“Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanunu” Kime Hizmet Ediyor?

Emek.org.tr Bildirimi Bu kanun, sermaye güçlerinin işçi haklarına saldırısıdır! Çalışma yaşamını yeniden düzenleyen yasa, özünde “Sendikasızlaşma” ve “Güvencesiz Çalışma” getiriyor. Emek güçlerinin yanıtı,  sendikal örgütlenmeyi yenileyerek geliştirmek ve mücadeleyi birlikte yükseltmek olmalıdır. İşçiler ve tüm emekçiler, hak kayıplarına izin vermemelidir. Kazanımlarına sahip çıkmalıdır. Sendikalarının yok edilmesi taktiğine ve sendikasızlaştırma yasasına karşı, özellikle işyerlerinde örgütlenerek ve hak mücadelesini […]

Emek.org.tr Bildirimi

Bu kanun, sermaye güçlerinin işçi haklarına saldırısıdır!

Çalışma yaşamını yeniden düzenleyen yasa, özünde “Sendikasızlaşma” ve “Güvencesiz Çalışma” getiriyor.

Emek güçlerinin yanıtı,  sendikal örgütlenmeyi yenileyerek geliştirmek ve mücadeleyi birlikte yükseltmek olmalıdır.

İşçiler ve tüm emekçiler, hak kayıplarına izin vermemelidir. Kazanımlarına sahip çıkmalıdır. Sendikalarının yok edilmesi taktiğine ve sendikasızlaştırma yasasına karşı, özellikle işyerlerinde örgütlenerek ve hak mücadelesini yükselterek yanıt vermelidir.

İşçiler hak ve hukuklarına, kazanımlarına, sendikalarına sahip çıkmalıdır! İşçilerin birliğini ve mücadele birlikteliğini, doğru demokratik katılımcı ve mücadeleci sendikal yapılanmayı savunmalıdırlar.

“Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanunu”  çok önemli değişiklikleri ve hak kayıplarını içeren haliyle TBMM’nden geçti.  Hemen ardından Cumhurbaşkanı onaylayacak beklentisiyle de Çalışma Bakanlığı da yeni yönetmeliklerle uygulamalara başladı.

AKP Hükümeti, yasayla gerçekleştiremediğini yönetmeliklerle yapacağının da işaretini verdi. Örneğin yıllardır Havacılık işkolunda kabul edilen işyerlerini  (yani uçak bakım ve onarım teknik atölyelerini) havacılık işkolu dışına çıkaran yönetmelikle, sendikayı zayıflatma ve örgütlü işçileri bölme hamlesi yapıldı! Bu türden uygulamalar yaygınlaştırılarak devam edecektir.

Hemen belirtelim ki yeni düzenlemeler; emperyalist sermayenin ulusal ve uluslar arası politikalarının zora dayalı uygulamalarının devamıdır.  Sonuçta ülkemizde sendikalar dar bir çerçeveye hapsedilirken, sayısı milyonlarla ifade edilen işçiler; sendikalardan, hak mücadelesinden, sınıf mücadelesinden uzak tutulmak istenmektedir. 

Dayatılan çalışma yaşamında örneğin örgütlenme, sendikal haklar vb. yoksunluklarıyla çerçevesi çizilen toplumsal yaşam tarzımız, kölelik koşullarıyla daha sıkı bağlantılı hale getirilmiştir. Özellikle asgari ücretle geçinmek durumunda olan en alttakiler ve işsiz-güvencesiz emekçiler için sefalet koşulları, baskı ve yasaklarla dayanılmaz hale geldi.

Sonuç; emeği ile geçinenler açlık ve hak yoksunlukları batağında yaşamaya zorlanmaktadır.

Refah ve demokrasi palavralarının altında; kapitalizmin AKP eliyle emekçilerin önüne koyduğu şeyler dayanılmaz ve kabul edilmezdir.

Emeğimizin karşılığı bunlar değildir ve en önemlisi insanlıktan çıkarılmayı da hak etmedik!

İşveren örgütleri ve AKP hükümeti yanı sıra, Türk-İş ve Hak-İş gibi konfederasyonların yönetimleri de, yasanın bu haliyle çıkmasından sorumludur. Söz konusu işçi konfederasyonların, işçi sınıfına ve kazanılmış haklarına karşı ihanet içerisinde oldukları da,  tartışılan konuların başında gelmektedir.

Emek güçleri ile emek karşıtı güçlerin safları bellidir, ulusal ve uluslar arası tabloda; sermaye güçleri ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel ve askeri güçleriyle bütünlüklü bir saldırı atağı içindedirler. Bugünlerde yaşadıkları krizlerin faturalarını, dünya emekçilerine ve elbette ülkemizdeki emekçilere ödetmeye çalışmaktadırlar.

Sermayenin saldırısı çok yönlüdür ve tabii ki baskı ve yasaklarıyla, şiddet unsurlarıyla yani polisi, askeri, yargısı ve medyasıyla topyekün saldırmaktadırlar.

DİSK, KESK, Sendikal Güç Birliği sendikaları, TMMOB, TTB, gençlik örgütleri, siyasal yapılar, demokratik kitle örgütleri vb. bunların tümü tarafından; AKP eliyle dayatılan gerici, baskıya dayalı yasaklı yaşam kabul edilmemektedir.

Ancak bir gerçeğimizin de altını çizmeliyiz. İşçi sınıfı ve onun ekonomik ve politik örgütleri,  mevcut örgütlülük seviyeleri ve mücadele düzeyleri ile süreci göğüslemek ve karşı yanıtlar  vermekte   zorlanmaktadır. Bu duruma rağmen  sendikal örgütleri ve politik örgütleriyle Türkiye işçi sınıfı, bu kayıplardan sorumludur. Gelinen noktada artık bu toplumsal konumuna  son vermelidir.

Yeni yasal düzenlemeyle birlikte sendikalar zayıflatılarak, üye ve yetkileri kaybettirilerek işlevsizleştirilmektedir. Baraj sistemini yükselterek, sayısı 30’un altındaki küçük işletmelerde sendikayı kıran yaklaşımları yasallaştırarak, sendika üyeliklerini “E-posta sistemi” ile güvensiz-tam denetime alarak, işbirlikçi yandaş-sarı sendikaları güçlendirerek nereye ulaşmak istendiği açık değil midir?

Bilinmelidir ki AKP hükümeti, patronlar ve sarı-yandaş sendikalar birlikte davranarak bu yasa ile tarihsel bir adım atmışlardır. Sahte “demokrasi” oyunları devam etmektedir.

Bu düzenlemeyle ülkemizde işçi ve emekçi sınıfının kazanılmış demokratik haklarına, çalışma yaşamının demokratikleştirilme mücadelesine darbe vurularak, baskılar ve yasaklar arttırılmıştır.

Türkiye işçi sınıfı ve mücadeleci sınıf sendikaları, demokrat ve devrimci emek dostu örgütleri ve aydınları, bunu kabul etmeyeceklerdir.

Kabul etmeme, karşı koyma ve mücadeleyi yükselterek insanca yaşama hakkı ve talebi başta olmak üzere birçok demokratik haklarına sahip çıkmanın kavgasını vermek durumundayız.

Sendikalar, meslek örgütleri, dernekler, aydınlar, siyasi yapılar hepsinin omuzlarında tarihsel görev ve sorumluluklar bulunuyor.

Bugünlere gelişimizde, herkes kendi payına düşen hata ve zayıflıkları görmeli ve bunları düzeltmelidir.

Bu nedenle de herkes kendi alanında sorumluluk ve görevlerini bir kez daha gözden geçirerek bunlara sıkı sıkıya sarılırken, birlikte mücadele etmenin yolları ve araçlarını üretme amacıyla tartışmalar ve bir araya gelişler düzenlenmelidir.

Örneğin süre gelen zayıf sendikal örgütsel yapılar ve zayıf duruşları terk etme mücadelesi de bizleri beklemektedir. Herkes bulunduğu alanda kendi zayıflıklarına yüklenme adımıyla buna başlayabilir.

Şimdi mücadele ve örgütlenme bilincinin geliştirilmesi zamanı değil midir?

Kesinlikle, bu yolda doğru adımların atılması zamanıdır. Kararlı ve inançlı bir biçimde işçilerin sendikal örgütlenmesi ve hak mücadelesi daha güçlü biçimlerde sürdürülmelidir.

Sendikalı veya sendikasız tüm işçiler, emekçiler; ekonomik-demokratik haklarına ve kazanımlarına sahip çıkmalıdır. AKP’nin çalışma yaşamına yönelik yeni yasal düzenlemeleri,  bizzat işçiler tarafından reddedilmelidir. İşçiler, emekçiler sendikalarına sahip çıkmalıdır. Sınıf sendikacılığı dışında seyreden sendikalara ve işleyişlerine; özellikle demokratik katılımla müdahale ederek, kendi çıkarları için çeki düzen vermelidir. Sarı-yandaş sendikalardan uzak durulmalıdır. Sendikasızlaştırma politikalarına ve uygulamalarına karşılık tüm iş yerlerinde sendikal örgütlenmeyle, işverenin karşısına çıkılmalı ve kazanılmış haklar korunmalıdır.

Yeni süreçte işçiler ve sendikaları; aynılar aynı yerde toplanmalıdır. Sermayenin istediği sarı-yandaş sendikal yapılanma ve güdümlü işçi sınıfı yaklaşımları reddedilmelidir.

İşçi sınıfının ve dostlarının; kendisi için, umutlu gelecek için, demokrasi mücadelesini yükseltmekten başka yol ve çaresi yoktur. O halde herkes görev ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmelidir.

Talepler somuttur:  Kazanılmış haklar korunmalıdır. Baraj yaklaşımı ve uygulamaları kaldırılmalıdır. Sendikasızlaştırma politikaları son bulmalı, çalışma yaşamı hukuku anti-demokratik özeliklerden arındırılmalıdır.

Emek.org.tr

emekfacebooklogo

 

İlgini çekebilecek diğer içerikler