Basın özgürlüğünün var edilmesi noktasında önemli bir site yayına başladı. ‘Dışarıdaki gazetecilerin’ bir araya gelerek oluşturduğu disaridakigazeteciler.com adlı web sitesinin, 12 Kasım’da görülecek KCK Basın Davası ve 16 Kasım ODATV Davası öncesi yayın hayatına başlaması süreç açısından ayrı bir anlam kazandırıyor.
Gazetecilerin ve gazetecilik mesleğinin sıkıntılı süreçlerini ve buna karşı verilen mücadeleyi kamuoyu ile paylaşmak ve sorunların görünür kılınması amacıyla kurulan site; basın özgürlüğü konulu rapor, haber, yorum, belge ve görsel içeriklerin okura aktarılması amacı güdüyor.
Hem Türkçe hem de İngilizce yayın yapan disaridakigazeteciler.com’u pressout.net ile yurtdışından takip etmek de mümkün. Fransızca, Almanca ve İngilizce çıkan günlük haber ve yorumlar, sitenin ‘yabancı basın’ bölümünden okunabiliyor.
Türkiye’de basın özgürlüğüne darbe vurmaya devam eden basın davaların ortak paydasının ‘gazetecilik mesleği’ olduğunu vurgulayan disaridakigazeteciler.com, ‘Gazetecilere ve halkın haber alma hakkını savunan tüm yurttaşlara bu davalar arasında ayrım yapmama’ çağrısında bulunuyor.
İçerideki ve dışarıdaki gazeteciler site için yazılar kaleme aldılar. Aralarında Soner Yalçın, Vedat Kurşun, Nedim Şener, Ahmet Şık, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Ayşenur Arslan, Evrim Kepenek, Doğan Tılıç, Ozan Kılınç, Aslı Aydıntaşbaş, Orhan Bursalı, Kadri Gürsel, Banu Güven’inde bulunduğu pek çok gazeteci, gazeteciliğin yargılandığı bugünlerde davalarda yargılanan tüm basın mensupları ile dayanışma çağrısında bulundu.
Gazetecilerin verdiği demeçlerden bazıları:
Gazeteci Banu Güven: Tüm adaletsizliklere hep beraber “dur” demek gerekiyor.
“Bundan 5 yıl önce bir Haziran gecesi akış yaparken kısa bir habere takılıp kaldım. Önceki bültenlerde ya arada bir yerlerde görülmüş, ya hiç görülmemişti. Haber sadece “Ümraniye’de bir evde 27 el bombası bulunduğunu” anlatıyordu. Bence birinci sırada görülmeliydi. Kısa süre içinde de gözaltılar başlayınca bu bombaların etkisinin ne olacağı ortaya çıktı. Ergenekon Davası’na zemin oluşturan taşlardan biri Ümraniye’deki o baskın olmuştu.
“Derin devlet ortaya çıkar mı, faili meçhuller aydınlatılır mı, darbeler gerçekten yargılanır mı?” heyecanı yerini kısa sürede “Ne oluyoruz?” endişesine bıraktı. Öyle ki birbirinin yanından bile geçmeyecek birçok isim kendini aynı potaya atılmış, aynı hücreye tıkılmış buldu. Bazı gazeteciler de “zorla Ergenekon’la evlendirilmek istenen” bir davanın sanığı haline getirildi. Oda TV Davası tabir edilen bu davanın kritik bir duruşması cuma günü görülecek. Endişemiz bu davanın dosyasının da Ergenekon dosyasıyla birleştirilmesi. Bu durum aynı Ergenekon’da olduğu gibi, yıllara yayılacak hükümsüz tutuklulukların habercisi olabilir. Aynı Balyoz’da olduğu gibi, bu davada da delilleri şaibeli kılan bilirkişi raporları görmezden geliniyor. İddianamedeki yanlışlıklar, icatlar vs. savunmalarda en çarpıcı şekilde ortaya koyulsa da, kimsenin umurunda olmuyor.
Aynı durum Kürt meselesiyle ilgili siyasi altyapıyı tasfiye etmeyi amaçlayan KCK davası için de geçerli. Bu davaya da bakıldığında “suç delili” kabul edilen ıvır zıvır, telefon konuşmaları,habercilik faaliyetleri “Yok artık” dedirtiyor. Ama burada da kayıtsızlık söz konusu. Aynı açlık grevleriyle ilgili 60. günü de geride bırakan kayıtsızlık gibi.
Sonuç: Memlekette topyekun bir adaletsizlik almış başını gidiyor. Birbiriyle yan yana gelmeyi hayal edemeyecek insanlar, hayret verici şekilde aynı ya da birbiriyle tamamen alakasız suçlamalarla aynı kaderi paylaşıyorlar.
Dün Balyoz, bugün KCK, yarın odatv, öbür gün Ergenekon. Tüm adaletsizliklere hep beraber “dur” demek gerekiyor.”
ODATV Davası tutuklu sanığı Soner Yalçın: Bizim ülkemizde, düşünce hayatın düşmanı, kötülüğün simgesi olarak görülüyor.
“İstanbul Silivri Cezaevi’nden herkese selam olsun..
Şeytani bir hilekarlıkla bilgisayarımıza gönderilen virüslü dijital tuzağıyla 2 yıldır cezaevindeyim.
İddianamemde silah yok, bomba yok, şiddet eylemi yok.
İddianamemde; 361 kez “haber”, 280 kez “kitap”, 53 kez “köşe yazısı”, 26 kez “röportaj”, 5 kez “makale” kelimesi geçiyor.
Haber yaparak, yazı yazarak terör suçu işlemişim!
Bunu sadece ben yapmadım! Dava adı KCK da olsa Ergenekon da olsa onlarca meslektaşım yaptı! Onlarcasının üzerinde de aynı korku iklimi dolaştırılıyor. Bizden istenen çok açık, düşün-me, yaz-ma!
Bizim ülkemizde, düşünce hayatın düşmanı, kötülüğün simgesi olarak görülüyor.
Düşünsel değerlere tutkuyla bağlı, soru soran-arayan-kovalayan zihne sadece düşmanlık ediliyor.
İktidar ve güç uğruna hiçbir şeyden çekinmeyen zorba güç, yalnızca kendi isteğinin onaylanmasını, gururunun okşanmasını istiyor. Kendi hegemonyasına aykırı düşen fikirlere fikirle cevap vermek yerine, hapsetmeyi, hapisle korkutmayı, işinden etmeyi seçiyor.
Gerçekler tehlikelidir. Gerçeği yazan, söyleyen ya işsiz bırakılıyor ya da hapse atılıyor.
Fakat tarih göstermiştir ki, kaba güç sonsuz değildir. Tek insan boyun eğmezse, kararlılığı kırılmazsa, sonunda kazanan her daim insan olur.
Hapisteki tutsak meslektaşlarım;
Korku hep boyun eğmek zorunda bırakır; insanı yozlaştırarak onu tutsak duruma düşürür. Zor olan işte bu ruhsal esarettir. Fiziksel tutsaklık ise geçicidir elbet bir gün bitecektir.
Bu sebeple:
Biz gazeteciler her zaman; otoriterliğe ve irrasyonelliğe karşı çıkacağız.
Biz her zaman; gerçeğin peşinde koşacağız, doğru bildiğimizi söylemeye devam edeceğiz.
Biz her zaman; acı çekenin, zulüm görenin yanında yer alacağız.
Dostoyevski’nin dediği gibi, “insanı sevmek yiğit budalalıktır.”
İstanbul Silivri Cezaevi’nden dayanışma duygularımla herkese selam olsun.”
ODATV Davası tutuksuz sanığı Nedim Şener: Davalar bahane edilerek gazetecilik yargılanıyor
‘’Öncelikle her davanın kendisine has özellikleri vardır. Ama tartışmasız olan bir şey varsa hapisteki gazetecilerin orada olma sebepleri haberleridir. Türkiye bugün gazetecilerin susturulmaya çalışıldığı, bunun da mahkemeler yoluyla gerçekleştirildiği bir dönemi yaşıyor. Basın Kanunu ya da Türk Ceza Kanunu aracılığıyla ceza korkusuyla gazetecilerle mücadele eden devlet daha sonra devreye Terörle Mücadele Kanunu’nu soktu. Gazeteciler yıllardır bu yasaların tehdidi altında görevlerini yaptılar. Baskıya rağmen gerçeğin ve hak mücadelesinin peşinden gittiler. Ancak bugün gazetecilerle, gazetecilikle mücadelede en çok kullanılan yöntem hapise atmak. Bu durumu yalnızca “mahkemelerin takdiri” şeklinde açıklamak yeterli değil. Siyasi tercih olduğu açık. Çünkü siyasi iktidar toplum ile gerçeklerin arasına duvar örmek istiyor. Gazeteciler ise o duvarı yıkan insanlardır. Bu nedenle davalar bahane edilerek gazetecilik yargılanıyor.”
KCK Basın Davası tutuksuz sanığı Evrim Kepenek: Gazeteciler haberlerini yapmaya devam ediyorlar
“Odatv, KCK diğerleri… Türkiye basın tarihi gazetecilerin en fazla oranda yargılandığı dönemlere tanıklık ediyor. İsimleri değişse de yargılananlar ve suç delilleri aynı. Yargılananlar gazeteciler, suç delilleri de haberleri. Yargılamaların hemen hemen tümünde verilen mesaj aynı: “Polisi, askeri, suçluyu deşifre eden haberler yapmayın.” Değişen bir şey yok. Odatv davasında aylarca cezaevinde kalan gazeteciler dışarı çıktıklarında kaldıkları yerden devam ediyor, haberlerini yapıyor. KCK davasındaki gazeteciler henüz cezaevinden çıkmadan bile yüzlerce habere imza atıyor. Tüm davalarda gazetecilik yargılanırken, gazeteciler haberlerini yapmaya devam ediyorlar..”
Emek.org.tr