18-24 Mart “ ULUSLARARASI YAŞLILAR HAFTASI”
Dünya Yaşlılar Haftası nedeniyle, konuya duyarlı iki kurumumuz, dün İHD İstanbul şube binasında yaptıkları basın toplantısıyla yaşlı sorunlarıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Emekliler Dayanışma Sendikası (EDS) ve İnsan Hakları derneği İstanbul Şubesi, ortaklaşa yaptıkları açıklamada yaşlı sorunlarını sorguladı. Bu konuda izlenen yaşlı politikalarını; geçim sorunu, sağlık, beslenme, barınma, toplumsal iletişim ve dayanışma bakımından değerlendirerek toplumdan, devlet kurumlarından ve yerel yönetimlerden taleplerde bulundu.
Yapılan açıklama şöyledir:
YAŞLI HAKLARI TANINSIN VE HAYATA GEÇİRİLSİN ! YAŞLILARA YÖNELİK AYRIMCILIK ÖNLENSİN!
“Tüm bu sorunların yanında; “Sosyal Sigorta” sistemi yerine, “sosyal yardım” ve “sosyal hizmet sistemi” nin ikame edilmesiyle emeklilerin, yaşlıların yaşamı yerel idareler ve yardım kurumları nezaretinde vahşi piyasa koşullarına terk edilmiş bulunmaktadır. Merkezi ve Yerel İdareler yaşlıların, emeklilerin sorunlarının geçici, günü kurtarma, idare etme yaklaşımı ile çözülemeyeceğini görmeli, yoksulluğu yönetmekten vazgeçmeliler.”
Toplumun önemli bir parçası olan, geçmişi geleceğe bağlayan ve 65 yaş üstü olarak tanımlanan yaşlılarımızın sorunlarını dile getirmek, insan hak ve özgürlükleri temelinde değerlendirerek çözüm önerilerimizi yetkililere iletmek ve görevlerini hatırlatmak için buradayız.
Kabul edilmek istenmese de hızla yaşlanan bir toplumuz. Bugün nüfusun her 100 kişisinden 10’u 65 yaş üzerinde ve 24 milyon hanenin 6 milyonunda en az bir yaşlı birey var. Dünyada da nüfus hızla yaşlanmakta ve yaşlıların haklarının korunması ve toplumsal yaşama etkin katılımlarının sağlanması bakımından çözüm arayışları devam etmektedir. 1990 yılında “yaşlıların toplumdaki ve aile içerisindeki konumlarını korumak ve güçlendirmek amacıyla” 18-24 Mart tarihleri arası “Uluslararası Yaşlılar Haftası” olarak ilan edildi. Ancak geçen kırk yılda, yaşlı haklarından söz edilmesine rağmen bu hakları hayata geçirmeye yarar yeterli adımlar atılmadı. Nitekim; giderek büyüyen sorunların zorlaması ile 2020 yılı Eylül ayında yapılan BM toplantısında özel bir rapor sunularak “Yaşlı ayrımcılığının insan haklarını tehdit eder boyuta ulaştığı ve acil önlemlerin alınması gerektiği” vurgulandı.
Bilindiği üzere; Her insanın yaşamında kaçınılmaz olan yaşlılık, yaşamın doğal bir evresidir ve yaşlıların da her insan gibi beslenme barınma sağlık ve bakım hizmeti alma, geçim için yeterli gelire sahip olma, güvenli bir çevrede yaşama, ekonomik sosyal kültürel olarak toplumsal yaşamın bir parçası olma, sömürüden ve şiddetten korunma, ayrımcılığa uğramadan yaşama, üretme, değişen gelişen koşullara uyum sağlamak için uygun eğitimlerle desteklenme, teknik ve teknolojilerden yararlanma hakkı var.
65 yaş üstü insanlarımızın, saygın, onurlu ve aktif yaşamaları için desteklenmesi, olanak sağlanması devletin görevi, toplumun sorumluluğudur. Yaşlı haklarının keyfiyete bırakılması düşünülemeyeceğinden bu hakların tanımlanması ve desteklenmesi bakımından mevzuat oluşturulması ve etkin destek ve izleme mekanizmalarının oluşturulması önem göstermektedir.
Ulusal düzeyde yaşlı haklarının dayanağını ; İmzalanan uluslararası düzeydeki insan haklarına dair tüm sözleşmeler, T.C. Anayasası, sosyal güvenlik- sosyal yardım-sosyal hizmetlere ilişkin ve ilgili diğer konulardaki tüm yasal düzenlemeler oluşturmakta, 1 Mart 2007 de uygulamaya konulan “Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı” nın da bu zeminde hazırlandığı ifade edilmektedir.
Buna rağmen; resmi ve özel kurumlar ve toplumsal algı bağlamında yaşlı haklarına yaklaşımda ciddi sorunlar devam etmektedir. Ülke nüfusunun giderek yaşlandığı, her 100 kişiden 10’unun 65 yaş üstü olduğu ve 24 milyon hanenin 6 milyonunda en az bir yaşlının yaşadığı göz ardı edilerek, resmi açıklamalarda genç ve dinamik nüfusa sahip olduğumuza sık sık atıfta bulunulmakta, yaşlılar göz ardı edilmekte, görmezden gelinmeye çalışılmaktadırlar.
Yaşlıların ve yaşlılıkla paralel emeklilerin, insan onuruna yaraşır bir yaşam için yeterli gelire sahip olmaları dahi sağlanamamaktadır. Bu paralelde sağlıktan eğitime, barınmaya, beslenmeye, kadar temel gereksinimlerinden yoksun on binlerce yaşlı sırf hayatta kalabilmek için destek beklemektedir. Oysa; onurlu bir insani yaşam için yaşlıların toplumsal hayata her bakımdan etkin katılımının sağlanması gerekmektedir.
Dünyada yaşlı hakları güvenceye alınırken, bizde 1994 de başlatılan ve devam edilen süreçte kamu emeklilik statüsü Sosyal Güvenlik Reformuyla yok edilerek kazanılmış haklar dahi yok sayılmıştır. Emekli hakkı sahipleri ile dul ve yetimlerine aylık bağlama esas ve usulleri emeklilerin ve hak sahiplerinin aleyhine değiştirilerek, emekliliğin esnek, güvencesiz getirilmesi, ekonomik destek, bakım hizmetlerine erişimdeki sorunlar, yaşlılarımızı özellikle de yaşlı kadınları toplumun en yoksul ve güvencesiz kesimi haline getirmiştir.
Her üç yaşlıdan birinin düzenli tıbbi takip ve tedavi gerektiren bir kronik hastalık sahibi olduğu ülkede, sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi de giderek yoksullaşan yaşlıların sağlığına ağır tehdit oluşturmaktadır.
Pandemi sürecindeki resmi politik tutum ve uygulamalar da yaşlanmaya karşı fobi ya da nefret ve korku anlamına gelen gerontofobinin yaygınlaşmasını, yaşa bağlı kişisel bozulma ve ölüm korkusunu, yaş ayrımcılığını (ageism) ve yaşlılıkta insan haklarının göz ardı edilmesini beslemiştir. Pandemi yaş değil, küresel bir halk sağlığı sorunu olmasına rağmen, yaşlıları korumak bahanesi ile bu bilimsel gerçekler göz ardı edilmiştir. Huzur ve bakım evlerinde halen ayrımcı uygulamaların devam ettiği bildirilmektedir.
Toplumsal yaşlanmanın yarattığı sorunların başında yaşlılıkta bakıma ihtiyaç duyma gelmektedir. ”Günlük yaşamlarında zorunlu olan aktiviteleri yapabilme olanağından yoksun olmak” biçiminde açıklanan “yaşlılıkta bakıma ihtiyaç duyma” tanımı, bizde dikkate alınmamakta yaşlılık hastalık olarak görülmektedir.
Gerontoloji bilimi dikkate alınmalı, yaşlanmanın toplumsal bir olgu, yaşlılığın da sosyal bir olgu olduğu kabul edilmelidir.
Resmi yaklaşımda ”Evde bakım hizmetinin en temel hedefi muhtaç bireyin ihtiyaçlarını karşılayacak aileye destek vermek ve ailenin işlevselliğini artırmak” denilmektedir. Yaşlıya ailesi baksın anlayışı ile aileye verilen destek ve aileyi bakım hizmeti vermeye mecbur bırakan anlayış yaşlıya aile içi psikolojik ve fiziksel şiddetin de artmasına neden olmaktadır. Oysa; bakım hizmetinin temel hedefi aileyi değil bakım verilecek yaşlıyı desteklemek olmalı, bakım hizmetleri profesyonel olmalı, kamu hizmeti olarak sunulmalıdır. Merkezi ve Yerel Yönetimlerde yaşlılarla ilgili birimler oluşturulmalı, çalışmalar bu alanda eğitim görmüş elemanlarla yürütülmelidir.
Tüm bu sorunların yanında; “Sosyal Sigorta” sistemi yerine, “sosyal yardım” ve “sosyal hizmet sistemi”nin ikame edilmesiyle emeklilerin, yaşlıların yaşamı yerel idareler ve yardım kurumları nezaretinde vahşi piyasa koşullarına terk edilmiş bulunmaktadır. Merkezi ve Yerel İdareler yaşlıların, emeklilerin sorunlarının geçici, günü kurtarma, idare etme yaklaşımı ile çözülemeyeceğini görmeli, yoksulluğu yönetmekten vazgeçmeliler.
Herkese sağlıklı yaşama ve yaşlanmalar dileyerek, devleti yönetenleri yaşlı haklarını tanımaya ve hayata geçirmeye, demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, meslek örgütlerini, vakıfları, siyasi partileri ve toplumun bütün kesimlerini yaşlıların yok sayılmasına ve yaş ayrımcılığına karşı çıkmaya, sorunlarının çözümü için duyarlı davranmaya davet ediyoruz.
Emekliler Dayanışma Sendikası – İnsan Hakları derneği İstanbul Şubesi
Emek.org.tr