Kıdem tazminatı hakkı ve sendikaların emekçilere yabancılaşması üzerine…

1980’li yıllardan bu yana emekçilerin hakları fiilen ya da yasal düzenlemelerle tırpanlanırken sendikalar kendi örgütlü oldukları alan içinde sadece üyelerinin haklarını korumayı hedeflemişlerdir. Örneğin ÇİTOSAN’ın özelleştirilmesi tekstil, petrokimya, gıda sektöründeki sendikaların umurunda olmamıştır. Ama daha sonra özelleştirme bu alanlara da gelmiş ve sadece kendi örgütlü olduğu alanda mücadele eden sendikalar birer birer mücadeleyi kaybetmişlerdir. Benzer […]

1980’li yıllardan bu yana emekçilerin hakları fiilen ya da yasal düzenlemelerle tırpanlanırken sendikalar kendi örgütlü oldukları alan içinde sadece üyelerinin haklarını korumayı hedeflemişlerdir. Örneğin ÇİTOSAN’ın özelleştirilmesi tekstil, petrokimya, gıda sektöründeki sendikaların umurunda olmamıştır. Ama daha sonra özelleştirme bu alanlara da gelmiş ve sadece kendi örgütlü olduğu alanda mücadele eden sendikalar birer birer mücadeleyi kaybetmişlerdir.

Benzer durum emekçilerin haklarına yönelen saldırılar için de geçerlidir. Örneğin 4857 sayılı İş Kanunu, 5510 sayılı SSGSS Kanunu çıkartılırken sendikalar yine sadece örgütlü oldukları kesimin hakları için mücadele stratejileri belirlemişlerdir. Oysa sendikaların haklarını korumaya çalıştığı örgütlü kesimin toplam emekçiler içinde oranı sadece yüzde 5-6 dolayındadır. Yine sosyal güvenlik ve sağlık hakkına yönelik düzenlemeler yapılırken bu ülkede sosyal güvenceye ve dolayısıyla sağlık hakkına ulaşamayan milyonlarca insan görmezden gelinerek sadece mevcut durumu savunmaya yönelik bir politika izlenmiştir.

Bugün kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmaya yönelik girişimler karşısında da sendikalar yine sınırlı sayıda emekçinin sahip olduğu bu hakkı savunmak üzerinden bir söylem geliştirmişler; kıdem tazminatı hakkını kullanamayan milyonlarca emekçiyi göz ardı etmişlerdir.
Sendikaların emekçilerin haklarına yönelik saldırılar karşısında bu hakkı kullanamayanları görmezden gelme “hastalığı”nı AKP, emekçi düşmanı politikalarının temel dayanağı haline getirmiştir. AKP sendikaların görmezden geldiği iş güvencesine, sosyal güvenceye ve örgütlenme hakkına sahip olamayan kesimleri bu hakları kullanabilen emekçi kesimlerle karşı karşıya getirmiştir. Böylece sendikaların kazanılmış hakları savunusunun meşruiyeti geniş emekçi kesimlerin nezdinde sorgulanır hale gelmiş; bu da hak mücadelelerini önemli ölçüde etkisizleştirmiştir.

AKP, kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmak için de yine düzensiz çalışma ve kayıt dışı istihdam nedeniyle kıdem tazminatı hakkını kullanamayan milyonlarca emekçiyi bu hakkın ortadan kaldırılması için kullanmaktadır.

Örneğin Çalışma Bakanı Çelik’in şu sözleri üzerinde düşünmekte yarar vardır: “…çalışanların yalnızca yüzde 8’i kıdem tazminatından yararlanabilmekte yüzde 92 ise kıdem tazminatı hakkından yararlanamamaktadır. 11 milyon işçi var. Yüzde 8’i 800 bin işçi yapar. Bu 800 bin kişi kıdem tazminatını alacağını varsayıyor. Dolayısıyla işçinin kıdem tazminatı garantisi yok. Devlette çalışıyorsa garantisi var. Onun da sayısı 350 bin kişi. Biz bunun yerine kıdem tazminatı fonu ile çalışan herkesin hak ettiği ölçüde yararlanabileceği bir sistem kurmak istiyoruz.” (www.milliyet.com.tr, 13 Nisan 2012)

Kabul etmek gerekir ki Bakan Çelik’in bu sözleri kıdem tazminatı hakkını kullanamayan bir emekçi için kendilerini görmezden gelen sendikaların söylemlerinden çok daha anlamlıdır. Zira sendikalar çıkıp kıdem tazminatı hakkını kullanamayan yüzde 92’nin hakkını gasbedenin AKP’nin ta kendisi olduğunu söyleyip, hakkı gasbedilenler için de mücadeleyi önüne koymamaktadır. Hal böyle olunca da emekçilerin çok geniş kesimi için -cumhuriyet tarihinin emekçi haklarına en acımaz darbeyi indiren iktidarı olan- AKP’nin kurduğu dil sendikaların kurduğu dilden çok daha yakın gelmektedir. Ki bunu sendikaların emekçilere AKP’den çok daha yabancılaşmış olduğu biçiminde değerlendirmek dahi mümkündür!

AKP’nin 10 yıldır sendikaların örgütsüz emekçileri görmezden gelen anlayışları üzerine kurduğu, emekçileri birbirine düşürerek kazanılmış hakları ortadan kaldırma stratejisini bir an önce durdurmak gerekmektedir. Bunun için de her şeyden önce sendikaların emekçi kesimlere yabancılaşması ortadan kaldırılmalıdır. Sendikaların emekçi kesimlere yabancılaşması sınıf perspektifinden uzaklaşmasının bir sonucudur. Sınıf ve kitle sendikacılığından uzaklaşıp işyeri ve ücret sendikacılığına yönelen sendikalar, giderek daralan örgütlülüğün içine hapsolmuş ve aynı süreç içinde bürokrasi batağı içine de saplanmışlardır. O halde sendikaların emekçilere yabancılaşmasını aşmak için önce sendikaları bürokrasi batağından kurtarmak ve sendikaları sınıfın tümünün mücadele araçları haline getirmek gerekmektedir.
Sözün özü: Kıdem tazminatı hakkının da diğer haklar gibi ortadan kaldırılmasını izlemek yerine kıdem tazminatı hakkı mücadelesi sendikaların sınıfa yabancılaşmasına karşı mücadeleye dönüştürülmelidir!

Özgür Müftüoğlu / Özgürce/  Evrensel     20.07.2012

İlgini çekebilecek diğer içerikler