Mimari restoratör Dilek Dayar İş cinayetindeki gerçekler

UNUTMAYALIM! İş cinayetinde kaybettiğimiz mimari restoratör Dilek Dayar anısına.. İstanbul Sirkeci’deki tarihi Büyük Postane binasının restorasyon çalışması sırasında yaşanan iş cinayetinde mimari restoratör Dilek DAYAR’ı kaybettik. 26 Temmuz da yaşanan iş cinayeti dolayısıyla taşeron şirket yöneticisi tutuklanmıştı. Dilek Dayar iş cinayetinin nedenleri ve  sorunları inceliyoruz. Dilek Dayar anısına, İSİG Meclisi sitesinde yayınlanan ve Emre Gürcanlı’nın […]

UNUTMAYALIM! İş cinayetinde kaybettiğimiz mimari restoratör Dilek Dayar anısına..

İstanbul Sirkeci’deki tarihi Büyük Postane binasının restorasyon çalışması sırasında yaşanan iş cinayetinde mimari restoratör Dilek DAYAR’ı kaybettik. 26 Temmuz da yaşanan iş cinayeti dolayısıyla taşeron şirket yöneticisi tutuklanmıştı. Dilek Dayar iş cinayetinin nedenleri ve  sorunları inceliyoruz.

Dilek Dayar anısına, İSİG Meclisi sitesinde yayınlanan ve Emre Gürcanlı’nın “Başarılı parlak şirketler, ‘talihsiz üzücü kazalar’!” yazısını olayın perde arkası gerçekliklerini ifade ettiği için biz de yayınlıyoruz.

“Başarılı parlak şirketler, ‘talihsiz üzücü kazalar’!” -Emre Gürcanlı

Bir şirketin geçmişine bakıp da oldukça parlak olduğunu gö rdüğünüzde ona karşı bakışınız değişecektir. Hele ki konu o şirketin bir işyerinde gerçekleşen ölüm veya yaralanma olduğunda bu daha da belirgin hale gelir. Düşünsenize, yıllar boyunca sektörde yer alan, başarılı projelere imza atmış bir şirketin bir çalışanı yaşamını “kaza” sonucu yitirdiğinde ona “iş cinayeti” demek son derece insafsız olacaktır değil mi?

Bir başka altı çizilmesi gereken husus ise iş yerlerinde gerçekleşen ölüm ve yaralanmalarda, kurbanların isimlerinin sürekli geçmesine karşılık, şirket isimlerinin nedense o kadar geçmemesi. Bu hatayı emekten yana yayınlar da yapabiliyor, olay bir anda dramatik bir hale geliyor, kurbana odaklanılıyor. Üzülüyoruz, belki kahroluyoruz, sonra da unutuyoruz.

İsterseniz bu kez unutmayalım, işe tersten bakalım. İlk önce başarılı şirketimizi tanıyalım. Karacan Grup İnş.Mak.Müh.İth.İhr.Ltd.Şti. Sirkeci Büyük Postane Binası Restorasyonu işini alıyor.

İş sahibi idare PTT İşin 15 Eylül 2017 günü başladığı ve 28 Ocak 2019’da bitirilmesi taahhüt edilmiş. Aynı firma daha önce de pek çok restorasyon işi almış görünüyor. Bunların arasında TC Ziraat Bankası Genel Müdürlük Ulus Tarihi A Blok Güçlendirme ve Restorasyon işi, Ankara Bakanlık Merkez Binası (Opera) Restorasyonu, Eski Tekel İdari Bina ve Ek Bina Restorasyonu, Bursa İznik Nilüfer Hatun İmarethanesi tanzim ve çevre düzenlemesi, Karadeniz Ereğlisi belediyesi Kent Müzesi Restorasyonu vs. 2012’den itibaren iş almaya başladığı büyüdüğü görülüyor. Kendi web sitesinde 1957 yılında Karacan Dekorasyon adıyla inşaat sektörüne giriş yaptığı, 1997’de Karacan Grup unvanıyla özellikle restorasyon ve onarım sektörüne girdiği belirtiliyor.

Tamamlanmış ve devam eden projelerini web sitesinde görmek mümkün. Ancak nedense Sirkeci Postane Restorasyon işine web sitesinde yer verilmemiş, belki de unutulmuş, belki de sonradan çıkarılmış bilmiyoruz, çok gösterişe gerek duymayan bir firma zaten. Genç restoratör Dilek Dayar’ın ölümünün ardından bu projeyi de başarılı şirketimizin aldığını duyuyor çoğumuz.

Ama bir başarılı, biraz daha küçük şirketimiz daha var. Karacan Grup, işi belki de işin bir kısmını Adım Restorasyon şirketine veriyor. Adım Restorasyon bir alt yüklenici olarak işin yapımını üstleniyor, 26 Temmuz günü bina kenarındaki saçaklarda çalışan mimari restoratör Dilek Dayar ve arkadaşı şiddetli bir yağmurun başlaması üzerine işi bırakıp bellerindeki kemere bağlı olan halatları çıkararak iskeleden yaklaşık 130-150 santimetre uzaklıkta bulunan bina kısmına geçmek istiyor. Arkadaşı binaya geçmeyi başarırken, Dilek aradaki boşluktan düşerek yaklaşık 20 metre aşağı düşüyor. Olayın tek tanığı olan iş arkadaşı, arkasından bir ses duyduğunu, döndüğünde ise Dilek’i göremediğini söylüyor.

“İki başarılı şirket, dikkatsiz bir çalışan ve bir istenmeyen olay; talihsiz bir kaza”
Kurgu tam da böyle kuruluyor veya kurulacak. Her zaman böyle yapılıyor. “İş cinayeti” dediğimizde insafsızlıkla suçluyorlar. Şimdi bu şirket sahipleri katil mi, bilerek isteyerek mi insan canına kıyıyorlar, nereden çıkıyor bu cinayet lafı!

Peki. Bir an için susalım. Susalım ama ölen hep işçi, bu kez de öyle, işçiler ölüyor, işçiler hata yapıyor, işçiler dikkatsiz davranıyor ve işçiler özür diliyor “iş cinayeti” dedikleri için. Ama bir genç kadın 20 metre yüksekten düştü ve öldü! Ambulansla hastaneye götürüldükten sonra yoğun bakıma alınan Dilek’in kafatasında ve vücudunun çeşitli yerlerinde kırıklar vardı, yaşaması mucizeydi, müdahale sırasında 3 kez kalbi duran Dilek artık yok… Böyle susup, üzülüp unutacak mıyız?

Babası seyyar satıcılık yaparak, annesi evde çalışarak kızlarını okutuyor. Bir emekçi çocuğu, hedefi odaklanmış, okuyacak iş bulacak. Maçka Akif Tuncel Anadolu Meslek Lisesi’nin başarılı bir öğrencisi. Işık Üniversitesi Mimari Restorasyon Bölümü’nü burslu kazanıyor ve bu okuldan başarıyla mezun oluyor. 5 Aralık 2017 tarihinde işe başlıyor. Dilek Ekim ayında 24 yaşına girecekti, giremedi, ailesinin yüzü belki de hiç gülmeyecek tüm evladını yitiren ana babalar gibi. Dram değil, dramatize etmiyoruz, gerçeklerden söz ediyoruz. Gerçek bu, gerçek acı, peki suçlu kim? Her defasında soruyoruz suçlu kim?

Suçluyu ararken somut olguları ortaya koymalıyız, duygusallıktan uzak biraz da soğuk davranmalıyız, başka çaremiz yok. En acı dramları yaratan gerçeklerin aslında ne kadar basit, ne kadar saçma olduğunu görmek zorundayız.

Gerçek 1: Anlı şanlı firmalar işleri alır ama kendileri yapmazlar, işi alt yüklenicilere verirler. Onlar da çoğu zaman gider küçük taşeronlara verir bu böyle bir silsileyle gider. Bu olayda silsile çok uzamamış neyse ki… Ama bir diğer gerçek de şudur; işi alt yükleniciye de versen denetlemek, koordine etmek zorundasın sorumluluktan kaçmak mümkün değildir. Acaba bu olayda denetlenmiş midir?

Gerçek 2: Yağmurda çalışıldığı iddia ediliyor. Yağmurlu havalarda iskele üzerinde çalışma yapılmaz, yaptırılmaz.

Gerçek 3: İskele ile bina arasında güvenli bir şekilde geçilebilecek kadar kısa bir boşluk olmadığı, iskele ile bina arasındaki uzaklığın 130-150 cm olduğu, iskeleden binaya geçmek için bir platform/kalas vb. konmadığı, söz konusu alanın geçişe müsait olmadığını belirtmek amacıyla bariyerlerle kapatılmadığı iddia ediliyor. İskelelerde geçiş amacıyla 60 cm genişliğinde, kenarlarında korkuluk olan geçitler olmak zorundadır ki çalışanlar rahatlıkla iskeleden binaya geçebilsinler.

Gerçek 4: Bina ile iskele arasındaki düşmelere neden olabilecek tehlikeli boşluklar olmaması, bu önlemin de alınması şarttır. Çalışma alanı/bina ile iskele arasında 30 cm olması uygulamada belirtilen bir husustur.

Gerçek 5: Kurulan iskelelerin işin ehli bir kişi tarafından kurulması, standartlara uygun olması şarttır. Hadi daha teknik söyleyelim Ön yapımlı bileşenlerden oluşan cephe iskeleleri ve iskele şeklinde kullanılan geçici iş ekipmanlarının, TS EN 12810-1,TS EN 12810-2,TS EN 12811-1,TS EN 12811-2 ve TS EN 12811-3 standartlarına ve ilgili diğer ulusal standartlara, konu ile ilgili ulusal standart bulunmaması halinde ilgili uluslararası standartlara uygun olması ZORUNLUDUR!

Gerçek 6: Bu ülkede insan yaşamı ucuz, iskele kurmak, en güvenli ekipmanı kullanmak, inşaatı denetlemek, işi durdurmak vs. vs. pahalıdır.

Ve son gerçek: Dilek şu an aramızda değildir, yüzlerce kez eğitimini aldığım ve verdiğim, yüzlerce öğrencime defalarca anlattığım en basit önlemlerin yok sayılmasından dolayı artık yoktur.

Suçlu kim peki?

(Emre Gürcanlı’nın kaleme aldığı “Başarılı parlak şirketler, ‘talihsiz üzücü kazalar’!” yazısından)-İSİG

emek.org.tr

İlgini çekebilecek diğer içerikler