Bir mal ve hizmet üretimi aşamalı hale geldikçe, işçinin çalışma koşulları daha da ağırlaşıyor. Asıl işverenin, kar marjını artırmak, maliyet giderini düşürmek için kullandığı taşeron sistemi ile işçi artık işçi değil, ücretli köledir. Türkiye’de taşeron sistemi, özellikle tekstil, turizm ve inşaat sektöründe görüldüğü gibi hak ve hukuk ihlalleri de en çok bu üç sektörün eseridir.
Taşeron düzenini kaldırmak iddiasıyla işçilerin mağduriyetini gidermek için işçilere, iktidara gelmesi halinde taşeron sistemini kaldıracağını vadeden bir “sosyal demokrat” ana muhalefet partisinin belediyelerinde, taşeron düzeninin mağduru olan işçilerin durumu trajikomik olmalıdır. Bugün bir sömürü aracı olarak taşeron sisteminin sadece CHP’nin belediyelerinde değil, kamu yada özel sektörün özellikle de özel sektörde emek değerin sömürü alanı olduğu gerçeği karşısında; taşeron/alt işveren kurumunun hukuksal dayanağının sorgulanmaya muhtaç olduğu ve işçilerin sonuçları itibarı ile nelere maruz kaldığı, bu yazının eleştiri konusu olacaktır.
Alt işveren yada taşeronlar
Neoliberal politikaların tahakküm aracı olan alt işveren kurumu, keynesyen politikaların iflasıyla daha önce işçilerin sosyal hakları yasal mevzuatla güvence altında iken, daha sonra işçilerin mücadele ile elde ettiği kazanımları yine yasal mevzuatla taşeron kurumlarıyla geri aldığı görülmekte.
4857 sayılı iş yasasıyla alt işveren/taşeron kurumu “bir işveren, iş yerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile ilgili teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu iş yerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren” şeklinde tanımlanmıştır. Yukarıdaki tarif ve amir hükme göre, bir işletmenin asıl sahibi, alt işvereninin emek gücünü, sadece yardımcı iş yada uzmanlık gerektiren işlerde kullanması gerekmektedir. Dolayısıyla bir işletmenin asıl işvereni, kendi işletmesinde bırakın asıl işin bir bölümünü alt işverene yaptırmasını, aynı işin bir bölümü içinde asıl/alt işveren kendi işçilerini “aynı iş yerinde” çalıştıramaz.
Yasal mevzuatta hal böyle iken; neyin yardımcı, neyin asıl iş olduğu belirgin bir kavram yada alanla sınırlandırılmamış olması; kar marjını artırma kaygısı taşıyan asıl işveren, üretim ve hizmet maliyetlerini düşürmek için, işlerin “bütününü” alt işveren denilen taşerona verebilmektedir. Taşeron düzeni, yasal boşluktan doğarken, hat safha da sömürü cüretini ise yasal mevzuattan almaktadır.
Alt işverenin işçileri
Bir işletmenin asıl işvereni, kendi iş yerinde taşeron sistemini, bir istisna olarak değil; işçi emeğinin suiistimal edildiği, işçiyi sindirme, korkutma mekanizması olarak kullanmaktadır. Asıl işveren, taşeron sistemini sadece ucuz emek gücünü sağlarken değil, aynı zamanda iş hukukunda belirtilen, işverenin işçiye olan bütün sorumluluk ve yükümlülüklerinden kurtulmak için kullanır. Taşeron sistemi içinde işçinin kendisi ve çalışma koşulları içler acısıdır.
İşçi bir işletmeye girerken öncelikle esaret sözleşmesi imzalar. Asıl işveren kendi işçisine tipik yani “belirli ve süresiz” sözleşme yaparken; (aynı iş yerinde) alt işveren ise kendi işçisine, atipik: “belirsiz, süreli” sözleşme yapıyor. Öyle ki asıl işveren de önceden kendi işçilerine “işçinin sosyal ve özlük haklarını veren tipik” iş sözleşmesi yaparken, zamanla emek maliyetini düşürmek için, taşeron sisteminin kendi işçilerine dayattığı, sosyal haklardan yoksun atipik iş sözleşmesini imzalatmakta.
Taşeron sistemi daha çok sermaye karşısında emeğin gücü kırmaya yarıyor. Emekçi böylece ne sendikal örgütleme hakkını ne de toplu sözleşme hakkını alabiliyor. Taşeron düzeninde işçinin çalışma saatleri, esnek çalışma koşullarıyla günde 10-12 saate varan iş saati çalıştırılmaktadır. Bugün işçi için artık 8 saatlik iş günü lüks olmakla birlikte birçok işletmede yemek dinlenme saati toplam “iş zamanın” dışında değerlendirilerek, emek değer yasası işlemektedir.
İş hukukunda fazladan mesai saatleri, işçinin inisiyatifine bırakılırken uygulamada ise; işçiler, kovulmakla yada işe devam etmek arasında iki tercihe mahkum edilerek, zorunlu mesaiye bırakılmakta. Mesai ücretleri, bir çok taşeron şirkette ya verilmemekte yada işçinin birim saati üzerinden yapılan hesapla kırpılmakta. Örnek olsun AKP’nin Eyüp belediyesinde taşerona bağlı temizlik işçileri, iki hafta da bir, ayda sadece iki Pazar günü dilebiliyorlar.
Bu işçilerin beslenme koşullarıysa berbat ötesidir. Her gün istisnasız beyaz bir kutunun içinde yarım emek arası tavuk ve bir bardak kadar cola, öğle yemeği olarak verilmekte. Yol masraflarını karşılayacak ne servisleri vardır; ne de yol bedeli verilmektedir. Taşeron düzeninde ekseriyetle işçilerin sigorta primleri, artık alt işverenin insafına kalmıştır. Sigorta pirimi günleri ya yatırılmaz yada eksik yatırılır; işçinin, işten ayrılma/atılma halinde ise kıdem tazminatı talep etmesi mümkün değildir.
Çalışma koşullarıysa Engels’in 19. yüzyıl’da İngiltere’deki işçilerin durumu hakkında anlattığı kadar vardır. Taşeron işçileri, ekseriyetle kayıt dışı bir şekilde istihdam edildiklerinden çalıştıkları yerler: merdiven altı, bodrum katı, rutubetli, izbe yerlerdir. Bebek işçiler, en çok buralarda çalıştırılırken, iş kazaları sonucu işçi/çocuk ölümleri yine buralarda daha çok görülür.
Sonuç olarak yukarıda görüldüğü üzere; bir mal ve hizmet üretimi aşamalı hale geldikçe, işçinin çalışma koşulları daha da ağırlaşmakta. Asıl işveren, işçisinden elde ettiği artı değer yetmiyormuşçasına, kar marjı artırmak, maliyet giderini düşürmek için kullandığı taşeron sistemi ile işçi artık işçi değil, ücretli köledir. Türkiye’de üretim ve istihdamın üç sektör üzerinde teşekkül ettiği görülmektedir. Bunlar Tekstil, Turizm ve İnşaat sektörüdür. Özellikle taşeron sistemi, buralarda daha yoğun olarak görülmekle birlikte hak ve hukuk ihlalleri de en çok bu üç sektörün eseridir.
Görünen o ki; işçilerin çalışma koşulları kötüleştikçe, mağdur/ezilen işçi oldukça; taşeron düzenine hukuki çerçeve oluşturma çabası içinde olan sosyal devletimizin, tercihini kimden yana koyduğu böylece apaçık ortadadır. (İHA/EK)
Akın Hakkı AKYÜZ İstanbul – BİA Haber Merkezi 28 Mart 2011