Nor Zartonk Eş Sözcüsü Melis Tantan: ‘Soykırımla asıl yüzleşme halkların taleplerini gerçekleştirmektir’

24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı başlangının 99. yıldönümünde, Ermeni halkı ve Türkiye demokratik kamuoyu, soykırıma ilişkin görüşlerini gündeme taşıdı, duyarlılıklarını sergiledi ve taleplerini belirten etkinliklerin içerisinde yer aldı. Soykırım yıldönümü öncesinde, ‘taziye’ eksenli bir açıklama yapan Başbakan Erdoğan, sorunu yine özünden uzak tartışmaların gövdesine oturttu. Politik sürecine uygun bir strateji ile gündemden fırsat yaratmasını bilen […]

24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı başlangının 99. yıldönümünde, Ermeni halkı ve Türkiye demokratik kamuoyu, soykırıma ilişkin görüşlerini gündeme taşıdı, duyarlılıklarını sergiledi ve taleplerini belirten etkinliklerin içerisinde yer aldı.

Soykırım yıldönümü öncesinde, ‘taziye’ eksenli bir açıklama yapan Başbakan Erdoğan, sorunu yine özünden uzak tartışmaların gövdesine oturttu. Politik sürecine uygun bir strateji ile gündemden fırsat yaratmasını bilen iktidar, kendinden menkul siyaseti ile Ermeni Halkı adına söz üretmeye çalışıyor. Özellikle Türkiye’de yaşayan Ermeni halkının irade ve ifadesinden yoksun devam eden tartışmayı Emek.org.tr olarak, muhataplarına taşıyoruz. Ülkemizde ve uluslararası kamuoyunda değişik boyutlarda tartışmalara neden olan açıklama ve yaklaşımı, Nor Zartonk Eş Sözcüsü Melis Tantan’a sorduk.

Türkiye’de on yıla yakın bir süredir, bu topraklarda yaşayan Ermenilerin sözünü örgütlülüğünüze taşıyorsunuz. Emek mücadelesinden eğitime, eğitimden düşünce-inanç-ifade özgürlüğüne kadar birçok alana dair taleplerinizin olduğunu biz biliyoruz. Ama bir de NOR ZARTONK nedir, ne için mücadele eder sizden dinleyelim…

Nor Zartonk, Hrant Dink’in katledilmesinin öncesinde bir araya gelenlerin, 19 Ocak 2007’den sonra Türkiye Ermenilerinin bir örgütlülüğüne sahip olması fikri ile kuruldu. Türkiye Ermenilerinden yola çıkarak; Türkiye ve dünya halklarının eşit, özgür ve kardeşçe yaşamaları için mücadele ediyoruz. Bunun için de sadece eşitlik, adalet ve barışı, halkların kendi kaderlerini tayin hakkını ve enternasyonalizmi savunmakla kalmıyor, sermayeye karşı emekten yana duruyor, katılımcı demokrasiyi ve özyönetimciliği savunuyor; ırkçılığa, milliyetçiliğe, militarizme, gerontokrasiye, patriarkaya (erkek egemen sisteme), cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ve her türlü ayrımcılığa karşı duruyor, ekolojik yaşamı savunuyor ve bu mücadelelerin hepsinin bir bütün olduğunu söylüyoruz.

Başbakan Erdoğan’ın 24 Nisan Ermeni Soykırımı yıl dönümü dolayısıyla yaptığı açıklama ve “taziye” merkezli yaklaşımına dair ilk olarak ne düşündünüz? Türkiye’de iktidarlar, kendinden önceki dönemlerde devlet eliyle gerçekleştirilen katliam-soykırımlardan -sanki o sistemin bir parçası değillermiş gibi- diğer güçleri suçlayarak sıyrılabileceklerini düşünüyorlar. Bundan hareketle ‘taziye’ eksenli açıklama metninin sizin nezdinizde karşılığı ve samimiyeti var mı?

Başbakan bu sözleriyle aslında taziye lafının da içini boşalttı. Bir acıyı paylaşmak timsah göz yaslarıyla olmaz çünkü. Başbakanın açıklamaları aslında devletin demek zorunda olduğu şeylerin bir anlamda vuku bulması. Aynı Roboski özründe olduğu gibi büyük bir riyakarlık. Düne kadar Ermenileri sınır dışına göndermekle tehdit eden, ‘Afedersiniz Rumlar…’ diyen, Hrant Dink’i tehdit eden bir kişinin içişleri Bakanı olduğu bir hükümete başkanlık yapan bir kişiden bahsediyoruz. Bu taziyesi ne kadar gerçek olabilir ki? Yine de neden taziye dilediğine dair şunu söyleyebilirim, Hrant Dink’in cenazesinin ve davasının kalabalık kitleler tarafından sahiplenilmesi, davaların takibi, askerdeyken sadece Ermeni olduğu için öldürülen Sevag Balıkçı ve Maritsa Küçük’ün davalarının sahipsiz bırakılmaması; artık devleti de zora sokuyor. Ermeniler artık daha çok mücadele içerisinde ve diğer halklarla da dayanışarak bunu yapıyorlar. Halklar arasındaki dayanışmanın geldiği boyut bugün açısından çok anlamlı ama daha da artmalı ki, Başbakan bu sözleri bir demagoji yapmaktan öteye götürmek ve fiiliyata dökmek zorunda kalsın. Mesela Ermenilerin taleplerinden biri olan Ermenistan sınırı açılsın, 1915’ten bu yana yaşatılan zararlarının tazmin edilmesi gerçekleşebilsin, zarar görenlere tazminat ödensin. Soykırımı hatırlatan okul ve sokak isimleri değiştirilsin, Ermeni okulları mali açıdan desteklensin ama özerkliği korunsun, beyaz soykırım son bulsun.

Bu sözlerin sarfedilmesinin bir başka nedeni de devletin dış politikası. Başbakanın bu sözlerinin ardından Diaspora Ermenilerin bir bölümüne vatandaşlık tanınacağı meselesi ortaya çıktı. Bu, mevzunun dış politika ile alakalı olduğunu ve aslında bir yüzleşme ve hakların tanınması meselesinden çok uzakta olduğunu gösteriyor.

Özetle söyleyebileceğimiz şey şu; Soykırımla asıl yüzleşme laf olsun diye özür dilemekten ya da taziyeden değil halkların taleplerini gerçekleştirmekten geçer. Bunun için bu talepleri her fırsatta ve daha yüksek sesle söylemek zorundayız.

Açıklama için Nor Zartonk Eş Sözcü Melis Tantan’a teşekkür ediyoruz. 25.04.2014

Emek.org.tr

İlgini çekebilecek diğer içerikler