AKP ve Kadın istihdam politikaları üzerine söyleşi

AKP iktidarı döneminde kadın istihdamı politikalarını ve bu politikaların kadınların hayatına nasıl etki ettiğini, kadınları önümüzdeki dönem nelerin beklediğini bu alanda önemli çalışmalarıyla bilinen Ankara Üniversitesi SBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülay Toksöz ile yapılan ve Evrensel gazetesinde yayımlanan söyleşiyi önemli gördüğümüz için paylaşıyoruz. Kadınların çalışma koşulları 14 […]

AKP iktidarı döneminde kadın istihdamı politikalarını ve bu politikaların kadınların hayatına nasıl etki ettiğini, kadınları önümüzdeki dönem nelerin beklediğini bu alanda önemli çalışmalarıyla bilinen Ankara Üniversitesi SBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülay Toksöz ile yapılan ve Evrensel gazetesinde yayımlanan söyleşiyi önemli gördüğümüz için paylaşıyoruz.

Kadınların çalışma koşulları 14 yıllık AKP iktidarı döneminde nasıl şekillendi?

2002 yılı AKP’nin iktidara geldiği ve Türkiye’de yasal ve kurumsal anlamda ciddi dönüşümlerin başladığı bir süreç. Bu dönem Avrupa Birliği uyum süreci söz konusu ve çok fazla yasal değişiklik yapıldı. Yeni kurumlar ihdas edildi ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi bir hedef de resmi metinlere girdi. Bunu o yıllar açısından olumlu olarak değerlendirmek gerekir ancak bu sürecin 2010 civarında tamamlandığını söylemek mümkün. Resmi metinlerde kalkınma planları, istihdam stratejisi gibi artık toplumsal cinsiyet eşitliği hedefinin giderek geri plana itildiğini ve ön plana çıkanın ‘aileyi koruma’ söylemi olduğunu görüyoruz.

KADIN İŞSİZLİĞİNDE ÇOK CİDDİ ARTIŞ VAR’

2002’den sonra AKP’nin ilk dönemi metinlerinde genellikle kadın istihdamının artırılması hedefi var. Tabii ki bu AB uyum süreciyle yakından bağlantılı ama aynı zamanda ’90’lardan itibaren Türkiye’de büyük ivme kazanan kadın hareketinin, ‘çalışma hayatı içinde erkeklerle eşit haklara sahip olarak yer alma’ talebi önemli. Burada, istihdamı artırma gibi bir hedef var ama bu hedefin gerçekleştirilmesi noktasında büyük sıkıntılar da var. Oranlarda istihdamda artış görülürken; ‘Nasıl bir istihdam, hangi sektörlerde artıyor, kadın işsizliği ne yönde gelişiyor’ bunlara daha yakından bakmak gerek. Son 10-15 yılda kadın işsizliğinde ciddi artış var. Özellikle de lise ve üniversite mezunu kadınların işsizliğinde.

Neden genç kadın işsizliği artıyor?

Eğitimin 1997’de 8, 2012’de 12 yıl zorunlu hale gelmesiyle okullaşma oranı yükseldi. İş gücü piyasasına daha çok kadın katılarak işsizlikle yüz yüze geldi. İşsizlik oranları 2016’da lise mezunu genç kadınlarda yüzde 30’ları geçti. Yani her 3 kadından biri işsiz, üniversite mezunlarında da kabaca her 4 kadından biri işsiz. Genç erkeklerin işsizlik oranları da yüksek ama kadınlardan daha düşük. Bu durum, iş gücü piyasalarının cinsiyetçi yapısıyla doğru orantılı. Dolayısıyla kadınların belli alanlarda eğitim görmesi ve belli mesleklerde yoğunlaşması istihdam alanlarını azaltıyor. Oysa erkekler daha geniş alanlarda, daha fazla meslek eğitimi alabiliyor.

Hükümet sözcüleri sürekli ‘kadın istihdamını arttıracağız’ diyor, bunun bir karşılığı yok mu?

AKP politikasına baktığımızda genel olarak kadınların istihdama katılmasına ‘tamam’ diyorlar ama bu katılımın kadınların aile içindeki yükümlülüklerini ortadan kaldırmayacak şekilde olmasını uygun buluyorlar. Getirilen istihdam teşviklerine, mesela 2016’da çıkartılan kadınların yarı zamanlı çalışmasına imkan tanıyan düzenlemeye bakalım. Bu düzenlemeyi eminim çalışan pek çok kadın olumlu karşıladı. Çünkü çocuk sahibi olduktan sonra birçok kadın iş yaşamından ayrılmak durumunda kalıyor. Çocuğunu güvenle bırakabileceği kamusal hizmetlerin bulunmaması, üst gelir grubundan kadınları özel bakıcı tutma ya da özel kreşlerden yararlanmaya sevk ediyor, gelir düzeyleri buna imkan tanıyor. Gelir düzeyi düşük kadınlar ailede bu bakımı üstlenecek bir büyükanne varsa ondan yardım alıyor, yoksa kadın iş yaşamından kopuyor. Dolayısıyla yarı zamanlı çalışma, kadınlar açısından belli bir süre çalışma imkanı doğması açısından anlamlı görünüyor. Ama sorunlar var. Birincisi kadın yarı zamanlı çalıştığı zaman iş saatlerinde o çocuğun bakımı ne olacak? Bu tür politikaların bütüncül olarak tasarlanması lazım. Diğer yandan erkekler, yani babalar için de bu imkanın sağlanması gerekir. Ardından da yarı zamanlı çalışma esnasında bakım işini üstlenecek kurumsal hizmetler sunulur. 

Türkiye’de bu tür kurumsal hizmetlerin sunulmasında büyük bir zafiyet olduğunu görüyoruz. Mesela Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması adı altında 2015 başında Meclise sunulan tasarı, nüfusu 100 binin üzerindeki belediyelerin kreş açmasını öngörüyordu. Ama kreş açmadığı takdirde belediyeye herhangi bir yaptırım hükmü yok-tu. Bu yüzden bağlayıcı da değildi. Ama en azından böyle bir hüküm vardı. 2016’da torba yasada hiç yer verilmedi. Yerel yönetimler erken çocukluk dönemine yönelik çocuk bakım hizmetlerini hiçbir şekilde sunmuyor.

YARI ZAMANLI ÇALIŞMANIN RİSKLERİ OLABİLİR

Yasa çıkarken kadınlara kısmi zamanlı çalışma imkanı sunacaklarını söylediler. Memurlar için de, işçi kadınlar için de doğum izni bittikten sonra iki ay kısmi zamanlı çalışma getirdiler. Bu, kadınların talep ettiği bir düzenlemeydi. Doğum izni ertesinde yumuşak geçiş sağlıyordu. Ancak yasada asıl önemli olan, çocuğun okul yaşı gelene kadar yani 5 buçuk yaşına kadar kadına yarı zamanlı çalışma imkanı sağlaması. Memur kadınlar gibi göreli güvenceli çalışan kadınlar bu imkandan yararlanabilecek. Özel sektörde bazı kurumlaşmış büyük şirketlerde çalışan kadınlar da. Ama ücretli çalışan geniş kadın kitlesi açısından işverenlerin böyle bir talebe hiç olumlu bakmayacağını söyleyebiliriz çünkü daha tasarı hazırlanırken bir çok işveren bu durumda kadın istihdam etmekten vazgeçeceğini söyledi. Bu uygulama orta vadede kadınlar açısından bir handikapa dönüşür. Bakım hizmetlerine yönelik kurumsal düzenlemelerin yapılmadığı, ihtiyacın karşılanmadığı koşullarda sadece ‘kısmi zamanlı çalışmayı getirdim’ diyerek düşük kadın istihdamı sorununun çözülmesine imkan yok ve istihdama yeni katılacak kadınların önünü kesme riski taşıyor.

ASIL İSTENEN DOĞURGANLIĞI ARTTIRMAK 

Burada asıl istenen doğurganlık oranını arttırmaktı ve dinamik nüfus yapısının korunmasından söz ediliyordu. Bununla doğurganlık oranını arttırabileceklerinden pek emin değilim. Doğurganlık oranını arttırmak gibi günümüz koşullarında gerçekçi olmayan bir hedef yerine, doğurganlık oranındaki düşüşün durdurulabilmesi için çocuk sahibi olan anne babalara daha fazla teşvik politikaları olması ve bakım yükümlülüğün kadın ve erkek arasında adil bölüştürüldüğü düzenlemeler gerekir. Oysa AKP, muhafazakar ve ataerkil bakış açısının hakim olduğu bir parti olarak bakım yükümlülüğünü kadınlara ait görüyor. ‘Kadının fıtratında var’ anlayışı bu anlama geliyor. Kadın yarı zamanlı çalışsın, evden çalışsın, ihtiyaç olduğunda çalışsın, çocuklarına baksın, bakım yükümlülüklerini yerine getirsin. Bu yaklaşım kadınların iş gücü piyasasına güvenceli ve erkeklerle eşit haklara sahip olarak dahil olmasına engel teşkil ediyor.

Bu tür işler genelde kayıt dışı yapılıyor. Kayıtlı olduğunda da çalışan, haklara erişemiyor. Şu anda bile yarı zamanlı çalıştığınızda emekli olabilmek için gerekli prim gün sayısını doldurmanıza ya da işsizlik sigortasından yararlanmak için bile prim gün sayısı koşullarını yerine getirmenize imkan yok. Yarı zamanlı çalıştığınızda ancak çalıştığınız süre içinde ücretinizi alabilir, emekliliğe hak kazanamaz ya da prim gün sayısı düşük olduğundan cüzi miktarda emeklilik ödeneğine hak kazanırsınız. Bu tür işler kadınlara kendi ayakları üzerinde durma, kimseye ekonomik açıdan bağımlı olmadan yaşamını sürdürme imkanını sunmaz.

Önümüzdeki dönem kadın politikaları nasıl şekillenebilir?

Önümüzdeki dönemde AB ile ilişkilerinin zayıflamasına da bağlı olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin geri plana bırakılmasıyla kadınlar açısından iş gücü piyasasında gerçekten eşit imkanlara sahip ve eşit koşullarda çalışma noktasında bir perspektif sunulmayacağını söyleyebiliriz. Kayıtlı çalışan kadın sayısında artış var ama kayıt dışı çalışan kadın sayısında da artış var.
Kadınların girişimciliğini desteklemek adı altında yürütülen çok sayıda program kendi hesabına çalışmanın teşvik edildiği uygulamalar içeriyor. Bu kapsamda mikrokrediler veriliyor.

KENDİ HESABINA ÇALIŞMA KAYIT DIŞILIĞI ARTTIRIYOR’

Girişimcilik dediğimiz şey kendi içinde çok korunmasız. Gelir çok düzensiz ve düşük, kendi sigorta primlerinizi ödeyecek düzeye kavuşamıyorsunuz. Dolayısıyla kendi hesabına çalışmanın arttığı durumlarda aynı zamanda kayıt dışı çalışma da artıyor. Böylece uygulanan politikaların kayıt dışı çalışmayı arttırmak gibi öngörülmemiş ama gerçekleşen sonucu oluyor. Bu uygulamaların istihdam yaratmada başarılı olmadığını görüyoruz. Bunlar neoliberal politikalar; devlet olabildiğine küçülsün, devlet istihdam yaratma yükümlülüğünden azat edilsin, piyasa kendisi yaratsın. Piyasa nasıl yaratacak? Özel sektör yatırım yaparsa yaratabilir ya da kişiler kendi işini kurarsa.

Kadınlar açısından öne çıkan, evde yapılan üretim faaliyetleri. Gider yerel pazarda satarsınız evde ürettiğiniz bazlamayı ya da başka bir gıda ürününü. Satabildiğiniz sürece para kazanırsınız ancak satamazsanız bu yoktur. Olmayan gelir yüzünden de Bağ-Kur’lu iseniz priminizi bir iki ay öder, üçüncü ay ödeyemeyebilirsiniz. Kendi hesabına çalışma kadınların dörtte üçünün kayıt dışı çalışması sonucunu yaratıyor. Devletin istihdam yaratma konusundaki yükümlülüğünü tekrar hatırlaması gerekiyor. Aynı zamanda bakım hizmetlerinin kadın erkek birlikte paylaşılması gerekir. 

BAKIM SİGORTASI UYGULAMASI GETİRİLMELİ’

Ayrıca Türkiye’nin yaşlanma olgusu var. Yaşam süresinin uzamasına bağlı olarak yaşlı nüfusun toplam nüfus içinde payı artıyor. Bu henüz AB ülkelerine kıyasla düşük ama orta ve uzun vadede yükselecek. Yaşlıların bakımı da toplumsal bir sorumluluk ve devlete ait. Gündüz bakımevleri ve sürekli huzur evleri açılabilir, bakım sigortası gibi bir uygulama getirilmeli. İnsanlar çalıştıkları sürede nasıl prim ödüyorlar ve yaşlandıklarında belli emeklilik ödeneği ve sağlık hakkı kazanıyorsa, yaşlandıkları zaman da bakıma muhtaç olduklarında bu bakımın onlara sunulmasının da bu sigorta üzerinden sağlanması gerekiyor. Türkiye’de böyle bir düzenleme yok. Çünkü hükümetler bunu kadınların aile içinde sunacağını varsayıyor. Kurumsal bakım hizmetleri noktasında büyük bir açık var ve bu kadın istihdamını olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin uyguladığı ekonomi modelleri nedeniyle çok fazla istihdam artışı olmayabilir ama önümüzdeki dönemde nüfus artış hızının azalmasıyla kadın iş gücüne ihtiyaç artacak. Kadının iş gücüne dahil olabilmesi için bakım hizmetlerinin kaliteli, nitelikli, ödenebilir olması çok önem taşıyor.

KADINLAR OTORİTEDEN AKIL ALMAK İSTEMİYOR !

Önümüzdeki dönem kadın mücadelesi nasıl olacak, kadınları ne bekliyor?

Referandum sürecinde kadınlar tarafından yapılan videolara baktığımda müthiş bir mizah ve dayanışma duygusu gördüm. Genç kadınların bu aktif çabalarından büyük memnuniyet duydum. Bundan sonra da devam edeceğine inanıyorum. Türkiye’deki kadın hareketinin mücadeleyi bırakmayacağını düşünüyorum. 80’lerden sonra başlayan bu hareket kadın haklarının geliştirilmesi ve kadın haklarına yönelik saldırılar olduğunda buna karşı direnme noktasında çok olumlu bir profil sundu. Bunun bundan sonra da devam edeceğini düşünüyorum. Kadınlar otoriteden, kendilerini otorite olarak tanımlayan bir takım erkeklerden ne yapmaları, ne söylemeleri, ne düşünmeleri, nasıl yaşamaları gerektiği konusunda bir şeyler duymak istemiyor. Kendi kararlarını kendileri vermek istiyor. Ve bu mücadeleyi sürdüreceklerine inanıyorum.”

(Evrensel Gazetesi – Derya KAYACAN ve Burcu YILDIRIM, 07 Mayıs 2017)

emek.org.tr

İlgini çekebilecek diğer içerikler