Kapitalist çalışma ortamı yeni meslek hastalıklarına neden oluyor. Bunlardan biri de ‘Burn-out sendromu’ dur.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği yasalarına baskı ve strese ilişkin maddeler eklenmesi talebi yaygınlaşıyor. İşyeri stresi ve işçi üzerinde yaratılan ve işyeri kaynaklı psikolojik sorunlar, yaygınlaşan biçimiyle işçilerin, sendikaların, emek kamuoyu gündemindedir.
“Hastalığının İngilizce adı burn-out, Türkçe’si şimdilik “tükenmişlik sendromu”. Bir çeşit nevroz, düzensizlik… Mesleki istifra veya iş fesadı… Ak saçlıların deyimiyle; Sürmenaj!”
İşçi sağlığı konusunda önemli gördüğümüz Burn-out sendromu ve sendikalar-Kıvanç Eliaçık yazısını yayınlıyoruz.
Burn-out sendromu ve sendikalar
İki değil üç yabancı dil biliyordu. Diploma ve sertifika koleksiyonu vardı. Şirkette hızla yükselmişti. İşe yeni girenlere örnek gösteriliyor, herkes ona gıpta ediyordu.
Atom karınca gibiydi… Adeta işiyle evliydi!
Ansızın teşhis konulamayan bir hastalığa tutuldu. Nazar değmedi! “Burn-out” oldu.
Bedeninin gönderdiği mesajları spam kutusuna göndermişti. Ignore edilen bünye sonunda istifa mektubu yazıp sırılsıklam bir imzayla patrona iletti.
Yataktan çıkamadı, çıksa kapıyı açamadı.
Yandım bittim sendromu
Hastalığının İngilizce adı burn-out, Türkçe’si şimdilik “tükenmişlik sendromu”. Bir çeşit nevroz, düzensizlik… Mesleki istifra veya iş fesadı… Ak saçlıların deyimiyle; Sürmenaj!
Sözlüklere henüz yerleşmemiş olsa da farklı mesleklerden çok sayı işçi bu hastalığa yakalanıyor. Rakamlar dikkat çekici; her 10 beyaz yakalıdan 1’i… Bazı mesleklerde oran yüzde 40’a kadar çıkıyor.
Korktun mu? Korkmalısın!
Belçikalı bilim insanları seyirci kalmamış, üşenmeyip bu konunun enstitüsünü kurmuş: EIIRBO (European Institute for Intervention and Research on Burnout) Bir nevi Sürmenaj Enstitüsü.
Enstitü müdürü ve sürmenaj mütehassısi Doktor Patrick Mesters’a göre bu sendroma en çok yakalananlar kendisini işine en çok adayanlar. Yani, ayın elemanları risk grubundalar.
İş ve işyeri kaynaklı bunalımın belirtileri diğer depresyonlarla benzerlikler gösteriyor: fiziksel ve duygusal tükenmişlik, acizlik hissi ve saldırgan davranışlar…
Fazla mesai, fazla çalışma, mesai sonrası yolda-kafede-evde çalışmak, özel hayatla iş arasındaki dengesizlikle başlıyor. Görevler anlamsız geliyor, iş arkadaşlarının her söylediği batıyor.
İşyerinde tecrit edilmiş gibi hissediyorsunuz. Çırpındıkça batıyorsunuz… Sırtınızdaki iş yükü artarken hayatınız üzerindeki denetiminizi kaybediyorsunuz…
Aslında hastalığın belirtilerini anlamak boğaz ağrısını, burun akıntısı ve baş dönmesi fark etmek kadar kolay. Ama çözüm meyve, ıhlamur ve hırka takviyesi kadar basit değil.
Sizi hasta eden şey soğuk değil virüs… Alerji mikropların gelişimini tetikliyor.
Sorun sizde değil! İşyerinizdeki organizasyon, performans beklentileri, üretim zorlaması, yetişmesi gereken projeler, raporlar… Homo Sapiens’e uygun değil.
İlaçsız yedi gün ilaçla bir haftada geçer sanmayın! Kariyer anlayışınız ve performans hedefleriniz metastaz yapacak.
İki kişinin işini bir kişiye yaptıralım ama bir kişinin maaşını iki kişiye verelim diye düşünen patronlar sayesinde salgın gibi yayılıyor.
Burn-out’a karşı omuz omuza
Genelde “burn out” kişisel bir zayıflık göstergesi sayılıyor. Her yuppie kendi bacağından asılıyor.
Ama bazı şirketler hatta bazı ülkeler bu mesleki olguyu tanıdılar. Önlem almaya çalışıyorlar. İdari izin almayı kolaylaştırdılar. Yıllık izinleri dört mevsime dağıttılar. İşyerine hobi alanları kurdular.
Belçika Ulusal Hastalık ve Maluliyet Sigortası Enstitüsü’ne (INAMİ) göre 2017 yılında 28 bin burn-out vakası gözlenmiş. Aynı yıl içerisinde %7’si burn-out %15’i depresyon teşhisiyle 400 bin kişi sağlık sorunları nedeniyle tazminat almış. Belçika SSK’sının tahminleri iş gücünde yaklaşık 80 bin burn-out hastası oldu yönünde.
Yine Belçika’da 80 binden fazla şirkete insan kaynakları hizmeti veren Secures danışmanlık firmasına göre bir yıl içindeki hastalık izni kullanma oranı %20 arttı. Secures uzmanları bu artışı burn-out’a, burn-out’u da özel hayat ve iş hayatı arasındaki dengesizliği bağlıyor.
Laurence Vanhee, hastalanmadan önce Belçika’da bir bakanlıkta insan kaynakları müdürüymüş. İyileştikten sonra görevine döndüğünde unvanını hatta görev tanımını değiştirmiş. Yüksek Mutluluk Memurluğu’na terfi etmiş. İş ve özel hayat dengesi üzerine kafa yormaya başlamış.
Yüksek Mutluluk Komiseri Vanhee’ye göre işyerinde başarı ve mutluluk için patronların bazı alışkanlıklarından vazgeçmeleri ve bazı şeyleri sineye çekmeleri gerekiyor. Burada sendika devreye giriyor. Sendikalar ve işyeri komiteleri bazen aşı bazen antibiyotik olarak devreye girmeli.
Avrupa üzerindeki yorgunluk
İşyerindeki psikolojik koşullar, psiko-sosyal riskler 2004’ten beri Avrupa Birliği ülkelerinde “işçi sağlığı ve iş güvenliği” konuları arasında kabul ediliyor. Çalışma stresi, işyerinde şiddet ve taciz konulu çerçeve anlaşmalar gündemde. Artan şikâyetler ve ilgili davalar nedeniyle yasalar ve yönetmelikler uygulamaya konuyor. Hem şirketler hem sendikalar bilinç yükseltme kampanyaları yürütüyor.
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ETUC’a göre uzun çalışma süreleri veya çalışma zamanıyla tatil arasındaki ayrımın belirsizliği nedeniyle hastalanan işçi sayısı artıyor.
Teknolojik gelişmelerin işçilere daha fazla serbest zaman yaratacağı düşünülüyordu. Aksine, bu alandaki gelişmeler ve esnek çalışma dayatması, işyerinin ve mesai saatlerinin belirsizleşmesine yol açtı. İşçiler, işyeri dışındayken bile gelebilecek bir talimat veya teklif için esas duruşta beklemeye başladılar.
İşyeri buharlaşınca işçiler arasındaki dayanışma da ortadan kayboldu. İş arkadaşlarımızla dertleşebildiğimiz lokale gidemez, işyeri sendika toplantılarına katılamaz olduk. İşçiler birbirlerini görmeden patronların online talimatlarına karşı yalnız kaldık. Sendikadan cep telefonlarımıza gelen kısa mesajlar bizi yeterince koruyamadı.
Almanya’da metal ve tekstil işçileri sendikası IG Metall burn-out’a karşı mücadele kapsamında bir anti-stress yönetmeliği talep ediyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği yasalarına baskı ve strese ilişkin maddeler eklenmesini talep ediyor. Dünyanın en güçlü sendikalarından biri olarak kabul edilen IG Metall’e göre herkes insanca yaşayabileceği bir ücret almalı, iş saati dışında veya tatillerde işini kaybetme endişesi olmamalı.
Burn-out’un sendikaların gündeminde olduğu başka bir ülke de İngiltere. İngiltere Sendikalar Konfederasyonu’na (TUC) göre 2010 yılından bu yana fazla mesai yapan işçilerin sayısında yüzde 15’lik bir artış var. Oysa İngiliz işçi hareketinin temel taleplerinden biri çalışma saatlerinin kısaltılmasıydı ve daha önceki on yıllarda çalışma saatleri sürekli azaltılmıştı. TUC’ye göre 48 saatten fazla çalışmak belirgin strese, zihinsel hatalıklara, kalp hastalıklarına, diyabete ve felce yol açıyor. Bu tür hastalıklar aile bireylerine ve iş arkadaşlarına etkileri nedeniyle sağlık sitemine ek yükler getiriyor. İngiliz sendikaları burn-out’a ve işyeri stresine karşı işyeri komiteleri kuruyor.
“Sağlık Kardan Öncedir” sloganını kullanan İsviçre UNIA Sendikası “çalışma saatlerinin sınırlandırılması” kampanyası kapsamında burn-out’a dikkat çekiyor. Eğer zamanında ve doğru tedavi edilmezse uzun süreli depresyona yol açacağını söyledikleri hastalığa karşı üyelerini doktora başvurmaya çağırıyor. Sendika, işyeri komitelerini de “çalışma saatlerini sınırlama ve üyeler arası ilişkileri sıcak tutma” konusunda göreve çağırıyor.
Avrupa sendikalarına göre üzerinde ağır iş yükü olan ve çok sayıda sorumluluğu bulunan işçiler, işin mantığı ve planlamasına müdahale şansı bulamıyor. Geleneksel olarak işçi sorunlarının çözümüyle ilgili söz ve karar hakkı isteyen sendikalar, artık işin planlamasına hatta şirketin ticari işleyişine katılmak istiyor. Sendikalar, iş yerindeki strese karşı yasalar ve işçilerin işyerindeki tatminine ilişkin toplu sözleşme maddeleri talep ediyor.
Burn-out ve diğer musibetlere karşı, tatil ile iş arasındaki denge bozulunca çare: tatil-i eşgal!
Gazetekarınca – Burn-out sendromu ve sendikalar – Kıvanç Eliaçık 17 Mart 2018
emek.org.tr