Kıdem tazminatına dokunulması ne demek?

Kıdem tazminatının kaldırılması ve esnek çalıştırma tartışmaları tekrar alevlenirken veriler gösteriyor ki işçilerin hak kaybı olmadan böyle bir düzenleme mümkün değil; sermaye sahipleri söz konusu çalışma yaşamı olunca aynı sözü söylüyor ancak emek cephesinde henüz tek ve tok bir ses çıkmıyor Kıdem tazminatını yeniden düzenleme ve esnek çalışma ile ilgili tartışmalar yeniden alevlendi[1]. Fitili yakan […]

Kıdem tazminatının kaldırılması ve esnek çalıştırma tartışmaları tekrar alevlenirken veriler gösteriyor ki işçilerin hak kaybı olmadan böyle bir düzenleme mümkün değil; sermaye sahipleri söz konusu çalışma yaşamı olunca aynı sözü söylüyor ancak emek cephesinde henüz tek ve tok bir ses çıkmıyor

Kıdem tazminatını yeniden düzenleme ve esnek çalışma ile ilgili tartışmalar yeniden alevlendi[1]. Fitili yakan Vatan’dan Gülümhan Gülten’in “Çalışma hayatı silbaştan” başlıklı haberi oldu. Öte yandan 61’inci hükümet programında, ihracata dayalı üretim stratejisinin devam edeceği, -dolayısıyla- “işgücü piyasasının katılıkları” giderilirken, “güvenceli esneklik” (esnek güvence) temelinde, esnek çalışma biçimlerinin çeşitlendirileceği ve yaygınlaştırılacağı da açıklandı. Başbakan’ın program ile ilgili meclis konuşmasında kıdem tazminatına değinmediği görülmekle birlikte (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/hukumet-programini-okuyor/10890), Gülten’in haberine göre, aynı programda kıdem tazminatı ise şu cümlelerle gündeme getirildi.

“İşçilerimizin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorununu, kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatlarını garanti altına alan bir fon teşkil etmek suretiyle, sosyal taraflarla istişare içinde çözeceğiz.”

Türk-İş fonu tartışacak…

Haberin yaygınlaşması ile birlikte emek yanlısı çevrelerin yayın organlarında ve sendikalarda ufak bir kıpırdanma görüldü. Çeşitli sendikalardan açıklamalar geldi. Türk-İş Genel Merkezi’nde kıdem tazminatının yanında kamu toplu iş sözleşmesi sürecini de içeren bir basın toplantısı düzenlendi. Kanımca bu basın toplantısı ilginç bir özellik taşıdı. Şöyle ki, Genel Başkan Mustafa Kumlu tarafından okunan basın metninde[2], kıdem tazminatına dokunmanın genel grev nedeni sayılacağına ilişkin Genel Kurul kararı yer almadı.[3] Gazetecilerin sorularının yanıtlanması sırasında, genel grev kararı hatırlatıldı. Nihayetinde esas metinde yer almaması bir duruşu mu yansıtmaktadır? Öte yandan Evrensel Gazetesi’nin haberine göre Kumlu, “Fon oluşturulmasına dair bir çalışma önümüze gelirse organlarımızda değerlendiririz” demiştir[4]. Hak-İş de benzer bir yaklaşımı sergilemekte, hatta işçilerin kıdem tazminatlarının garanti altına alınabilmesi için fon uygulamasını savunmaktadır. Aşağıda da söylemeye çalışacağız: Kıdem tazminatı esas olarak bir işveren yükümlüğüdür. Fona devredilmesi, kıdem tazminatının özelliklerini zedeleyecek, işverenler açısından işçi çıkartmayı kolaylaştıracak ve iş güvencesini yıpratacaktır.

Bu tepki henüz örgütlü bir işçi eylemine dökülmüş değil. Bu ayrı bir tartışmanın konusu olmakla birlikte, kıdem tazminatı konusunda son noktanın koyulmasında belirleyici parametreler arasında önemli bir yer tutacağı da kesin.

Bu yazı, kıdem tazminatına işveren yanlısı bir müdahale ile işçi sınıfını nelerin beklediğini ortaya koymaya çalışacak. Bunu yaparken de yaklaşık 2 yıl önce, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in Üçlü Danışma Konseyi’nde konunun ele alınması ve yaşanan formül tartışmalarının devamında “Kıdem tazminatı kaldırılmayacak” şeklindeki açıklamalarının ardından, 8 Haziran 2009 tarihinde tarafımızca yine bu köşede yazılmış “Kıdem tazminatı gerçekten kaldırılmayacak mı?”[5] başlıklı yazıdan kimi ekleme ve çıkarmalarla yararlanacağız.

İlk yazıda, örgütlenme şekli ve düzenlemenin içeriği bakımından kıdem tazminatının Türkiye işgücü piyasası ve işçiler bakımından önemine işaret ederek, fona devretmenin kaldırmakla aynı anlama geldiğini söylemiştik. Burada da aynı yaklaşımı sürdüreceğiz. Öncelikle söylemek gerekir ki, hükümet kıdem tazminatında gerçekten yaşanan ödeme sorunlarında işverenleri aklıyor. Sanki sorunların kıdem tazminatının düzenlenme biçiminden ve yapısından kaynaklanıyormuş gibi sunuyor. Oysa sorun başka yerde! Üretim sürecine ilişkin her başlık işverenler açısından bir kâr-zarar hesabı gerektirdiği için, işçilerin kıdem tazminatlarının ödenmesi işverenlerin kârlarını kısıyor. Bunun için sigortasız çalıştırmadan girdi-çıktıya kadar farklı yöntemlere başvuruyor. Bu durum, elbette işyeri ve işgücü piyasası ölçeklerine ilişkin bir mücadele başlığı.

Kıdem tazminatı Türkiye’de çalışma yaşamının en çok tartışılan konuları arasında yer alıyor; nitelikleri ve işlevleri bakımından önem taşıyor. Özetleyecek olursak, kıdem tazminatı, emek gücünü uzun süreliğine bir işverenin kullanımına sunmuş olan işçinin işini kaybetmesi durumunda, yıpranma, işyerine katkıda bulunma ve yeni bir iş bulmada karşılaşabileceği zorluklar göz önünde bulundurularak yapılan özgün bir ödeme türüdür. Ayrıca kıdem tazminatı yılların birikimi olmasının yanı sıra ödenmesi sonraya bırakılmış bir ücret ya da işçinin ürettiği değerin el koyulan bir bölümünün işçiye geri ödenmesi olarak da ifade edilebilir.

Hak kazanma koşulları daraltılıyor

Kıdem tazminatında yeniden yapılanmaya ilişkin yürütülen tartışmaların farklı boyutları bulunuyor. Fona devredilmesi, konu üzerinden tartışılmamakla birlikte yasa tasarı taslağı biçimine de bürünmüş bir hedef ve yeni de değil; geçmişi 1950’li yıllara kadar uzanıyor (Tuncel, 2007). Mevcut halde 1 yıllık sigortalı olmak olan yararlanma koşulu 10 yıla çıkartılmak istenmekte[6]. Kanun tasarı taslağında mevcut düzenleme korunarak, hak kazananlara “fona prim ödenmiş olan her tam yıl için prim hesabına esas olan ücretinin otuz günü tutarında” kıdem tazminatı ödeneceği belirtilmişti. İlaveten, şu ana kadar gündeme gelmiş farklı alternatiflere (Kıvanç, 2008) göre işverenin fona işçi adına işçinin aylık ücretinin yüzde 3 ila 5’i gibi bir tutarın yatırılması da tartışılmaktaydı.

Fon yönetimi de düzenlemenin ruhunu yansıtmakta ve işçiler azınlıkta bırakılmaktadır: Buna göre “Fon Yönetim Kurulu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının önerisi üzerine müşterek kararname ile atanacak bir temsilci ile en fazla işvereni temsil eden işveren konfederasyonu tarafından seçilen iki ve en fazla işçiyi temsil eden işçi konfederasyonunca seçilen bir üyeden” oluşacak; “oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu taraf çoğunlukta” sayılacak.

Tazminat miktarı düşecek

İşverenlerin fona işçinin aylık ücretinin yüzde 3 ya da 5’i gibi bir tutarı yatırması, işverenin işçinin yıllık ücretinin yüzde 40 ila 64’ünden tasarruf etmesi anlamına gelecek. Mevcut düzenlemede örneğin işten ayrılmadan önce son olarak 1000 TL ücret alan bir işçi, giydirilmiş hesaplamalar hariç tutulduğunda- bu ücret tutarı ile çarpılacak kıdem (çalışma süresi) kadar bir tazminat almaya hak kazanacakken, fona işçinin aylık ücretinin yüzde 5’i gibi bir tutarın yatırılması durumunda, fonda biriken yıllık miktar 600 TL olacak. Fark bu kadar açık! Ancak hemen belirtmek gerekir ki, işverenler hükümetin önceden getirdiği bu öneriye, fonda yeterli birikim oluşturmayacağı düşüncesi ile çok sıcak bakmıyorlar. Bu nedenle kıdem tazminatının hesaplanmasında baz alınan 30 günlük sürenin 15 güne düşürülmesi modeline daha yakın duruyorlar. Ayrıca fonda yeterli miktar olmadığı hallerde açık yüksek olasılıkla Hazine’den karşılanacak; böylelikle bir süre sonra kıdem tazminatının kamunun sırtında yük olduğu ileri sürülerek kaldırılmasının önü açılabilecektir.

Toplu işçi çıkarmaların önü açılacak

Kıdem tazminatına dokunulmasının bir diğer sonucu ise toplu işçi çıkarma ve iş güvencesi ile ilgili. Toplu işçi çıkarmanın işverenler üzerindeki yükü düşünüldüğünde, fon uygulaması ile toplu işten çıkarmalar kolaylaşacak ve güvencesizleşmede daha fazla yol alınacaktır. Böylelikle, işverenler üzerindeki yükü azaltarak ilave istihdam yaratmak amacıyla getirilen bir düzenlemenin işsizliği körükleme riski bulunuyor.

Görüldüğü gibi kıdem tazminatına ilişkin yasal girişimin, hak kaybı olmadan yaşama geçirilmesi mümkün gözükmemektedir. Tazminata erişebilmek için ise gereksinilen ucuz ve uyumlu işçi tipi daha çabuk ve kolay benimsenecek; bu ise sendikal örgütlülüğü engellemenin yanında emeğin sermayeye olan bağımlılığını da artıracaktır. Öte yandan çalışma ilişkilerinin gerek ücret gerekse istihdam edilen işçi sayısı bakımından esnekleştirilmesinin önünü açacaktır.

İş güvencesi sağlama unsuru ortadan kalkacak

Bu haliyle kıdem tazminatı maddi bir karşılık olmanın ötesinde işverenin işten çıkarma çabalarına karşı işçi lehine sınır çeken, bu haliyle iş güvencesi sağlayan bir özelliğe sahip. Tersten düşünecek olursak, yeni alınacak bir işçinin firmaya yükleyeceği ücret-dışı maliyeti düşürmesi bakımından kısa vadede işveren yararına da bir mekanizmadır. Dolayısıyla özü itibariyle bir işveren yükümlülüğü olması gereken kıdem tazminatı, üretim noktasında ve bir bütün olarak çalışma yaşamında uygulanmasında -işgücü piyasasından kaynaklı sorunlar olmakla birlikte – emek ve sermaye arasında denge sağlayan bir kurumdur.

Kıdem tazminatını mevcut özellikleri ile bütünleyen mekanizma onun bir işveren sorumluluğu olarak görülmesi ve bunun uygulaması ile olanaklıdır. Bu çerçevede kıdem tazminatının fona devredilmesi, hak kaybı olmadan uygulanması mümkün olmayan bir düzenleme olarak kıdem tazminatının kaldırılması ile tam olarak aynı olmamakla birlikte işlevsizleştirdiği oranda çok yakın bir anlama gelecektir.

Sermaye sahipleri, söz konusu olan çalışma yaşamı olunca müthiş bir türdeşleşme ve oydaşma ile hareket ediyorlar. Peki ya da emek kesimi? Başta da söylemeye çalıştığımız gibi, tüm bunlar mücadelenin konusu olmakla birlikte; ancak 2 yıl önce yazdığımız bir cümleyi maalesef hâlâ tekrarlıyoruz: “Emek kesiminin tek ve tok bir ses çıkartabildiğini söylemek şu aşamada mümkün değil.”

Denizcan Kutlu – 16 Temmuz 2011

 

Dipnotlar:

[1]. Konuyla ilgili son 7 yılı içeren tartışmalar bu linkten takip edilebilir: http://arsiv2.gazetevatan.com/arama.asp?kelime=k%FDdem+tazminat%FD

[2] http://www.turkis.org.tr/index.dyn?wapp=haberdetay0&;did=8D6F3CD2-F1F6-48EA-8C66-0A9F8BDE77F3

[3]Açıklamada grev sözcüğü sadece kamu toplu iş sözleşmeleri ile ilgili olarak telaffuz edilmiştir: “Dileğimiz, sürecin masa başında, işçiyi memnun edecek şekilde sonuçlanmasıdır.

Aksi halde grev kararlarının peş peşe asılması kaçınılmaz bir hale gelecektir.”

[4] http://evrensel.net/news.php?id=9918

[5] http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=24624

[6] http://www.alomaliye.com/kidem_tazm_fonu_tasarisi.htm

Kaynakça

Gülten, G. (2011) “Çalışma hayatı silbaştan”,

http://haber.gazetevatan.com/Haber/388251/1/Gundem

“ ‘İçiniz rahat olsun’ dendi, ama…”, http://evrensel.net/news.php?id=9918

“Kıdem Tazminatı Fonu Kanun Tasarısı Taslağı”,

http://www.alomaliye.com/kidem_tazm_fonu_tasarisi.htm

Kıvanç, A. (2008) “Kıdem tazminatı’nda üç alternatif”

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=245839&;tarih=29/01/2008

Kutlu, D. (2009) “Kıdem tazminatı gerçekten kaldırılmayacak mı?”, http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=24624

Tuncel, F. (2007) Kıdem Tazminatı, Türk-İş: Ankara

“61. Hükümet programını açıkladı”

http://www.akparti.org.tr/site/haberler/hukumet-programini-okuyor/10890

“Türk-İş Genel Başkanının Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma”,

 

İlgini çekebilecek diğer içerikler