SİLİKOZİS

Dr. Selma GÜNGÖR   Akciğer hastalıklarının, KOAH’ın sigaradan sonra en önemli nedenlerinden biri meslek hastalıkları olmaktadır. Geçen günlerde 8 yıl önce kot taşlama işinde çalışmış bir işçi gelişen akciğer hastalığı nedeniyle vefat etti  Bugün ölümcül akciğer hastalıklarına yol açan meslek hastalığı olan silikozis hastalığını Dr. İbrahim Akkurt’un STED dergisinde yanlanan silikozis yazısını özetleyerek yapıyoruz. Silikozis, […]

Dr. Selma GÜNGÖR
 
Akciğer hastalıklarının, KOAH’ın sigaradan sonra en önemli nedenlerinden biri meslek hastalıkları olmaktadır. Geçen günlerde 8 yıl önce kot taşlama işinde çalışmış bir işçi gelişen akciğer hastalığı nedeniyle vefat etti  Bugün ölümcül akciğer hastalıklarına yol açan meslek hastalığı olan silikozis hastalığını Dr. İbrahim Akkurt’un STED dergisinde yanlanan silikozis yazısını özetleyerek yapıyoruz.

Silikozis, pnömokonyozlar başlığı altında toplanan akciğerin toz hastalıklarından en hızlı seyredip ve fatal/ölümcül olanlarından biridir. Solunabilir büyüklükteki (0,5-5 µm çaplı) silis partiküllerinin inhalasyonuyla oluşan, çoğunlukla radyografiyle saptanabilen bir akciğer hastalığıdır. Kronik formda akciğer belirtileri, toza maruz kalmanın başlangıcından en erken 15 yıl sonra ortaya çıkar. Akselere silikosisde bu süre 5-15 yıldır. Akut formda ise silikozis birkaç ay içerisinde gelişir ve kristal silikaya aşırı yoğun maruziyet söz konusudur.

Silikozis ilk olarak antik Yunan’da bildirilmiştir. Silikozis’in yaygınlığı makineyle çalışmanın geliştiği ve hastalıkla toz arasındaki ilişkinin daha az bilindiği 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında çok yükselmiştir. Ülkemizde yapılan değişik çalışmalarda silika maruziyetinin olduğu değişik iş kollarında silikosis görülme sıklığı %6 ile %36,3 arasında saptandığı bildirilmiştir. Ancak bu çalışmalar daha çok büyük işyerlerindeki bulguları kapsamaktadır. Büyük işyerlerinde hem teknik hem de tıbbi olanakların daha iyi olması ve bu iş yerlerinin sürekli denetim altında olmaları nedeniyle temel sorun 50 kişiden az işçi çalıştıran ve denetimsiz olan iş kollarıdır. Buralarda çalışan kişilerde organize ve örgütlü bir denetim olmadığı için rastlantısal çekilen grafiler çoğunlukla birinci basamak hizmeti veren hekimlerce değerlendirilmekte ya da bu kişiler belirtiler oluşunca ilk başvuru yerleri ilk basamak sağlık birimindeki hekim olmaktadır. Silikozise neden olan Silisyum dioksit ya da silika (SiO2) dünyada en bol bulunan mineraldir.

Önlenebilir meslek hastalıklarının başında olan silikozisde önemli olan riskli iş kollarında gerekli önlemlerin alınması; toz oluşumunun ve oluşan bu tozun yayılmasının, kişinin solunum düzeyine ulaşmasının önlenmesidir. Ülkemizde riskli iş kollarında çalışan kişilerde yasal anlamda izin verilen kuvars düzeyi 0,25 mg/m3’dür. Oysa yapılan çalışmalarda 0,1 mg/m3 ve üzerindeki kuvars maruziyetinin de silikosise yol açtığı gösterildiğinden gelişmiş ülkelerde yasal izin verilen sınır 0,1 mg/m3 olmasına karşın bunun 0,05 mg/m3’e çekilmesi işyerlerine önerilmektedir.

Silikozis riskinin olduğu bazı iş kolları

Taş ocakları, Kuvars değirmenleri, Kum püskürtme işleri, Kot taşlama işleri Madenciler, Tünel kazıcıları, Dökümcüler, Cam sanayi, Seramik, Vitray yapımı, Çimento üretimi, Çanak-çömlek yapımı, Kiremit, tuğla, balçık üretimi…

Silikozisde belirti ve bulgular

Burada temel olan kişinin yaptığı işin ve geçmişte çalıştığı işlerin çok iyi olarak sorgulanmasıdır. Halen masa başında ya da hizmet sektörü gibi toz ve silika maruziyeti olmayan bir işte çalışmakta olan bir kişi geçmişte silika maruziyetinin olduğu bir iş kolunda çalışmış olabilir. Bu nedenle birçok hastalıkta olduğu gibi özellikle iş ve çevresel öykünün rolü büyüktür. Ancak burada hemen şunu belirtmek gerekir ki silikozis klinik bulgularla tanı konulmayan, konulmaması gereken bir hastalıktır. Bunun iki nedeni var: Birincisi silikozise özgü patognomonik/özgül bir klinik belirti ve bulgunun olmaması, ikincisi de genel interstisiyel/akciğer dokusuna ait akciğer hastalıklarında olan belirti ve klinik bulguların ortaya çıkması durumunda çok geç kalınmış olmasıdır. Erken evrede kişide ya hiç belirti yoktur ya da bunlar daha çok solunum sisteminin özgün olmayan belirtileridir. İlerlemiş olgularda efor/hareketle dispnesi, kişinin efor kapasitesinin giderek kısıtlanması, daha önce yapmakta olduğu eforların çok azı ile bile belirgin nefes darlığının ortaya çıkması tüm interstisiyel akciğer hastalıklarına özgü bir belirtidir. Fizik incelemede ral-ronküs- ekspiryum uzaması gibi bulguların özgünlüğü de yoktur. Progressif masif fibrosis olması durumunda toraksta bilateral bazallerde ön-yan alanlarda inspiratuvar ince raller duyulması değerlidir. Ancak tablonun geri dönüşümsüz aşamaya geldiğinin göstergesidir. Temel olan erken evrede tanı konulmasıdır.

Erken tanı için üç koşulun bir arada bulunması gerekir:

1. Yukarıda verilen işlerden birinde kişinin çalışıyor ya da çalışmış olması öyküsü,

2. Birazdan genişçe söz edilecek radyolojik bulguların olması,

3. Bu radyolojiye neden olacak başka patolojinin klinik ve laboratuvar incelemeleri ile gösterilememesidir.

Radyolojinin önemi nedir?

İşçi sağlığı güvenlik önlemlerine karşın silikosis yapıcı işlerde çalışan kişilerin bir ulusal politika oluşturularak silikozis riski yönünden izlenmeleri çağdaş sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir. Bunun yerine getirilmesi de hekimleri ilgilendiren bir konudur. Bu gibi riskli işlerde çalışanlarda klinik bulgular ortaya çıkmadan kişinin etkilenmesinin erken evrelerde görülmesi durumunda progressif masif fibrosis gelişiminin önlendiği ya da durduğu gösterildiğinden beri gelişmiş ülkeler bu konularda ulusal ve uluslararası uzlaşılarla izlem programları geliştirmektedirler. Konuyla ilgili bu kuruluşların başında geleni Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’dür. Bu kuruluş bu işlerde çalışan kişilerin standart bir radyolojik izlemden geçmesini, epidemiyolojik anlamda da uluslararasında ortak bir dil ve düşünce birliği oluşturulmasını amaçlamıştır. Bu nedenle bu kuruluşun önerdiği radyolojik izlem formatı bugün birçok ülkede uygulanmaktadır

Belirtiler

Pnömokonyozlara bağlı radyolojik bulgular öncelikle akciğerin 1/3 periferinde yerleşirler (respiratuvar bronşiol düzeyinden sonra), bu nedenle değerlendirdiğimiz grafide akciğerin 1/3 periferi çok önemlidir. Buradaki opasitelerin yoğunluğu pnömokonyoz lehine kuşku uyandırmalıdır. İkinci nokta normal vasküler gölgeler santral alanda bazen pnömokonyotik lezyon imajı verebilir ancak, bunların damar mı yoksa lezyon mu ayırımındaki en önemli kriter eşlik eden bronşunun aranmasıdır. Eğer yuvarlak olan bir gölgenin hemen yanında içi havalı bronş gölgesi görülüyorsa sorun yok demektir.

Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da silikozis başta olmak üzere pnömokonyozlarda ortaya çıkan radyolojik değişiklikler kişinin doğrudan maruz kaldığı tozun cinsine de bağlı bazı özellikler göstermektedir. Örneğin asbest başta olmak üzere lifsel yapıdaki minerallere maruziyeti olan kişilerde ilk radyolojik değişiklikler daha çok akciğerlerin bazallerinde düzensiz opasitelerin görülmesidir. Ayrıca izlenen parankimal değişikliklerle birlikte plevral kalınlaşmalar-kalsifikasyonlar, plaklar varsa ve de özellikle bunlar bilateral ise asbeste bağlı değişiklikler olma olasılığı çok yüksektir. Kaldı ki mesleksel asbest maruziyeti öyküsü olmadan da bu gibi bulgularla karşılaşılabilir. Çünkü özellikle ülkemizde birçok yörede çevresel olarak asbest benzeri minerallere maruziyet (Erionit-zeolit grubu) vardır. Anadolu’da birçok yerleşim biriminde bu minerallerin bulunduğu toprak (ak toprak) evlerde badana ve izolasyon amaçlı olarak da kullanılmaktadır. Silika-kuvars içeren tozlara maruziyet sonucu ortaya çıkan ilk radyolojik değişiklikler çoğunlukla yuvarlak 3-10 mm çapındaki matlık/opasitelerdir. Bu opasiteler öncelikleakciğerin üst ve orta kısımlarında çeperdedir. Hiluslarda kalsifikasyonların belirmesi yerleşmiş silikozisdeki yumurta kabuğu gibi patognomonik/özgül belirti sayılabilecek kalsifikasyon örneğinin ilk aşamasıdır

Kömür tozuna maruz kalan kişilerdeki ilk radyolojik değişiklikler ise çoğunlukla1,5 mm’nin altında  ve 1,5-3,0 mm çapındaki yuvarlak ve düzensiz opasitelerdir. Bunlar da öncelikle üst ve orta zonların periferinde lokalize olurlar ayrıca amfizemi düşündüren bulgular da sıktır (diyafragmaların düzleşmesi, 7. kaburga düzeyini geçmesi, merdiven basamağı görünümü alması, kot aralarının genişlemesi, bronkovasküler dallanmanın havalılık artışı nedeniyle tam izlenememesi, kalp konturlarının küçülmesi, vb).

Erken tanı koyabilmek içim iki kural gerekir:

  • Ayrıntılı bir çevresel ve mesleki öykü
  • İyi bir teknikle çekilmiş standart PA akciğer grafisini özenle değerlendirmek

Silikozisde yasal tanı, gerekçeleri nelerdir?

Ülkemizde diğer meslek hastalıklarında da olduğu gibi silikozis de tüm çalışanların değil, 506 sayılı SSK yasasına tabi “işçilerin bir meslek hastalığı” olarak kabul edilmektedir. Bunun anlamı silikozis yapıcı iş öyküsü olan ve buna uyan radyolojik bulguları olan kişilerde silikozis ve diğer meslek hastalıkları tanıları yasal anlamda SGK’nın bu konuda yetkilendirdiği kuruluşlarca konulabilmektedir. Birinci basamakta çalışan bir hekim işyeri hekimi ya da aile hekimi yukarıda söz edildiği gibi silikozis başta olmak üzere bir kişide meslek hastalığı kuşkusu bulunduğunda tanının yasallaşması için kişiyi SSK’nın bu konudaki görevli ve karar verici yetkili kurumları olan Meslek Hastalıkları Hastaneleri’ne göndermek durumundadır. Konu yalnızca tıbbi değil yasal ve de sosyal boyutu olan bir konudur. Öncelikle tanı bu kurumlarda konulduğunda aynı işyerinde çalışan başka kişilerde de etkilenme olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Başvuran olgudan diğer olguların da tanınması sağlanmış olacak; bu iş yerinde ilgili birimlerce gerekli önlemlerin alınması sağlanacak ve böylece yeni olguların olmaması dolayısı ile diğer kişiler ve çevre için korunma önlemlerin alınması sağlanacaktır. Ayrıca yasal tanı konulduğunda kişilerin bazı hakları da elde etmelerine yol açılmış olunacaktır.

Meslek hastalıkları hastanelerine kişi nasıl gönderilecek?

Kuşkulanılan kişi ilinde bulunan sosyal güvenlik il/merkez müdürlüğüne başvurarak meslek hastalığı tespit işlemleri başlatabilir. Sigorta Müdürlüğü’ne silikosis (ya da diğer meslek hastalıkları) ön tanısı ile gönderilecek ve bu kuruluşlar da kişiyi meslek hastalıkları hastanelerine sevk edeceklerdir.

Açıklanması gereken bir kavram da “maluliyet”. İşyeri koşullarından ortaya çıkan hastalıklar SGK’nın altı ayrı sigortacılık kolundan biri olan “iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortası” kolu tarafından tazmin edilir. Burada tanı konulduğunda kişide “Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranı” (kısmi, tam maluliyet) %10 ve üzerinde ise kişi o oranda “sürekli iş göremezlik geliri” almaya hak kazanır, inceleme ve tedavisi bu sigorta kolu kanalıyla yapılır SGK yaptığı incelemelerde işvereni kusurlu bulursa yaptığı tüm harcamaları işverenden eski deyimle rüc’u eder yani mahkemeler yoluyla geri alır. Ayrıca kendisinde silikosis ya da başka bir meslek hastalığı saptanan kişi iş mahkemelerine baş vurarak tazminat isteminde bulunur.

Kaynak: Özgür Gündem

İlgini çekebilecek diğer içerikler