AKP-Cemaat iktidar kavgasının ekonomik boyutları – Dr. Mustafa Peköz

“AKP-Cemaat savaşının ekonomik boyutu: Bank Asya operasyonu geliyor “Erdoğan önümüzdeki günlerde, Cemaat savcılarının operasyon kapsamına aldıkları Halk Bankası’na karşı, Cemaat’in kara para aklama merkezi olarak bilinen Bank Asya’ya yönelik operasyonu devreye koyacaktır AKP ile Cemaat arasında kesintisizce devam eden çatışmanın ana halkalarından biri de ekonomik ve rant merkezlerinin denetim altına alınması olarak ön plana çıkıyor. […]

“AKP-Cemaat savaşının ekonomik boyutu: Bank Asya operasyonu geliyor

“Erdoğan önümüzdeki günlerde, Cemaat savcılarının operasyon kapsamına aldıkları Halk Bankası’na karşı, Cemaat’in kara para aklama merkezi olarak bilinen Bank Asya’ya yönelik operasyonu devreye koyacaktır

AKP ile Cemaat arasında kesintisizce devam eden çatışmanın ana halkalarından biri de ekonomik ve rant merkezlerinin denetim altına alınması olarak ön plana çıkıyor. 17 Aralık 2013 tarihinde başlatılan ‘rüşvet ve yolsuzluk’ operasyonu, Türkiye’nin ekonomik dengelerini önemli oranda sarstı.

Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu devasa sorunlar, önümüzdeki birkaç ay içinde çok daha ağır sonuçlar yaratacak gibi görünüyor. Cemaat-AKP savaşında ekonomik güç dengelerinin son derece önemli bir rol oynayacağı artık herkesin kabul ettiği bir realitedir. Öyle ki, 17 Aralık operasyonu ile birlikte sermaye grupları arasında yeni saflaşmanın ve yeni ittifakların oluştuğu ortaya çıktı. Operasyonu yapanlarla, operasyona maruz kalanların tamamının sistemin kirli-ekonomik ilişkiler ağı içerisinde yer aldıkları, yolsuzluk ve rüşvet politikasını çok yönlü uyguladıkları bir kez daha kamuoyuna yansıdı.
17 Aralık operasyonuyla küresel sermaye akışı ciddi ölçüde zayıfladı ve sıcak paraya dayanan ekonomik sistem önemli oranda etkilenmeye başladı. Merkez Bankası’nın faizleri önemli oranda arttırarak dolardaki artışı kontrol altına almaya çalışması, önümüzdeki birkaç ay içinde ekonomik dengelerin çok ciddi oranda değişeceğine dair verileri ortaya koyuyor. Borsalardaki ani düşüşler, dolardaki ani yükseliş Merkez Bankası rezervlerinin erimeye başlamasıyla 70 milyara yakın bir sermaye kaybından bahsediliyor.

Türkiye’nin ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya kalması sürecine girmesinin iki temel noktası bulunuyor. Birincisi küresel sermayenin Türkiye’ye yönelik politikalarıdır. İkincisi ise Türkiye’nin içerisine girdiği iç politik krizin arka planında ekonomik ilişki ağların yarattığı ittifaklardır.

Küresel sermaye AKP’yi uzun yıllar destekledi

Türkiye ekonomisinin ayakta kalmasında, küresel sermayenin sıcak para akışını süreklileştirmesi son derece önemli bir rol oynadı. Ekonominin ciddi bir krizle karşı karşıya kalmaması ve iç politik dengelerin bozulmaması için sıcak para akışı kesintisizce devam ettirildi. Özellikle Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde oynayacağı rol ve bölgesel ilişkileri belirlemede üstlendiği sorumluluk gereği, iç politik dengeleri etkileyebilecek bir ekonomik kriz önemli oranda engellendi. Önemli stratejik ekonomik merkezlerin özelleştirilmesiyle uluslararası sermayenin yatırımları arttı. Bankacılık, nükleer, enerji, madencilik ve inşaat gibi alanlarda küresel sermayenin aktifleştirilmesi sağlandı. Ülkelerin yapmış olduğu yatırımlar dışında, her yıl, AB’ye uyum yasaları çerçevesinde yaklaşık 900 milyon dolar aktarıldı.
Türkiye ekonomisinin ayakta kalmasını sağlayan diğer önemli bir faktör de, Körfez ülkelerine ait hareket halindeki ‘Arap’ sermayesinin Türkiye’ye aktarılması oldu. Körfez ülkeleri, küresel güçlerin bilgisi ve onayı ile her yıl yaklaşık olarak 20 milyar doları bulan sıcak parayı Türkiye’ye aktardılar.

Türkiye kara para aklama merkezi olarak işlev gördü. 17 Aralık operasyonunda kamuoyuna yansıdığı gibi İran’a yönelik uygulanan uluslararası ambargonun delinmesinde kamu bankası olarak bilinen Halk Bank’ın çok önemli bir rol üstlendiği ve yaklaşık olarak 100 milyar dolar akladığı ortaya çıktı. Aynı şekilde Suriye’de patlak veren iç politik kriz ve savaşı finanse eden Katar, Suudi Arabistan gibi ülkelerin muhalif gruplara aktardıkları milyar dolarlar, Türk bankalarına aktarıldı. El Kaide’ye finansman sağlayan El Yasin Kadı gibi birçok kişi İsviçre vb ülkelerdeki aktif sermayelerini Halk Bank’a yönlendirdi.
Küresel güçler ekonomik desteği çekmeye başladı

Ortadoğu’ya model olarak seçilen Türkiye’nin ekonomik istikrarı dengede tutularak ayakta kalması sağlandı. Ancak Türkiye’nin Suriye politikasının bütünlüklü olarak çökmesi ve küresel kapitalist güçlerin belirlediği yeni bölgesel politikalara uyum sağlayamaması, İran ile küresel güçler arasındaki ilişkilerin yeniden belirlenmesi, Körfez ülkeleriyle Türkiye arasında Mısır gibi birçok temel sorunda çelişkilerin derinleşmesi, AB sürecini fiilen askıya alınması, tek adam politikasıyla sistem üzerinde hâkim güç olmak istemesi gibi faktörler küresel sermayenin AKP ve Erdoğan’a yönelik politikalarında belirgin bir değişikliğe yol açtı.

AKP’nin ve Erdoğan’ın bölgesel ve uluslararası alandaki politik uyarıları pek dikkate almayarak gelişen iç politik sorunların kaynağını ‘dış’ güçler olarak tanımlaması, hem politik krizin derinleşmesine hem de ciddi ekonomik sorunların oluşmasın zemin hazırladı. Özellikle ABD ve İngiltere merkezli politik güçlerin AKP’nin politikalarına yönelik eleştirilerini yoğunlaştırmaları, küresel sermayenin Türkiye algısını önemli oranda etkiledi.

Daniel Dombey, Finansal Times dergisinde Türkiye’nin iç politik krizini değerlendiren makalesinde “Türkiye büyük oranda kısa dönemli yabancı sermayeye bağımlı. Mevcut 60 milyar dolarlık bütçe açığının yaklaşık 5′te 4′ü doğrudan yabancı yatırımla değil, sıcak parayla finanse ediliyor” diyor. Sıcak paranın çekilmesinin, “Bütçe açıklarını çok daha fazla artıracağını” vurguluyor. Prof. Dani Rodrik de; “Ülkenin özel sektörünün, çoğunluğu uzun dönemli olmak üzere, tam 166 milyar dolar döviz borcu” olduğunu ve bunun da ciddi bir tehlike oluşturacağını belirtiyor. Merkez Bankası’nın yabancı döviz rezervinin 40 milyar dolar civarı olmasını, gelişmekte olan pazarlara kıyasla düşük bir miktar olarak görüyor.

Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırımın 2007-2012 döneminde 22 milyar dolardan 12 milyar dolara düşüşü dikkat çekiyor.

Erdoğan’ın izlemiş olduğu ekonomi politikalarının başarısının dışarıdan gelen sıcak paraya dayandığını ve hareket halindeki sermayenin çekilmesiyle hükümetin “ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya kalacağına” vurgu yapılıyor. Ayrıca 17 Aralık’tan bu yana Türk lirasının %7,5 değer kaybetmesi, borsada %12′ye yakın düşüş görülmesi, aynı şekilde % 5’lik bir büyüme bakımından ciddi bir risk oluştuğu ve hatta böyle bir büyümenin mümkün olmayacağı uluslararası ekonomistler tarafından ifade ediliyor. Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu finans sorununu dikkatle takip eden uluslararası kredileme kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu her an düşürebilirler. Böylesi bir durum hem sıcak paranın çok hızla çekilmesi, hem de borsa çöküşüne yol açacağı için kırılgan ekonomik dengeleri çok daha fazla bozacaktır.

Operasyonun uluslararası boyutunun bir başka faktörü, ekonomik ilişkilerde Asya ülkelerinin ön plana çıkmasıdır

ABD ve İngiltere’nin yönlendirmesiyle başlatılan operasyonun uluslararası ve bölgesel boyutu bakımından dikkat çekilmesi gereken en önemli nokta şudur: AKP, son yıllarda enerji, silah ve nükleer santraller gibi stratejik ihalelerde Japonya, Çin ve Rusya’yı giderek ön plana çıkarttı. Yaklaşık 2,5 milyar dolarlık füze savunma sistemlerinde Çin ile başlayan yakınlaşma, Rusya ve Japonya’nın nükleer santral ihalelerinde ön plana çıkması, petrol ve doğalgazda Rusya ile gelişen stratejik işbirliği, ekonomik dengelerin esasen Asya’ya doğru kaymasına yol açtı. ABD ve AB’nin stratejik çıkarlarıyla önemli oranda çelişen bu duruma müdahale edilmesi kararı alındı. Aynı şekilde Körfez ülkelerini temsil eden “Arap” sermayesinin akışının kesilmesine paralel olarak Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zeyid, “Bizim bütün çabamız Türkiye’yi Mısır’a çevirmek” diyerek operasyonun bölgesel ipuçlarını çok daha önce vermişti.

AKP ve Erdoğan’a yakın şirketler hedefte

AKP-Cemaat iç savaşının bir başka önemli yanı, ekonomik merkezlerin kontrol edilmesi ve rantın kendilerine yakın ekonomik şirketlere aktarılmasıdır. Cemaat AKP’nin ve özellikle Erdoğan’a yakın işadamlarının çok ciddi oranda rüşvet ve yolsuzluklara karıştığını biliyordu. Elinde bulundurduğu yargı ve polis gücüyle AKP hükümetine yönelik bir saldırıya yöneldi. AKP bakanlarının, milletvekillerinin ve belediye başkanlarının rüşvet ve yolsuzluklara bulaştığını belgeleyerek başlattığı 17 Aralık operasyonunun merkezinde Erdoğan ve çevresindeki iş adamları bulunuyordu. Türkiye’nin önemli gelir kaynaklarının ve özellikle milyar dolarlarla ifade edilen ihalelerin AKP’ye yakın işadamlarına verilmesinin engellenmesine yönelen Cemaat, 40’a yakın iş adamını ve onların sahip olduğu şirketleri ‘rüşvet ve yolsuzluk’ operasyonuna dâhil etti.

Örneğin haklarında tutuklama kararı çıkartılan ve Erdoğan’a çok yakın olan işadamlarından Rizeli işadamı Mehmet Cengiz AKTÜRK, enerji ve madencilik alanlarında faaliyet yürüten şirketlere sahip. Ayrıca son yıllarda medya ve inşaat alanında yatırımlara yöneldi. Eti Bakır A.Ş.’yi ve Eti Alüminyum’u satın alarak madencilik sektörüne yönelen AKTÜRK aynı zamanda inşaat, turizm, enerji, sigorta ve havacılık sektörüne girdi. Limak ve Kolin ortaklığı ile Akdeniz, Uludağ ve Çamlıbel elektrik dağıtım şirketini satın aldı. Limak ve Kolin’in yanı sıra Kanyon ve MaPa ile birlikte 3. Havalimanı ihalesini de kazandı. Akşam Gazetesi, SkyTürk360 ile radyo ve dergileri satın almakla gündeme gelen AKTÜRK’ün iki ortağına ait şirketlerin yıllık cirosu yaklaşık olarak 6 milyar dolardır.

Sabah ve ATV’yi satın almalarıyla gündeme gelen Orhan Cemal KALYONCU ve Ömer Faruk KALYONCUkardeşler aynı zamanda sahip oldukları Kalyon İnşaat şirketiyle Taksim yayalaştırma projesi, Metrobüs ulaşım hattı, Mecidiyeköy katılımı Çağlayan Kavşağı Yol Yapımı, Bakırköy Adliyesi Binası, 3. Havalimanı projesi ve Ataköy Atık Su Arıtma Tesisi gibi projeleri aldı. Şirketin şimdiye kadar devletten aldığı ihalelerin 130 milyar TL değerinde olduğu tahmin ediliyor.

17 Aralık operasyonu kapsamında gözaltına alınmak istenen Mustafa Latif TOPBAŞ, 1994 yılında BİM’in kurucu ortakları arasında yer aldı. 21 mağaza ile işe başlayan BİM’in bugün 3009 mağazası bulunuyor. 2010’daki yıllık cirosu 6 milyar 573 milyon liradır. 1.7 milyar dolarlık kişisel servetiyle Forbes listesinde yer alan Mustafa Latif Topbaş’ın, aynı zamanda Ak Gıda ve Link Gıda’da Ülker Grubu ile ortaklığı bulunuyor.

Eksim’in patronu Abdullah TİVNİKLİ, aynı zamanda Albaraka Türk’ün kurucu üyesidir. 1989’dan beri Kuveyt Türk Katılım Bankası’nda Yönetim Kurulu Üyesi ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev alan Tivnikli, Eksim Grubu’nda Murahhas Azalık, Türk Telekom’da da Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini de yürütüyor

Ağaoğlu Şirketler Grubu Başkanı Ali AĞAOĞLU da konut yolsuzluğu ve rüşvet vermek iddiasıyla gözaltına alındı. Yıllık cirosu 3 milyar TL’yi aşan AĞAOĞLU Şirketler Grubu; Bakırköy 46, My Dream, My Roseville, My Country, My Home, My World, My City, Eltes Gold Residence, Andromeda Plus, My Home Maslak, Skytowers, Maslak 1453, My World Europe, Eltes Güneşi, My City Ümraniye, My Village Samandıra, My Town, My Town Ispartakule ve My Towerland gibi 18 inşaat projesiyle tam bir tekel konumundadır. Aynı zamanda TOKİ ile ortak çalışan AĞAOĞLU’nun, Erdoğan ailesiyle çok yakın ilişkileri bulunuyor.

Cemaat’in ekonomik gücü bilinenden çok daha fazladır

Türkiye’nin en önemli ekonomik güçlerinden biri de Gülen Cemaati’dir. Der Spiegel Dergisi, Cemaat’in yaklaşık olarak 25 milyar doları kontrol ettiğini belirtti. “Fatih Üniversitesi’nin, 140 ülkedeki okulların, Zaman Gazetesi’nin, Aksiyon, Sızıntı gibi çok sayıda derginin, Samanyolu ve Ebru TV’nin, Bank Asya’nın ve Işık Sigorta’nın Cemaat’e ait olduğunu” yazan Der Spiegel aynı zamanda “40 bin üyesi bulunan TUSKON’un da Cemaat’in bir ekonomik kuruluşu” olduğuna dikkat çekti. AKP de Cemaat ile yakın ilişkisi bulunan şirketleri kontrol altına almaya başladı. Örneğin 281 şube, yaklaşık olarak 5 bin çalışan ve1000 ATM ile 4,5 milyona yakın müşterisi bulunan Bank Asya, AKP’nin saldırılarına karşı sermaye artırımına yöneldi. Bank Asya Genel Müdürü Ahmet Beyaz şunları açıkladı: “1,3 milyon mevduat müşterimizin teveccühüne bankamızın ortakları da 300 milyon TL’lik sermaye artırımıyla destek verme kararı aldılar. Bankamıza ve yönetimimize müşteriler ve ortaklarımızın verdiği bu güven ve destek sayesinde, 2014 yılı da bankamız için büyüme yılı olacak. Bu sermaye artırımı ve iştirak satışı sonrasında öz kaynaklarımızda yaklaşık yüzde 20’lik bir artış gerçekleşecektir. Sermaye yeterlilik oranımız yüzde 14,8’den yüzde 17’lere çıkacak ve bankacılık sektöründe en kuvvetli sermaye yapısına sahip ilk 5 banka arasında yer alacağız.”

Cemaat, AKP’nin Bank Asya’nın gücünü kırmaya yönelik hamlelerini boşa çıkartmak için önlem almaya çalışıyor. Bank Asya’nın çöküşü, Cemaat’in ekonomik gücünün önemli oranda kırılması anlamına gelecektir. Her iki taraf bu gerçeğin farkındadır.

AKP-Cemaat çatışması, ekonomik dengeleri değiştiriyor

Küresel sermaye, Türkiye’yi yeniden IMF ve Dünya Bankası ile karşı karşıya getirme politikasını çok daha aktif olarak devreye koyabilir. Uluslararası sermaye’nin izleyeceği politika, Türkiye’nin ekonomik dengelerini çok önemli oranda etkileyecektir. Bu bakımdan AKP-Cemaat savaşında, küresel sermayenin tutumu önemli oranda belirleyici olacaktır.

Borsalardaki düşüş, dövizdeki yükseliş, TL’nin değerinin düşmesi, faizlerin yükseltilmesi gibi faktörler ekonomik krizin derinleşmesinde önemli bir rol oynuyor. Özellikle sıcak paranın çekilmesi, Merkez Bankası’nın rezervlerini önemli oranda eritecek ve kısa ve orta vadeli borçlar ciddi bir kriz yaratacaktır.

Uluslararası faktörlere rağmen, içte AKP ile Cemaatin çatışması devam edecektir. Çatışmanın bir yanı da stratejik ekonomik kurumların kontrol edilmesidir. Cemaat yıllarca ekonomik merkezlerde örgütlendi ve önemli bir kadrolaşma yarattı. Sermaye gücünü arttırmada bu yerlerdeki örgütlenmesinin rolü oldukça büyüktü. AKP, 17 Aralık 2013 operasyonundan sonra, Cemaatin örgütlendiği Maliye, Ekonomi ve Sanayi Bakanlıklarındaki kadrolarda çok kapsamlı değişiklikler yaptı. Ayrıca Piyasa Kurulu, Bankalar Devlet Denetleme Kurumu, Borsa Yönetim merkezlerindeki Cemaat’e yakın olarak bilinen çok sayıda bürokratı görevinde alarak adeta karşı saldırıya geçti.

AKP’nin kendi ekseninde belirlediği ekonomik politikalar, egemen sınıf ilişkilerinde de belirgin bir değişikliğe yol açmaya başlamış bulunuyor. Özellikle rantın son derece büyük olduğu enerji, inşaat, madencilik, ulaşım gibi alanlarda ihalelerin çok önemli bir kısmının AKP’ye yakın şirketlere verilmesi, hem cemaati hem de İstanbul sermaye gruplarını önemli oranda rahatsız etti.

AKP kendi politik gücünü pekiştirmek için oluşturduğu yeni egemen sınıf güçleriyle tam bir ittifak yaparken, tersten Cemaat ile İstanbul eksenli tekelci sermaye arasında yeni bir ittifak oluştu. Koç’ların Sabancı’ların Cemaat ile kurdukları ‘gizli’ ittifak, rant paylaşım kavgasıdır. Bu bakımdan çatışmanın etkisi tahmin edilenden çok daha ağır ve sancılı olacaktır.

Ayrıca Erdoğan önümüzdeki günlerde, Cemaat savcılarının operasyon kapsamına aldıkları Halk Bankası’na karşı, Cemaatin kara para aklama merkezi olarak bilinen Bank Asya’ya yönelik operasyonu devreye koyacaktır. Buna yönelik çok kapsamlı bir hazırlığın olduğu biliniyor. Ayrıca Cemaat’e yakın özellikle enerji, maden, gıda ve inşaat sektöründeki şirketlere yönelik maliye eksenli operasyonlar başlatacaktır. Özellikle 40 bin üyesi bulunan TUSKON’a üye ticari şirketler hakkında mali soruşturmanın başlatılma kararı alınmış olması, Cemaat’in ekonomik damalarını kesmeye yönelik bir karşı hamledir.
Bu süreçte halkaların kırılacağı zaman Mart ayıdır. Derinleşen ekonomik krizin toplumun günlük yaşamına yansıması daha çok Mart ile birlikte görülecektir. AKP seçim atmosferi nedeniyle ekonomik krizin toplumun günlük yaşamına yansımasını daha çok seçimlerden sonraya bırakacaktır. Ancak, küresel sermayenin alacağı tutum, İstanbul merkezli tekelci sermaye ile AKP arasındaki ilişkilerin düzeyi süreci belirleyecektir. Bu bakımdan Mart ayı kırılma noktası olacağı gibi özellikle İstanbul’u çok daha derinden etkiler. İstanbul’daki seçim sonuçları da bir bakıma 2014-15 yılındaki seçim sonuçlarını da şimdiden belirleyecektir.”

Kaynak: Sendika.org

 

İlgini çekebilecek diğer içerikler