“BARINMA SORUNU “KÜRESEL SERMAYENİN YARATTIĞI KÜRESEL BİR SORUNDUR!
Son günlerde öğrencilerin gündeme taşıdığı “Yurt ve barınma sorunu” salt öğrencilere dair sezonluk bir sorun değil, bölgesel ve hatta küresel olarak aileleri derinden sarsan ve giderek kronikleşen yaşamsal bir sorundur.
Bu sorunun kaynağını, eksik ya da yanlış giden ‘bir hükümet politikası olarak görmek, var olan sorunu kitleler nezdinde bir teşhir kampanyalarına dönüştürerek toplumsal yardımlaşmadan öteye gidemez!
Asıl sorun 21.ci yüzyılda devletin ya da devletlerin ‘sosyal devlet’ olgusundan giderek uzaklaştığını, hızla şirketlerin emrine giren ve ‘şirket bürokrasisi’ ile yönetildiği göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçekliktir.
‘Neo liberal’ politikaların dayatması ve yayılması uygulamalarının yarattığı kaçınılmaz bir sonuçtur.
Bankta yatan bir öğrencinin yanı başındaki komşusu dışarıda kalmış biri olarak istisnai bir örnek değildir.
Her geçen gün sayıları hızla artan, Güney Amerika ülkelerinden bütün kıta Amerika’sına, Avrupa’dan Asya’ya bu manzaraya şahit olabiliriz. Her geçen gün çığ gibi büyüyen bu kalabalık ‘evsizler ve mülkiyetsizler’ olarak ‘Neo- Liberal’ politikaların son kurbanları da olmayacaklardır. Küresel Sermayenin ‘küresel krizi’nin geriye dönüşü olmayan politikalarının eseridir.
Öğrencilerin kendilerine ait olarak gündeme taşıdığı bu sorunu, kimi muhalif(!) belediyelerin sınırlı kaynaklarla yardım kampanyalarına girişmeleri aslında devletin ayıbını örtmeye çalışan ve gelecek toplumsal tepkileri ‘nötralize’ etmeye dönük ‘popülist’ politikalardan başka bir şey değildir. Zira kati çözüm değildir. Bu nedenle de sorunu tek taraflı (sadece yurt ve barınma) ele almamak gerekir.
Sorunun temel kaynağını ‘küreselleşen sermaye’ bloğunun Neo-Liberal politikalarında aramak gerekir.
Yakın tarihte (1998-2001) yıllarında ABD’de subprime (düşük faizli kredi) olarak adlandırılan konut kredileri piyasaya arz edildiğinde muazzam bir rağbet görmüştü. Finans sektörü için tatlı bir döngü olan bu proje mortgage (morgıç)oto kontrol sistemiyle dünyaya ‘yüz yılın projesi’ olarak takdim edildi. Dünya piyasalarına FED (ABD merkez bankası)10 trilyon dolar gibi devasa bir meblağa tekabül eden likidite sunumu yaptı. Piyasada finans dolaşımını sağlamak için de konut ve inşaat talebinin önünü açmak için kirli planlarını devreye soktu. Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde kargaşa-kaos ve savaşlarla yıkım ve göç yollarını açtı. Savaş ve saldırganlık bu stratejisinin bir parçasıydı. Zira devrede enerji ve savaş sektörü de bu projeye dahildi. Ancak 2006-2007 yıllarında konut kredilerinin beklenen dönüşümü sağlanamayınca ABD’ de likidite sıkıntısı baş gösterdi. Bu duruma enerji sektörünün yaşadığı sıkıntılar ve savaş maliyetleri de eklenince ‘kıyamet’ koptu. Morgıç krizi 1929 bunalımından 10 kat daha etkili ve de istikrarsızlığı uzun vadeye yayılan küresel bir krize dönüştür.
Halen inşaat sektöründe geniş alan açılması ve de kredilerin sabit ivmede tutulması ısrarı bu krizden çıkış yollarının arayışıdır. Ne var ki pandemi ile baş gösteren yeni kriz yaşanan ‘iktisadi daralma’ ya fazlaca bir kambur yüklemiştir.
ABD Merkez Bankası kendi ülkesinde ve batı Avrupa’daki müttefikleri kurtarmak adına likidite sıkıntısı yaşamamak için piyasaya arz ettiği 10 trilyon doların yarısını geri çekmek üzere yeni bir planlamaya gitmiştir. Bu nedenle yüksek faizli mevduat alımına yönelmiştir. Bu durum savaş maliyetlerini kısmayı da eklemek adına Irak ve Afganistan başta olmak üzere işgalci güçlerini peyder pey geri çekmektedir. Bu operasyonu yeni işbaşına gelen hükümet kısa sürede devreye koymaya başlamıştır. Geride ise devasa yıkım, göç ve mülkiyetini kaybetmiş milyonları bırakmıştır.
Bu sancılı süreci ülkemizde yaşamaktadır. Yaklaşık 6 milyonu bulan göçmen nüfusu potansiyel olarak ‘kiracı’ müşteridir. Bu durum ister istemez ‘konut sorununu’ başat bir sorun ve barınma sorununa dönüştürmüştür. Öğrencilerin yaşadığı sorun ülkenin genel sorununun dışa vurumudur.
29.09.2021 – Tazebey Çakaz
emek.org.tr