenirken, kişi başına düşen hava hacminin en az 12 metreküp olarak hesap edilmesi ortaya konuyor. Bu madde oldukça kapsamlı aslında. Bugün yaşadığımız iş cinayetleri aşağıdaki maddeler yerine getirilseydi kesinlikle gerçekleşmezdi demek abartı değil:
“Koğuşların, soğuk mevsimlerde sağlığa uygun bir şekilde ısıtılması gerekir. Isıtmak için soba kullanıldığında, duman, gaz ve yangın tehlikesine karşı, gerekli tedbirler alınacaktır. Mangal kömürü veya kok kömürü ile mangal veya maltız gibi vasıtalarla veya üstü açık ateşle veya borusuz petrol sobası veya havagazı sobası ile ısıtma yasaktır. Tutuşturucu olarak benzol ve petrol gibi parlayıcı maddeler kullanılamaz.
…
Koğuşlarda, havagazı ile aydınlatma yasaktır.Koğuşlarda yemek pişirmek ve yemek yasaktır. Ancak yemek yerlerine gitmesinde tıbbi sakınca görülen hasta işçilere, doktorun göstereceği lüzuma göre, odalarında yemek yeme izni verilir.”
54. maddede ise, “İşyerlerinde işçilerin, içinde çalıştıkları yerler ile depo ve ambar gibi yerlerin, aynı zamanda işçi konutu olarak kullanılması ve buralarda işçi yatırılması yasaktır. Ancak, bekçi ve nöbetçi gibi kimselerin, görevin gerektirdiği hallerde, iş yerlerinde ayrılan özel bir yerde yatmalarına izin verilebilir” ibareleri yer alıyor.
Eğer inşaat şantiyelerine biraz daha odaklanırsak ise, bakacağımız ve halen yürürlükte olan Yapı İşlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği maddeleri de çok net:
Dinlenme ve barınma yerleri
59– Özellikle, çalışan sayısının fazla olması, işin niteliği veya çalışma yerinin uzak olması ve benzeri nedenlerin sağlık ve güvenlik yönünden gerektirmesi halinde, çalışanlara, kolay ulaşılabilen dinlenme veya barınma yerleri sağlanır. Bu tür imkânlar yoksa iş aralarında çalışanların dinlenebileceği uygun yerler sağlanır.
60– Dinlenme ve barınma yerleri, sağlık şartları ve dış etkilerden korunma bakımından yeterli nitelikte, mahfuz bir yere, zemini düzeltilerek kurulur ve drenaj için gerekli tedbirler alınır.
61– Dinlenme, barınma ve sosyal amaçlı kullanılan tesisler, yanıcı olmayan ve kolay tutuşmayan malzemeden inşa edilir. Barınma amacıyla çadır ve branda kullanılmaz. Meskûn mahal dışında, yol, demiryolu, köprü inşaatı gibi açık havada yapılan çalışmalarda, barınma ve benzeri ihtiyaçları gidermek amacıyla, sadece yanmaz malzemelerden yapılmış çadırlar kullanılabilir.
62– Barınma yerlerinde kullanılan ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemleri, elektrik tesisatları ile aydınlatmalar için gerekli güvenlik tedbirleri alınarak yeterli ve uygun araçlar sağlanır, yangına neden olmayacak şekilde tesis edilip, kullanıma alınır. Isıtma sistemlerinde yangın riski oluşturacak mangal, maltız ve benzeri açık ateş kullanılmaz.
…
Zaten ayrıntı versin veya vermesin 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası Madde 4’e göre işveren; Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar. İşverene ayrıca risk değerlendirme yapma, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını denetleme görevleri veriliyor; çalışanların kendi yükümlülüklerinin işverenin sorumluluklarını etkilemeyeceği, iş sağlığı tedbirlerinin maliyetinin çalışanlara yansıtılamayacağı hükme bağlanmıştır.
Tüm bunların yanısıra yangına yönelik özel önlemler “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik”te belirtilmiştir. Örneğin Elektrik Mühendisleri Odası’nın, Ankara’da 5 Suriyeli işçi kardeşimizi yitirmemiz ardından yaptığı açıklamada belirttiklerinin altı çizilmelidir:
Yangının meydana geldiği bina söz konusu yönetmelik gereği bina “yüksek tehlikeli yerler” kapsamındadır. 25`in üzerinde insanın bulunduğu binada en az iki çıkış bulunması, yangın merdiveninin bulunması gerekmektedir. 1970`li yıllarda yapılan binaya yaklaşık 15 yıl önce cam giydirme yapıldığı öğrenilmiştir. Dolayısı ile en azından “cam giydirme” işlemi öncesi, yapılan işe ilişkin projenin ilgili belediyeye sunulması, belediyenin de mutlaka yangın merdivenini projede görmesi gerekirdi. ( İSİG Meclisi Raporu)
emek.org.tr