Hava-İş Sendikasınca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Teftiş Kurulu Başkanlığına yapılan başvuruda;
“Hava-İş Sendikası olarak 2011 Eylül ayından bu yana işkolumuz içinde bulunan TGS Yer Hizmetleri A.Ş firmasında sendikamızın örgütlenme çalışmasını sürdürmekteyiz. Ancak işverenin sendika karşıtı tutumu ve Anayasal temel haklara karşı takındığı olumsuz tutum, bu işyerinde sendikal faaliyetlerimizi engellemeye yönelik suç niteliğine ulaşmış olup, ayrıca uyulması gereken ilgili mevzuat hükümleri işverence açıkça ihlal edilmekte ve işçiler mağdur edilmektedir. İşçiler kişisel şikâyet konusunda korku yaşamaktadır. Bu nedenle bu işyerinde bizzat işçilerin sendikamıza şifahen ilettiği aşağıdaki konuların teftiş edilmesini talep etmekteyiz. Bu konuda makamınızca teftiş esnasında tarafımızla görüşülmesi halinde ayrıntılı bilgi verebileceğimizi ayrıca beyan ederiz.” Şeklinde talepte bulunularak, bir çok ihlal ile ilgili somut olaylar bildirildi: Yazıda;
1-Sendikal çalışmaya ve faaliyetlere baskıların devam edilmektedir.
2012 yılında TGS Yer Hizmetleri A.Ş. bünyesinde İstanbul Atatürk havalimanında müdür, şef, posta başı gibi sıfatlarla yöneticilik yapan 14 kişi hakkında, Bakırköy C.Savcılığına TCK 118. maddesi ihlali nedeniyle sendikamız tarafından suç duyurusunda bulunulmuştur. Savcılık soruşturması devam etmektedir.
Ancak halen “sendikadan uzak durun”, “sendikaya gitmeyin işinizden olursunuz”, “burada sendika istemiyoruz”, “sendikaya gidenlerin isimlerini bize verin”, “kapıya koyulmak istemiyorsanız sendikadan uzak durun” gibi söylemler; müdür, şef ve posta başı gibi amirler tarafından kullanılmaya devam etmektedir.
2- İşçiler arasında ayrımcılık yapılmaktadır.
a-) İşçilerin bir kısmı, farklı siyasi görüş ve bölgeleri nedeniyle diğer işçilerden farklı uygulama görmektedir. Daha eski ve kıdemli işçiler meslekte yükseltilmemektedir. Ayrımcılığa uğramayanlar daha rahat kısımlarda çalıştırılmakta, örneğin “işçi sorumlusu” veya “şef” gibi meslek kariyerlerinde daha hızlı ilerleme sağlamaktadır.
b-) İşçilerin “ fazla mesai çalışması dolayısıyla elde ettikleri ücretsel kazançtan yararlanmasını sağlamakta” eşit davranılmamaktadır. Zaten ortalama 7 ay öncesine kadar işçiye fazla mesai ücreti ödenmiyordu. Ücret ödenmediği zamanda kayrılan işçiler fazla mesaiye bırakılmazken; fazla mesai ücreti ödenmeye başladıktan sonra, şef, ustabaşı ve müdürler tarafından tespit edilen işçiler fazla mesaiye özellikle seçilerek bırakılmaya başlanmıştır. Bu ayrımcı bir uygulamadır.
c-) işçiler kendilerine ödenen fazla mesai saat ücretinin neye göre ne kadar belirlendiğini bilmemektedir. Fazla mesai ücretinin yasalarda belirlenen ölçü ve oranlarda yapılmadığı şikâyet konusudur. Fazla mesai olarak geçen çalışma süresinde, 25 saati geçen kısmının ücretlendirilmediği yönünde şikâyetler vardır. Her ay aynı sürede fazla mesai yapan işçi farklı farklı ücret almaktadır.
d-) Fazla mesaiye kalanlar ve Takviye denilen gruplar normal yemek yeme saatinin dışında kaldığı için, şirket tarafında “kumanya” adı verilen “ekmek arası kaşar peynir, ekmek arası köfte, ayran, kola, tatlı” gibi sandviç türü bir beslenmeye tabi tutulmaktadır. Dengeli ve düzenli beslenme bozulduğu gibi, işçiler iş yoğunluğunda bu sandviçleri dahi ayakta hızlı hızlı yemekte, yemek molasında yemek yeme imkânı bulamamaktadır. Oysa yasal mevzuat tam tersini emreder, ama bu konuda da yasaya da uyulmamaktadır.
3- İstirahat raporu, tedavi raporu alanlar baskı altına alınmakta soruşturmaya tabi tutulmakta ve dolayısıyla işçilerin moralleri bozulmaktadır. Sağlık sorunu yaşayan ve bu nedenle beğenilmeyen işçi, yasal olmayan bir tutumla işten çıkarılmaktadır.
Sağlığı ağır bir bölümde çalışmaya uygun olmayanlar ayrılsın diye bölüm bölüm gezdirilerek bıkkınlık yaratılmakta, işçilerin devamsızlık içine girerek işten çıkarılmasının zemini hazırlanmaktadır. Tedavi amaçlı rapor alan işçiler, neden rapor aldın diye savunma istenerek soruşturulmakta, “habersiz devamsızlık yapılıyor iddiasıyla” işten çıkarılmayla tehdit edilmektedirler. Dolayısıyla işçiler doktora gitmeye korkmaktadır. Hatta bu nedenle “savunması alınan ve işten çıkarılacak 40 kişi, 80 kişi,120 kişi var” söylemiyle baskı sürdürülmektedir. Savunma isteyen şirket yazılarında “raporla veya mazeret izniyle iş ilişkilerini bozuyor ve iş ilişkisini çekilmez hale getirdiniz” gibi bir söylemle işçinin morali bozulmakta ve korku içine itilerek baskı altına alınmaktadır.
4-İşyerinde haksızlık gören veya tanık olan işçiler buna itiraz ettiğinde, şikâyette bulunduğunda, sorguladığında baskı altına alınarak susturulmaktadır.
Amirler tarafından veya işçi arkadaşları tarafından “dilin fazla uzadı”, “yerinden memnun değilsin herhalde?”, “arpa fazla mı geldi?”, “akıllı ol”, “dışarıda bir sürü işsiz var ona göre” söylemiyle açıktan tehdit edilerek baskı altında çalışma dayatılmaktadır. Sendikal faaliyetlere de engel olunduğu düşünülürse, bu işyeri ortamında yapılan baskılar, işçileri daha fazla korku ve panik içinde çalışmak zorunda bırakmaktadır
5-TGS AŞ işletmelerinde çalıştırılan işçilerin bir kısmı “Belirli süreli iş sözleşmesiyle” işe alınmaktadır.
Oysa bu işçiler diğer TGS li işçilerle aynı koşullarda çalışmaktadırlar. Belirli süreli sözleşme yapılmasının somut zemini yoktur. Tamamıyla ucuz maliyetli, işçi istenildiği için bu yol tercih edilir olmuştur. Aynı koşullarda aynı işlerde çalışan 6 veya 8 aylık sözleşmeli işçiler, 4 ayda bir verilen “ikramiye”yi alamamaktadırlar. Bu sözleşmeyle işe girenler “sessizce işinizi yapın”, “iyi çalışın sizi kadroya alacağız, ikinci sözleşmeyi hak edin” gibi söylemle baskı altında tutulan ve sindirilen işçi profili yaratılmaktadır. Denildi.”