Anı: OYUN İÇİNDE OYUN!
5 Aralık 2020 günü bir belgeselde konuşan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek yalan bir söz söyledi. 1970 öncesi gençlik hareketinin anlatıldığı bölümde “Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın dolduruşa geldiğini, onların kulaklarını çektiğini” ifade etmiş.
Devrimci sosyalist çevrelerde Perinçek’in bu sözleri, kirli kimliğini aklama, kendine bir yer edinme çabası, Mahir ve Deniz üzerinden puan toplama, yalancılık ve provokatörlük olarak nitelendirildi. Bugün yaşayan o dönemin devrimci insanları, tepkilerini göstererek Perinçek’e faşist, tescilli provokatör nitelemeleriyle yanıt verdi.
1975 yılında örneğin Epengle kumaş fabrikası işçilerinin demokratik sendikal hakları için mücadele ettikleri ve bir yıl önce kurulan TSİP nin etkilerinin görüldüğü, işçi ve öğrenci gençlik hareketinin geliştiği günlerdi… Provokatörlük yaparak devrimci çevreleri birbirine düşürmeye çalışan dönemin Aydınlıkçılarıyla, devrimciler ve sosyalist kesim arasındaki mücadele de önemlidir.
İşte o günleri yaşayan devrimci işçi çalışması ve politik faaliyetler içinde bulunan Mehmet Ayhan, Aydınlıkçıların gerçekleştirmek istedikleri provokasyonu anılarında yazdı. Elimize geçen yazıyı, anlatım üslubunu bozmadan izleyicilerimizle paylaşıyoruz.
OYUN İÇİNDE OYUN – BİLDİRİ
1975-76 yıllarında İstanbul site yurdunda kalan 30-40 Kişilik bir arkadaş grubuyduk. Bir taraftan karanlık güçlerin öğrenci yurtlarına, okullara yaptıkları saldırıları katliamları püskürtmeye çalışan öğrenci hareketinin içinde yer alıyor, bir taraftan da işçilerin ekonomik-demokratik mücadelesine destek olmaya çalışıyorduk.
Aramızda sendikal çalışmaları nedeniyle işten atılan evsiz kalan işçiler, köyünden “devrim yapacağım” diye kopup gelenler ve üniversitenin çeşitli fakültelerinden öğrenciler var. Odalar 5-6 kişilikti. Evsiz kalanlar yerlere yatak sererek ikamet etmek zorunda kalmıştı. Sabah koridorda Dersimli Yaşar’la karşılaştım. Kamer Teyhani ve Şıhonun Köylüsüydü. Biri “sen Deniz Gezmişe benziyorsun” demiş o da kalkıp İstanbul’a gelmişti.
Yaşar, “Kör Halukla Sendikacı Mehmet geldi. (Sendikacı Mehmet daha sonra DYP den muhtarlık yapan Mersin Taşucu ilçesindendi.) Bize bir şey söyleyeceklermiş. Çok Karanlık bir halleri var. Ben bu heriflerden çok şüpheleniyorum” dedi. Kör Haluk yapı iş sendikasının avukatıydı. İyi tanımıyorduk. Uğur abi getirmişti: (UĞURCAN KOÇAK) o da Mehmet’i getirmişti. Oda da bizimkiler bağdaş kurarak oturuyordu. Mehmet başını dizlerinin arasına almış, bir taraftan da bıyıklarını çekiştiriyordu. Sarı çirkin çilli yüzü kararmış iğrenç bir hal almıştı. Küçülmüş bit kadar kalmıştı. Kör Haluk aksine kısa boylu tombalak biriydi. Tekstil işkolundaki bir sendikada avukatlık yapıyordu orada sen provokatörsün diyerek dövmüşler bir gözünü şişirmişler gözlüklerini kırmışlardı. Açınacak bir hali vardı. Fakat gözleri fıldır fıldır dönüyordu.
“Uğur Abinin selamı var.” Dedi anlattı, Epengle grevinde aydınlıkçı Fera isimli bir Kadınla beraber işçilerle iyi bağlar kurmuşlar. Orada karşılaştıkları yanlışları dile getirdikleri için sendika yöneticileri bunu dövmüş sendikadan atmış. Fakat işçiler Fera’yı ve onu dinliyormuş. İşçilerin önderleri gene Kör Haluk ve Epengle Mehmet… onlarla tanıştık onlarda Kör Haluk’u doğruladılar. İşin aslı Aydınlıkçılar Uğur Abiyle dostluklarını kullanıp, tekstil sendikasının yanlışlarını da öne sürerek yardım istemişler bunu sonradan öğrendik. Planları hazırmış Kör Haluk “Ben Perşembe günü Mithat ve Mehmet’le birlikte sendikaya gidip hesap soracağız. Bize saldırırlarsa ben sandalye ile camı kıracağım sizde yetişir bizi kurtarırsınız. ” dedi. “Epengle grevinin başarıya ulaşması için elimizden geleni yaparız” dedik.
Düşünce şuydu; Toplanan yardımlar işçilere dağıtılacak onlarda grevi sürdürecek gücü bulacaklardı. “Tamam” dedik “perşembe günü oradayız”.
O gün Kamer Teyhani, Şıhu, Pifik (Ahmet Parlak), Dersimli Yaşar, Emin B., 3-5 işçi Bayrampaşa’da sendikaya bakan köşe başlarını tuttuk. Yarım saat sonra Dersimli Yaşar “cam kırıldı, cam kırıldı ”diye bağırarak, elindeki zinciri sallayarak “vıyy! vıyy!”diye sesler çıkararak koşmaya başladı. Çok iri yarı biriydi. Görenler irkilerek kaçışıyordu, arkasından bizler koştuk. Sendika 2.kattaydı kapı açıktı içeri girdik ortada kavga felan yoktu. Âmâ kör Haluk boylu boyunca yerde yatıyordu o durumda bile göbeğinin bombeliği belli oluyordu. “Adama ne yaptınız lan” dedim, içeridekiler şaşkınlık içindeydi. Hiçbir şey demediler sadece biri “o provokatör aydınlıkçıların ajanı” dedi.
Bizim içeri girmemiz ile birlikte Kör Haluk ayağa kalktı. Meğer numara yapıyormuş biri “hadi gidelim” dedi. Geldiğimiz gibi hızla çıktık Aksaray da bir kahveye oturarak yorum yaptık.
Kör Haluk “artık ipler koptu beni sendikaya almazlar. Ben sizi Fera ile tanıştırayım direnişi nasıl sürdüreceğimizi belirleriz” dedi. İki gün sonra öğlene doğru odaya geldiğimizde bir yatağın üzerine atılmış büyük bir kağıt parçası gördük. Pifik yazmıştı “TSİPçiler sendikayı bastı. Hepimiz komadayız” Hemen yukarı Şıho ve z arkadaşın kaldığı odaya çıktık. Şıho güzellik uykusundaydı dürterek uyandırdım. Şıho gevşeyerek “efendim? ne oldu? ”dedi. Kağıdı gösterdim “TSİPçiler bizim sendikayı basmış” dedim “Yok canım olmaz dedi”. Zorla kaldırdık, 5-6 kişi olduk sendikaya yürüyerek gittik. Site yurdunda yakındı.
TSİPçiler olayın arkasında aydınlıkçıların ve Uğurcan Koçak’ın olduğunu anlamışlar. Biz henüz Uğur abinin birileriyle bir oyun içinde olabileceğini düşünemiyorduk.
Bizim yapı iş sendikasına gittik içerde Mehmet, Pifik Ahmet Parlak) ve Uğur abi oturuyordu Uğur abinin kafasında bir sargı vardı sakin sakin oturuyordu sendika başları olarak ağırlığı hissediliyordu. TSİPçiler sendikanın kapısını açmışlar Uğur abiye “Selamınaleyküm” demişler Uğur abi tam aleykümselam derken biri tabanca çekmiş. Öbürü bir sopayla Uğur abinin kafasına vurmuş ve hemen çıkmışlar olaylar her tarafta duyuldu.
Bizim liselilerde TSİPçileri gördükleri yerde dövmeye başlamışlar. Onlarda punduna getirdikleri her yerde, bizim sendikanın elemanlarını dövmeye başladılar.
Aydınlıkçıların provokasyonuyla insanlar yapacakları işleri unutmuş birbirine giriyordu. Enteresan şeyler de yaşandı.
Liseliler kavga sırasında, polis gelince TSİPci Mehmetin arkadaşları “polis geldi şimdi dağılalım sonra tekrar görüşürüz” dediğini, bu tavrın mert ve güzel bir tavır olduğunu söylediler.
Uğur Can Koçak, (o sırada M.Ali Aybar partinin 3.adamıydı) bizi topladı “Çocuklar bu olayı etraflı bir şekilde Kamuoyuna anlatalım Herkesi aydınlatalım kavgaları bırakalım ” dedi. “Tamam kavga etmeyelim bir bildiri yazalım” dedik.
Bildiriyi benim okuldan arkadaşım Ahmet’in evinde yazacaktık. Ev Beşiktaş’ta iyi bir semtteydi. Bildiriye Kör Haluk, Kör Mithat, Epengle Mehmet, Sendikacı Mehmet ve Ben Mehmet Ayhan yazacaktık. 2 Kör 3 Mehmet Beşiktaş’a geldik…
Eve aynı anda girmeyelim o yüzden Sendikacı Mehmet ve ben gidelim. Kapıyı açık tutarız.1.Katta sağ da dedim Biz apartmana girdik Yarım saat 1 saat bekledik gelen giden yok. Mecbur çıktık o zaman cep telefonu yok ev telefonlarını da bilmiyoruz. Kör Haluk sendikaya da gelmiştir. Bir hafta sonra Aksaray’da tesadüfen Kör Mithat ile karşılaştık ne oldu ; Hiç sormayın çok komik şeyler oldu dedi. Kör Haluk 1.katı görmeden yukarı çıkacakmış bunlar her katta kapıda bekliyorlarmış su katta açık bir kapı görmüşler. Kör Haluk hemen içeriye dalmış. Arkasından Kör Mithat ve Epengle Mehmet. Kör Haluk ceketinin iç kısmında taşıdığı demiri de evin kızına vermiş. “Al canım bunu vestiyere koy” demiş. Üçü de hilkat garibesi. Birinin sağ birinin sol gözü şişmişti…
Ev sahibi bey, şaşkınlıkla bunlara bakarken bizimkiler koltuklara kıvrılmışlardı 1.5 saat boyunca adam “sebebi ziyaretimiz ”de bizimkiler… “hiç geçiyorduk uğradık” derler. Dereden tepeden konuşuyorlar bu ara bizimkiler sehpalardaki meyveleri çerezleri bitirirler, derken Kör Haluk yanlış yere geldiklerini anlar… “Kızım şu demiri ver” der demiri alarak arkadaşına bakmadan çıkar gider. Arkasından Mithat ve Mehmet…
Sonra “En iyisi biz bildiriyi hazırlayıp size verelim” dedik. Bize bunlar dedikleri için olayı aydınlatan ve Mahir ve Deniz adının geçtiği bir bildiri hazırladık. Redaksiyondan gelen bildirinin bizim hazırladığımızla bir alakası yoktu. Kör Haluk’un mekanına gittik bu kez onlarla ağız dalaşı ve tartışma yaşadık. Sonunda pes ederek her şeyi bize bıraktılar.
Bildiriyi tam gerçeklere uygun ve Denizleri Mahirleri anarak yazdık. Bildiri bütün İstanbul’a dağıtıldı sonuçta aydınlık grubu bu olaylardan hiçbir prim sağlayamadı.
TSİP’ciler ise yanlışlarının cezasını ödediler.
Devrimci demokratları eski Çin entrikaları çevirerek birbirine düşüren. Bu ara Denizlerin, Mahirlerin gölgesine sığınanlar, bugün “kulak çekme” üfürmesiyle kendilerine hiçbir zaman olamayacakları eğitici-öğretici abi rolü biçmeye çalışıyorlar.
Tarih kulak çekmez.
Dil koparır daha sonra da ne yapacağı belli olmaz.
12.12.2020 Mehmet Ayhan
Emek.org.tr