EGE’de tarım sektöründe, mısır tarlalarında çalışan bir kadın işçinin mektubudur.
Toprağa Düşen Ter
Dünyanın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi bizim ülkemizde de tarım geçim kaynağı ve geçindirme kaynağı olmaktadır. Farklı bölgelerde, farklı mevsimlerde çeşitli ürünler yetiştirilmektedir.
Bu yazıda Ege Bölgesini ele alalım. Bölge iklim koşullarından dolayı çok çeşitli ürünün yetişmesini saglamaktadır. Tarıma katkısı yüksektir. Bunlardan bilinenleri zeytin, pamuk, domates, üzüm, biber, mısır gibi ürünlerdir.
Tarımdaki bir farklılık henüz makinalaşamamasıdır.
Diğer üretim alanlarına nazaran en çok insan gücünün ihtiyaç duyulduğu alan topraklardır.
Toprak traktörlerle sürülür ekime hazır hale getirilir, ardından eline dikim baskısı verilen insan toprağı delerek fidanı atar.Fidan toprakla bütünleşip boy vermeye başlayınca çapalanması olur bu işlem birkaç kere tekrarlanır ve enson aşaması ürünün toplanmasıdır. Bu süre zarfında insan hep toprakla iç içedir.
Şu anda içinde olunan yani mevsimi olan işten bahsedelim biraz.
Neredeyse üç aydır mısır işi yapılmaktadır. Ekildi, çapalandı, püskülü çekildi (püskül mısırın tepesindeki saçaklardır). Mısır çok uzun boylu oldugu için en zor aşamasıdır. Püskül kolay çıksın diye işçinin önünden sıralara su salınır ve işçi diz boyu suyun yada çamurun içinde çalışır.Tepen mısırın boyundan kapalıdır, havada sıcaklığın en kuvvetli olduğu mevsimdir ve bazen nefes bile alamazsın. Bu sebeple baygınlıklar bu süreçte çok fazladır.
Şu anda da kırımı olmaktadır.Sıcaklıklarda hiçbir değişim yok ve bol bol sulandığı için sıraların içi otlar tarafından sarılmıştır. Yürümek çok zordur. Bu otlardan yapışkan olanlar vardır. İşte tarlada ondan varsa vay halinize… Kıyafetlere yapışır, vücudu tahriş eder ve kaşındırır.
Eskiden tarım denince akla köylüler gelirdi. Oysa tarım şuanda şirketlerin elinde bulunmaktadır. Şirket, tarla sahibinden tarlayı kullanmak için alıyor ve üründen yüzdelik pay veriyor. Yani artık köylü değil, şirket kazanıyor.
Bu tarlalar da işçi olmak;
sabahın ala karanlığında evinden çıkıyorsun. İlk hakkın arabada yenmeye başlıyor.çünkü 25 kişilik arabaya en az 60 kişi biniyorsun hiçbir can ğüvenligin olmadıgını söylemek abartısız olur. 7.30 da işe başlamış olmak zorundasın ve akşamın 5.30’na kadar çalışmakla yükümlüsün bu saatler arasında 1.30 saat dinlenme hakkın var.Yarım saat kahvaltı, 1 saat öğle yemegi molası… tamamen hukuksuzluk almış yolunu yürüyor yani. tepende cayır cayır yakan sıcak, yapışkan otların istilası yada suyun harareti bu koşullara dayanmak elbette zor. Dayanamayıp düşenlerde oluyor; bayılanlar, burnu kanayanlar, türlü türlü şikayetler. Malesef tarlalarda hepsi mevcut.
Peki bu yaşanan eziyetin, dökülen terin karşılığını işçi nasıl alıyor?
Seni toplayıp işe götüren yani iş bulan kişi(kahya,dayıbaşı) kişi başı pazarlık yapar ve anlaştığı ücretten yol parası ve iş bulma parası keserek kalanı işçiye verir. Şuanda bu ücret 32 lira kahyaya ödenmekte, 25 lira da işçiye ödenmektedir.
Yani burada da sömürü hat safhaya ulaşmıştır.
Fakat insanlar mecburiyetten ses çıkaramamakta tabiki. Yemeğini kendin götür, hiçbir can güvenliğin olmasın ve 25lira para için en az 9 saat çalış; yazık bizlere gerçekten yazık…
Tabi birde şöyle sorun var ucuz iş gücü bulmak isteyen patronlar, doğu bölgelerinden yatılı işçiler getirmektedir. Sezonluk olarak hem daha uzun süre çalıştırıp hem daha az ücret ödenmektedir. İşte bu yüzdendirki,“çalışmazsan çalışacak olan çok” sözü burada da insanların yüzüne tokat gibi çarpmaktadır. İnsanlar sessizce boyun bükmektedir…
Emekçi kendi toprağında dahi ezilmekte, bunun bir çıkış yolu olmalı insanlar artık başlarını kaldırmalı ve bu düzene dur denilmeli…
Kadın Tarım İşçisi Emek Uysal
EYLÜL 2012