Emeğin Sözü: Dünya işçi sınıfının birlik-mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs kutlu olsun!

DÜNYA İŞÇİ SINIFININ BİRLİK-MÜCADELE ve DAYANIŞMA GÜNÜ

1 MAYIS KUTLU OLSUN!

Biz işçiler, Dünya’nın her yerinde ve her gün yaşamı yeniden ve yeniden üretiyoruz.

Ancak ürettiğimiz zenginliklere rağmen işsizlik ve yoksulluk bize layık görülüyor. Toplumsal refah, huzur, adalet ve eşitlikten yoksun bırakılıyoruz. İnsani, demokratik haklarımız sürekli baskılanıyor, yasaklanıyor ve kısacası özgür değiliz!

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?

Emeğimizin karşılığını aldığımızı ve insanca koşullarda yaşadığımızı hiç kimse iddia edemez!

Dünya yaşamının üretilmesine verdiğimiz emeği zorla ve baskıyla gasp edenler bellidir. Uluslararası tekeller, finans şirketleri ve yerli işbirlikçileri ve onların kapitalist düzenini koruyan devletleri; emeklerimizin ve yarattığımız zenginliklerin üzerine zorla oturdukları yetmez gibi, kölelik düzenini sürdürmekte de ısrarlı davranıyorlar.

Ortadoğu bölgemizde emekçi yoksul halklarımız eşi benzeri görülmemiş bir zulümle karşı karşıyadır. Emperyalist devletler ve işbirlikçileri halklarımıza kan banyosu yaptırılıyor. Kentler bombalanıyor, tarihte eşi benzeri olamayan saldırganlıklarla toplu katliamlar, toplu göçler yaşanıyor. Bu insanlık dışı zulmün tek nedeni egemen burjuva sınıfların ve işbirlikçilerin iktidar hırsı, sömürme ve asalakça yaşama hırsıdır. Ülkelerimizi, kentlerimizi, toplumsal birikimlerimizi ve insan yaşamını değersizleştirip daha çok kar ve sömürü hırsıyla yeni yatırım alanları açmak için korkunç savaş mekanizmalarını ülkelerimize soktular. Zulümleri ve yıkımlarıyla geldiler. İnsanlık değerleri ve demokratik kazanımlar yerle bir ediliyor.

ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Çin, Japonya vb. tüm emperyalist sömürücüler, İŞİD gibi İslamcı gerici katillerle ve yerli egemenlerle işbirlikleri yaptılar.

Irak’ta,Suriye’de,Filistin’de, Yemen’de, Kürdistan topraklarında emekçilerin, ezilen yoksul halkların kendilerinden başka dostu olmadığını gördük. Dünya’nın birçok yerinde olduğu gibi, Ortadoğu’da da ezilen emekçi halkların, yoksulların emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı toplumsal kurtuluş mücadelesi, halk demokrasisi ve özgürlük için kavga devam ediyor.

Ve anlıyoruz ki, biz ezilen yoksul emekçi halklar birleşerek karşı koyma yeteneğini gösterebilirsek, işte o zaman kendi geleceğimizi özgürce ve güvenle inşa edebileceğiz.

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?

Ülkemizde insan hakları, demokratik özgürlükler, barış, adalet, eşitlik, refah ve huzur eksenli sorunlar, bu zulüm tablosundan bağımsız değildir.

Türkiye’de egemen sınıfların, AKP ve devletin, işçi sınıfı ve emekçiler karşısındaki zulmü, şiddeti, sömürüsü, baskı ve yasakları yoğunlaşarak devam ediyor. OHAL koşulları altında her türlü yasal ve yasa dışı meşru olmayan politika ve uygulamalarla insanlık dışı yaşam koşulları ısrarla sürdürülmek isteniyor. 15 Temmuz 2017 darbe girişimi sonrasında, cemaat-Fetullah çetesiyle mücadele adı altında ülke yönetimi ve toplumsal yaşamımız, gericiliğin ve faşizmin saldırılarıyla yeniden düzenleniyor. Başkanlık projesi, Hileli referandum dayatması ve sonucu yaşamımıza sokulmak istenen bu oyunun bir parçası olarak gündeme gelmiştir.

İşçi sınıfı ve tüm emekçiler açısından çalışma ve yaşama koşulları giderek daha da ağırlaşmaktadır. Esnek üretim tarzının ve bağlı olarak taşeron işçiliği ve çalışma hukukunun yaygınlaştırılması ile açlık ve yoksulluk sınırlarında gezen ücretler, sürekli artan işsizlik ve yoksulluk bizlere dayatılıyor. Kiralık işçi bürolarının yasalaşması, özelleştirmelerle kamu zenginliklerinin talanı, BES ve Varlık fonu uygulamasıyla sermayeye yağmalayacağı finans kaynakları yaratılması, patronlara vergi afları, teşvikler, hatta çalıştıracağı yeni işçilerin ücretlerini ödemeye varan destekler… Tüm bunların aslında kimlere hizmet ettiği çok açıktır.

Bunların içerisinde işçilere emekçilere yönelik küçük bir iyileştirme dahi yoktur. Aksine çalışma saatleri uzamıştır. Ücretlerin insanca yaşamı sürdürmeye yetmemektedir. Güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması ile birlikte iş cinayetleri artmış, çalışma hukuku yerine patron hukuku hakim olmaya başlamıştır. AKP ve devlet kurumları sermayenin hizmetinde, açıktan çalışmaktadır.

Sendikal demokratik haklar artık sadece kağıt üzerindedir. Sendikalaşma fiilen yasaklanmıştır. Sendika, hak-hukuk, işçi sağlığı ve iş güvenliğine uygunluk, insanca koşullarda çalışma ile ilgili sözcüklerin geçtiği yerde işten atılma, baskı ve tehdit vardır. İşçilerin sendikalara karşı güvensiz olmaları, yandaş işbirlikçi sarı sendikaların etkisinin artırılması sermayenin ve AKP’nin emek dünyasına yönelik saldırı politikalarından biridir.

İşçi sınıfı, bunlara karşı, ancak birlik ve dayanışmayla güçlendirecekleri doğru sınıf mücadelesiyle karşı koyabilirler. Bu temel nedenle işçiler işyeri komitelerini kurarak, ekonomik-demokratik sınıf örgütleri olan sendikalara sahip çıkmalıdır. Kitlesel katılımcı ve demokratik işleyişlere sahip, teslimiyeti değil mücadeleyi seçen, işçi birliği ve dayanışmasını güçlendiren, toplumsal sorunlar karşısında tavır geliştiren devrimci sınıf sendikalarını örgütleyerek ve sınıf mücadelesini iktidar mücadelesiyle birleştirerek, işçi ve emekçi sınıflar kapitalist sömürü ve zulümden kurtulabilir.

Evet, şu tablo Türkiye’ye aittir: İnsan hak ve özgürlükleri OHAL bahanesiyle yok edilmektedir. Gazeteciler, HDP li vekiller, sendikacılar ve muhalefet eden hemen herkesin tutuklandığı günlerden geçiyoruz. Üniversiteler halk için değil şirketler için çalışan ticarileştirilmiş kurumlara dönüştü.  Bilimden, barıştan ve demokrasiden yana tutum alan aydın demokrat akademisyenler işlerinden atılıyor ve tutuklamalar sürmektedir. Grev yasaklamaları, iş cinayetlerindeki süreklilik,eğitim ve sağlık sistemlerinin piyasalaştırılması,kadın cinayetleri, çocuk taciz olaylarındaki yaygınlık ve artış… Kürt halkının demokratik ulusal talepleri baskı ve şiddetle ezilmek isteniyor, tarihsel ulusal baskı ve zulümde ısrar ediliyor…

Referandumdan hemen sonra egemen sınıflar birliği olan oligarşi ve AKP gerçek yüzünü gösterdi. Suriye savaşında ısrar, Kürt sorununda barış ve çözüm değil çatışma, işçilerin kazanılmış haklarına saldırıya devam… Patronların 10 aylık vergi borçlarını dahi yeniden yapılandırma ve kıdem tazminatı fonu kurumu ile yüz yıllık kazanılmış hakkı yok ederek işçi birikimini patronlara sunmak…

Evet, bugün ve yarın için biz emekçilere dayatılan yaşam tarzı budur. Kapitalizm baskı, sömürü ve zulüm kaynağıdır, insanlık dışıdır. Ülkemizde işçi sınıfına ve emekçi halklarımıza yaşatılan bu aşağılık düzeni hak etmiyoruz.

Sadece insanca koşullarda çalışmak ve yaşamak istiyoruz!

İşçiler, emekçiler!

1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü, işçi sınıfının ve emek dostu tüm güçlerin kendilerini ve sistemi sorguladığı, taleplerini ve özlemlerini dile getirdiği gündür.

Yaşadığımız güncel süreçte işçi sınıfı, devrimci sosyalist güçler örgütsel düzey ve mücadele açısından zayıflamış ve gerilere düşmüş olabilir.  Bu bizlerde yılgınlık ve karamsarlık yaratmamalıdır. Aksine yeniden ayağa kalkmak,daha güçlü biçimlerde ve disiplinli örgütlenmek ve tarihsel sınıf düşmanlarımıza karşı mücadeleyi yükseltmek görev ve sorumluluklara sahip çıkmalıyız.

Emek, barış, özgürlük, adalet, demokrasi ve sosyalizm mücadeleleri, birbiriyle çok sıkı bağlantılara sahiptir. Bunlar üzerinde yükselmeyen ve iktidar mücadelesine bağlanmayan işçi sınıfı mücadelesinin yolundan sapacağı ve başarısız olacağının bilincindeyiz.

Yaşanabilir bir dünya için, özgür demokratik bir ülke için, kapitalist-emperyalist sisteme ve faşizme karşı mücadeleyi yükseltiyoruz.

Sömürüye ve zulme karşı, birlikle ve birlikte kazanabiliriz! Birleşen halklar yenilmez!

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Çağrımız her renk ve dilden, her cinsiyetten, her dinden, her yaştan, hayatı her gün yeniden üreten ezilen ve sömürülen işçileredir:

İnsanca koşullarda çalışmak ve insanca yaşama hakkımız için örgütlenmeye, mücadeleye!

1 Mayısta  1 MAYIS MEYDANLARINA

YAŞASIN 1 MAYIS! BİJİ YEK GULAN

 

İlgini çekebilecek diğer içerikler

Yazar