Haber-Yorum
18.10.2012 günü TBMM’de kabul edilerek geçen “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” ile
çalışma yaşamı düzeninde” sendikasızlaştırma” ve “güvencesiz çalışma” geliştiriliyor.
Sendikaların tepkileri ve uyarılarının dikkate alınmadığı yeni yasal düzenlemede, işçi hakları ve işçi sendikaları değil, patronlar korunuyor.
TBMM’inde tartışmalarla kabul edilen “ Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” Cumhurbaşkanı’nın onaylaması halinde yürürlülüğe girecek.
Yeni yasa düzenlemeleri çok önemli değişiklikleri ve hak kayıplarını içeriyor. Sendikalar dar bir çerçeveye hapsedilirken, sayısı milyonlarla ifade edilen işçiler; sendikalardan, hak mücadelesinden, sınıf mücadelesinden uzak tutulmak isteniyor.
DİSK ve Sendikal Güç Birliği Platformu üyesi on sendika, meslek örgütleri, emek dostu kurumlar ve emekten yana aydınlar, sanatçılar ve uluslararası sendikal konfederasyonlar yasaya karşı çıkmaktadırlar.
İşveren örgütleri ve AKP hükümeti yanı sıra, Türk-İş ve Hak-İş gibi konfederasyonların yönetimleri de yasanın bu haliyle çıkmasından sorumlu tutuluyor. Bu konfederasyonların işçi sınıfına ve kazanılmış haklarına karşı ihanet içerisinde oldukları, bu süreçte tartışılan konuların başında gelmektedir.
Gelinen noktada yasanın TBMM’nde AKP milletvekillerinin oylarıyla geçirilerek kabul edilmesi engellenemedi.
Elbette yasanın bu şekilde işçi sınıfı aleyhine çıkmasında mevcut sendikaların ve işçi sınıfının cılız kalan mücadelesinin de payı vardır. İşçilerin ve sendikaların TBMM’ne yürüyüşleri, polis barikatları ve gaz bombalarıyla engellendi. DİSK’in gösterileri, İşyerlerinde SGBP üyesi az sayıdaki sendikanın altı şehirde gerçekleştirdiği bir saatlik iş bırakma ve oturma eylemi dışında; işyerlerinde genel grev veya sendikaların yoğun kitlesel tepki ve eylemleri olmamıştır. Dışarıdan Uluslar arası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun (ETUC), İLO şartlarına uymayan, kazanılmış hakları da geriye götüren yasal düzenlemelere karşı çıkmaları uluslararası bir etkinlik oldu. Öte yandan emek dostu partilerin, devrimci ve demokratik politik kurumların da durumu etkileyen veya yön verebilecek ciddi bir çabası da gelişmemiştir.
Sonuçta; bunlar yeterli değildi ve olamazdı da… Sermaye güçleri, karşılarında bütünlüklü ve güçlü bir işçi direnişi göremedi.
Dolayısıyla Türkiye işçi sınıfı, sendikal örgütleri ve politik örgütlerinin tümü bu kayıplardan sorumludur. Karşı durmanın kuralına uygun davranamamışlardır. Saldırıya, güçlü karşı-saldırıyla yanıt verememişlerdir.
Bu durum neden-sonuç bütünselliği içerisinde masaya yatırılmalı ve herkes sorumluluğunu sorgulamalıdır.
Yasa düzenlemesi, sermaye güçlerinin ve sistemin bütünlüklü saldırısının bir parçasıdır. Bundan sonra işçi sınıfının ve tüm emekçilerin hak mücadelesini, sınıf mücadelesini kıskaca alarak, kontrol altında ve güdümlü hale getirmeyi amaçlamaktadır. Sarı ve yandaş sendikalar, karakterleri gereği buna hazırdır zaten…
Bazı yönleriyle yeni yasayı inceleyerek taşıdığı anlamlara dikkat çekelim.
Örneğin, yasada yer alan “baraj” sistemi; birçok sendikanın işlevsizleşmesine ve hatta kapanmasına yol açacaktır. Birleştirilen işkolları, sendikal yetki için örgütlenecek işçi sayılarını artırmıştır. Yani şimdi başka bir baraj örülmüştür. Getirilen yüzde bir, iki ve üç oranları, emekçilerin demokratik örgütlenme ve mücadelesi önüne koyulan yasal-bürokratik bir bariyer anlamındadır. Barajlar sistemi varlığıyla, çalışma yaşamında sermayeden yana bir düzen dayatılmaktadır. Sendikalar açıktan daraltılmakta ve eritilme sürecine sokulmaktadır.
Yine örneğin önemli bir nokta da şudur. İşçi sayısı 30’u geçmeyen işyerlerinde “işçinin işten çıkarılması durumunda sendikal tazminat hakkının kaldırılması” büyük sermaye saldırısının önemli bir ayağıdır. Sendika varlığı nedeniyle mevcut olan iş güvencesi de ortadan kaldırılıyor. Yoksulluk ve sömürü baskısı altında sendikaya daha yakın duran küçük işletme işçileri, sendikal örgütlenmeden uzak tutulmak istenmektedir. Bu durum ortalama 7 milyon işçiyi ilgilendirmektedir. Yani patronlara yeni bir kanunsuz orman alanı açılmıştır.
Sendikalaşmaya ve örgütlenmeye çok önemli bir darbe vurulmak istenmektedir. Ortalama 12 milyon kadar olan kayıtlı işçinin 2 milyon 700 bin kadarı sendikalıdır. Sendikaların bir kısmının da kapanacağını düşünürsek geriye zayıflatılmış işçi kitlesi ve sendikal kurumları kalmaktadır.
Yine örnek olsun; sendikaya üyelikte aranan “noter şartı” kaldırılıyor. Yerine, güvenlik olgusu çok tartışmalı olan “e posta” ile üyelik getiriliyor. İşverenin ısrarla öğrenmek istediği “sendikaya üye olan işçi isimleri”, sendikal yetki alma öncesinde işveren için gerçektende çok önemli bir bilgidir. Bizdeki işverenlerin bu açıdan sicili çok bozuktur. Şimdi kitabına uydurularak gerçekleştirilecek olan baskılar ve işten çıkarmalarla, sendikal örgütlenme rahatlıkla kırılabilecektir.
Sürpriz bir gelişme örneği ise Havacılık iş koluna getirilen gev yasağı kaldırılmasında yaşanmıştır. Grev yasaklarının bazı iş kollarında devam ettirildiği yeni yasada, son dönemde verilen mücadelenin etkisiyle Havacılık iş kolundaki grev yasağı geri çekilmiştir. Bu havacılık işçileri ve sendikalaşmaları açısından önemli bir kazanımdır.
Bilinmelidir ki AKP hükümeti, patronlar ve sarı-yandaş sendikalar birlikte davranarak bu yasa ile tarihsel bir adım atmışlardır. Sahte “demokrasi” oyunları oynanmaya devam etmektedirler.
Barajlar kalkmadı ve sendikal örgütlenme özgürlüğü önündeki yasal engeller de kaldırılmadı. Dolayısıyla sermayenin fiili saldırıları son bulmamıştır. İşsizlik korkusu ve açlık korkusu kullanılarak sermaye egemenliğine devam edilmektedir. İşçileri bölerek ve “sendikalı olursan işverenin seni işten atabilir ve hak ettiğin sendikal tazminatı da alamazsın” denilerek, sendikal örgütlenmenin bitirilmesi amaçlanmaktadır.
Bu düzenlemeyle, ülkemizde işçi ve emekçi sınıfının kazanılmış demokratik haklarına, çalışma yaşamının demokratikleştirilme mücadelesine darbe vurularak, baskılar ve yasaklar arttırılmaktadır.
Türkiye işçi sınıfı ve mücadeleci sınıf sendikaları, demokrat ve devrimci emek dostu örgütleri ve aydınları bunu kabul etmeyeceklerdir.
İşçi sınıfının sendikal, ekonomik ve demokratik örgütlenmesi, haklarını koruma ve yeni haklar elde etme mücadelesi devam edecektir. Sendikalaşmaya yönelik artan baskılar ve örgütlenme yasağı, bu amaçla getirilen engeller; bizzat hayatın içinde aşılacak sermaye güçlerinin karşısına işçi sınıfının talepleri ve iradesi çıkarılacaktır.
Şimdi mücadele ve örgütlenme bilincinin geliştirilmesi ve bu yolda doğru adımların atılması zamanıdır. Kararlı ve inançlı bir biçimde işçilerin sendikal örgütlenmesi ve hak mücadelesi daha güçlü biçimlerde sürdürülmelidir.
Yeni süreçte sendikalar ve işçiler; artık bir yöntem bulmalıdır ve aynılar aynı yerde toplanmalıdır. Sermayenin istediği sarı-yandaş sendikal yapılanma ve güdümlü işçi sınıfı yaklaşımları reddedilmelidir.
İşçi sınıfı saflarını sıkılaştıracaktır. İşçilerin birlik içerisinde ve birlikte gerçekleştirecekleri kararlı mücadele, sermayenin ve işbirlikçilerinin dayatmalarını da boşa çıkaracaktır.
Yeni çalışma yaşamı düzeninde” Sendikasızlaştırma” ve “Güvencesiz Çalışma” geliştiriliyor.
Bunun karşısında işçi sınıfının ve dostlarının, mücadeleyi yükseltmekten başka yol ve çaresi yoktur.
Emek.org.tr