TEKSİF sendikasına üye oldukları için işten çıkartılan TEKSİM işçileri ile direnişlerinin 78. Gününde mücadelelerinin dünü, bugünü ve yarınına dair konuştuk. Hayatlarında hiç eyleme katılmamış ancak yıllardır bu direnişlerin içerisinde gibi kendilerinden emin, inatçı ve kararlı hareket etme kabiliyetini sergileyen işçilerden Mecnun Uçakçı ile ekmekleri ve onurları için verdikleri kavgayı konuştuk.
-Öncelikle merhaba. Direnişinizin 78. Günündesiniz. Kurduğunuz çadırda işe geri dönüşleriniz ile birlikte sendikanızın yetki mücadelesini de veriyorsunuz. Neden bugün burada olduğunuzu, ne için mücadele ettiğinizi, sizi işinizden eden süreci bizlere anlatabilir misiniz?
M. Uçakçı: Başından beri bizim bir amacımız var, tekrar işimize dönmek ve aynı zamanda sendikamıza da yetki aldırmak. Bir kazanım elde ettik işveren işimize geri dönmemizi kabul etti. İşe geri dönmek istemeyenler var, onlarında tazminatları ödenecek. Zaten sendika ile işveren de görüşmedeler.
Ama bu aşamaya gelene kadar neler oldu derseniz. Biz 3 yıldır örgütlenme mücadelesi veriyorduk. 2008’in 7. ayından itibaren örgütlenmeye başladık. Neden örgütlenmeye başladık? 12 saat çalışıyorduk. Günün 24 saati,2 vardiya şeklinde çalışıyorduk. Haftanın 6 günü, 12 saat gece, 12 saat gündüz çalışıyorduk. Pazar günleri de mecburi mesai yaptırılıyorduk. Buna karşın aldığımız ücret çalıştığımız süreleri karşılamıyordu. Ortalama 45 olması gereken haftalık saat 80 saati buluyordu. Maaşlarımıza gelince. Bir miktarını elden alıyorduk, bir kısmını bankadan. Böylece hakkımızı da çalıyorlardı. Adaletsizlik vardı. İçeride sürekli baskı görüyorduk, bu sözlü hakaretlere kadar varıyordu. Artık bu koşullarda çalışacak bir durum kalmamıştı. Bunca şeye karşılık bizde örgütlenmeye başladık. Şirkete sendikayı sokmak ve şartlarımızı düzeltmek için ilk adımımızı attık, sendikayla tanıştık . İlk kazanımızı da geç kalmadan 2009 yılında aldık. Mesai ücretlerimizi düzeltmeyi başardık. Mesailer üzerine toplantı yapıldı, mesai ücretlendirilmesinin adaletsiz yapıldığını söyledik, eğer mesai ücretlerimiz verilmezse çalışmayacağız dedik ve bunun sonunda mesai ücretlerimiz 35 lira iken, 70 liraya çıktı.
Dokuma bölümünde ilk olarak 20 kişi sendikaya üye olduk ve mesai saatlerini 8 saate çevirmeyi başardık. Onu da şöyle sağladık, o dönem maaşlarımıza zam almamız gerekiyordu. Zam ayı gelmişti. İşyerin geldiğimizde zamlarımız verildi mi diye sorduk, bize normal zamanından geç verileceğini ancak farklarıyla vereceklerini söylediler. Kabul etmedik, o zaman maaşları almıyoruz, bordrolara da imza atmıyoruz dedik. Bunun sonunda 2 vardiya, hem gece hem gündüz ne maaşları aldık ne bordroları imzaladık. Sonrasında 4 arkadaşımızı işten çıkardılar. Bunun üzerine sendikamız ilk kez devreye girdi. Sendika, ‘’Benim üyem olan işçiyi işten çıkartamazsın’’ deyince onlar mesai yapamayacaklarını söylediler işten kendileri çıkıyorlar diye açıklama yapılıyor. Merak ediyorlardı bu işçiler nereden güç alıyor diye sendikayı böylece görmüş oldular. İşten çıkarılan arkadaşlarımızdan biri işe iade davası açmış ve 7 ay sonra kazanmıştı. Teksim patronu davayı yargıya götürdü, verilen kararın çok ağır olduğuna dair. Sendikamızda kararın çok haklı olduğuna dair yargıya götürdü. Ardından uzlaşma sağlandı.
4 kişi işten çıkarıldıktan sonra içeride 18 kişi kaldı. Günlerden cumaydı, çalışma süremizi doldurmuştuk, saat 18.30da kart basıp çıkacaktık, öyle karar almıştık.18.05’te patronun damatları, personel müdürü, genel müdür geldi ‘’toplantı yapacağız makineleri durdurun’’ dediler. Toplantıya gittik, patron hiç konuşmadı. Genel müdür konuştu, ‘’Bizim 8 saati kaldıracak durumumuz yok, yanlış yapıyorsunuz. Şirket bunu kaldıramaz, kimse kaldıramaz, batarız’’ dedi. Biz 18.25’te salondan çıktığımızda ikna olduğumuzu düşündüler. Ancak biz aldığımız kararı devam ettirdik,8 saatten fazla çalışmadık. Hem gece hem gündüz vardiyası böyle devam ettik. İşveren bunun üzerine yeniden bir toplantı düzenledi ve çalışma sürelerimizin 8 saat olduğunu söyledi, maaşlarımıza da %35 zam verdiler. Uzlaşmaya vardık. Bunun üzerine 3 vardiyaya dönüldüğü için eleman eksikliği olduğunu ileri sürerek bizden yine fazla çalışmamızı istediler. Kabul etmedik. Biz bu amaçlarla örgütleniyorduk yetki aşamasına da yaklaşmıştık. Ancak bu durum triko üzerine örgütlendiğimiz diğer firmaları da, teksim patronunu da rahatsız etti. Bizden kurtulmak istiyorlardı, deyim yerindeyse yılanın başı olarak görüyorlardı ve işten çıkarttılar.
-En son işten çıkarılan arkadaşlar da olmuştu, net sayı nedir? Tazminatlarını alabilen oldu mu aranızda?
M. Uçakçı: 37 kişi. 37’imizde burada direnişimize devam ediyoruz. 1 kadın arkadaşımız vardı ancak o anlaştı. 35 kişi 6 Ağustos’ta çıkarılmıştı zaten. İşe geldik, kartlarımız iptal olmuştu. Zaten bizleri de 25. Maddeden dolayı işten çıkardıklarını söylüyorlar. Biliyorsunuz 25 .maddeden çıkarılanlar tazminat elde edemezler. Tebligatlarımızda tazminatsız çıkarıldığımız da yazıyordu zaten.
– 78 gün oldu. Tekel direnişini egale ettiniz bugün. Burada günleriniz nasıl geçiyor? Siz burada iken ailenizin size destek veriyor mu? 78 güne dair neler söylemek istersiniz?
M. Uçakçı: Hepimiz hayatımızda ilk kez böyle bir şeyin içerisinde yer alıyoruz. Elbette zorlukları oldu ama biz ekmeğimizin ve işimizin kavgasını veriyoruz. Yeri geldi bizlere burada polis de müdahale etti. Hakaretlere de maruz kaldık. Esnaflar burada ses sistemini açtığımız için bizden rahatsız olup imza toplamışlar. Bunlar da yaşandı, yaşanmadı değil ama biz kötü bir şey yapmıyoruz. Bunu yeri geldi polisler bile kabul etti. Her sabah ve akşam iş çıkış saatlerinde halaylarımızı çekiyoruz. 50. Güne kadar çok daha güzel geçiyordu günlerimiz, polis bizi asıl çadırın olduğu yerden kaldırmayana kadar daha hareketliydi.
-Önceden çadır farklı bir yerdeydi. Polis müdahalesi sonrası buradasınız. Ne sebep gösterdiler, gerekçeleri neydi? O günü anlatır mısınız?
M. Uçakçı: Valla biz bunu polislere de sorduk. 24 Ekim’de sabah 8’de bir geldik,500’e yakın çevik kuvvet polisi var. 50 gündür buradayız daha hiçbir şey olmadı, bugün ne oldu da bizi buradan kaldırmaya çalışıyorsunuz dedik aldığımız cevap’’ emir büyük yerden’’. Düşünüyoruz İstanbul’da olan bitenden sorumlu en büyük kimdir, validir. Valiye ulaşıyoruz haberim, bilgim yok diyor. Bunun üzerine AKP İl Başkanlığı’na gittik, başkan yardımcısıyla görüştük onunda haberi yokmuş. Ama biz aldığımız bilgiye göre Teksim’ in avukatı Abdülkadir Aksu’nun oğlu olmuş, o geldikten sonra böyle şeylerin olduğunu söylüyorlar. Neyse, o gün polis bize müdahale etti epey kargaşa oldu, Hakan arkadaşımız yaralandı hastaneye kaldırıldı. O gün bugündür buradayız, eski yerimizi de polis tutuyor.
-Son durum nedir peki? İşveren ile görüşülüyor mu?
M. Uçakçı: Normalde patron bizimle hiç görüşmezdi. Damatları, akrabaları gelir görüşürdü. En son aşamada patronla avukatlarımız arasında yapılan görüşmede bizleri işe alacağını kabul etti. Bizim 3 temel olmazsa olmazımız var, kabul etmesini istediğimiz…
-Nedir onlar?
M. Uçakçı: Öncelikle atılan her arkadaşımız işe iade edilecek, işten çıkarıldığı her ay başına tazminatları da verilecek, işe dönenler sendika üyesi olarak dönecek, dönmek istemeyenlerin de tazminatları verilecek. İhbar ve kıdem cezalarını ödeyecek. Ve işveren bir toplantı düzenleyip, işveren ve sendikanın da olduğu toplantıda işveren, herkes sendika üye olabilir açıklaması yapacak. Olmazsa olmazlarımız bunlar. Bu üçünü de şimdilik kabul etti. Görüşmeler sürüyor, bayramdan sonra netleşecek.
-Bitmiş ya da devam eden direnişlere baktığımızsa sorunların çok benzer hatta ortak olduğunu görmek çok kolay. Ancak işçilerin açığa çıkmış tepkilerini birleştirmeleri, bir araya gelmeleri genelde mümkün olamıyor. Sınıf bilincimiz bu açıdan zayıf. Siz bu açıdan işçi sınıfının durumunu nasıl görüyorsunuz?
M. Uçakçı: Dediğiniz gibi sorunlarımız ortak. Bugün sadece tekstil kolunda örgütlenmeye çalıştığımız 60’a yakın işyeri var. Maaşlar ödenmiyor, süreler uzun, mesai yok, tatil yok ama adam çalışmaya hala devam ediyor. Herkeste korku var. Bu korkuyu aşmak zorundayız. Biz bugün burada olmasak, ne kazanabilirdik? Eğer işimize sendikayla birlikte dönersek bu bizim başarımız olacak. Korkmanın kimseye faydası yok ki, ben işimi istiyorum bundan ötesi yok. Bir suskunluk hali var. Herkesin artık ses çıkartması gerekiyor.
Emek.org.tr