Gazze’den Cizre’ye, Netanyahu’dan Erdoğan’a kötülüğün şeffaflığı-Özcan Karabıyık

Devletin, yıllarca fail-i meçhullerle “hizaya sokmak istediği” Cizre’de, son günlerde ‘faili belli’ cinayetler, devlet terörü denilebilecek uygulamalar eşliğinde açık ve aleni bir biçimde gerçekleştiriliyor. “Adalet talebini politik yollardan arayın!” diyenler inandırıcı olabilir mi? Devlet mekanizması tarafından, 2003 doğumlu bir çocuğun (Nihat Kazanhan) katledilişi karşısında toplumun tepkisi tam manasıyla kötülüğün devlet eliyle nasıl da görünür hale […]

Devletin, yıllarca fail-i meçhullerle “hizaya sokmak istediği” Cizre’de, son günlerde ‘faili belli’ cinayetler, devlet terörü denilebilecek uygulamalar eşliğinde açık ve aleni bir biçimde gerçekleştiriliyor.

“Adalet talebini politik yollardan arayın!” diyenler inandırıcı olabilir mi? Devlet mekanizması tarafından, 2003 doğumlu bir çocuğun (Nihat Kazanhan) katledilişi karşısında toplumun tepkisi tam manasıyla kötülüğün devlet eliyle nasıl da görünür hale getirildiğinin ve bir o kadar da yığınlarca kanıksandığının emaresidir.

Öteki’nin ölümü, devletin makbul vatandaşı için(Türk-Müslüman-Sünni-Erkek vasıflara sahip) artık haber değeri bile taşımıyor. Öyleki; Öteki katledildiğinde,suçlanan katledilenin kendisi oluyor. Roboski Katliamı’ndan,Charlie Hebdo’ya ve Hrant Dink cinayetinin her birine varana kadar…

Suçlulardan çok, katledilenler üzerinden tartışmaların yürütülmesinde olduğu gibi. Devletin oluşturduğu mitoslar yoluyla, “dini ve milli hassasiyetleri olan necip millet” için devletten aldığı ortak hissiyatlarla Öteki’yi öldürmek tabiki bir suç olarak görülmez! Çünkü katliamı işleyenin temsil ettiği kimlik, katliamı veya cinayeti daha işlemeden evvel katili ‘haklı göstermeye’ yeter sebep durumundadır.

Bunun doğruluğunu, Hrant’ı katledenleri koruyup kollayan polis ve askerlerin bir bir devlet bürokrasisinde terfi ettirilmesinde görmek mümkün.Hrant’ın öldürülmesinde birinci derecede sorumluluğu bulunan dönemin polis teşkilatı çalışanları, Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast ile Türk bayrağı arkasında kameralara “zafer” pozları vermişlerdi.

Bu durumun Türkiye toplumunun genişçe bir kesimi tarafından onaylanıyor olması tam olarak “kitlesel bir ruh olarak faşizm”in görünürlüğüdür. “Kitleleri faşizan ve şovenist duygularla zehirleyen kim, ya da kimlerdir?” sorusunun cevabı, Dink cinayetini kınamak için kullanılan ‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz’ sloganına karşı argüman olarak üretilen ‘Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz’ pankartın arkasında saklıdır. Dönemin içişleri bakanı İdris Naim Şahin’in temsil ettiği devlet aklını ve geleneğini öğrenmeniz yeterli olacaktır.

***

Çokça bilinen bir hikaye bugünleri anlatmıştır sanki:

Ermeni, Kürt ve Türk olan 3 arkadaş yorulup sonra susamışlar “hadi şu üzüm bahçesine girelim de, biraz üzüm yiyip susuzluğumuzu dindirelim” demişler. Bağcı önce Ermeni’yi dövüp bahçesinden kovmuş. Bu duruma Kürt ve Türk sessiz kalmış. Sonra bağcı, Kürt’ü de dövüp bahçesinde kovarken, bu kez Türk sessiz kalmış. Ve en sonunda tek başına kalan Türk’ün de bağcı tarafından dövülmesi ile perişan hale gelen 3 arkadaş, düştükleri durumun nedenini ‘ Ermeni’yi dövdürtmeyecektik’ diyerek özetliyorlar. Burada bağcıyı -ezen kimlik itibarı ile- devlete benzetmek mümkündür.

***
Hrant Dink’in öldürüldüğü 2007 yılında Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi’nde amir Ercan Demir idi. Geçen günlerde hakkında, Hrant Dink suikastına ilişkin “kamu görevlilerinin ihmali” olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında yakalama kararı çıkartıldı. Ercan Demir ki; daha Cizre’ye atanır atanmaz 90’lı yıllarda işlenen fail-i meçhullere rahmet okutan cinayetler –çoğu çocuk olmak üzere-işlendi. Tarihin cilvesi olsa gerek ki; İstanbul’da Ermeni bir gazeteciyi “vatan, millet, bayrak” şuuruyla katleden devletin karanlık mekanizmasının, bir sonraki cinayet durağının Cizre’de Kürt çocuklarını katleden mekanizmayla aynıydı. Ermeni Hrant’ı “öldürerek” “vatan savunmasına” başlayan emniyet müdürü, Cizre’de Kürt çocuklarını hedef alarak devam ediyor bu “ulvi” görevine.

Kötülük devlet eliyle normalize edildi. Devletin her an Öteki’nin “ensesinde” olduğu bir yerde, Cizre’de katledilen çocukların bedeninde patlayan mermilerin ‘kadın da olsa,çocuk da olsa gereği yapılacak’ların, ‘misliyle karşılık verilecek’lerin pratik halidir.

İsrail, plajda top oynayan Filistinli çocukları nasıl gözünü kırpmadan katlettiyse, Türkiye Cumhuriyeti devleti de Kürt coğrafyasında -başta Cizre’de olmak üzere-onlarca çocuğu katletti veya yaraladı.Ve şu saatlerde bile bunların sayısı artıyor.

Ne tesadüftür ki, Gazze’de, sahilde oyun oynayan Filistinli çocuklar katledildiğinde İsrail hükümetinin konuyla ilgili açıklamasının benzeri Cizre’de Türk polisi Kürt çocuklarını katlettiğinde devlet bürokrasisinden geliyor. Parçalanmış çocuk cesetlerini unutturmak için Netanyahu’nun yaptığı gibi Erdoğan da, ‘terörle mücadele ediyoruz, bayrak, milli irade’ diyor!

Hükümet eliyle; ırkçılık, dinci faşizm yığınlar arasında peyderpey yaygınlaştırıldı. Çocuk ölümlerine bile iktidarın durduğu tarafa göre üzülen ya da üzülmeyen yığınların ortaya çıkması sizi de korkutmuyor mu?

Kaynak : Siyasi haber

İlgini çekebilecek diğer içerikler