Hemen hemen hepimizin bir kez dahi olsa önünden iş yada başka bir nedenle geçtiğimiz eski Ali Sami Yen Stadyumu’nun yanında yükselen Torun Center inşaatında 10 işçi vahşice katledildi. Her gün öldürülen inşaat işçilerin görünmezliğinden farkı ise vahşet o kadar açık, ne gizlenebilir, ne de üstünden atlanılabilir olmasıydı.
Dünya’da sendikaların hayati bir öneme sahip olduğu gün gibi ortada olmasına rağmen, Türkiye’de bırakalım sendikalı işçi sayısını, kayıtlı işçi sayısı her gün düşüyor. Eğitimden sağlığa, hizmet sektöründen inşaatlara, madenlere kısacası hayatın dört bir alanında güvencesiz çalışma ve taşeronlaşma çığ gibi büyüyor. Tabi ki yine bu çığın altında ezilenler yoksulluk, iş cinayetleri, fiziksel ve psikolojik baskıya maruz kalan işçi ve emekçiler oluyor.
Bu çığ içerisinde, İşçi Sağlığı ve Güvenliğini önemseyen tüm kurumların raporlara dayandırarak, ısrarla, durmadan ‘iş cinayetlerinde inşaat sektörü birinci!’ demesine rağmen, egemenler iş cinayetlerinde dünya sıralamasına kendilerini altın harflerle yazdırmaktan geri durmuyor. Ve Soma’lar, Torun Center’lar yaşanıyor.
Bu koşullar içerisinde, geçtiğimiz süreç içerisinde sendikalaşan İnşaat İşçileri Sendikası – İnşaat-İş Genel Başkanı ve Örgütlenme Sorumlusu … ile röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar dileriz.
… … …
Sendikal faaliyete başladığınız ilk günlerde 10 işçi kardeşimizi kaybettiğimiz Torun Center olayı yaşandı. Öncesinde de bir dizi etkinlikle işçilerin çeşitli sorunlarına sahip çıktınız, sokakta oldunuz. Çalışma koşullarının olumsuzlukları yanı sıra iş cinayetleri ve işveren artı polis baskılarının yoğun olduğu süreçteyiz ve siz sendikal ekip olarak bu yoğunluğun içinde doğdunuz. Gerçektende zorlu süreçler sizi bekliyor. Sendika olarak faaliyete başlamadan önce “İnşaat İşçileri Sendika Girişimi” süreciniz olduğunu biliyoruz. Birkaç yıl süren bu dönemin sonunda 7 Eylül 2014 de sendikal başvurusu ile resmi kuruluşunuzu da ilan etmiş oldunuz. İnşaat-İş Kuruluş ilanından hemen bir gün sonrasında İstanbul-Esenyurt belediyesi işçilerinin hak mücadelesi eyleminde kamuoyuna durumunuzu deklere ettiniz. İzleyicilerimizin bilgilendirilmesi açısından, bu kuruluş sürecini özetleyebilir misiniz?
Genel Başkan – İnşaat işçileri sendikasını tanımamızı sağlayacak süreci aslında siz özetlediniz. Bağımsız bir sendikayız, herhangi bir konfederasyona üye değiliz. Sokakta mücadeleden yanayız ve normal şartlarda aslında biz bir sendika değiliz, sokak hareketiyiz. Daha sonra işçiler burada sendikalarını kendileri kuracaklar zaten. Zaten sokakta mücadeleyi de şu ana kadar gösterdik. Özellikle inşaat işkolunda hali hazırdaki yasalarla zaten normal bir sendikacılık yapma şansımız yok. Üye yapma şansımız yok, sendikayı yürütme şansımız yok; hiç biri bize uymuyor, bizi kapsamıyor. Onun için bir sokak hareketi olarak başladığımızı söylüyoruz biz, ismi her ne kadar inşaat işçileri sendikası olsa da. Bunu mecburen yasalar dayatıyor. Ama onun dışında sokakta mücadele ile bu işin sürdürüleceğini biliyoruz ve buna inanıyoruz. Yolumuza bu hattan devam ediyoruz.
2010 yılındaki Sapphire direnişinden sonra girişim olarak başladık, 8-9 ay bir girişim olarak çalışma yürüttük. Daha sonra derneği kurduk, dernek sürecinde de çok sayıda eylemlilik örgütledik, inşaat işçilerine dönük çalışmalar yürüttük. Sonrasında dernek kurmaya karar verdik ama bunun hedefi sendika kurmaktı. Çünkü işçinin öz örgütü sendikadır fakat inşaat sektöründe önce işçiye ve kendimize hem sendikayı, sendikal çalışmayı hem de örgütlenmeyi göstermemiz ve öğretmemiz gerekiyordu. Çünkü inşaat işçisi yeterli bilgiye sahip değil. En örgütsüz kesim, hatta hiç örgütlü değil. İşçilerle birlikte çalışmaya başladık ve daha sonra bu sürecinde tamamlandığını düşünerek artık sendikalaşmak gerektiğini fark ettik. Belirli bir süre girişim, ondan sonra da sendikamızı kurduk.
Esenyurt Bildirinizde, kapitalizmin can damarı olan inşaat sektöründe işçilerin sömürülmesine, ezilmesine, aşağılanmasına son vermeyi öne çıkararak, inşaat işçilerinin insanca yaşam özlemine vurgu yapıyorsunuz. Ayrıca örneğin “Her türlü kuralsızlığın, tam bir barbarlık düzeninin hüküm sürdüğü bir sektördür inşaat sektörü…” diyorsunuz. Kısaca inşaat sektöründe çalışma koşullarından söz edebilir misiniz? Özellikle güvencesizlik ve esnek çalışma koşulları ve taşeron sistemi konuları bağlamında sektör ne durumdadır?
Genel Başkan – En sondan başlayayım. Düzen için çok şey ifade ediyor. Çünkü sistem bu sektör üzerinden dönüyor. Yani bu ülkenin sermayesini ayakta tutan sektör. Sürekli söylüyoruz, taşeron sistemine karşı olmak taşeron ile ilgili sokağa çıkmak dikkat ederseniz kamuda taşeronlaşma ile başladı. Ama biz inşaatlarda oldum olası taşerona çalışırız. Yani bütün bu güvencesizlikler, karşı çıkışlar, son 12-15 senedir yaşıyoruz. 30 senelik inşaat işçisiyim ben ve 30 seneden önce de bu hep böyleydi. İki kelime ile ifade etmek gerekirse şu anda inşaat işçileri, bildiğimiz o köleci toplumda yaşayan kölelerden farksız. Barınma koşulları içler acısıdır, en son Torunlar Center şantiyesindeki fotoğrafları görmüşsünüzdür ki ben size öyle yerler gösteririm ki orası yanında villa gibi kalır. Yemekleri çok kötüdür. Halkalı’da yapılan eylemde kurtlu tabak gösterdiler, bu halkalıya mahsus değildir sadece. Tüm şantiyelerde böyledir, çok berbattır yemekler. Sigortaları yaratılmaz, gidin şu anda inşaat sektöründe çalışarak emekli olan bir kişi bile bulamazsınız. Ne düzgün yatırılır, ne de zamanında. Ücret ödemeleri çok düzensizdir. Dört ayda bir iki ayda bir… bazen hiç ödenmez, bu yüzden biz bir sürü eylem yaptık. İş güvenliği meselesi zaten ortada, her gün iki tane inşaat işçisi ölüyor. Şu anda sadece Torunlar’ı görerek, insanlar bir ayağa kalktı. Ama iş cinayetleri ve çalışma koşullarında Dünya üçüncüsü, Avrupa birincisiyiz. Önümüzde de Çin ile Hindistan var, 1,5 milyarlık nüfusuyla. Bütün her şey inşaatta işçiler için içler acısıdır.
Sömürünün ve örgütsüzlüğün yoğun yaşandığı inşaat sektöründe işçilerin bilinçlenmesi ve örgütlülük düzeylerinin geliştirilmesi için düşündüğünüz çalışmalar nelerdir? Sendikalarda işçi eğitimi ve örgütlenme alanındaki problemler biliniyor. İnşaat-İş farklı olarak nasıl bir bilinçlendirme ve örgütlenme tarzı sergileyeceksiniz?
Örgütlenme Sorumlusu – Başkanın söylediği şey vardı ya ‘biz sokak hareketiyiz’. Hikayesini aslında özetleyen şey bu. Bizim mevcut yasalarla, Türkiye’deki sendikal yasalarla inşaatta sendikacılık yapma şansımız yok. Bu yüzden de kendimizi bir hareket olarak tarif ediyoruz. Sendikanın bunun içerisinden doğması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda da bu, şöyle bir süreci gerektiriyor. Şu an işçi sınıfına dönük, torba yasalarda gerçekleştirilen saldırıların tümü inşaat sektöründe fiili anlamda senelerdir var. O yüzden de bizim gerçek anlamda sendikal faaliyet yürütebilmemiz için bu saldırılara dönük bir mücadele ve perspektifi ile hareket etmemiz gerekiyor. Gerçek anlamda bu saldırıları püskürttüğümüzde ancak inşaat işçilerinin sendikası kurulabilecek. İşin özü burada yatıyor. Şöyle tariflendirmek daha doğru oluyor. İşçilerin ilk dernekleri kurulduğunda, ilk sendikaları kurulduğunda yürünen yolu inşaat işçileri olarak biz yeniden yürümeliyiz. Bu da bize doğallığında şöyle bir dezavantaj sağlıyor: Biz işçinin hem siyasal hem ekonomik talepleri için mücadele etmek zorundayız. O saldırıların tümünü püskürtmemiz lazım, sendikalaşabilmemiz için. Bu da doğallığında kendimizi de inşaat hareketinde hem siyasallaşmış hem de bir sokak hareketi yapmayı gerektiriyor. O yüzden böyle daha çok fiiliyatta işler yaparak başlıyoruz. Bunlara örnek vermek gerekirse, biz şu ana kadar çözdüğümüz bütün problemleri sokakta çözdük. Bize hiçbir işçi arkadaş üye değildi ama işte mayıs ayından bu yana kadar 3-4 ay içerisinde 1,5 trilyona kadar işçi alacağı aldık, fiili eylemler ve dosyalarla. Bunda da sokak gücümüzü kullanıyoruz. Bundan sonraki yürüyüşü de sokak gücü olacak. Burada barajı geçmek belki ama toplu sözleşme yetkisi almamız çok zor. İşçinin üye olup olmamasına bakmadan bu mücadele sokakta yürüyecek. 2,5 milyon inşaat işçisinin nerede bir problemi olacaksa biz orada olacağız. Biz fiili olarak sürece dahil olacağız, işçi arkadaşlar da fiili olarak sendikaya dahil olacaklar. Sendikadan ziyade meşru bir hareket olarak yürüyeceğiz, haklarımızı alarak güvenceli bir işe kavuştuğumuzda belki o zaman bir sendikamız olabilecek.
Biliyoruz ki ülkemizde sendikal bürokrasi ve hantallık çok yerleşik bir hastalıktır. Sendikal işleyişlerde demokratik zeminler olmadığından demokratik hakları kullanamadığı, özellikle bürokratik işleyişler ve sendikal ağalıkların etkinliği bir gerçekliktir. İşçinin sendikal işleyişlere ve işyeri yönetimine aktif katılımı kapsamında ; sendikal demokrasiyi nasıl bir anlayış ve işleyişle gerçekleştirmeyi düşündünüz?
Örgütlenme Sorumlusu – Bunun için şöyle tedbirlerimiz var. Mesela bizim müdahale ettiğimiz direnişlerde, önce işçi arkadaşların seçtiği temsilcilerden oluşan bir komite kuruyoruz. Sonra şöyle şartlar getiriyoruz. 1- Sendika, işverenle asla tek başına görüşme gerçekleştirmeyecek. Mutlaka işçi temsilcileri de içerisinde olacak. 2- işçi temsilcileri bir veya iki kişi şeklinde asla işverenle görüşmeyecek. Hem sendika içerisinde olacak diye bir kararımız var. 3- hiçbir karar komitenin kendi başına alabileceği bir karar değildir. İşçilere sorulmadan, danışılmadan asla bir karar aşamasına varılamayacağına dair kurallarımız mevcut. Zaten eğer patrona sızma tehlikesi dışında-sadece bir kez yaşadık- hiçbir toplantıyı işçi arkadaşlara kapalı yapmıyoruz. Komitenin de, işçilerin de, sendika temsilcilerinin de bulunduğu toplu tartışma ortamı yaratıyoruz. Ancak kapalı toplantıları şu şartlarda yapıyoruz, (bir kez Zorlu Center’da yaptık) patrona sızma tehlikesinin olduğu durumlarda uyguluyoruz. Hatta basından arkadaşların, destekçilerin olduğu ortamda görüşüyoruz, süreci kimseye kapatmıyoruz.
İnşaat sektöründe sigorta işleminin yapılması konusunda ciddi sorunlar yaşandığı biliniyor. İş ve gelecek güvencesi açısından önemli bir konu. İşçilerin yoksunluğunu gidermek amacıyla bu anlamda özel bir çalışma düşünülüyor mu?
Genel Başkan – Daha önce bir imza kampanyası başlattık. 4 talep dile getirdik. 1 kıdem tazminatından işçilerin yararlanabilmesi için prim gün sayısının aşağıya düşürülmesi ve emeklilik yaşı sınırının kaldırılması için. Bu aynı zamanda sigorta hakkı kapsamında yaptığımız bir mücadeledir. Bir de işsizlik sigortası ile ilgili, son dört ayın düzenli yatırılması şartının kaldırılması sonucunda inşaat işçilerinin de işsizlik sigortasından yararlanması gibi önlemler aldık, taleplerimiz vardı. Onun dışında da temasa geçtiğimiz her işçi arkadaştan sigortalarını kontrol etmelerini, bu noktada işte hem bizimle bir koordinasyon kurulması hem de çalışma bakanlığına dönük gidip fiili olarak şikayet etmek gibi çeşitli çalışmalarımız var. Ama bunu tümden ortadan kaldırmak ancak örgütlü bir güç ile olabilir. Arkadaşlarımız işten çıktıktan sonra ancak sigortalarını kontrol edebiliyorlar ya da birileri destek verdiğinde. Zorunlu sigortaların yatırılması için bunların takipçisi olunması gerektiğini zorluyoruz.
Örgütlenme Sorumlusu – Yok açıkçası. Zaten henüz ona sıra gelmedi. Daha acil, ölüm gibi, çıplak ücret hakkını alamamak gibi çeşitli problemlerle meşgulüz. O yüzden de henüz gündemimize girdi desek yeridir. Ama bunu sadece işyeri boyutuyla işçi güvenliği tedbirlerinin ve gerekli sağlık-barınma gibi tedbirlerinin alınması meselesi gündemimizde. Ama inşaat sektörünün yarattığı meslek hastalıkları ile ilgili de sendika olarak ciddi bir şekilde dile getirmedik. Yarının ne olacağı da bugün ne yapacağımız meselesi bizim için daha acil şu anda. Sorunlarımıza dair önceliklerimizi biraz daha yoluna soktuktan sonra meslek hastalıklarını da gündemimize alacağız.
Genel Başkan – Zaten meslek hastalıklarıyla ilgili çok bir şey tutmaya gerek yok. Mesela bir kimya fabrikasında çalışan bir işçi ciğerlerinden rahatsızlanır gibi, ama inşaat sektöründe bunların hepsi var. Bu konuda sadece biz değil hiç kimse hiçbir şey yapmamıştır ama peyderpey dile getiriyoruz. Çok önemli bir konu aslında, sürekli başka gündemlerden dolayı göz ardı edilmiş. Ama arkadaşımızın dediği gibi bu konuda maalesef bir şey yapmak ve araştırmak için adım atamadık.
Ulusal ve uluslararası sendikal birlikler oluşturma ve sınıf dayanışması konusunda politikanız nedir?
Örgütlenme Sorumlusu – İşin açıkçası biz şu anda Dünya’da ya Türkiye’de işçi sınıfının öz örgütleri haline gelmiş, sendikal mücadele yürüten sendikalar çok az. Bu yanlarıyla da işçi sınıfının hem dünyada hem de Türkiye’de kendisini yenilemesi gerekiyor. Başta da söylediğim gibi bizim sendikamız daha çok meşru sokak hareketinden doğacağı için bu anlayışla hareket eden her sendikayla elbette bir araya gelip, uluslararası alanda da bir şey yapmayı istiyoruz. Ama onun dışında da işçi sınıfının örneğin, Almanya’da ciddi problemleri olursa, buna dönük eylemler gerçekleştirirlerse, bir ayağı burada örülürse biz hemen burada harekete geçip oraya dönük bir eylem sürecini ya faaliyeti başlatabiliriz. Bizim bağımsızlığımızı korumamızdaki temel sebep, klasik sendikacılık yapmamamız. Bir diğer sebep ise profesyonel sendikacılığın reddine dayalı bir anlayışımızın olması. Yani biz profesyonel sendikacılığın sınıf mücadelesinde yerinin olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Sendikacılık bir meslek değildir, dünyada şimdi bu bir meslek olarak yapılıyor. Sendika işçinin örgütlenme aracıdır. Araç olarak korunmalı ve işlevini böyle sürdürmelidir. Daha çok sendikacı arkadaşlar ya sendikalar bunu bir meslek haline getiriyor. Geçimlerini buradan sağlıyorlar, bir kere bunun reddi gerekir. Biz de reddediyoruz. Doğallığında da kendimize benzer örnekler oluşmaya başladığında enternasyonal bir birliği elbette düşünüyoruz. Bu noktada önümüze çıkan imkanları da-Almanya’da inşaat işçileri sendikası ile görüşmüştük- ret etmiyoruz ve kullanıyoruz da. Az önce verdiğim örnek üzerinden konuşmamız daha doğru olur. Burada da uluslararası şirketler çalışıyor. Burada bir eylem süreci yarattığımızda Almanya’daki inşaat işçilerini harekete geçirebiliyorsak, birlikteliği sağlıklı bir şekilde sağlamış oluruz. Günümüzde gördüğümüz birlikteliklere baktığımızda masa üzerinde olduğunu görüyoruz. Türkiye’de her sendika dahil uluslararası konfederasyona. Bunların masada değil sokakta yaşanması gerekir.
Genel Başkan – Uluslararası sendikalar da artık, yani işte DİSK’in Türk-İş’in de uluslararası sendikalarla ne tür bağlantıları olduğunu çok iyi biliyoruz. Sadece gitmeler-gelmeler, masalarda boş boş konuşmaktan öteye gitmiyor. Birlik kurabilmemiz için uluslararası sendikaların da kendilerini düzeltmeleri gerekiyor. Sokağa çıkmadıkları sürece, patronlarla birlikte bir şeyler yapma derdinde oldukları sürece onlarla bir şey yapma şansımız yok.
İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin son zamanlarda sıklaşan iş cinayetlerine dair araştırmaları önümüze felaketten farksız veriyor koyuyor. Özellikle iktidarın ‘hizmet olarak sunduğu proje şantiyelerinde’ işin reklam kısmını süslemek için ‘7 ayda biten metro çalışmalarını ve buna benzer sözleri duyuyoruz. Bir an önce bitirilmek istenen bu inşaatların yükünün altında ezilen inşaat işçilerinin durumu nedir? Torun Center’da yaşanan cinayetin sebeplerine dair konuşmak gerekirse yalnızca yeterli işçi güvenliği önlemlerinin alınmamasını söyleyebilir miyiz?
Örgütlenme Sorumlusu – Elbette ki bu belirleyici neden. Yeterli iş güvenliği tedbirlerinin alınmamış olması. Ama şimdi şuradan bakınca bu biraz daha tali bir durum kalıyor. Türkiye’de son yılda inşaatların artma oranına baktığımızda iş cinayetleri de buna paralel olarak büyümüştür. Burada yoğun bir sermaye birikimi söz konusudur. Birikim arttıkça işçinin canının önemi giderek küçülmüştür. Mesele burada düğümleniyor. Tedbirlerin alınmaması, paralarına para katmak için yapılıyor. Mantığı böyle kurduğumuzda gerekli önlemlerin neden alınmadığını çok net görüyoruz. Torunlar’da 10 kişi öldüğü için basının ve toplumun gündemine oturdu. Ama biz günde iki inşaat işçisini kaybediyoruz. Ama bunların her biri farklı zamanlarda yaşandığı için çok gündeme gelmedi.
Son olarak, geçtiğimiz günlerde Halkalı’da kazanımla sonuçlanan inşaat işçilerinin eyleminin açtığı yol ve yarattığı etki çok önemlidir. Meselesine sahip çıkan, örgütlenen ve eyleme geçme iradesini sergileyebilen işçi hareketleri nüvelerini verdiğinde kuşkusuz iş cinayetlerinin önlenebilmesi daha talep edilen bir gündem halini alacaktır. Sizce, başta inşaatlarda canları alınan işçi arkadaşlarımız olmak üzere diğer sektörlerde devam eden iş cinayetlerinin önüne nasıl geçilebilir? Sendikaların bu konuda işleneceği rol nasıl olmalıdır?
Örgütlenme Sorumlusu – Çok basit. Bizim bir talebimiz var eğer bu gerçekleşirse iş cinayetlerinin önleneceğini düşünüyoruz. Torunlar’ın mesela şu anda inşaat sektöründe faaliyet yürütmesi yasaklanmalıdır. Yani bu örnekler arttırılmalıdır. Diyoruz ki, bir arkadaşımız bir şantiyede ölürse onun ana firmanın sektörde faaliyet yürütmesi engellenmelidir. Bu süreci işletebilirsek gerekli iş güvenliği tedbirleri nasıl alınıyor, hep beraber göreceğiz. Asıl denetim mekanizmasıdır budur. Bu mekanizmanın kurulması gerekiyor. İkincisi de, işçiye, sendikaya ve Mimarlar dası gibi bağımsız kurullara yer verilmelidir. Ve bunların da ücretleri devlet tarafından ödenmelidir, patrondan kesilip devlet ödemeli ve bağımsızlığı sağlanmalıdır. Denetmenler şantiyede patrona bağlı olarak çalışıyorlar. Doğallığında denetlemesi, iş durdurması, gerekli iş güvenliği tedbirleri alması imkansız. Maaşını patrondan alan bir adam ‘bu olmamış, inşaatı durduruyorum’ diyemez. Bunun dışında da biz bir liste çıkarırız, iskelenin nasıl kurulması gerektiğini, hangi tedbirlerin alınması gerektiğini gayet açık ve net ifade ederiz.
Genel Başkan – Geçen gün çalışma bakanlığı 100 denetmen atadı, acilen. Hiçbir işe yaramaz çünkü atadıkları denetmenler de maalesef eğitimsiz. Ben size bir örnek anlatayım. 2,5 ay önce yaşandı. Bakanlığa bağlı denetmen bir şantiyeye gidiyor, şantiyenin iş güvenliği uzmanıyla birlikte iskeleyi denetlemek için yukarıya çıkıyorlar. İkisi iskeleden düşüyor ve ölüyor. Önümüzde bu örnekler varken anlıyoruz ki eğitimler niteliksiz yapılıyor. Eğitimlerin düzgün yapılması lazım. Bunları yaparken de kesinlikle sendikaların ve işçilerin de içerisinde olması gerekir. Tek başlarına patronlarla koydukları yasaları kabul etmiyoruz. Bu da önleyici bir etkendir. İşçiyi içine almadıkları durumlarda koydukları yasanın hiçbir hükmü yok. Görüyoruz sonuçta gelinen durumu.
Emek.org.tr
Gökay Coşkun