Son Gazze direnişinde, Hamas’ın ve bölgedeki İslamcı güçlerin uzlaşmacı ve çelişkili tutumlarına karşı direnişçi inisiyatifiyle öne çıkan FHKC’den Adil Smara son gelişmeleri analiz etti. Medya Şafak sitesinde Hasan Sivri’nin çevirisiyle Türkçesi yayımlanan analizde Smara Müslüman Kardeşler’in Hüsnü Mübarek döneminden farksız uzlaşmacı tutumunu eleştiriyor.
“Müslüman Kardeşleri Gazze’ye Yerleştiren Köprü”
Adil Smara
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi
“Heniyye, Suriye ve İran’ın füzeleriyle övüneceğine Tunus ve Mısır’ın dini hükümetlerini övdü. İran ve Suriye’den askeri yardım isteyeceğine, Arap Baharını –ki bahar denirse- suikasta uğratan liderlere selamlar gönderdi.”
Saldırılar devam ederken, Mukavemet (Direniş –Sendika.Org’un notu) düşmana karşı saldırılarını güçlendiriyor ve bu arada sessiz kalınmaması gereken tehlikeli siyasi gelişmeler oluyor.
Mısır’ın sefirini çekmesi –ki Mübarek de aynısını yapmıştı- ne anlama geliyor? Mısır başbakanının, Tunuslu yetkilinin ve akın akın gelen diğer Arap yetkililerin Gazze ziyareti ne anlama gelir? Birleşmiş Milletlerin 1973’te İsrail’e ‘silahlandırma köprüsü’ kurması gibi Mısır, Gazze’ye silahlandırma köprüsü kurup ‘askeri acil durum’ ilan edeceğine, neden kapıları ve tünelleri açmaz? Neden çelik duvar olmayı denemez?
Eğer; siyonistleri tanıyan anlaşmaları bitirmeyecekse, en azından bombalamalara, bombalamalarla cevap verecek bir Arap Caydırıcı Gücü oluşturulmayacaksa, Arap Dış İşleri Bakanlarının acil toplantısının ne anlamı olur?
Geçtiğimiz 2 yılda olduğu gibi, orda burada milyonların ve Arapların aldatıcı öfkesi nedir? Bu; Güvenlik sistemlerinin ve -Batılıların da içinde olduğundan kuşku duymadığımız- istihbarat örgütlerinin kontrolünde, insan yığınlarının gazını almak değil midir? Katar emiri sanki geleceği biliyormuşçasına bağışlar yaptı. Bu bağışlar arasında ise Cabari de şehid olarak verildi. Geriye bir komedi bırakıldı, o da Karadavi’nin Kahire ziyareti ve insanlara liderlik edişi. İnsanları Suriye konusunda kışkırtan, Suriye’de Vahhabi-Selefi saflarını sıklaştırma çağrılarını yükselten ama Gazze’ye gelin diyemeyen bir dil.
İsmail Haniyye’nin; Ramallah hükümeti yolundaki istişarelerinin önünde engel olan Cabari’nin, ortadan kalkmasından sanki bir rahatlık duymuş gibi başladığı konuşmasını dinlediğimde, bu gözlemlerden emin oldum. Heniyye, Suriye ve İran’ın füzeleriyle övüneceğine Tunus ve Mısır’ın dini hükümetlerini övdü. İran ve Suriye’den askeri yardım isteyeceğine, Arap Baharını –ki bahar denirse- suikasta uğratan liderlere selamlar gönderdi.
Haniyye’nin şöyle demesi gerekiyordu : ‘Mücadele kadroları birleşti, bütün güçlerin içinde olduğu Ulusal Birlik Hükümetini kurduk. Bu sayede Gazze’den başlayarak bölünme safhalarını kapatmış olacağız.’ Niye olmasın? Neden istila edercesine gücü tekelinde toplamış? Bunun arkasında; çözüme geçişe tehlikeli engeller koyan eskimiş bir otoriter anlayış yok mu? Hamas’ın Şam’dan Katar’a uçuşu, havayolu gezisi değildi tabi; devletler arasında Ban Ki Moon’un ‘özerklik’ ziyaretinde bulunacağı konuşuluyor. Arap hükümetleri ve ağırlıklı olarak emperyal merkezler arasında da; Mukavemet’in bileşenlerini kırmaya yönelik, yüksek seviyede iletişimin olduğuna şüphe yok.
Direnişçiler; saldırganlara karşı İran ve Suriye’nin silahlarıyla hücuma geçerken, düşmanı caydıracak ‘caydırıcı güç’ girişimini oluşturmaya çalışıyorlar. Ama arkada tehlikeli siyasi gelişmeler oluyor. Arap siyasi düzenleri yaptıkları ziyaretlerle -özellikle de Mısır kendini öne atarken- bir önceki rejimin rolüne bürünmeye çalışıyorlar.
Bu ziyaretlere bakılırsa kara harekâtı olmayacak ama burda büyük siyasi oyunlar hazırlanıyor. Suriye ve İran’dan gelen silahları ve depoları yenileyeceklerine, ‘siyasi kafilelerin’ faaliyetleri Arap dünyasında değişen bir şey olmadığını kanıtlıyor. Değişen diplomasiyi ihraç yolları oldu sadece. Özü aynı kaldı.
Yukarda saydıklarımızı yanyana koyduğumuz zaman; görünüşe göre hazırlanmaya çalışılanın, küçük ateşkesi, Arap devletlerinin resmi denetimiyle, dolaylı yoldan büyük ateşkese dönüştürmek olduğunu anlıyoruz. Müslüman Kardeşler ve Hamas liderliği tarafından uzlaşma çağrıları oluşturuldu. Hangi ateşkes 20 yıl sürmüş ki? Buradaki amaç direnişin gücünü azaltıp sonradan onu kınayıp suçlamaktır. İşbirliği içinde olanların, Hamas ve Müslüman Kardeşlerin yükümlülükleri olduğu gibi, Ramallah hükümetinin uluslararası ve Mısır İhvanının Camp David yükümlülükleri var. Gazze kuşatması barışçı-ateşkesçiler için kaldırılacak ama direniş yolunda olanlar için kuşatmalar devam edecek. Hamad’ın Gazze ziyaretinde -gaz hatları için bir başlangıç- ilettiği de budur.
Abartmış gibi görünmemek için hatırlatmaya çalışalım. Mısırdaki İhvan liderliği, hükümeti teslim alma sürecinde ‘Camp David’i halk referandumuna götüreceğiz’ diye bağırmalarına rağmen, hükümeti teslim aldıktan sonra bu bağırışlarını geri dönmemek üzere bir tarafa kaldırdılar. Birleşmiş Milletlere ve Siyonistlere; eski rejim lideri Mübarek’in mirası olan bütün devletlerarası anlaşmalara ‘sadık kalacağız’ garantisini verdiler. Ne siyasi miras ama!
İhvan hükümeti, Araplarla birlikte Suriye ile dayanışmaya içerisine girmedi. Mübarek’in durduğundan da daha uzak bir duruş sergiledi. Bunu da Arap Milliyetçiliği karşısında din siyasetini yükseltmek için yapıyor.
Bu aralar muzaffer temsilcilerinin ne dediğini hatırlatalım:
‘Düşmanımızla el sıkışırken savaşmaya devam edeceğiz, bir taraftan uyurken bir taraftan askerimiz savaşmaya devam edecek.’
Liderlerinin ihanetlerine rağmen mukavemete devam etmeliyiz ama bu arada neler döndüğünü iyi görmeliyiz.
-Siyonist saldırılarının hedefi önleyici olma, yeni koalisyonun seçim dengesini kurma ve Obama ile daha yararlı bir diyalog sayfası açma girişimidir.
-Mukavemeti durdurarak pazarlıklarla anlaşmaya varmak ve Filistin özgürlük hareketini aşamalı olarak ortadan kaldırmak, silahları İran’a ve Suriye’ye çevirmektir.
Bütün bunlar, sallanmaya başlayan ve arkalarında yer alan siyonistlerle birlikte emperyalistleri rahatlatma işlevi görmektedir. Ki burada ılımlı İslamcı rejimlerden daha uygun siyasi araç var mıdır?
Bu çok sert bir hadise ve karmaşık bir durumdur. Velakin hayat tecrübesi gösterir ki en tehlikeli siyasi kararlar dövüş zamanlarında verilir. İkinci olarak, dövüşler ve dökülen kanlar siyasi revizyon için kullanılır ki bu da dövüşün doğal sonucudur. Revizyondan önce de her cephe, öncelikle düşmanının savaşçı kanatlarını hedefleyerek mümkün olduğunca yüksek kazanımlar elde etmeye çalışır.
Ve daha tehlikeli bir soru kaldı. Cabari ‘kolayca’ yakalanacak bir maceracı mıydı?
Suriye’nin yokluğunda savaşçıların ağzından yankılanması gereken:
-Milletim beni hatırlayacaktır… Karanlık gecelerde Bedir’i özleyecek (1)
Ebu Fares Hamdani -Haleb’in hükümdarı ve Haçlılarla karşı savaşan kişi- yukardaki şiiri söylemişti. Fakat Halep bugün; Haçlılar, Türkler ve araçları gibi kullandıkları Araplara karşı, Ahmet Cabari gibi suikaste kurban gitmemek için savaşıyor.
1-Bedir : Ayın en parlak hali. Ebu Fares Hamdani, 932-968 yıllarında yaşamış bir Arap şair.
Kaynak: Sendika.Org