Evet, yeni yıl için mali bütçe görüşmeleri sürerken ortalık toz duman!
Sermaye düzeninin açmazı apaçık gözler önünde… Sınıf bilincini almış insanlar ve emekten yana olanlar için tablo net aslında.
2022 yılbaşından itibaren yağmur gibi gelen zamlar, tüm emekçilerin yeme içme barınma ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirdi. Her şey ateş pahası, yaşam ateşten bir gömlek…
Sermaye ve onun iktidarı açısında gelen zamlara yanıt gayet basit: “Maliyetler arttı, o yüzden bu zamları yapmak zorundayız.” Fakat işçi sınıfı ve emekçiler, emeklilerin gelirlerine gelince, o iş o kadar kolay olmuyor.
Kapitalizmde her gün, her saat, her ürünün fiyatı artabilir, ama işçilerin emekçilerin maaşı her gün artmaz! Yılda bir kere sendika ağaları, patronlar ve devlet görevlileri toplanır; ‘delikli kuruş’ artışı için bile yer yerinden oynar. Bir de dalga geçer gibi asgari ücret, yanına da 30 kuruşu eklerler ki ne kadar hassas ve adil olduklarını ispatlarlar! Bununla ‘365 gün idare edin’ derler. Kapitalizmde her şeye çok kolay ve kimseye danışmadan, gece biz uyurken zamlar gelir. Ama bizlerin ücretlerine üç kuruş zammı yaparken uykuları kaçar bu muktedirlerin.
İşin en kötü tarafı da bu saçmalığı doğal kabul eden yığınların, milyonların olmasıdır.
Akla mantığa sığmayan bu duruma rıza gösteren toplumu yaratmak da hep sopayla baskıyla olur. Çünkü itiraz edenlere cezaevi, işkence, hatta ölüm dayatılır. Maalesef kapitalizmin gerçek özü de budur: “zor yoluyla artı değere el koymak…”
Bütçe görüşmelerinde yine emeklilerin esamesi okunmuyor.
Çünkü sermaye sınıfı 1990 lardan itibaren sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesi planını adım adım uyguluyor. Emeklilerin %4,5 olan bütçedeki payı, AKP iktidarında sıfıra indirildi. Emeklilik bağlanma oranı %28 lere çekildi. Emekli maaşı sadaka niteliğine getirildi.
Primleri peşin ödenmiş yaşlılık güvencesi, bir lütufmuş gibi topluma sunuluyor. Bir adamın ağzından çıkacak rakama endeksi bir sadaka! Oysa ülkede bugüne kadar yaratılan tüm değerler ve birikimler emeklilerin geçmişteki ürettikleridir. O açıdan emeklilerin en doğal hakkı ‘bütçeden payı’dır. Bu kesinlikle gasp edilemez dedik. Ve yıllardır bunu söylüyoruz. İnsanca onurluca yaşamanın tek çaresi, budur. Ve bizler gasp edilmiş haklarımızı, bütçeden payımızı istiyoruz.
EDS (Emekliler Dayanışma Sendikası) olarak temel işlevimiz budur. İnsanca onurluca bir yaşamın savunulması tam da budur.
EDS olarak hiçbir zaman bir rakama endeksli taleplerde bulunmadık. Gerek asgari ücret gerekse en düşük emekli maaşı konusunda afaki rakamlar dillendirmedik. İstemlerimizi bilimsel bir temele dayandırmak gayreti içinde olduk. Bugün asgari ücret tespit komisyonunda bulunan aktörler, kesinlikle bilimsellikten uzak, sadece günü kurtarmak adına davranıyorlar.
DİSK in telaffuz ettiği rakam, (13.200tl.) bile bilimsellikten uzaktır. TÜRK-İŞ in ağzı ise, tamamıyla işçi sınıfına ihanetin ağzıdır. HAK-İş in ağzı ise şiş yansın ne kebap, dostlar alışverişte görsün tavrı olup, iktidarın ağzıdır.
İşçi sendikalarının kendi araştırmalarında açlık sınırı 8.000 tl yoksulluk sınırı ise 26.000 tl civarındayken; telaffuz ettikleri rakam komiktir. Bir sınıf sendikasının kırmızı çizgisi hiç olmazsa yoksulluk sınırı olmalıdır ki; o da bugünkü fiyatlar baz alınarak, birkaç ay sonrası enflasyon ve zamlar dikkate alınmadan….
Mal mülk istemiyor işçiler, hiç olmazsa yoksul oldum deme hakkı yok mudur?
Niye açlık sınırı ve niye bir kişinin ihtiyaçları baz alınarak?
Hadi diyelim ki işçi sendikaları bunu dillendiremedi. Hiç olmazsa ettikleri talep ettikleri rakama mantıksal bir gerekçe bulmak zorundalar. Ekonomik krizlerde hep emekçilerden fedakârlık beklenir ya; o fedakarlığın da mantıksal bir gerekçesi olmalı…
Örneğin açlık sınırı rakamıyla yoksulluk sınırı rakamı, toplanıp ortalaması alındığında; 17.000 tl gibi bir rakam çıkar ki bu da işçiler açlıktan ölmesinler, her gün iş başı yapıp çalışsınlar diyedir. Üretim fedakarlıklarla sürsün rakamıdır. Hiçbir sosyal talebi de içermez, her iki sınıfın fedakarlığına dayanır. Bu ücret bile DİSK in talep ettiği rakamdan yüksektir. Yeme, içme, barınma ve işe gelebilme ücretidir. Bunu bile talep edemeyen sendikal bir yapıdan söz ediyoruz maalesef…
En düşük emekli maaşının tespiti de aynı bilimsel gerekçelere dayanmalıdır. 13 milyon 700 emekli olarak bir bakalım duruma…
En düşük emekli maaşı ne? 3.500 tl… En yüksek emekli maaşı 25.000 tl (yaklaşık),
Ortalaması nedir? 14.250 tl. Bu rakam da yeme, içme ve barınma rakamıdır. Hiçbir sosyal talebi içermez. Ayrıca bu rakama bütçedeki % 4.5 olan eski payımız eklenmeli dediğimizde de fedakarlık ücreti olan 17.000 tl gibi bir rakam çıkar ki bu da en düşük emekli maaşı, asgari ücret tutarında olsun talebine denk düşer.
Sonuçta her rakam bugünkü fiyatlar baz alınarak düşünülmüştür. Kesin çare de değildir.
EDS olarak o yüzden “insanca onurlu bir yaşam” talebimizin altını doldurmaya ve emeklileri bu talep doğrultusunda mücadeleye çağırıyoruz.
İşçi sınıfının talepleriyle emeklilerin talepleri paraleldir. Çünkü emeklilik, işçi sınıfının yaşlılıktaki güvencesidir. Bütçe görüşmeleri sürerken, emekliler olarak görüşlerimiz kısaca bunlardır.
Yaşasın Emekliler Dayanışma Sendikası!
Savaşa değil emekliye bütçe!
Asgari ücret açlık ücreti değil, insanca onurlu bir yaşam ücreti olmalıdır!
EDS Genel Sekreteri Hasan Ergül
emek.org.tr