Dünya kapitalizmi çocuk emeğini sömürmeye devam ediyor. Ülkemizde de sermaye ve devlet, bu utancın dışında değildir.
İLO ve UNİCEF verileri, dünyada çalıştırılan çocuk sayısının 9 milyon kadar arttığını ve bu sayının 160 milyona ulaştığını gösteriyor. Türkiye’de ise bir milyona yakın 5-17 yaş arası çocuk işçi bulunuyor. Son yıllarda artan göçmen sığınmacı sayısının içerisinde de çok ciddi çocuk işçiler bulunuyor. Tarım, sanayii ve hizmet sektöründe çalıştırılan çocukların yanı sıra, çırak-stajyer adı altında yasal korumalı çocuk işçiliğine devam edilmektedir.
Kaba biçimde de olsa sorun şöyle özetlenebilir. “Çocuk işçiler; ailelerinin geçimine katkıda bulunmak için, çok az bir ücret karşılığında, çoğu zaman tehlikeli koşullarda, saatlerce çalışırlar. Çalışma koşulları; bu çocukların okula gitmelerine, akranlarıyla vakit geçirmelerine, oyun oynamalarına ve boş zamanlarını değerlendirmelerine de engel olmaktadır.” Çocuk işçiliği, çocukların zihinsel, sosyal, fiziksel ve psikolojik gelişimini olumsuz yönde etkiler. Çocukların tüm toplumsal hakları ve koruma politikalarına ve ayrıcalıklara sahip olarak yetiştirilmesi, çocuk gibi yaşaması çok önemlidir. Çocukların yaşadıkları toplumsal ve etik kayıplar, yarattıkları değer ve sermayenin kazancı, konunun önemli başlıklarından biridir.
Çocukların çalıştırılarak sömürülmesi insanlık dışı ve utanç vericidir. Kapitalizmi bu utancıyla birlikte tarihe gömmek insanlığın tarihsel görevidir. İşçi sınıfının önemli mücadele başlıklarından biri de budur.
Bu eksende toplumsal sorumluluklar terine getirildiği söylenemez. Sendikalar, emek örgütleri, devrimci demokratik ve sosyalist kurumlar, sanatçılar yani kapitalizm karşıtı tüm güçlerin çocuk işçiliği konusunda iş birliği yaparak sonuç alıcı mücadeleye girmelidir. Kağıt üzerinde kalan sözde mücadele ve taleplerden de vazgeçilmelidir.
Yıllardır “Çocuk işçiliğe son verilsin, yasaklansın” talebi dile getirilir. Ancak bu konuda büyük bir aldatmaca yaşandığı da bilinir. Kapitalizm ve devlet, çocuk işçiliğinin önüne geçmemektedir. Emek güçlerinin mücadelesi ise çok yetersizdir.
Çocuk işçilik ile ilgili mücadele sistem ve iktidar mücadelesinin önemli bir parçasıdır. Ve elbette politik bir olgudur. Güçlü ve etkili bir ekonomik-demokratik mücadele, kısmen de olsa sorunu geriletmeye yarayacaktır.
Çocuk işçiliği ile mücadelede önemli bir eksikliğe dikkat çekmeliyiz. Emek örgütlerinin, demokratik ve sosyalist politik yapıların, eğitim ve sağlık meslek örgütleri, kültür-sanat kurumları ve sanatçıların; çocuk işçiliği ile mücadelede çok gerilerde kaldığı ortadadır. Bu çabaların yaptırımcı yanı cılızdır. Çabalar, tavırlar ve eleştiriler parçalı ve dağınıktır, bu nedenle de işlevsiz kalmaktadır. Birlikte mücadelenin zayıf yaşandığı alanlardan biri de bu alandır. Bu nedenle, yeni birleşik mücadele yöntemlerine acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Sendikaların güçlü birleşik bir mücadele hattı örmesi konusu, yeterince önemsenmiş değildir.
İSİG Meclisi, 2022 Haziran Çocuk işçilik rapor yayınladı ve bu rapora göre, son dokuz yılda en az 556, AKP’li yıllarda en az 811 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.
2022 İSİG Meclisi Çocuk İşçiliği raporunda şu konulara dikkat çekildi:
“Sayısı milyonu aşan çalışan çocuklar, Türkiye işçi sınıfının en güvencesiz, korunmasız, sömürülen ve şiddete uğrayan kesimini oluşturuyor. AKP’nin hayata geçirdiği tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalar her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesini beraberinde getirdi. Diğer yandan ise sanki “çocuk işçilik” yokmuş gibi bir hava verilerek bu sorun görünmez kılınmaya çalışıldı. Oysa iş cinayetlerinde hayatını kaybeden 13 yaşındaki kimya işçisi Ahmet Yıldız, 16 yaşındaki tekstil işçisi Emin Halastar, 13 yaşındaki konfeksiyon işçisi Emine Demirel, 6 yaşındaki sokakta otomabil camları silen Nazar Güvendiren, 15 yaşındaki mevsimlik tarım işçisi Kader Yalçın, 13 yaşındaki gıda işçisi Ula Kerem, 16 yaşındaki metal işçisi Süleyman Yörük, 16 yaşındaki otel işçisi Muhammet İsa Soysal, 13 yaşındaki tarım işçisi Abdulsamed Dağ ve yüzlerce çocuk “Avrupa’nın Bangladeş’i” haline getirilen Türkiye kapitalizminin en gerçek yüzünü göstermektedir. İşte AKP’nin çalışan çocuklara yönelik politikasının özeti de budur…” denilerek olayın iktidar boyutuna dikkat çekilmektedir.
“Türkiye’de çocuk işçilik, üretimi ayakta tutan bir olgu olarak varlığını korumaktadır. TÜİK (Çocuk İşgücü Anketi Sonuçları, 2019) verilerine göre yüzde 70,6’sı erkek ve yüzde 29,4’ü kız çocuğu olmak üzere 720 bin çocuk işçi bulunmaktadır. Türkiye’de çocuk işçiliğin gerçek boyutları ise verilerde perdeleniyor. Çocuk işçiliğin azaldığına dayanak gösterilen istatistiklerde sayısı 1,5 milyonu bulan çırak, stajyer ve meslek eğitimi gören öğrenci olmak üzere çocuk işçiliğin ana gövdeleri eksik. Öte yandan çocuk işgücü anketleri, Türkiye’de mevsimsel olarak, çocuk işçiliğin en az olduğu Ekim ila Aralık aylarında yapılıyor, bu da çocuk işçiliğin gerçek boyutlarını gizliyor. Bunlar göz önüne alındığında, bugün Türkiye’de en az 2 milyon (yaz aylarında 4 milyon civarı) çocuk işçi olduğu görülmektedir.
“Bu duruma ek olarak yanlış dış ve iç politikalar sonucu Türkiye’de yaşayan Suriyeli ve Afganistanlı mülteci sayısının, kaydı bulunmayan göçmen ve mültecilerle birlikte altı milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfusun önemli bir kısmını oluşturan göçmen ve mülteci çocukları, tarım, sanayi, inşaat, ticaret gibi işkollarında günübirlik ve güvencesiz şekilde işgücü piyasasına dâhil oluyor. Bu da patronlar açısından, ücret pazarlığı imkânı olmayan, ücret ödemelerini eksik yatırabileceği ya da geciktirebileceği hakkını aradığında şiddet uygulayabileceği, zorla çalıştırabileceği ek bir çocuk işçi kitlesi anlamına gelmektedir.
“Çalışan çocukların ise sadece yüzde 65,7’si eğitimine devam edebilmektedir(TÜİK). Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), okulda olması gerekirken çalıştığını tespit ettiği ancak “ulaşamadığı” çocuk sayısını yaklaşık 440 bin olarak açıkladı. Salgın döneminde çocuk işçilerin çoğunluğu ücretsiz internet, gerekli ekipman ve donanımın olmaması nedeniyle uzaktan eğitimine devam edemedi. Çocuk işçiliği besleyen politikalar sonucu Covid-19 salgını sürecinde çocuk işçilik daha da arttı. Bu süreçte bir yandan çocuk işçi sayısı artarken, çocuk emeği sömürüsü daha da derinleşti kuralsızlaştı.
“Çocuk işçiliğin en kötü biçimleri arasında sayılan tarım, Türkiye’de ücretli ve ücretsiz aile işçisi çocuk işçiliğin en yoğun olduğu işkolu ve çocuk işçilik bakımından başlıca sektör. Tarım işçisi çocukların yüzde 64’ü 5–14 yaş arasındaki çocuklardan oluşuyor. Yani tarımda çocuk emeğinin yoğun olmasının iki yönü bulunuyor: Bir yönünü tarımın çökertilmesi ve aile emeği içinde görmeliyiz. Diğer yönü ise mevsimlik işçiliktir. Çocuklar mevsimlik işçiliğin kadınlar ile birlikte omurgasını oluşturmaktadır ve ‘çocukları çekip alırsanız mevsimlik işçilik kalmaz’…
“Çocuk işçiliğin diğer biçimini ise çırak ve stajyerlik oluşturmuştur. MEB ile sermayenin işbirliği çerçevesinde çocuklar organize sanayide ve fabrikalarda uzun çalışma saatlerinde, çok düşük ücretlerle çalıştırılmaktalar. Çalışma sürelerinin bir kısmı teorik eğitime ayrılan çıraklar öğrenci sayılmakta, MEB’in belirlediği işkollarında çıraklık sözleşmesi yapılarak çalışmaktadır. Stajyer çocuk işçilerin notunun yarısını patron vermektedir. Bu koşulları yüzünden çok ve ucuza çalıştırılırlar. Hatta meslek okulları sanayinin fason işletmeleri haline gelmiştir. Çünkü Koç’un da dediği gibi “Meslek lisesi memleket meselesi”dir.
“Yasalar, uluslararası sözleşmeler, ulusal programlar çocuk işçilerin sağlığını koruyamamıştır. İş cinayetleri sonrası adaletsizlik, cezasızlık bir kural haline gelmiştir. Örneğin 13 yaşındaki kimya işçisi Ahmet Yıldız plastik enjeksiyon makinesine sıkışarak can verdi, hastaneye trafik kazası geçirdi diye getirildi ve işverenine açılan davada 30 bin 40 TL ceza verildi ve bu 24 taksite bölündü. Örneğin 16 yaşındaki otel işçisi Muhammet İsa Soysal’ın ailesinin açtığı davada mahkeme, “65 yaşına kadar yaşar, asgari ücretle çalışırdı. Hayatı boyunca da 47 bin lira kazanırdı” diyerek tazminat kararını verdi. İşte bu ve verebileceğimiz onlarca karar da durumu özetlemektedir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak, çocuk işçiliğin getirildiği durumu ve çocuk iş cinayetlerinin bir “çocuk emek sömürüsü” politikası olduğunu vurguluyoruz:
*Ucuz çocuk işgücünü teşvik eden ve bunun altyapısını oluşturan eğitim sistemi ve eğitim politikalarına son verilmelidir.
*Kayıt-dışı çocuk işçi çalıştırılan kişi ve kurumlara göz yumulmamalı, caydırıcı cezalar verilmelidir.
*Çocuk işçilik yasaklanmalıdır.” (Kaynak İSİG Meclisi Raporu)
Emek.org.tr