Paris, bir zamanlar demokrasi, özgürlük, hoşgörü ve ve “uzlaşı” kenti olarak bilinirdi. Gelişim seyri, karmaşık ve homojen olmayan bileşimi, değişik renk, cins ve düşünceden oluşan sosyal yapısı, sözcüğün gerçek anlamıyla böylesi bir adlandırmayı hak etmemişse de böyle bakılırdı Paris’e. ‘Özgürlüğün’ ve hatta ‘aşıkların kenti’ denilirdi.
Ama Paris artık siyasi cinayetlerin işlendiği bir kent haline geldi. Her türlü pisliğin, horlama ve aşağılanmanın, çeteleşmenin ve kirli ilişkilerinin hakim olmanın yanısıra, artık katliamlar kenti oluverdi Paris. Gettolaşmanın en derin halinin varolduğu bu kentte ne yazık ki artık özgürlüğün, demokrasi ve uzlaşının zerresi bulunmuyor. Cangüvenliğinin olmadığı, çateler ve gangesterler tarafından adeta paylaşım alanı haline getirildiği, bu nedenle en ucuzundan kiralık katillerin bol miktarda bulunduğu bu kent, artık katliamların sistematik olarak işlendiği bir kente dönüşmüştür.
Tüm bunların yanında Paris’te yaşam da yok edilmiştir artık. Son derece boğucu, yıkıcı, dağınık ve parçalı, ırkçılığın ve yerel şovenizminin en derin halinin yaşandığı bir kenttir artık Paris. Milyonlarca insanın gettolarda balık istifi gibi üst üste yığdırılmış ve her türlü kirli ilişkinin, fuhuş ve tefecinin, vahşice işlenen cinayetlerin, hırsızlık ve tecavüzün yaşam bulduğu Paris’te doğrular temelinde yaşamak mümkün değildir artık.
Kapitalist modernitenin neden milyonlarca insanı bir araya getirdiği çok iyi bir örnek olan Paris, aynı zamanda emeğin de müthiş sömürüldüğü bir kent konumunda. Eğer insanların ‘yığın’ haline getirildiği, iradelerinin kırıldığı ve büyük bir emek sömürüsüne maruz kaldığı, kadının cinsel meta haline getirildiği ve bir anlamda kendi ‘isteği’ ile kendini pazarladığı kentlerin tarihi incelenecekse, bunun da en iyi ve çarpıcı örneği Paris’tir.
Ve kentleri bu noktaya taşıran, onları tam bir tuzak, bataklık, kadın kapanı ve emek sömürüsünün en derin haline getiren, hiç kuşkusuz ki siyasi iktidara damgasını vuran egemenlerdir.
İşte bu şehirde, bu kentte, bu gettoda, milyonlarca insanı yığın gibi barındıran bu bajarda, bundan iki yıl önce üç Kürt kadını hunharca öldürülmüştü. Tük devletinin hunharca katlettiği üç Kürt kadının katilleri hala açığa çıkmadı. Birçok bilgi ve belge olmasına rağmen katillerin adalet önüne çıkartılmamasında elbette bunda Fransa hükümetinin rolü vardır.
Fransa davaya ciddi yaklaşmadı, gerçeklerin açığa çıkartılması, adaletin ve hakikatın anlam bulması için kılını bile kıpırdatmadı desek yeridir. Tabi ki bunun nedenleri vardır. Nedeni de şu: Büyük ihtimalle Fransa’nın derin yapısının içinde yer alan bazı gizli güçler, cinayete ortak oldu. Belki de devletin kendisi. Cinayetin açığa çıkmaması doğal olarak Fransa’yı töhmet altında bırakmıştır. Mevcut durumda Fransa hükümeti, Kürtlerin nezdinde suçsuz değildir. Sadece bu da değil, daha önemli olan üç Kürt kadının katliamından iki yıl sonra Charlie Hebdo katliamının gerçekleştirilmiş olmasıdır.
İddia ediyoruz ki eğer iki yıl önce üç Kürt kadının katilleri açığa çıkartılmış olsaydı, 7 Ocak’ta Charlie Hebdo katliamı da olmayabilirdi. Adaletin tecelli edilmesinin anlamı, ortaya çıkacak olası bir adaletsizliği önlemektir aynı zamanda. Eğer bir yerde gerçekler konuşmuyorsa yanlışlar konuşur, adalet yerini bulmamışsa haksızlık ve adaletsizlik boy gösterir.
Evet, 7 Ocak 2015 katliamı, 9 Ocak 2015 tarihinde işlenen katliamın açığa çıkmamış adaletsizliğin üzerinde gerçekleşmiştir. Karanlık ve hukuksuzluk başka bir karanlık ve hukuksuzluğu yaratmıştır. IŞİD veya El-Kaide katilleri, Türk devletinin kiralık katillerinden cesaret alarak Charlie Hebdo katliamını yapmışlardır. Demek ki, eğer 9 Ocak katliamının hesabı sorulmuş olsaydı, 7 Ocak katliamını yapanlar bu vahşi cinayeti işleme cesaretini de göstermemiş olacaklardır.
Sonuç olarak kanla beslenen sistemin şehri olan Paris de son derece kanla beslenen bir kent konumuna gelmiştir. Her türlü ahlaksızlığın ve emek gaspının var olduğu bu kentin kurtuluşu, ancak sistemin kurtuluşu ile mümkün olabilir. Radikal demokrasinin, gerçek toplumsal özgürlüğün ve halkların doğru iradesinin yaratılması ile Paris gerçek anlamda kurtulabilir. Özetle gettolaşmadan kurtulmanın, cinsel bir meta olarak bakılan kadına doğru yaklaşmanın, renklerin ve farklı tercihe sahip olan insanların barış içinde bir arada yaşamanın tek yolu, Paris’te ve dünyanın her tarafında demokratik DEVRİMİ yapmaktır…
Kaynak: Özgür Gündem